PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Osmaniye Açık Hava Müzeleri


Fırtına_
02-19-2009, 11:39
Karatepe-Aslantaş Açıkhava Müzesi (Kadirli)

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/04/07/00148292.jpgOsmaniye, Kadirli ilçesi sınırları içerisinde bulunan MÖ.VIII.yüzyılda, Geç Hitit Çağı’nda Hitit Kralı Asivatas tarafından kuzeyden gelecek saldırılara karşı bir sınır kalesi olarak kurdurduğu Asitivada (Aslanta-Karatepe) Kalesi’nin çevresi günümüzde Açıkhava Müzesi’dir. Karatepe Adana’nın yaklaşık 100 km. kuzeydoğusunda, Kadirli ilçesinin 25 km. güneydoğusunda olup, Ceyhan Nehri’nden de 22 m. yüksekliğinde, doğal bir tepenin üzerindedir. Çukurova’yı sınırlayan Toros Dağları’nın eteklerinde Ceyhan Nehri’nin her iki kıyısında yer alan ve strateji yönünden de müstahkem bir mevki olan Karatepe, aynı zamanda Akyol denilen eski bir kervan yoluna da hâkimdir. Günümüzde doğusunda Aslantaş Baraj Gölü bulunmaktadır.

Karatepe, 1946 yılına kadar bilinmeyen bir yer iken, Saimbeyli’den koyun otlatmaya gelen çobanlarca tesadüfen bulunmuş ve öğretmen Ekrem Kuşçu tarafından Adana Müzesi Müdürü Naci Kum’a bildirilmiştir. 1946 yılında Alman arkeolog Prof.Dr. H.Th.Bossert başkanlığında kazı çalışmalarına başlanmıştır. Halen bu çalışmalar Prof.Dr.Halet Çambel tarafından yürütülmektedir.

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/04/07/00148293.jpgKaratepe-Aslantaş Açık Hava Müzesi’nin bulunduğu yer, Anadolu’daki diğer ören yerlerinden çok farklıdır. Burası, Aslantaş Barajı’nın yapılmasıyla üç tarafı baraj golüyle çevrili olup, baraj gölü ve Andırın Ovası’na hakim bir tepede bulunmaktadır. Müze, bir yarımada şeklindeki burun üzerinde ve etrafı ormanlarla kaplıdır. Karatepe, Çukurova’yı Andırın-Göksun üzerinden İç Anadolu’ya bağlayan ve “Akyol” (Ağ-yol-Kocayol) diye anılan tarihi kervan yolunun üzerindedir. Bu yol; Hititlerden önce, Hititler döneminde ve Haçlı Seferleri sırasında kullanılmıştır. Yakın zamanlara kadar Yörüklerin göç yolu da olmuştur.
Yerli halk, aslan heykellerinden dolayı buraya “Aslantaş” demektedir. Fakat ülkemizin diğer yerlerinde de pek çok Aslantaş vardır. Diğerlerinden ayırt edilmesi için, örenyerine en yakın topografik noktanın “Karatepe” olmasından dolayı buraya “Karatepe-Aslantaş” denmesi daha uygun görülmüştür.

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/04/07/00148295.jpgKurucusundan dolayı Asativadaya adını alan bu yer, M.Ö. 725-720 tarihlerinde Asur kralı 5. Salamonsor veya M.Ö. 680 yılında Asarhaddon tarafından ele geçirilmiş, yakılıp, yıkılmıştır. Yıkılan kale sur duvarlarının kalınlığı 2-4 m. genişliğinde, kalenin iç ve dış duvarları ise 4 ile 6 metre yüksekliğindedir. Kuru, harçsız yapılan çift duvar arasındaki boşluk taş, moloz ve toprakla doldurulmuştur. Kalenin doğu-batı çapı 196 metre, kuzey- güney çapı ise 376 metredir. Kale, 18-20 m. aralıklarla tespit edilebilen 28, tespit edilemeyen 6 olmak üzere 34 adet dikdörtgen burçlarla desteklenmiştir.

