PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Burdur Tarihçesi


Fırtına_
02-19-2009, 11:36
İlin Tarih Öncesi Çağları

İlimizin tarihi;</STRONG> Neolotik Çağa kadar inmektedir.1957-1960 yılları arasında Prof.J.Mellaart tarafından Hacılar’da yapılan kazılarda Neolitik kültürün bütün ayrıntılarını ortaya çıkarmıştır. Bu bulgular M.Ö.7000 yıllarına inmektedir. Yine 1978-1988 yılları arasında Kuruçay Höyükte ve 1989-1992 yılları arasında Bucak Höyücek Höyükte Prof.Dr.Refik DURU tarafından yapılan kazılarda da Neolitik çağın kültürüne rastlanılmıştır. Bu çağın en önemli özelliği: İnsanların,hayvanları evcilleştirmesi,çanak-çömlek yapımını öğrenmiş bulunmasıdır. Anadolu’nun ilk heykelcikleri olarak bilinen ANA İLAHE’yi temsil eden pişmiş toprak figürünler ve süs eşyaları Neolitik Çağda Hacıların en önemli eserleridir.
Kalkolitik Çağ; Neolitik çağdan sonra gelen M:Ö.5400-3000 yılları arasındaki çağdır. Bu çağda taş,kemik ve ağaç aletlerin yanısıra,madenin de kullanılmaya başlamış olması en önemli özelliğidir. Kuruçay Höyükte bulunan madeni keskiler,ok uçları gibi aletler çağın özelliğini yansıtırlar. Ayrıca Uğurlu Höyük,Kızılkaya Höyük,Karamanlı Çamur Höyük,Tefenni Beyköy Höyükte bu çağı destekleyen malzemeler elde edilmiştir.M.Ö. 3000-2000 yılları arasına tarihlenen Eski Tunç Çağında,medeniyet daha gelişmiş,taş aletlerin yerini tunçtan yapılan aletler almıştır. Çağın özelliklerini yansıtan bir başka grup da,pişmiş toprak ve mermerden yapılmış keman tipi idollerdir. İlimizde Yassıgüme Höyük,Burdur Höyük,İncirdere Höyük,Tepecik Höyük gibi yerleşim yerlerinde eski tunç çağı malzemesi yaygın olarak tespit edilmiştir.İlimiz,Antik çağlarda. bugünkü sınırları ile Isparta ve Antalya illerini de içine alan antik PİSİDİA bölgesinde kalmaktadır. Bu bölge Pers döneminin ortalarına kadar karanlıkta kalmış,henüz aydınlatılamamıştır. Bölge, M.Ö. 2000 yıllarında ARZAVA konfederasyonunun siyasi merkezi olmuştur. Bu durum M:Ö. 1000 yılına kadar çeşitli toplumların yerleşmesiyle devam eder.M.Ö. 8.yy’da Pisidia’nın batı bölgesi Friglerin hakimiyetine girmiştir. Yarışlı Gölü’ndeki yerleşim yerinde Frig keramiklerinin bulunması bu tezi desteklemektedir. M.Ö. 696-676 Frig devletini yıkan Lidyalıların bölgeye hakim olduğunu görüyoruz.M.Ö. 546 yılında Lidyalıları yenen Persler,bölgeyi ele geçirmişlerdir. M.Ö. 334’te Büyük İskender,Biga Çayı kenarında Persleri mağlup eder ve Anadolu’ya yönelir. Önce Bodrum,Milet ve Phaselis’i alır. Daha sonra Perge,Side,Aspendos’u alır ve M.Ö.333’te de Sagalassos ve Kremna’yı da zapteder. Büyük İskenderin M.Ö. 323 yılında ölümü,imparatorluğun paylaşılmasına sebep olur.
Bölgeye, M.Ö. 321 yılında komutan Antigonos hakim olur.Fakat M.Ö.301 yılında İpsos Savaşında Selefkoslulara yenilince ülkesini kaybeder. Selefkoslardan sonra bölge,Bergama krallığına ve daha sonra da Roma’ya bağlanır. Bu durum,M.S. 395 yılına kadar devam eder. Bu yıl Roma İmparatorluğu ikiye bölünür;bölge Doğu Roma(Bizans) idaresine girer. Bu durum M.S. Xl yy sonlarına kadar devam eder ve bu tarihten itibaren Türk hakimiyeti başlar. Roma çağında Psidia’nın her tarafında kesif bir yerleşme vardır. Bir çok yeni şehir kurulmuş, eski merkezler yeniden onarılmıştır.

Burdur’un Türk Tarihi Dönemi


1071 Malazgirt Meydan Muharebesinden sonra ise bölge; sırasıyla Selçuklular, Hamitoğulları ve Osmanlıların hakimiyeti altına girmiştir.
Anadolu’ya yayılan Oğuz boyları muhtemelen 1075’lerde o zaman Psidia diye adlandırılan bölgeye ve Burdur’a yerleşmeye başladılar. İlk yerleşim yerleri Şekerpınarı-Hamam bendi mevkii olmuştur. Çoğunluğu Kınalı aşiretinden olan Türkmenler, en az 2000 çadırdan meydana gelen bir toplulukla yerleşim yerleri kurmaya başladılar. Başlangıçta kendi başlarına hiçbir devlete bağlı olmadan ve komşuları olan Bizanslılarla mücadele ederek varlıklarını sürdürdüler. Bu mücadelelerin en önemlisi Dinar yakınlarında Bizanslı Manüel Kommenos komutasındaki orduyu yenmeleridir.
Bilhassa Haçlı Seferleri döneminde Selçuklu Hükümdarı I. Mesut ve II. Kılıçarslan'ın Erle ovasında bu orduyu yenilgiye uğratması Selçuklu Hakimiyetini bu bölgede kolaylaştırdı. Selçuklu Hükümdarı II. İzzeddin Kılıçarslan Denizli, Uluborlu, Burdur ve Antalya'ya kadar olan bölgeyi ve Türkmen aşiretlerini idaresi altına aldı.

