PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Saİmbeylİ Hakkinda


Fırtına_
02-19-2009, 11:29
http://img148.imageshack.us/img148/1352/0001775of8.jpg


İlçenin kuruluşu hakkında elde kesin bilgiler bulunmaktadır. Tarihi kalıntılara göre Hititler devrine kadar uzanmaktadır. İlçenin eski adı "Haçin" dir. Bu ismin de ovaya egemen olan Anavarza Beyliğin'den geldiği ve Bey Toryo'nun oğlunun adı olduğu bilinmektedir. Bölge çeşitli uygarlıkların etkisi altında kalmıştır. Osmanlı döneminde Maraş sancağının Elbistan kazasına bağlanmıştır. Kurtuluş savaşı sırasında Fransız işgali altında kalmış, 18 Ekim 1920'de Yüzbaşı Doğan ve Kaymakam Saim Bey tarafından kurtarılan bölge 1922 yılında Kaymakam Saim Bey'den dolayı bu adı almış, yeni bir ilçe olarak kurulmuştur. 1928 yılında bugünkü yerine nakledilmiştir.





Saimbeyli ile ilgili ilk bilgileri, İlçeyi ziyaret eden seyyahlar ve araştırmacılardan öğrenmekteyiz: V.Langlois (1852 -1853), Rahip Alishan (1800’lü yılların sonu), W. M.Ramsay (1800’lü yılların sonu), F.X.Schaffer (1900’lü yılların başı), C.Texier (19. y.y ilk yarısı) gibi seyyahlar Saimbeyli’yi ziyaret etmiş ve ilçenin ekonomik ve sosyal yaşantısının yanısıra tarihsel dokusu ile ilgili bilgiler de vermişlerdir. İlçe 1800’lü yıllardan itibaren bu seyyahlarca Hadchin, Hadjine, Hacın, Hadschin ve Haçin olarak adlandırılmıştır. W. M. Ramsay ise ilçenin Roma ve Bizans Dönemleri’ndeki adının Badimon olduğunu yazmaktadır.Çukurova Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nden Y.Doç.Dr.K.Serdar Girginer tarafından yürütülen “Adana İli ve Çevresi Arkeolojik Yüzey Araştırmaları Projesi” kapsamında ilçenin 2003 yılında çok kapsamlı ve titiz bir çalışmayla arkeolojik kültür envanteri çıkarılmış ve ilçeyle ilgili ilk bilimsel sonuçlar elde edilmiştir.Bu çalışmadan elde edilen veriler ışığında İlçe tarihinin Roma Dönemi’ne kadar uzandığı tespit edilmiştir.Bu çalışmada İlçede Roma, Bizans ve Ermeni Dönemi yerleşmelerine ait pek çok anıtsal eser tespit edilmiş ve İlçenin zengin kültürü Arkeolojik literatüre kazandırılmıştır.



Saimbeyli Kale Kilise

Arkeolojik veriler, ülkemiz genelinin uzun geçmişli yerleşim yerlerinin beşiği olduğu gösteriyor. Her taş her kalıntı geçmişe ilişkin bir ipucu veriyor. İp uculu yerlerden birisi de Saimbeyli oluyor. Münih Üniversitesiyle Hititoluğu prof Ahmet Ünal, antik adanın Rodandos olduğunu söylüyor. Kimi kaynaklarda da Badimon deniliyor. Onca eskiliğine, onca arkeolojik kalıntılarına karşın yöreyle yeterince ilgilenemeyişi üzüntü veriyor.