Tepenin zirvesinde, saray olduğu tahmin edilen iki tane yanmış bina harabesi ve erzak kuyuları bulunmaktadır. Kalenin, biri güney-batısında, diğeri kuzey-doğusunda olmak üzere iki kapısı bulunmaktadır. Güney-batısındaki giriş kapısında kırık parçalarla ekli iki aslan heykeli vardır. Sağ ve sol yan odacıklarda esmer ve açık sarı, sert taneli bazalt taş bloklar üzerinde duvar kaplaması niteliğinde, o günün inanç ve yaşayışını sergileyen çeşitli figür rölyefleri (taş kabartmalar) ve aynı metin olmak üzere, karşılıklı Finike (çivi) ve Hitit hiyeroglif yazıları bulunmaktadır. Kapı içinde ise yaklaşık üç metre boyunda Fırtına Tanrısı’nın heykeli bulunmaktadır. Kuzeydoğu kapısında insan başlı, aslan gövdeli, karşılıklı iki sfenks vardır. Sağ ve sol odacıklarda Güneş Tanrısı rölyefi ve diğer çeşitli rölyefler ile karşılıklı aynı metin olmak üzere, Çivi yazılı ve Hitit hiyeroglif yazıları bulunmaktadır.

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/04/07/00148296.jpgKale kapılarının iç duvarları bazalt bloklara işlenmiş arslanlar, sfenksler, yazıtlar ile günün inanç ve yaşayışını sergileyen kabartmalardan oluşan duvar kaplamaları ile kaplanmıştır.
Bugüne kadar bilinen Fenike ve Hiyelogrif (Luvca) yazı sistemlerindeki en uzun çift dilli metin birer kere her iki kapı binasına; Fenikece 3. bir örneği de kutsal heykel üzerine işlenmiştir. Böylelikle, Fenike metninin okunabilmesi sayesinde, henüz tam anlamıyla çözümlenmemiş olan, Anadolu'da MÖ.2000’in başlarına kadar geri giden hiyerogliflerin çözümüne olanak sağlayan bir anahtar ele geçmiş oldu. İşte bu yüzdendir ki Karatepe-Aslantaş yazıtları Mısır hiyerogliflerinin okunmasını sağlayan ünlü Rosetta taşına benzetilmiş, uluslararası bir üne kavuşmuştur.

MÖ.2000’de Anadolu'ya hâkim olan, başkenti bugünkü Boğazköy (Hattuşaş) olan Hitit İmparatorluğu MÖ.1200 yıllarında “Deniz Kavimleri” baskını sonucunda parçalanıp dağıldıktan sonra, Toroslar’ın güneyinde Malatya, Sakçagözü, Maraş, Kargamış, Zincirli gibi bazı krallıklar kurulmuş, bunlar daha sonra, çeşitli aşamalarda Asurluların eline geçmiş yağmalanmışlardır. Asativatas'ın hükümdarlığı bu döneme rastlamaktadır. Kurduğu kale de büyük olasılıkla Asurlular tarafından MÖ.720 sıralarında Salmanasar V., ya da MÖ.680 yıllarında Asarhaddon tarafından yakılıp yıkılmış ve terkedilmiştir.

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/04/07/00148297.jpgKaratepe kabartmalarında günlük yaşamdan alınma sahnelerin yanı sıra dinsel ve mitolojik sahnelere de yer verilmiştir. Kale kapılarındaki arslan ve sfenksler, kabartma olarak işlenmiş boğa başlı insanlar, kartal başlı demonlar, cinler, boğa üzerinde Tanrı tasviri, bir elinde kuş, bir elinde tavşan tutan kırların koruyucu Tanrısı bunların başında gelmektedir. Ayrıca kabartmalar arasında savaş sahneleri, karada ve suda avlanan avcılar, müzik ve oyun sahneleri peş peşe sıralanmıştır.