Fakat Türkmen aşiretleri üzerinde tam bir otorite sağlayamadı. Bölge; 1219 ve 1236 yıllarında tekrar I. Keykavus ve Alaaddin Keykubat tarafından alındı. Böylece, bölge kesinlikle Selçuklu hakimiyetine girmiş oldu. 1257 yılında Selçuklu Devleti üç kardeş arasında pay edildi. Fakat II. Alaaddin Keykubat ölünce, II.İzeddin ve IV. Rukneddin Kılıçarslan arasında paylaşıldı. Ama iki kardeş arasında çıkan şavaşta Rukneddin yenildi ve Burdur kalesine hapsedildi. 1259 tarihinde hapisten çıkarak Selçuklu tahtına oturdu. Rukneddin Kılıçarslan hapis dönemi olaylarının intikamını almaya başladı. Bu yüzden huzursuzluk arttı. Bu arada Baba İlyas ve Baba İshak isyanları da devletin otoritesini sarstı. Ve nihayet Selçuklu Devleti 1303 yılında tamamen ortadan kalktı.
Bu otorite boşluğundan istifade eden Selçukluya bağlı aşiret ve oymakların "Uç" Beyleri de kendi başlarına hükümet kurmaya başladılar.
Antalya ve Denizli'nin Türk hakimiyetine girmesinden sonra akın akın gelen aşiret ve oymaklar, bilhassa Kayı, Avşar, Bayındır, Büğdüz, Yazır, Yiva ve diğerlerinin toplamı 200 bin çadıra ulaşmıştı. Bu türkmen nüfusunun merkezi de Burdur olmuştur. Celaleddin Harzemşah'ın komutanlarından ve Yomut kabilesinden olan Hamit Bey, Selçukluların döneminde Burdur ve Çığralı'ya kadar olan bölgenin sınır beyiydi. Selçuklunun yıkılma dönemine denk gelen Hamitoğulları Beyliğinin esas kurucusu Hamit Bey'in torunu olan Felekeddin Dündar Beydir. Bir "Uç" beyi olan Dündar Bey, beyliğini Burdur'da ilan ederek, beyliğini dedesinin adına hürmeten "Hamitoğulları" olarak duyurdu. Hamitoğullarının en parlak dönemi Dündar Bey'in zamanıdır. Beyliğin sınırları genişlemiş, Antalya, Gölhisar ve Korkuteli beyliğe katılmıştır. Burdur ili, dönemin en önemli merkezi olmuştur. Sanat, ticaret ve nakliye gelişmiştir.
http://burdur.gov.tr/burdur/envanter/burdur1.jpg
İlhanlılar Anadolu’ya geldiğinde diğer beylikler gibi Hamitoğulları da bağlılıklarını Başvezir Emirçoban’a bildirerek, İlhanlı fırtınasını kazasız atlatma yoluna gitmiştir. Emirçobanoğlu Timurtaş’ı (Demirtaş), Anadolu Valisi olarak atamıştır. Timurtaş Anadolu’daki beylikleri tek tek ortadan kaldırmaya başlamıştır. Hamitoğulları'nın da üzerine yürüdü. Dündar Beyi 1323 yılında Antalya’da öldürdü ve Hamitoğullarının toprağını ilhak etti. Bu durum karşısında Dündar Beyin oğulları memleketten kaçtılar. Bu hakimiyet 1327 yılına kadar devam etti. Oğlunun yaptıklarını tasvip etmeyen Emirçoban, Anadolu’ya gelerek oğlunu ortadan kaldırmak istedi. Timurtaş Mısır’a kaçtı, fakat orada öldürüldü.
Dündar Beyin oğlu Hızır Bey Eğirdir’e gelerek Hamitoğulları'nın topraklarının bir kısmında hakimiyet kurdu.
Hızır Beyin ölümünden sonra yerine, Dündar Beyin diğer oğlu İshak Bey geçti. İshak Beyin Beyşehir ve Akşehir’e kadar beyliğin sınırlarını genişlettiğini görüyoruz.
İshak Beyin 1335’te ölümünden sonra yerine oğlu Muzafereddin Mustafa Bey geçti. Onun da yerine oğlu Hüsameddin İlyas Bey 1349’da başa geçti. İlyas Bey Karamanoğullarıyla savaştı fakat, topraklarını kaybetti. Germiyanoğullarının yardımıyla topraklarını geri aldı.
Yerine geçen Kemaleddin Hüseyin Bey, Karamanoğulları’nın saldırısına uğradı. Ama Osmanlılar ve Germiyanoğulları’nın yardımıyla kurtuldu.
Bu sırada Anadolu’nun Söğüt Bölgesinde gittikçe büyüyen ve kuvvetlenen ve Osmanoğulları tarafından kurulan Osmanlı Devleti dikkat çekiyordu. Osmanlı padişahı Murat Hüdavendigar Kosova’da şehit olunca yerine oğlu Yıldırım Beyazıt geçmişti. Yıldırım Beyazıt’ın hükümdarlığını başta Karamanoğulları olmak üzere diğer beylikler de tanımadılar. Yıldırım Beyazıt Anadolu’ya geçerek bu beylikleri teker teker ortadan kaldırdı. Hamitoğulları Beyliğini de ortadan kaldırarak Anadolu Beylerbeyliğinin merkezi olan Kütahya’ya bağladı. (1391)
Böylece Hamitoğulları ve diğer beylikler ortadan kalkmış ve Anadolu’da Türk Birliği sağlanmıştır. Hamitoğullarının son beyi Kemaleddin Hüseyin Beyin oğlu Mustafa Bey, Osmanlı komutanı olarak görev almıştır. Böylece Burdur’un Osmanlı Dönemi başlamıştır
Osmanlı Şehzadelerinden I. Beyazıt ve ll. Selim Kütahya’da Beylerbeyi olarak bulundular. ll. Beyazıt zamanında Şah Kulu ayaklanması ortaya çıkmıştır. Şah Kulu Şehzade Korkut’un Antalya’dan Manisa’ya giden hazinesini yağmalamış, Antalya, İstanos, Elmalı, Burdur ve Keçiborlu’yu basarak, buraların kadılarını ve bir çok insanı öldürmüştür. Şah Kulu sonunda İran’a sığınmış ve böylece tehlike ortadan kalkmıştır.
XVl. yy'a kadar Burdur'da önemli olaylar olmamıştır. 1522’de de Burdur Tirkemiş İlçesi merkezi durumundadır. Bu dönemde şehir eskiye nazaran daha gelişmiştir.
XVl. yy'ın sonuna doğru şehir biraz daha büyümüştür. Ekonomi canlanmıştır. Bu bakımdan verilen vergiler fazlalaşmıştır.
1839 Tanzimat hareketinden sonra Burdur, Kütahya ilinden ayrılarak Konya ilinin Isparta kaymakamlığına bağlandı. 1850 yılına kadar bu bağımlılık sürdü.
Daha sonra başta Saden oğlu Hacı İsmail Ağa olmak üzere Burdur’un Sancak olması için uğraşmışlar ve 1872 yılında Burdur sancak olmuştur. Burdur’un ilk sancakbeyi Mehmet İzzet Paşadır.
Osmanlı Devleti 1914’de 1. Dünya Savaşına katılınca bütün yurtta seferberlik ilan edilmiş ve aynı yıl Burdur’da şiddetli bir deprem olmuş, yaklaşık 4000 kişi ölmüş ve şehrin önemli dini yapıları bu depremde yıkılmıştır.
Her iki felaket birleşmiş ve Burdurlular birkaç yıl bu kötü şartlar altında yaşamışlardır.
1920 yılında müstakil mutasarrıflık olan Burdur, doğrudan hükümet merkezi olan İstanbul’a bağlanmıştır. 1.Dünya Savaşının yenilgi ile neticelenmesinden sonra İtalyanlar Antalya’ya asker çıkardılar. Burdur’a gelerek merkez komutanlığı kurdular. Burdur düşmanın yurttan atılmasından sonra kurulan yeni Türkiye Cumhuriyetinde 1923 yılında İl olarak yerini almıştır.
http://burdur.gov.tr/burdur/envanter/burdur2.jpg