Manastır

Kurulduğu ver vadi olduğundan, doğal bir yol görevini görmektedir. Özellikle Anadolu’dan Arabistan’a gidenlerle Arabistan’dan Anadolu’ya gelenlerin önemli yollarından biri durumundandır. Bu niteliği taşıyan yöreye 1830’lu yıllarda gelen Fransız Hititoğlu Charles texier sonrasında herhangi bir arkeloğun geldiği bilinmiyor. Oysa yolu, hayvanlı döneminin işlek yollarından sayılırdı. Kizzuwatlılar döneminde komana adlı ile dinsel merkez Şar’daki ayinlere gidip dönen Çukurovalıların da değişmez yoluydu. Mısırlılarla kardeş savaşı’nda savaşan Hititler de o yolu izlemişlerdi. Hititler sonrasında Akdeniz’den Toroslar’a uzanan alana Kilikya adı konuldu. Saimbeyli, Dağlık Kilikya olarak anıldı. Bu ad, arkeloglar aracılığıyla günümüze taşındı. Ancak, geniş alanın elden ele geçmesi durdurulamadı. kizzuwatnalılar’dan beriye değişik egemenlikler kuruldu. Asur, Kilikya, İran, Makedonya, selefkos derken, roma egemenliğine girildi. Arkasından Bizans geldi. Saimbeyli (Hacın) kalesinin birinci yüzyılda Romalılarca yapıldığı ortaya kondu.

Roma-Bizans dönemlerinde Arap saldırıları görüldü. İslamlığı yaymak amacı ile Kafkaslarda da saldıran Arapların sıkıştırıldığı Ermeniler’den, dindaşları Bizans’a sığınanlar oldu. Kayseri’ye sığınan Bağraf soyu, Kavgalaştırdıkları Rumların başpiskoposunu öldürünce, Bizans imparatoru’nun buyruğu ile kendilerinin de başkanı öldürüldü. bu olaylar üzerine oradan göçmeyi, kendi dilleriyle, diaspora etmeyi yeğleyen bagrat Ermenilerinin Rupen kolu Feke sınırları içindeki Partzerbert kalesine, Oşin kolu Çamlıyayla (Namrun) kalesine yerleştiler. Böylece, Çukurova yöresi Ermenilerinin ağırlığını bagrat soyu oluşturdu.

Rupenlerin yerleştikleri partzerbert kalesi, yüksek kale anlamına geliyorsa, hangi kale olduğu bilinmiyor. Ancak, aldığımız bilgilerin dışında, Gedikli-Güzpınarı (kisenit) yakınlarında keher kalesi olabilir, diyoruz.

Ne var ki, orada da duramıyorlar. On birinci yüzyılda kimileri Feke, kimileri Saimbeyli(Hacın)kalesine taşınıyorlar. Hacın adını da onlar koyuyorlar. Ermenistan’da Newhacın var. Kum kapı ermeni patrikhanesi belgelerinde de Hacın gemcesine karşın, kimileri Haçın, kimileri Haçin, kimileride Hacin diyerek, bize göre yanlış yapıyorlar. Anlamlarına ilişkin de uzun araştırmalar-soruşturmalar yaptıksa da, doyurucu bilgi aldığımızı söyleyemeyiz.

Ermenistan kültür Bakanlığı ile Beyrut katoligoslugu yanıt vermedi. Özel ilişki kurduğumuz Tataristan başkonsolosu Ahmet Rıza Demirer, Ermenice dönüş anlamına gelen “hedgun” sözcüğünden, ya da kara bağ derebeyi Asan’ın olgunun adı saygın kişi anlamına gelen ”hacen “den türemiş olabileceğini saptadığını; Ekber Menemencioglu da Ahmet rıza Demirerin ikinci saptamasına yaklaşarak ”efendi”,onurlu”, ”saygın” anlamlarını içerdiğini bildirdi.

Ancak, adından çok diasporoları ilgimizi çekmeye başladı. Örneğin Rupen kolunun Ermenistan’dan kayseri’ ye, Kayseri’den partzerbert kalesine, oradan Feke’ye, Saimbeyli’ye görüşlerine karşın, uzun geçmişten yakın geçmişe bütün diasporoları Türklere yüklemeye çalışıyorlar. Prenslik kurdukları Feke’de bile durmuyorlar. Haçlılardan da yardım olarak Kozan’a taşıyorlar. Bundan da Türklerin hiçbir etkisi bulunmuyor. Kozan’da prensliyi krallığa dönüştürüyorlar. Kilikya Ermenistan devletini kuruyorlar. Silifke’den Maraş’a sınır oluşturuyorlar. memluklar,1375’te devletlerini yıkınca, bu kez de ovadan dağlara diaspora ediyorlar. Bu aşamada Saimbeyli’nin nüfusunu da arttırıyorlar.

