PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Konya Sarayları


Fırtına_
02-19-2009, 13:26
Konya Sarayları


Sultan Kılıçaslan Sarayı (Alâeddin Keykubat Köşkü) (Karatay)

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/01/29/00110686.jpgKonya Sultan II. Kılıçaslan (1156-1192) tarafından, İç Kale sur kulelerinden biri genişletilerek 10 m. Yüksekliğinde bir köşk yapılmıştır. Bu köşkün yalnızca doğu duvarı günümüze gelebilmiştir. Sonraki yıllarda, Evliya Çelebi’den öğrenildiğine göre depremden yıkılan bu köşkü Alâeddin Keykubat bu köşkü genişletmiş ve onarmıştır. Bu nedenle de Alâeddin Keykubat ismi ile tanınmıştır. Alâeddin Köşkü Konya Selçuklu Sarayı’nın bir parçası olarak düşünülmektedir.

Alaeddin Köşkü Konya’nın ortasındaki Alaeddin Tepesi denilen höyüğü çeviren Selçuklu surlarının bir burcu üzerine oturtulmuştur. Bu köşk Alaeddin Sarayı’nın bir cihannüması şeklinde idi.

Bu köşk Alâeddin Köşkü ismi ile tanınmakta ise de Kâtip Çelebi Seyahatnamesi’nde Konya’da Kılıçaslan’ın yaptırdığı bir köşkten söz etmiştir. J.H.Löytved 1907’de Konya kitabelerini yayınlamış, burada pencere etrafındaki çini kitabelerde de Kılıçaslan’ın isminin geçtiğini belirtmiştir. Ardından Max van Berchem köşkün II. Kılıçaslan tarafından yapıldığını ileri sürmüştür. F.Sarre, Abdülkadir Erdoğan, Mehmet Önder ve Prof.Dr. Oktay Aslanapa da sarayın II. Kılıçaslan’a ait olduğu görüşünü benimsemişlerdir. Evliya Çelebi de II. Kılıçaslan’ın 1173-1174’te Konya Kalesi ve bu arada kemerli büyük bir köşk ile divanhane yaptırdığını ileri sürmüştür.

Köşk kesme taş ve tuğladan yapılmış olup, etrafı balkonlarla çevrilmiştir. Bu balkonlar dışarıya taşan büyük tuğla konsollar üzerine oturmuş kare bir mekândan meydana gelmiştir. Kesme taş kaplamalı bu kulenin altındaki iki niş içerisine mermerden oturmuş durumda birer aslan figürü yerleştirilmiştir. Balkonla çevrili üst kattaki sivri kemerli balkon kapısı üzerine bir kitabe yerleştirilmiştir. Lacivert üzerine beyaz kabartma harflerle yazılı olan bu kitabede, Kılıçaslan adını F.Sarre 1896 yılında okumuş ve yayınlamıştır.

Köşkün içerisi ve dışarısı son derece zengin çini ve ştükolarla bezenmiştir. Bu çinilerin ve ştükoların günümüze gelebilen bazı parçaları Konya Müzeleri’nde bulunmaktadır. Buradaki doğancı süvari figürü ile büyük kare çiniler minai tekniğinde yapılmıştır. Ayrıca bu çiniler geometrik çerçeveler içerisine alınmıştır. Yerel gri hamurdan yapılmış olan bu çiniler Büyük Selçukluların Rey ve Keşan’da yaptırmış oldukları keramiklerle aynı tekniktedir. Anadolu’da bu tür çini yapım tekniği XIII. yüzyılda ortaya çıkmış ve XIII. yüzyıl boyunca da devam etmiştir. Sekizgen yıldız ve baklavalardan oluşan bu tür çiniler yapıların tüm duvarlarını kaplamıştır. Bu çiniler üzerinde insan tasvirleri görülmektedir. Ayrıca minai tekniğinde bağdaş kurmuş halde karşılıklı oturan, çalgı çalan insanlar, simurg (kanatlı aslan) figürleri bulunuyordu. Bu çinilerden bir bölümü Almanya, Fransa, Amerika ve İsveç’teki müze ve koleksiyonlara kaçırılmıştır. Çini yüzeylerinin etrafını şerit halinde dolaşan alçı kabartmalarda çeşitli süs motifleri, zencerekler, kaçan av hayvanları, onları kovalayan av köpekleri, at üzerinde ejderle çarpışan insanlar, çeşitli hayvanlar ve kuşlar bulunuyordu.

Bu köşk Selçuklulardan sonra Karamanoğulları tarafından da kullanılmış, XVII. yüzyıla kadar da Osmanlı Beylerbeylerinin ikametgâhı olmuştur. Ardından terk edilen köşkün taşlarının alınmaması için 1672 yılında bir ferman çıkarılmıştır. Ch.Texier XIX.yüzyılın başlarında köşkün harap halde olduğunu belirtmiştir. 1905-1908 yıllarında yapılan bütün karşı koymalara rağmen Konya Valisi Cevat Bey’in emri ile yıkılmıştır.