Fırtına_
02-19-2009, 11:36
Kültür ve Turizm Batı Akdeniz, Ege ve Orta Anadolu Bölgeleri arasında iklim,jeolojik yapı bakımından bir geçit alanı olan Burdur İl’i; tarihi hadiselerde de, bilhassa Pisidia, Roma ve Selçuklular devrinde de bir geçit alanı olmuştur. Mevcut antik şehirler ve hanlar, daha çok yerleşimden ziyade, Ege kıyılarında bulunan Efes ve Bergama gibi büyük tarihi yerleşim yerleri ile, Side, Aspendos gibi Batı Akdeniz sahilinde bulunan büyük ve tarihi yerleşim yerleri arasında gerek savaşlar, gerek idari yönden ve gerekse o zamanın sportif temasları yönünden de bir geçit alanıdır.
Selçuklular devrinde de ilin, bilhassa Bucak İlçesi civarı, Akdeniz’de bulunan Alanya ve Antalya’nın, Konya ile bağlantısı bakımından bir geçit alanı olmuştur. Bundan dolayıdır ki, Burdur İli; folklorunda, kültüründe, sosyal yaşantısında, hatta ekonomisinde olduğu gibi, bugün de önemli bir transit merkezidir. Batıdan, Orta Anadolu’dan,Akdeniz’e, hatta Fethiye gibi güney Ege sahillerine giden bütün yollar Burdur İlinden geçer.
Doğal ve tarihi zenginlikler, iklim, folklor, tarım, tabiat gibi turizm unsurları, Burdur’a bir çok bölgemizden daha fazla avantaj sağlamaktadır. Türkiye turizminde önemli bir yeri olan Akdeniz, Ege ve Orta Anadolu bölgeleri arasında tabiat güzellikleri, tarihi zenginlikleri ve folklor olmak üzere üç önemli turizm unsuru burayı bir turistik cazibe merkezi haline getirmektedir.Burdur, Göller Bölgesi'nin karakteristiğini en güzel şekilde aksettiren ilimizdir.
Kış aylarında Eşeler Dağında kayak yapmaya, yaz aylarında ise bilhassa Burdur, Salda, Yarışlı, Karataş ve Gölhisar Gölleri ile, Yapraklı ve Karacaören Baraj Gölleri; yüzmek, avlanmak ve su sporları yapmaya son derece elverişli yelerdir. Bu göllerin etrafında bulunan dağ ve tepeler ormanlarla kaplıdır. Bu ormanlar içerisinde çoban çeşmeleri, en eski medeniyet kalıntıları, göl kıyılırında temiz kumsallar, bozulmamış doğa, en leziz Türk yemekleri, Türk motifleri ile işlenmiş kilim ve halılar, şifalı sular, kıvrak Teke Yöresi musikisi ve Burdur folkloru ile, tabiat harikası İnsuyu Mağarası gibi tabiatın Burdur iline turizm yönünden bağışladığı güzelliklerdir. Salda gölü yurt içi ve yurt dışından gelen gençlere ucuz tatil imkanı sağlayan tesis ve kamp merkezlerine sahiptir.

Fırtına_
02-19-2009, 11:37
Burdur


İlimizin tarihi; Neolotik Çağa kadar inmektedir.1957-1960 yılları arasında Prof.J.Mellaart tarafından Hacılar’da yapılan kazılarda Neolitik kültürün bütün ayrıntılarını ortaya çıkarmıştır. Bu bulgular M.Ö.7000 yıllarına inmektedir. Yine 1978-1988 yılları arasında Kuruçay Höyükte ve 1989-1992 yılları arasında Bucak Höyücek Höyükte Prof.Dr.Refik DURU tarafından yapılan kazılarda da Neolitik çağın kültürüne rastlanılmıştır. Bu çağın en önemli özelliği: İnsanların,hayvanları evcilleştirmesi,çanak-çömlek yapımını öğrenmiş bulunmasıdır. Anadolu’nun ilk heykelcikleri olarak bilinen ANA İLAHE’yi temsil eden pişmiş toprak figürünler ve süs eşyaları Neolitik Çağda Hacıların en önemli eserleridir.

Kalkolitik Çağ; Neolitik çağdan sonra gelen M:Ö.5400-3000 yılları arasındaki çağdır. Bu çağda taş,kemik ve ağaç aletlerin yanısıra,madenin de kullanılmaya başlamış olması en önemli özelliğidir. Kuruçay Höyükte bulunan madeni keskiler,ok uçları gibi aletler çağın özelliğini yansıtırlar. Ayrıca Uğurlu Höyük,Kızılkaya Höyük,Karamanlı Çamur Höyük,Tefenni Beyköy Höyükte bu çağı destekleyen malzemeler elde edilmiştir.M.Ö. 3000-2000 yılları arasına tarihlenen Eski Tunç Çağında,medeniyet daha gelişmiş,taş aletlerin yerini tunçtan yapılan aletler almıştır. Çağın özelliklerini yansıtan bir başka grup da,pişmiş toprak ve mermerden yapılmış keman tipi idollerdir. İlimizde Yassıgüme Höyük,Burdur Höyük,İncirdere Höyük,Tepecik Höyük gibi yerleşim yerlerinde eski tunç çağı malzemesi yaygın olarak tespit edilmiştir.İlimiz,Antik çağlarda. bugünkü sınırları ile Isparta ve Antalya illerini de içine alan antik PİSİDİA bölgesinde kalmaktadır. Bu bölge Pers döneminin ortalarına kadar karanlıkta kalmış,henüz aydınlatılamamıştır. Bölge, M.Ö. 2000 yıllarında ARZAVA konfederasyonunun siyasi merkezi olmuştur. Bu durum M:Ö. 1000 yılına kadar çeşitli toplumların yerleşmesiyle devam eder.M.Ö. 8.yy’da Pisidia’nın batı bölgesi Friglerin hakimiyetine girmiştir. Yarışlı Gölü’ndeki yerleşim yerinde Frig keramiklerinin bulunması bu tezi desteklemektedir. M.Ö. 696-676 Frig devletini yıkan Lidyalıların bölgeye hakim olduğunu görüyoruz.M.Ö. 546 yılında Lidyalıları yenen Persler,bölgeyi ele geçirmişlerdir. M.Ö. 334’te Büyük İskender,Biga Çayı kenarında Persleri mağlup eder ve Anadolu’ya yönelir. Önce Bodrum,Milet ve Phaselis’i alır. Daha sonra Perge,Side,Aspendos’u alır ve M.Ö.333’te de Sagalassos ve Kremna’yı da zapteder. Büyük İskenderin M.Ö. 323 yılında ölümü,imparatorluğun paylaşılmasına sebep olur.