Karatepe kitabeleri arasında, Kral Asativatas’ın sözlerini içeren kitabe de bulunmakta olup, bu kitabe arkeolojide Asitavatas’ın Seslenişi olarak tanımlanmaktadır:

”Ben gerçekten Asativatas'ım,
Güneşimin adamı, Fırtına Tanrısı'nın kulu,
Avariku'sun büyük kıldığı, Adanava hükümdarı.
Beni Fırtına Tanrısı Adanava kentine ana ve baba yaptı ve Adanava kentini ben geliştirdim.
Ve Adanava ülkesini genişlettim, hem gün batısına, hem de gün doğusuna doğru.
Ve benim günümde Adanava kentine refah,
Tokluk, rahatlık tattırdım ve Pahara depolarını doldurdum.
Ata at kattım, kalkana kalkan,
orduya ordu kattım, her şey Fırtına Tanrısı ve Tanrılar için.
Çalımlıların çalımını kırdım.
Ülkede kötü olanları
ülke dışına attım.
http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/04/07/00148299.jpgKendime bey konakları kurdum,
soyumu rahata kavuşturdum
ve baba tahtına oturdum, bütün krallarla barış kurdum.
Krallar da beni ata bildiler, adaletim, bilgeliğim,
ve iyi yüreğim için.
Bütün sınırlarımda güçlü kaleler kurdum,
kötü kişilerin, çete başlarının bulunduğu sınırlarda;
Mopsos evine boyun eğmeyenlerin hepsini
ben , Asativatas, ayağımın altına aldım.
Buralardaki kaleleri yok ettim, kaleler kurdum ki Adanavalılar rahat ve huzur içinde yaşaya.
Gün batısına doğru
benden önceki kralların alt edemediği
güçlü ülkeleri alt ettim.
Ben Asativatas, bunları alt ettim, kendime kul ettim ve onları ülkemin gündoğusuna doğru,
sınırlarımın içine yerleştirdim.
Adanavalıları da buraya yerleştirdim.
Ve günümde Adanava sınırlarını gerek gün batısına, gerekse gün doğusuna doğru
genişlettim.
Öyle ki, önceleri korkulan yerlerde,
erkeklerin yola gitmekten korktukları ıssız yollarda,
günümde kadınlar kirmen eğirerek dolaşmaktadır.
Ve benim günümde bolluk, tokluk, rahat ve huzur vardı.
Ve Adanava ve Adanava ülkesi huzur içinde yaşıyordu.
Ve bu kaleyi kurdum
ve ona Asativadaya adını vurdum,
Fırtına Tanrısı ve tanrılar beni buna yönelttiler.
ta ki bu kale Adana ovasının ve Mopsos
evinin koruyucusu olsun.
Günümde Adana ovası topraklarında bolluk ve huzur vardı,
Adanava'lılardan günümde kılıçtan geçen kimse olmadı.
Ve ben bu kaleyi kurdum, ona Asativadaya adını vurdum.
Oraya Fırtına Tanrısı'nı yerleştirdim ve ona kurbanlar adadım;
yılda bir öküz, çift sürme zamanı bir koyun, güzün bir koyun adadım.
Fırtına Tanrısını takdis ettim,
bana uzun günler, sayısız yıllar ve bütün kralların üstünde büyük bir güç bahşetti.
Ve bu ülkeye yerleşen halk öküz, sürü, bolluk ve içkiye sahip oldu.
Dölleri bol oldu, Fırtına Tanrısı ve tanrılar sayesinde.
Asativatas'a ve Mopsos evine kulluk ettiler.
Ve eğer krallar arasında bir kral, prensler arasında bir prens, hatırı sayılır bir insan
Asitivatas’ın adını bu kapıdan siler, buraya başka bir ad yazar.
Bunun ötesinde bu kente göz diker ve Asativatas'ın yaptırdığı bu kapıyı yıkar, yerine
başka bir kapı yapar ve ona kendi adını vurursa, aç gözlülük, kin ya da hakaret amacıyla bu
kapıyı yıkarsa, o zaman Gök Tanrısı, Yer Tanrısı
Ve Evrenin Güneşi ve bütün tanrıların gelen kuşakları
Bu kralı, bu prensi ya da hatırı sayılır kişiyi
Yeryüzünden sileceklerdir.
Yalnızca Asativatas'ın adı ölümsüzdür, sonsuza dek,
Güneşin ve Ayın adı gibi.”


Hierapolis (Kastabala) Açıkhava Müzesi (Kadirli)

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/04/07/00148303.jpgOsmaniye Karatepe-Aslantaş Açıkhava Müzesi’nin doğusunda bulunan Kastabala Ören yeri Hititler, Asurlular döneminde yerleşime sahne olmuş, daha sonra Romalılar, Bizanslılar, Haçlılar ve Osmanlılar tarafından da kullanılmıştır.