Kubadabad Sarayı (Beyşehir)

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/01/29/00110687.jpgKonya Beyşehir Kubadabat Sarayı, İbni Bibi’ye göre; Sultan Sultan Alâeddin Keykubat Kayseri’den Antalya’ya giderken Beyşehir Gölü çevresinin güzelliğinden etkilenmiş ve buraya bir saray yapılmasını emretmiştir. Sultanın av emiri ve aynı zamanda da mimarbaşılık görevini sürdüren Vezir Sadedin Köpek denetiminde ve sultanın çizdiği kroki doğrultusunda bu saray 1236 yılında yapılmıştır. Alâeddin Keykubat bu sarayı yaptırırken çevresine de bir şehir kurulmasını emretmiştir.

Alâeddin Keykubat’ın burada yaptırdığı saray 1949 yılında Konya Müzesi Müdürü Zeki Oral tarafından bulunmuş, ön kazıları yapıldıktan sonra yayınlanmıştır. Konya Müzesi Müdür Mehmet Önder 1956 yılında kazı çalışmalarını sürdürmüştür. K.Otto-Dorn 1965 yılında burada kazılara başlamış, 5.200 m2’lik alana yayılan ve sarayları da kapsayan Selçuklu şehrinin planını ortaya çıkarmıştır. Prof.Dr.Rüçhan Arık 1980 yılından itibaren kazıları yönetmekte ve yapıların ana birimlerini ortaya çıkarmaktadır.

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/01/29/00110692.jpgSaray değişik amaçlı birimlerden meydana gelmiş bir yapı topluluğudur. Burada büyük ve küçük saray gibi yapıların dışında 16’ya yakın yapı kalıntısı, birbirlerinden çitlerle ayrılmış av hayvanları için bir park bulunuyordu. Ayrıca büyük sarayın altında göl kıyısında iki de küçük tersane yapılmıştı. Bütün bu yapı kompleksi bir surla çevrilmiştir. Bu yapıların en büyük özelliği de eyvanların yapılarda ön planda tutulmasıdır.

Büyük saray 50.00x35.00 m. Ölçüsünde olup, önünde Beyşehir Gölü’ne doğru uzanan geniş bir terası bulunuyordu. Sarayın güney ve doğusu odalarla çevrilmiş, oldukça düzgün taş döşeli büyük bir avlusu vardı. Buradan büyük salon ve tuğla döşemeli yüksek taht eyvanı ile harem ve misafirlere özgü odaların bulunduğu asıl saray bölümüne geçiliyordu. Sarayın planı simetrik bir düzen göstermemektedir. Burada yapılan kazılarda sarayın son derece zengin çini süslemelerle kaplı olduğunu gösteren buluntularla karşılaşılmıştır. Çinilerin bazıları duvarlar üzerinde, yerinde kalmıştır. Bu çiniler sekizgen yıldız ve haç biçiminde levhalar halinde 2 m. Yüksekliğe kadar tüm duvarları kaplamıştır. Ayrıca aralarına yer yer dört köşe levhalar da yerleştirilmiştir.
http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/01/29/00110699.jpgBuradaki çinilerde ayakta veya oturur vaziyette insan figürleri, büyük olasılıkla Sultan Alâeddin Keykubat’ın portresi, sirenler, çeşitli kuşlar, çift başlı kartal, hayvan ve sembolik figürler bulunuyordu. Bunların yanı sıra ilk defa Kubadabat’ta görülen sır altına yapılmış çok renkli dekorlu çiniler perdah tekniğinde yapılmıştır. Yıldız levhalar halindeki çinilerde ise sır altı tekniğinde firuze, yeşil, mor ve mavi renkler ağırlık kazanmıştır. Ayrıca saray kazılarında figürlü alçı kabartmalara da rastlanmıştır. Kazılarda ele geçen çiniler ve ştükolar Konya Çini Eserleri Müzesi’nde sergilenmektedir.

Büyük sarayın yanındaki ikinci saray simetrik planlı olup, çok küçük ölçüdedir. Duvarları ve tonozları kısmen ayakta kalan bu saray yeterince incelenememiştir. Bununla beraber sarayın küçük bir planı çıkarılmış ve bu plana göre dikdörtgen planlı dış avlunun iki yanına odalar sıralanmıştır. Dış avludan içeriye girilen bölümde küçük taşlık bir avlunun çevresinde iç içe geçmiş odalar bulunmaktadır.

Kubadabat Sarayı’nın tamamlandığı yıl Alaeddin Keykubat ölmüş ve bu sarayda oğlu II.Gıyaseddin Keyhüsrev oturmuştur.