Bölgeye, M.Ö. 321 yılında komutan Antigonos hakim olur.Fakat M.Ö.301 yılında İpsos Savaşında Selefkoslulara yenilince ülkesini kaybeder. Selefkoslardan sonra bölge,Bergama krallığına ve daha sonra da Roma’ya bağlanır. Bu durum,M.S. 395 yılına kadar devam eder. Bu yıl Roma İmparatorluğu ikiye bölünür;bölge Doğu Roma(Bizans) idaresine girer. Bu durum M.S. Xl yy sonlarına kadar devam eder ve bu tarihten itibaren Türk hakimiyeti başlar. Roma çağında Psidia’nın her tarafında kesif bir yerleşme vardır. Bir çok yeni şehir kurulmuş, eski merkezler yeniden onarılmıştır.


İLİMİZİN TÜRK TARİHİ DÖNEMİ
1071 Malazgirt Meydan Muharebesinden sonra ise bölge; sırasıyla Selçuklular, Hamitoğulları ve Osmanlıların hakimiyeti altına girmiştir.

Anadolu’ya yayılan Oğuz boyları muhtemelen 1075’lerde o zaman Psidia diye adlandırılan bölgeye ve Burdur’a yerleşmeye başladılar. İlk yerleşim yerleri Şekerpınarı-Hamam bendi mevkii olmuştur. Çoğunluğu Kınalı aşiretinden olan Türkmenler, en az 2000 çadırdan meydana gelen bir toplulukla yerleşim yerleri kurmaya başladılar. Başlangıçta kendi başlarına hiçbir devlete bağlı olmadan ve komşuları olan Bizanslılarla mücadele ederek varlıklarını sürdürdüler. Bu mücadelelerin en önemlisi Dinar yakınlarında Bizanslı Manüel Kommenos komutasındaki orduyu yenmeleridir.

Bilhassa Haçlı Seferleri döneminde Selçuklu Hükümdarı I. Mesut ve II. Kılıçarslan'ın Erle ovasında bu orduyu yenilgiye uğratması Selçuklu Hakimiyetini bu bölgede kolaylaştırdı. Selçuklu Hükümdarı II. İzzeddin Kılıçarslan Denizli, Uluborlu, Burdur ve Antalya'ya kadar olan bölgeyi ve Türkmen aşiretlerini idaresi altına aldı.


Fakat Türkmen aşiretleri üzerinde tam bir otorite sağlayamadı. Bölge; 1219 ve 1236 yıllarında tekrar I. Keykavus ve Alaaddin Keykubat tarafından alındı. Böylece, bölge kesinlikle Selçuklu hakimiyetine girmiş oldu. 1257 yılında Selçuklu Devleti üç kardeş arasında pay edildi. Fakat II. Alaaddin Keykubat ölünce, II.İzeddin ve IV. Rukneddin Kılıçarslan arasında paylaşıldı. Ama iki kardeş arasında çıkan şavaşta Rukneddin yenildi ve Burdur kalesine hapsedildi. 1259 tarihinde hapisten çıkarak Selçuklu tahtına oturdu. Rukneddin Kılıçarslan hapis dönemi olaylarının intikamını almaya başladı. Bu yüzden huzursuzluk arttı. Bu arada Baba İlyas ve Baba İshak isyanları da devletin otoritesini sarstı. Ve nihayet Selçuklu Devleti 1303 yılında tamamen ortadan kalktı.

Bu otorite boşluğundan istifade eden Selçukluya bağlı aşiret ve oymakların "Uç" Beyleri de kendi başlarına hükümet kurmaya başladılar.

Antalya ve Denizli'nin Türk hakimiyetine girmesinden sonra akın akın gelen aşiret ve oymaklar, bilhassa Kayı, Avşar, Bayındır, Büğdüz, Yazır, Yiva ve diğerlerinin toplamı 200 bin çadıra ulaşmıştı. Bu türkmen nüfusunun merkezi de Burdur olmuştur. Celaleddin Harzemşah'ın komutanlarından ve Yomut kabilesinden olan Hamit Bey, Selçukluların döneminde Burdur ve Çığralı'ya kadar olan bölgenin sınır beyiydi. Selçuklunun yıkılma dönemine denk gelen Hamitoğulları Beyliğinin esas kurucusu Hamit Bey'in torunu olan Felekeddin Dündar Beydir. Bir "Uç" beyi olan Dündar Bey, beyliğini Burdur'da ilan ederek, beyliğini dedesinin adına hürmeten "Hamitoğulları" olarak duyurdu. Hamitoğullarının en parlak dönemi Dündar Bey'in zamanıdır. Beyliğin sınırları genişlemiş, Antalya, Gölhisar ve Korkuteli beyliğe katılmıştır. Burdur ili, dönemin en önemli merkezi olmuştur. Sanat, ticaret ve nakliye gelişmiştir.


İlhanlılar Anadolu’ya geldiğinde diğer beylikler gibi Hamitoğulları da bağlılıklarını Başvezir Emirçoban’a bildirerek, İlhanlı fırtınasını kazasız atlatma yoluna gitmiştir. Emirçobanoğlu Timurtaş’ı (Demirtaş), Anadolu Valisi olarak atamıştır. Timurtaş Anadolu’daki beylikleri tek tek ortadan kaldırmaya başlamıştır. Hamitoğulları'nın da üzerine yürüdü. Dündar Beyi 1323 yılında Antalya’da öldürdü ve Hamitoğullarının toprağını ilhak etti. Bu durum karşısında Dündar Beyin oğulları memleketten kaçtılar. Bu hakimiyet 1327 yılına kadar devam etti. Oğlunun yaptıklarını tasvip etmeyen Emirçoban, Anadolu’ya gelerek oğlunu ortadan kaldırmak istedi. Timurtaş Mısır’a kaçtı, fakat orada öldürüldü.