Devletsizlikleri dönemde, gerek Selçuklu, gerek Osmanlı yönetiminde kendilerini incitici hiçbir belge göstermiyorlar. Öyle güvenli bir ortamdan bulundukları için sanatçı Saimbeyli Ermenileri Türk köylerine çıkıyor, onların yataklarında yatıp yemeklerini yiyerek, kazanç sağlıyorlardı. Manastırını da Kanuni Süleyman yönetimindeyken 1555 yılında yapıyorlar. Değişik dönemlerinde kilise sayısını da artırıyorlar. Yöre, 18. yüzyılı ortalarında güçlenen Kozanoğlu derebeyliğine girince kendileri de giriyor. Öteki derebeylerinde başta bulunana “bey” denilirken, Kozan oğulları’nda “ağa” deniliyor. Büyük Yusuf Ağa, 1810’lu yıllarında ağalığı iki oğluna pay ediyor. Belenköy Ağalığı’nı büyük oğlu Sarı Ali’ye, Gürleşen Ağalığı’nı onun küçük oğlu küçük Samur’a veriyor.



Bu bölümden yararlanmak isteyen devlet, belen köyü sancak merkezi, sarı Ali’yi de sancak beyi ederek( o zaman kaymakam deniyordu Ankara iline, Hacın’ı ilçe merkezi samur Ağa’yı da ilçe yöneticisi ederek(o zaman müdür deniyordu) Maraş sancağına bağlıyor. Ne var ki, bu uygulama Kozan oğulları’nı hiç bağlamıyor. Ağalık düzenlerini bozmadan, eskisi gibi sürdürüyorlar. Burada, ağalık merkezi Gürleşen’in değil de Hacın’ın ilçe merkezi edilmesini anlamlı bulunuyor. Bize göre anlamı, oranın bütün Ermeni olması nedeni ile müftü, kadı gibi kamu görevlisi atayarak Türkleri yerleştirmek olduğuna dayanıyor. Bir ölçüde de başarıya ulaşıyor. Yerleşen Türklerle İslam Mahallesi adında bir yerleşim yeri oluşuyor. Ogün için bir anlamı, bir tutarlılığı olan bu adın bugün hiçbir Hıristiyan kalmamasına karşın, adını sürdürmesi anlamsız bulunuyor.

Bir İslam mahallesine karşı beş Hıristiyan Mahallesi vardı. Ama ilişkileri oldukça iyi, oldukça içtendi. Birbirlerine dostum demeden, seslenmiyorlardı. Gerçekten dosttular.19.yüzyıl ortalarında devlet topraklarının özelleştirilmesi başladığında, çoğunluğunu Ermeniler aldı, çoğu çiftlik sahibi olduklarından her yönüyle Türklere üstünlük sağladılar. Böyle bir gönenç içindeyken, batılıların kışkırtılmasına kapılarak, ilişkilerini bozdular.1909’da İstanbul’da çıkarılan ”31 Mart” olayının hükümet boşluğundan yararlanarak Adana merkezle ilçelerinde de “igtişaş” denilen anarşik olayları çıkardılar. Saimbeyli Türkleri kaymakamlıkla redif bölüğü kışlasına sığınarak canlarını kurtarabildiler. Sığınmayan 14 kişi de yakalanıp öldürüldü yaraladıkları da oldu.

Birinci dünya savaşı başlayınca, Osmanlı’nın savaştıkları ile işbirliği kurdular. Onlara her türlü yardımı yapmaya çalıştılar.

Belgelerle saptanan bu durumlarını önlemek için 28 Mayıs 1915 günü güvenliği sağlayıcı göçürme(tehcir) yasası çıkarıldı. Yasa uyarınca Deyrizor’da (Suriye) gözlem altına aldılar. Savaş sonrasında sağlıklı olarak geri döndüler.