Kastabala Ören Yeri ilk defa 1875 yılında İngiliz diplomat E.J. Davis tarafından bulunmuş ve ayrıntılı olarak tanımlanmıştır. Kentin antik dönemde adının Hierapolis olduğu, 1890 yılında İngiliz araştırmacı Th. Bent tarafından burada bulunan kalıntı ve buluntulardan anlaşılmıştır.
Kentin adı, Kastabala’nın 20 km. kadar kuzeyindeki Bahadırlı Köyü civarında 1961 yılında bulunan ve en eski yazılı belge olan Aramice bir sınır yazıtında geçmektedir. MÖ.V.-IV. yüzyılda Anadolu’ya egemen olan Perslerin kullandığı resmi yazılı belgede, Pirvaşua adını taşıyan Anadolu Ana Tanrıçası Kubaba’nın arazisinin bir kısmının da Kastabala’ya ait olduğu belirtilmektedir.

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/04/07/00148304.jpgKastabala, Seleukos krallarından IV. Antiochos Epiphanes (MÖ.175-164) döneminde basılan sikkelerde Hierapolis adıyla anılmaktadır. Antiochos kentte uzun zamandan beri saygı gören “Perasia” ismindeki tanrıçanın tapınağından ötürü kente “Kutsal Şehir” adını vermiştir. Perasia adı büyük bir olasılıkla, kökeni geç Hitit dönemine uzanan Pirvaşua adından türetilmiştir. Strabon, Perasia tanrıçasına yapılan törenlerde gözlenen ilginç bir gelenekten söz etmektedir. Strabon’a göre tanrıçanın rahibeleri dini törenler sırasında çıplak ayakları ile korlaşmış kızgın kömürler üzerinde ayakları yanmadan yürümekteydiler. Bu törenler Hindistan, Pasifik adaları, Orta İtalya ve Trakya’da bazı halk toplulukları arasında bugün de yapılmaktadır. Kastabala sikkeleri üzerindeki Perasia tasvirleri ve Kastabala’da bulunan Perasia’ya sunulmuş olan adak yazıtları bu tanrıçanın kült merkezinin Kastabala’da olduğunu belgelemektedirler. Strabon’a göre Perosia Kastabala’da Artemis ile özdeşleştirilmekteydi. Antik Yunan tanrılarından olan Artemis’in kökeninin Hitit devrine kadar uzanan bir yerel Anadolu tanrıçası olan Persia ile özdeşleştirilmesi Anadolu’nun bir çok yerinde benzerleri görülen synkretimus olgusunun Çukurova’daki en dikkati çeken örneğidir. Kastabala’da bulunan ve Roma imparatorluk devrinin başlarına tarihlenen bir yazıtta; Perasia’ya , Selene, Demeter, Artemis, Aphrodite ve Hekate tanrıçalarının adlarıyla yakarışta bulunulması doğu ve batı din ve tanrılar dünyasının Kastabala’da Roma imparatorluk devrinde birbirleriyle kaynaştıklarını belgelemektedir.
http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/04/07/00148305.jpgHierapolis-Kastabala’nın Seleukosların egemenliği altında bulunduğu M.Ö. IV.yüzyıl. sonu ile M.Ö. I.yüzyıl. ortaları arasındaki konumu hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. M.Ö. I.yüzyıl ortalarında Seleukos’lardan sonra, Roma devletinin bölgeye hakim olmaya başladığı dönemde Hierapolis-Kastabala tekrar ön plana çıkmıştır. Roma İmparatorluğu’nun paylaşımı (Doğu ve Batı Roma olarak ayrılması) sonucu bölge, Antonius’un kontrolünde kalmıştır.
Antonius, denetiminde bulunan Doğu Akdeniz’in birçok yerinde olduğu gibi, Anadolu’nun ortasında ve doğusunda da büyük ve güçlü krallar yerine, başında Roma’nın güvenebileceği yerel önderlerin ya da rahiplerin bulunduğu prensliklerle bölgeyi denetim altında tutma politikasını tercih etmiştir.