Dündar Beyin oğlu Hızır Bey Eğirdir’e gelerek Hamitoğulları'nın topraklarının bir kısmında hakimiyet kurdu.

Hızır Beyin ölümünden sonra yerine, Dündar Beyin diğer oğlu İshak Bey geçti. İshak Beyin Beyşehir ve Akşehir’e kadar beyliğin sınırlarını genişlettiğini görüyoruz.

İshak Beyin 1335’te ölümünden sonra yerine oğlu Muzafereddin Mustafa Bey geçti. Onun da yerine oğlu Hüsameddin İlyas Bey 1349’da başa geçti. İlyas Bey Karamanoğullarıyla savaştı fakat, topraklarını kaybetti. Germiyanoğullarının yardımıyla topraklarını geri aldı.

Yerine geçen Kemaleddin Hüseyin Bey, Karamanoğulları’nın saldırısına uğradı. Ama Osmanlılar ve Germiyanoğulları’nın yardımıyla kurtuldu.

Bu sırada Anadolu’nun Söğüt Bölgesinde gittikçe büyüyen ve kuvvetlenen ve Osmanoğulları tarafından kurulan Osmanlı Devleti dikkat çekiyordu. Osmanlı padişahı Murat Hüdavendigar Kosova’da şehit olunca yerine oğlu Yıldırım Beyazıt geçmişti. Yıldırım Beyazıt’ın hükümdarlığını başta Karamanoğulları olmak üzere diğer beylikler de tanımadılar. Yıldırım Beyazıt Anadolu’ya geçerek bu beylikleri teker teker ortadan kaldırdı. Hamitoğulları Beyliğini de ortadan kaldırarak Anadolu Beylerbeyliğinin merkezi olan Kütahya’ya bağladı. (1391)

Böylece Hamitoğulları ve diğer beylikler ortadan kalkmış ve Anadolu’da Türk Birliği sağlanmıştır. Hamitoğullarının son beyi Kemaleddin Hüseyin Beyin oğlu Mustafa Bey, Osmanlı komutanı olarak görev almıştır. Böylece Burdur’un Osmanlı Dönemi başlamıştır

Osmanlı Şehzadelerinden I. Beyazıt ve ll. Selim Kütahya’da Beylerbeyi olarak bulundular. ll. Beyazıt zamanında Şah Kulu ayaklanması ortaya çıkmıştır. Şah Kulu Şehzade Korkut’un Antalya’dan Manisa’ya giden hazinesini yağmalamış, Antalya, İstanos, Elmalı, Burdur ve Keçiborlu’yu basarak, buraların kadılarını ve birçok insanı öldürmüştür. Şah Kulu sonunda İran’a sığınmış ve böylece tehlike ortadan kalkmıştır.

XVl. yy'a kadar Burdur'da önemli olaylar olmamıştır. 1522’de de Burdur Tirkemiş İlçesi merkezi durumundadır. Bu dönemde şehir eskiye nazaran daha gelişmiştir.

XVl. yy'ın sonuna doğru şehir biraz daha büyümüştür. Ekonomi canlanmıştır. Bu bakımdan verilen vergiler fazlalaşmıştır.

1839 Tanzimat hareketinden sonra Burdur, Kütahya ilinden ayrılarak Konya ilinin Isparta kaymakamlığına bağlandı. 1850 yılına kadar bu bağımlılık sürdü.

Daha sonra başta Saden oğlu Hacı İsmail Ağa olmak üzere Burdur’un Sancak olması için uğraşmışlar ve 1872 yılında Burdur sancak olmuştur. Burdur’un ilk sancakbeyi Mehmet İzzet Paşadır.

Osmanlı Devleti 1914’de 1. Dünya Savaşına katılınca bütün yurtta seferberlik ilan edilmiş ve aynı yıl Burdur’da şiddetli bir deprem olmuş, yaklaşık 4000 kişi ölmüş ve şehrin önemli dini yapıları bu depremde yıkılmıştır.

Her iki felaket birleşmiş ve Burdurlular birkaç yıl bu kötü şartlar altında yaşamışlardır.

1920 yılında müstakil mutasarrıflık olan Burdur, doğrudan hükümet merkezi olan İstanbul’a bağlanmıştır. 1.Dünya Savaşının yenilgi ile neticelenmesinden sonra İtalyanlar Antalya’ya asker çıkardılar. Burdur’a gelerek merkez komutanlığı kurdular. Burdur düşmanın yurttan atılmasından sonra kurulan yeni Türkiye Cumhuriyetinde 1923 yılında İl olarak yerini almıştır.

KÜLTÜR VE TURİZM
Batı Akdeniz, Ege ve Orta Anadolu Bölgeleri arasında iklim,jeolojik yapı bakımından bir geçit alanı olan Burdur İl’i; tarihi hadiselerde de, bilhassa Pisidia, Roma ve Selçuklular devrinde de bir geçit alanı olmuştur. Mevcut antik şehirler ve hanlar, daha çok yerleşimden ziyade, Ege kıyılarında bulunan Efes ve Bergama gibi büyük tarihi yerleşim yerleri ile, Side, Aspendos gibi Batı Akdeniz sahilinde bulunan büyük ve tarihi yerleşim yerleri arasında gerek savaşlar, gerek idari yönden ve gerekse o zamanın sportif temasları yönünden de bir geçit alanıdır. Selçuklular devrinde de ilin, bilhassa Bucak İlçesi civarı, Akdeniz’de bulunan Alanya ve Antalya’nın, Konya ile bağlantısı bakımından bir geçit alanı olmuştur. Bundan dolayıdır ki, Burdur İli; folklorunda, kültüründe, sosyal yaşantısında, hatta ekonomisinde olduğu gibi, bugün de önemli bir transit merkezidir. Batıdan, Orta Anadolu’dan,Akdeniz’e, hatta Fethiye gibi güney Ege sahillerine giden bütün yollar Burdur İlinden geçer.

Doğal ve tarihi zenginlikler, iklim, folklor, tarım, tabiat gibi turizm unsurları, Burdur’a birçok bölgemizden daha fazla avantaj sağlamaktadır. Türkiye turizminde önemli bir yeri olan Akdeniz, Ege ve Orta Anadolu bölgeleri arasında tabiat güzellikleri, tarihi zenginlikleri ve folklor olmak üzere üç önemli turizm unsuru burayı bir turistik cazibe merkezi haline getirmektedir.Burdur, Göller Bölgesi'nin karakteristiğini en güzel şekilde aksettiren ilimizdir.

Kış aylarında Eşeler Dağında kayak yapmaya, yaz aylarında ise bilhassa Burdur, Salda, Yarışlı, Karataş ve Gölhisar Gölleri ile, Yapraklı ve Karacaören Baraj Gölleri; yüzmek, avlanmak ve su sporları yapmaya son derece elverişli yelerdir. Bu göllerin etrafında bulunan dağ ve tepeler ormanlarla kaplıdır. Bu ormanlar içerisinde çoban çeşmeleri, en eski medeniyet kalıntıları, göl kıyılırında temiz kumsallar, bozulmamış doğa, en leziz Türk yemekleri, Türk motifleri ile işlenmiş kilim ve halılar, şifalı sular, kıvrak Teke Yöresi musikisi ve Burdur folkloru ile, tabiat harikası İnsuyu Mağarası gibi tabiatın Burdur iline turizm yönünden bağışladığı güzelliklerdir. Salda gölü yurt içi ve yurt dışından gelen gençlere ucuz tatil imkanı sağlayan tesis ve kamp merkezlerine sahiptir. Hamidoğulları (Hamitoğulları) Beyliği Isparta ve Eğridir havâlisinde kurulan Türk beyliği. Türkiye Selçuklu Devleti, 13. asır sonlarında iyice zaafa uğrayıp, İlhanlıların nüfuzu altına girdikten sonra, batı hududundaki Türk aşiretleri de kendi başlarının çaresine bakarak, toplanmaya ve bir idare kurmaya başlamışlardı.

Aynı tarihlerde Isparta, Eğridir ve havâlisinde bulunan Hamid aşireti de, başlarında bulunan İlyas bin Hamid Beyin oğlu Feleküddin Dündar Beyin reisliği altında, merkezleri Uluborlu ve sonra eski adı Prostana olan Eğridir olmak üzere Hamidoğulları Beyliğini kurdu. Beyliğin kuruluşu, on üçüncü asrın son çeyreği içindedir. Hamid Bey ile oğlu İlyas Bey, Selçukluların uç beylerinden ve Selçuk emirlerinden idiler. Feleküddin Dündar Bey, kurduğu beyliğe büyük babası Hamid Beyin ismini verdi.

Faal bir emir olan Dündar Bey, beyliğinin hududunu güneye doğru genişleterek Gölhisar, Korkuteli ve Antalya’yı ele geçirdikten sonra, ülkesini Germiyan ve Denizli hudutlarına kadar büyüttü. Eğridir’i pek çok eserlerle imar eden Feleküddîn Dündar Bey, buraya kendi künyesine nispetle Felekâbâd adını verdi. 1301 yılında Antalya’yı fethettikten sonra, buranın idaresini kardeşi Yûnus Beye havale etti (Bkz. Tekeoğulları Beyliği). 1314’te Anadolu’ya gelen İlhanlı Beylerbeyi Emir Çoban’a itaat edenler arasında, Dündar Bey de bulunuyordu. Hattâ, Dündar Bey, İlhanlılara sadakatini göstermek üzere, aynı sene “Sultan-ı âzam Gıyâsüddünyâ ve’d-Dîn Hudâbende Mehmed” klişeli, İlhan Olcayto adına gümüş sikke kestirdi.

1316’da İlhan Olcayto’nun vefatı ve küçük yaştaki oğlu Ebû Saîd’in cülûsundan sonra ortaya çıkan karışıklıklar esnasında, bu durumu fırsat bilen Dündar Bey, istiklâlini ilan ederek sultan unvanını aldı ve hudut komşuları beyler (Aydın, Saruhan, Menteşe vs.) üzerinde hâkimiyet tesis etti. Anadolu beyliklerinin, İlhanlıların merkezindeki zaaftan istifade ile bağlılıklarını çözmeye başlamaları üzerine, Anadolu İlhanlı valisi Timurtaş, Konya’yı işgal etti. 1324 senesinde Eşrefoğlu Süleyman Beyi öldürttü ve arkasından Hamid iline yürüyerek Antalya’ya kaçan Dündar Beyi de yakalayarak katlettirdi. Ancak, çok geçmeden, İlhanlı hükümdarına isyan eden Timurtaş’ın üzerine kuvvet gönderilmesi ve Mısır’da yakalanarak katledilmesi neticesinde, Dündar Beyin üç oğlundan büyük oğlu Hızır Bey, Hamideli idaresini eline aldı. Hızır Beyin ne kadar beylik yaptığı belli değildir. Yaklaşık olarak 1330’da vefat etmiştir.

Seyyah İbn-i Battûta, 1333 yılında Anadolu’yu gezerken, Hamidoğulları Beyliğine de uğramış, Gölhisar’da Dündar Beyin oğlu Mehmed ve Eğridir’de diğer oğlu Necmeddin İshak Beyin hükümdar bulunduklarını bildirmiştir. İshak Beyin hangi tarihte vefat ettiği belli değildir.

İshak Beyden sonra kardeşi Mehmed Beyin oğlu Muzafferüddin Mustafa Bey, onun ölümü ile de, oğlu Hüsâmeddin İlyas Bey, Hamidoğulları Beyliğinin başına geçti. Hüsâmeddin İlyas Bey, komşusu olan Karamanoğlu Alâeddîn Bey ile yaptığı savaşı kaybederek Germiyanoğlu Süleyman Şaha sığındı. Ondan aldığı yardımlarla, kaybettiği yerlere yeniden sahip oldu. İlyas Beyin de vefat tarihi belli değildir. İlyas Beyden sonra yerine Kemâleddin Hüseyin Bey geçti. Bu zat da, Karamanoğulları'nın tecavüzlerinden bıkarak, Eşrefoğulları'ndan almış oldukları Beyşehri, Seydişehri, Akşehir, Yalvaç ve Şarkî Karaağaç’ı, 1374’te, 80 bin altın mukabilinde Osmanlı hükümdarı Sultan Birinci Murad Hana sattı. Yine, Kosova Savaşı'na giden Sultan Murad’a, oğlu Mustafa idaresinde, yardımcı kuvvet gönderdi. Okçulardan müteşekkil bu kuvvet, muharebe esnasında Osmanlı ordusunun ön safında bulunmuştur. Kemâleddin Hüseyin Bey, 1391 yılında vefat etti. Hamidoğullarının bu şubesinin toprakları, Osmanlılar ile Karamanoğulları tarafından paylaşıldı.