Kral Tarkondimotos’un denetiminde kalan bölgenin genişliği hakkında kesin bilgiler yoktur. Ancak başkent Hierapolis-Kastabala’da bulunan bir yazıtta Toparch olarak onurlandırılması Tarkondimotos’un kontrolündeki bölgenin Seleukoslar devrindeki yerel yönetim birimlerinden Toparchia’lardan birinin devamı olabileceği olasılığını akla getirmektedir. Kastabala’da bulunan bir diğer yazıtta değinilen şehrin en büyük memuru, komutanı ve kentin arazisinin muhafızlarının ve kraliyet birliklerinin komutanı unvanları Kastabala’nın bağımsız bir şehir konumunda olduğunu ama kraliyet kurumlarının denetiminde bulunduğunu göstermektedir. Aynı yazıttan ayrı ayrı yönetim birimleri olduklarını ve bunların tıpkı Hellenistik krallıklarda olduğu gibi, yüksek memur tarafından yönetildiğini öğreniyoruz.
Güneyde Pyramos üzerindeki en önemli antik kentlerden biri olan Mopsuhestia’nın yakınında, Pyramos’un denize döküldüğü yerde bulunan Kilikya’nın en eski kentlerinden Mallos, onun kutsal alanı Magarsos, doğusundaki Kilikya’nın en büyük limanı olan Aigeai, doğuda Epiphaneia antik kentleri bulunmaktadır. Romalıların Amanoslar da yaptığı askeri operasyonlar sırasında Epiphaneia antik kenti yakınlarında karargâhını kurması bölgenin ne kadar güvenilir olduğunu göstermektedir.

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/04/07/00148306.jpgHierapolis-Kastabala’nın Roma hâkimiyetine girmesiyle bölgede büyük yapı faaliyetleri gerçekleştirilmiştir. Sonraki yüzyıllarda Roma imparatorlarından Traianus, Hadrianus ve Caracalla Kastabala’yı ziyaret etmişler ve bu arada kent halkı onların heykellerini meydanlara dikmişlerdir. MS.III.yüzyılda Roma imparatorluğunun doğu sınırında huzursuzluğunun artması üzerine bölgeden ve bu kentten doğuya giden çok sayıda Roma askeri birliği geçmiştir. Kent, imparator Valerianus döneminde Hierapolis-Kastabala ya da Pyramos kenarındaki Hierapolis adıyla da anılmıştır. MS. 260 yılında Sasani kralı I. Hapur tarafından ele geçirilmiş ardından yöre 380 yılında Bizans imparatorluğuna başkaldıran Isaurialı Balbinos’un hâkimiyetine geçmiştir. MS.V.yüzyıl başlarında Kastabala yeni kurulan Cilicia Secunda eyaletinin başkenti olan Anazarbos’a bağlanmıştır Bundan sonra 431’de Efes’te yapılan konsüle Hesychius ismindeki temsilcisiyle, 451 yılında Kadıköy’de yapılan konsüle de Paregorios isimli temsilcisiyle katılmıştır.Kastabala’nın yaklaşık 30 km. kuzey batısında bulunan Anazarbos’ta büyük tahribata yol açan 524 yılı depreminin Kastabala’yı da etkilediği sanılmaktadır. İmparator Justin döneminde meydana gelen bu depremden sonra, 561 yılında imparator Iustinianus zamanında ikinci bir deprem daha Kilikya’daki şehirleri yerle bir etmiş ve bunun ardından çıkan veba salgını Çukurova’dan Amik ovasına kadar yayılarak Antakya’da dâhil olmak üzere tüm şehirlerde ve kırsal alanda büyük can kayıplarına neden olmuştur. Orta ve Geç Bizans dönemlerinde giderek önemini kaybeden Kastabala Haçlı seferlerinin yıkımından sonra kendini bir daha toparlayamamış ve kısa bir süre sonra tamamen terkedilmiştir.

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/04/07/00148307.jpgKastabala’dan günümüze kadar gelebilen kalıntıların hemen hepsi Roma dönemine aittir. Roma’nın doğu seferleri nedeniyle önemli bir geçiş noktası olan Kilikya bölgesindeki kentler yoğun imar faaliyetlerine sahne olmuştur. Ekonomik yönden de önemli olan bölge kentlerinde birçok oyunlar düzenlenmiş ve bunlarla ilgili yapılar önem kazanmıştır. Septimius Severus’un başlattığı ve daha sonra Severus hanedanı tarafından uygulanan imar politikası sonucu olan yapılar, bugün de izlenebilmektedir.