Hamidoğullarında devlet işlerinin görüldüğü bir dîvân mevcuttu. Bu dîvânın, Türkiye Selçuklularınınkine benzer şekilde olduğu anlaşılmaktadır. Hamidoğullarında beylik, eski Türk geleneğine uyularak evlatlar arasında pay edilmekteydi.

Hamidoğullarından Hüsâmeddin İlyas Beyin, Felekâbâd’da kesilmiş Hüsâmî ibareli gümüş sikkesinden başka hiç birisinin sikkesi görülmemiştir.

Hamidoğulları hükümdarları, bilhassa Eğridir ve Burdur’da pek çok imar faaliyetlerinde bulundular. Bunlardan Eğridir’de Hızır Bey Camii, Burdur’da Mustafa Bey Medresesi ve Şuhud kasabasında İbrahim bin Hızır’a ait olan mescid en önemlileridir. Hamidoğulları (Hamitoğulları) Beyliği Isparta ve Eğridir havâlisinde kurulan Türk beyliği. Türkiye Selçuklu Devleti, 13. asır sonlarında iyice zaafa uğrayıp, İlhanlıların nüfuzu altına girdikten sonra, batı hududundaki Türk aşiretleri de kendi başlarının çaresine bakarak, toplanmaya ve bir idare kurmaya başlamışlardı.

Aynı tarihlerde Isparta, Eğridir ve havâlisinde bulunan Hamid aşireti de, başlarında bulunan İlyas bin Hamid Beyin oğlu Feleküddin Dündar Beyin reisliği altında, merkezleri Uluborlu ve sonra eski adı Prostana olan Eğridir olmak üzere Hamidoğulları Beyliğini kurdu. Beyliğin kuruluşu, on üçüncü asrın son çeyreği içindedir. Hamid Bey ile oğlu İlyas Bey, Selçukluların uç beylerinden ve Selçuk emirlerinden idiler. Feleküddin Dündar Bey, kurduğu beyliğe büyük babası Hamid Beyin ismini verdi.

Faal bir emir olan Dündar Bey, beyliğinin hududunu güneye doğru genişleterek Gölhisar, Korkuteli ve Antalya’yı ele geçirdikten sonra, ülkesini Germiyan ve Denizli hudutlarına kadar büyüttü. Eğridir’i pek çok eserlerle imar eden Feleküddîn Dündar Bey, buraya kendi künyesine nispetle Felekâbâd adını verdi. 1301 yılında Antalya’yı fethettikten sonra, buranın idaresini kardeşi Yûnus Beye havale etti (Bkz. Tekeoğulları Beyliği). 1314’te Anadolu’ya gelen İlhanlı Beylerbeyi Emir Çoban’a itaat edenler arasında, Dündar Bey de bulunuyordu. Hattâ, Dündar Bey, İlhanlılara sadakatini göstermek üzere, aynı sene “Sultan-ı âzam Gıyâsüddünyâ ve’d-Dîn Hudâbende Mehmed” klişeli, İlhan Olcayto adına gümüş sikke kestirdi.

1316’da İlhan Olcayto’nun vefatı ve küçük yaştaki oğlu Ebû Saîd’in cülûsundan sonra ortaya çıkan karışıklıklar esnasında, bu durumu fırsat bilen Dündar Bey, istiklâlini ilan ederek sultan unvanını aldı ve hudut komşuları beyler (Aydın, Saruhan, Menteşe vs.) üzerinde hâkimiyet tesis etti. Anadolu beyliklerinin, İlhanlıların merkezindeki zaaftan istifade ile bağlılıklarını çözmeye başlamaları üzerine, Anadolu İlhanlı valisi Timurtaş, Konya’yı işgal etti. 1324 senesinde Eşrefoğlu Süleyman Beyi öldürttü ve arkasından Hamid iline yürüyerek Antalya’ya kaçan Dündar Beyi de yakalayarak katlettirdi. Ancak, çok geçmeden, İlhanlı hükümdarına isyan eden Timurtaş’ın üzerine kuvvet gönderilmesi ve Mısır’da yakalanarak katledilmesi neticesinde, Dündar Beyin üç oğlundan büyük oğlu Hızır Bey, Hamideli idaresini eline aldı. Hızır Beyin ne kadar beylik yaptığı belli değildir. Yaklaşık olarak 1330’da vefat etmiştir.

Seyyah İbn-i Battûta, 1333 yılında Anadolu’yu gezerken, Hamidoğulları Beyliğine de uğramış, Gölhisar’da Dündar Beyin oğlu Mehmed ve Eğridir’de diğer oğlu Necmeddin İshak Beyin hükümdar bulunduklarını bildirmiştir. İshak Beyin hangi tarihte vefat ettiği belli değildir.

İshak Beyden sonra kardeşi Mehmed Beyin oğlu Muzafferüddin Mustafa Bey, onun ölümü ile de, oğlu Hüsâmeddin İlyas Bey, Hamidoğulları Beyliğinin başına geçti. Hüsâmeddin İlyas Bey, komşusu olan Karamanoğlu Alâeddîn Bey ile yaptığı savaşı kaybederek Germiyanoğlu Süleyman Şaha sığındı. Ondan aldığı yardımlarla, kaybettiği yerlere yeniden sahip oldu. İlyas Beyin de vefat tarihi belli değildir. İlyas Beyden sonra yerine Kemâleddin Hüseyin Bey geçti. Bu zat da, Karamanoğulları'nın tecavüzlerinden bıkarak, Eşrefoğulları'ndan almış oldukları Beyşehri, Seydişehri, Akşehir, Yalvaç ve Şarkî Karaağaç’ı, 1374’te, 80 bin altın mukabilinde Osmanlı hükümdarı Sultan Birinci Murad Hana sattı. Yine, Kosova Savaşı'na giden Sultan Murad’a, oğlu Mustafa idaresinde, yardımcı kuvvet gönderdi. Okçulardan müteşekkil bu kuvvet, muharebe esnasında Osmanlı ordusunun ön safında bulunmuştur. Kemâleddin Hüseyin Bey, 1391 yılında vefat etti. Hamidoğullarının bu şubesinin toprakları, Osmanlılar ile Karamanoğulları tarafından paylaşıldı.

Hamidoğullarında devlet işlerinin görüldüğü bir dîvân mevcuttu. Bu dîvânın, Türkiye Selçuklularınınkine benzer şekilde olduğu anlaşılmaktadır. Hamidoğullarında beylik, eski Türk geleneğine uyularak evlatlar arasında pay edilmekteydi.

Hamidoğullarından Hüsâmeddin İlyas Beyin, Felekâbâd’da kesilmiş Hüsâmî ibareli gümüş sikkesinden başka hiç birisinin sikkesi görülmemiştir.