Kastabala’dan günümüze oldukça iyi durumda ulaşan antik yapı kalıntıları arasında en önemlisi sütunlu caddesidir. Kastabala’yı Karatepe-Aslantaş’a bağlayan asfalt yoldan yaklaşık 300 m. uzunluğundaki sütunlu caddenin bir kısmı görülmektedir. Batıdaki sütunlu caddenin başladığı yerde bulunduğu sanılan bir kapı kent merkezine girişi sağlamaktadır. Kenti güney, kuzey ve doğudan çevreleyen tepeler, aynı zamanda kentin merkezini de sınırlamaktaydılar. Kent merkezinin ortasındaki sütunlu cadde batıdan doğuya arazinin eğimine uygun olarak yükselerek üzerinde birkaç tonozun görüldüğü bir yapı kalıntısının bulunduğu bölgenin kuzeyinden geçerek Propylon olduğu sanılan bir anıtsal kapıya ulaşmaktadır. Bu kapı kalıntılarının güneybatısında bulunan ve büyük bir yapıya ait olan mermer mimari parçalar bu tonozların, büyük bir yapının altyapısı olduğu izlenimini vermektedir. 1890 yılında Kastabala’yı ziyareti sırasında Th. Bnet sözü edilen buluntuları bugünkünden çok daha iyi durumda görmüş ve burayı bugüne kadar yeri kesin olarak belirlenememiş olan Artemis Perasia tapınağının yeri olarak önermiştir. Bu alanın hemen batısında bulunan kuzey kilisesinde devşirme malzeme olarak kullanılmış olan Roma dönemi mimari parçaları, burada büyük bir Roma dönemi yapısının bulunduğunu göstermektedir. Propylon’dan geçtikten sonra doğuya yönelen sütunlu cadde bir terasa ulaşmaktadır. Terasın üzerinde bulunan adak yazıtları, kentin ana tanrıçası Artemis Perasia tapınağının burada olduğuna işaret etmektedir. Bu terasın hemen altında doğu-batı yönünde kentin Stadion’u uzanmaktadır. Bu Stadion’un doğu ucu bir istinat duvarı ile sınırlanmakta olup, batı ucunda kentin tiyatrosu bulunmaktadır. Tiyatronun güneyinde hamam kalıntıları görülmektedir. Stadion, tiyatro ve hamamın birbirlerine çok yakın bulunduğu bu alan kentin günlük hayatının merkeziydi. Artemis Perasia kültü ile ilişkili dini törenlerin yapıldığı ve komşu kentlerin sporcularının da katıldığı çeşitli oyunların oynandığı Stadion’un, Artemis Perasia kutsal alanı ile doğrudan bağlantılı olduğu sanılmaktadır.

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/04/07/00148308.jpgKentin güneybatı kesiminde görülen sütun gövdelerinin oluşturduğu sütun dizisi bazı araştırmacılar tarafından agora, bazıları tarafından da ikinci bir sütunlu cadde olarak tanımlanmaktadır. Kentin, güney, kuzey ve batısında çok sayıda mezar yapıları ve kaya mezarları görülmektedir. Ayrıca MS.VI.yüzyılın ilk yarısına tarihlenen iki kilise bulunmaktadır. Kiliselerde erken Bizans döneminde Suriye’de yapılmış olan kiliselerin mimari özellikleri görülmektedir.

Kastabala’da bulunan yazıtlar ve sikkeler, kentte Artemis Perasia’nın yanı sıra, Asklepios ve Hygieia, Helios, Theos Pyretos gibi tanrıçaların da saygı gördüklerini göstermektedir. Ayrıca ölmüş ve hayatta olan imparatorlar için yaptırılmış olan yazıtlı yuvarlak sunaklar Kastabala’da Roma imparator kültünün varlığını belgelemektedir. Kastabala’da bulunan yazıtlarda imparatorlar Caracalla, III. Gordian’nın yanı sıra Marcus Aurelius’un karısı Faustina’da Nea Hera olarak onurlandırılmaktadır.