Hamidoğulları hükümdarları, bilhassa Eğridir ve Burdur’da pek çok imar faaliyetlerinde bulundular. Bunlardan Eğridir’de Hızır Bey Camii, Burdur’da Mustafa Bey Medresesi ve Şuhud kasabasında İbrahim bin Hızır’a ait olan mescid en önemlileridir. Hamidoğulları (Hamitoğulları) Beyliği Isparta ve Eğridir havâlisinde kurulan Türk beyliği. Türkiye Selçuklu Devleti, 13. asır sonlarında iyice zaafa uğrayıp, İlhanlıların nüfuzu altına girdikten sonra, batı hududundaki Türk aşiretleri de kendi başlarının çaresine bakarak, toplanmaya ve bir idare kurmaya başlamışlardı.

Aynı tarihlerde Isparta, Eğridir ve havâlisinde bulunan Hamid aşireti de, başlarında bulunan İlyas bin Hamid Beyin oğlu Feleküddin Dündar Beyin reisliği altında, merkezleri Uluborlu ve sonra eski adı Prostana olan Eğridir olmak üzere Hamidoğulları Beyliğini kurdu. Beyliğin kuruluşu, on üçüncü asrın son çeyreği içindedir. Hamid Bey ile oğlu İlyas Bey, Selçukluların uç beylerinden ve Selçuk emirlerinden idiler. Feleküddin Dündar Bey, kurduğu beyliğe büyük babası Hamid Beyin ismini verdi.

Faal bir emir olan Dündar Bey, beyliğinin hududunu güneye doğru genişleterek Gölhisar, Korkuteli ve Antalya’yı ele geçirdikten sonra, ülkesini Germiyan ve Denizli hudutlarına kadar büyüttü. Eğridir’i pek çok eserlerle imar eden Feleküddîn Dündar Bey, buraya kendi künyesine nispetle Felekâbâd adını verdi. 1301 yılında Antalya’yı fethettikten sonra, buranın idaresini kardeşi Yûnus Beye havale etti (Bkz. Tekeoğulları Beyliği). 1314’te Anadolu’ya gelen İlhanlı Beylerbeyi Emir Çoban’a itaat edenler arasında, Dündar Bey de bulunuyordu. Hattâ, Dündar Bey, İlhanlılara sadakatini göstermek üzere, aynı sene “Sultan-ı âzam Gıyâsüddünyâ ve’d-Dîn Hudâbende Mehmed” klişeli, İlhan Olcayto adına gümüş sikke kestirdi.

1316’da İlhan Olcayto’nun vefatı ve küçük yaştaki oğlu Ebû Saîd’in cülûsundan sonra ortaya çıkan karışıklıklar esnasında, bu durumu fırsat bilen Dündar Bey, istiklâlini ilan ederek sultan unvanını aldı ve hudut komşuları beyler (Aydın, Saruhan, Menteşe vs.) üzerinde hâkimiyet tesis etti. Anadolu beyliklerinin, İlhanlıların merkezindeki zaaftan istifade ile bağlılıklarını çözmeye başlamaları üzerine, Anadolu İlhanlı valisi Timurtaş, Konya’yı işgal etti. 1324 senesinde Eşrefoğlu Süleyman Beyi öldürttü ve arkasından Hamid iline yürüyerek Antalya’ya kaçan Dündar Beyi de yakalayarak katlettirdi. Ancak, çok geçmeden, İlhanlı hükümdarına isyan eden Timurtaş’ın üzerine kuvvet gönderilmesi ve Mısır’da yakalanarak katledilmesi neticesinde, Dündar Beyin üç oğlundan büyük oğlu Hızır Bey, Hamideli idaresini eline aldı. Hızır Beyin ne kadar beylik yaptığı belli değildir. Yaklaşık olarak 1330’da vefat etmiştir.

Seyyah İbn-i Battûta, 1333 yılında Anadolu’yu gezerken, Hamidoğulları Beyliğine de uğramış, Gölhisar’da Dündar Beyin oğlu Mehmed ve Eğridir’de diğer oğlu Necmeddin İshak Beyin hükümdar bulunduklarını bildirmiştir. İshak Beyin hangi tarihte vefat ettiği belli değildir.

İshak Beyden sonra kardeşi Mehmed Beyin oğlu Muzafferüddin Mustafa Bey, onun ölümü ile de, oğlu Hüsâmeddin İlyas Bey, Hamidoğulları Beyliğinin başına geçti. Hüsâmeddin İlyas Bey, komşusu olan Karamanoğlu Alâeddîn Bey ile yaptığı savaşı kaybederek Germiyanoğlu Süleyman Şaha sığındı. Ondan aldığı yardımlarla, kaybettiği yerlere yeniden sahip oldu. İlyas Beyin de vefat tarihi belli değildir. İlyas Beyden sonra yerine Kemâleddin Hüseyin Bey geçti. Bu zat da, Karamanoğulları'nın tecavüzlerinden bıkarak, Eşrefoğulları'ndan almış oldukları Beyşehri, Seydişehri, Akşehir, Yalvaç ve Şarkî Karaağaç’ı, 1374’te, 80 bin altın mukabilinde Osmanlı hükümdarı Sultan Birinci Murad Hana sattı. Yine, Kosova Savaşı'na giden Sultan Murad’a, oğlu Mustafa idaresinde, yardımcı kuvvet gönderdi. Okçulardan müteşekkil bu kuvvet, muharebe esnasında Osmanlı ordusunun ön safında bulunmuştur. Kemâleddin Hüseyin Bey, 1391 yılında vefat etti. Hamidoğullarının bu şubesinin toprakları, Osmanlılar ile Karamanoğulları tarafından paylaşıldı.

Hamidoğullarında devlet işlerinin görüldüğü bir dîvân mevcuttu. Bu dîvânın, Türkiye Selçuklularınınkine benzer şekilde olduğu anlaşılmaktadır. Hamidoğullarında beylik, eski Türk geleneğine uyularak evlatlar arasında pay edilmekteydi.

Hamidoğullarından Hüsâmeddin İlyas Beyin, Felekâbâd’da kesilmiş Hüsâmî ibareli gümüş sikkesinden başka hiç birisinin sikkesi görülmemiştir.

Hamidoğulları hükümdarları, bilhassa Eğridir ve Burdur’da pek çok imar faaliyetlerinde bulundular. Bunlardan Eğridir’de Hızır Bey Camii, Burdur’da Mustafa Bey Medresesi ve Şuhud kasabasında İbrahim bin Hızır’a ait olan mescid en önemlileridir.