Yalnız, göçürme işlemi çok çalkantılı oldu. Avrupa’da da yankılandı. Gerçek dışı dedikodular üretildi. Dedikodulardan etkilenen kimi yazarlar da gerçek dışı yazılar yazıp, yayınlar yaptılar. Bu satırın yazarı, Saimbeyli’den göçürülen Ermenilerle ilgili yaptığı araştırmalarda, olağan ölümler dışında ölümler olmadığını, onların da 4–5 kişiyi geçmediğini saptadı.

Dört yıl göçte kalan yaklaşık on bin kişiden beşinin değil onunun ölmesi bile olağan sayılır. Kaldı ki, savaşa katılan Türk ailelerinin her birinden dört-beş kişisi ölen ocakları sönenler oldu.

Savaş sonrasında yöreyi işgallerine alan, Fransızlar, sömürgeciliğin değişmez yöntemi böl, parçala, yut”u uygulayarak, Ermenileri Türklere kışkırtarak saldırgan ettiler. Memlükler’in geçmişte yıktığı Kilikya Ermenistan Krallığı’nı geri kurtaracağız uydurması ile de umutlandırdılar.”Ermeni fedaisi” denilen kamavorları,”Kemalistlere ölüm” çığlıkları ile yolları tuttular. Yolcuları hem soydular, hem de öldürdüler.”Hacın Gâvuru” kavramı ile ünlendiler. Kasaba içinde engizisyonist uygulamalarla soykırımı yaptılar. Kendi soylarından kaymakam çalyan karabit’in belgelerine göre, kadın, çocuk, yaşlı 217 kişiyi acımasızca öldürdüler. Kuvayi Milliye Komutanlığı’nın uyarılarının, eski komşumuzu yeniden kuralım çağrısına hiç uymadılar. Soykırımı sürdürdüler

Eylemlerini durdurmak amacı ile Kuvayi Milliye (Ulusal Kuvveler) komutanlığı’nca kuşatım altına alındı. Kuşatım savaşa dönüştü. Kışkırtıcı Fransızlardan tonlarca yiyecek, sayısız silah, mermi, para almışlardı. Ona dayanarak gene şehit verildi, yine ocaklar söndü. Çağ dışı olaylarla boşu boşuna kan dökülmesine Fransız kamuoyu da karşı çıkmaya başladı. Öncülüğünü de Pierre Loti, Claude Farrere, Berthe Georges Galis yaptı. Yedi ay süren kanlı savaşta yenilgiye uğradılar ama, Saimbeylilerce hem provokatör, hem anarşist bilinen Aram Çavuş gibileri kaçmayı başardılar. Olan, kaçmayı başaramayan suçsuz, sorumsuz kimselere oldu karşılıklı ateş içinde can verdiler.

18 Ekim 1920 günü kurtuluş kesinleşti, ulusal hükümet kuruldu. Ançak, uzun süren kanlı savaş nedeniyle, girilecek bir ev, büro edilecek bir oda kalmadığından, ilçe merkezi geçici olarak Gürleşen köyüne alındı. İlçe adı gene Hacın’dı.1 Nisan 1923 günü Rumlu köyüne taşındı. 30 Aralık 1923 günü, Vali Hilmi Uran’ın başkanlığında toplanan Adana İl Genel Meclisi kararı ile Hacın adı milis komutan olarak görev yapan Saim Bey’in adı verilerek Saimbeyli; Rumlu adı Kuvayi Milliye Komutanı Doğan Bey’in karargâhı olduğundan Doğanbeyli edildi. 1926 Ağustosunda geçici olarak geri Gürleşen’e geçirilen ilçe merkezi, 1929 Haziranında gerçek yeri Saimbeyli’ye taşındı. İlçe adı merkezlerinde de Hacın ya da Saimbeyli olarak sürdü.

Köy sayısında da değişiklik oldu. Kimileri Kozanoğlu dağıtımında kalmaydı. Tapan yöresindeki sekiz köy Feke’ye, Yağıbasan yöresindeki altı köy Göksun’a, Gezbel’in batısındaki yedi köy Develi’ye bağlandı. Büyük bucaklardan Tufanbeyli ilçe olunca 30 köyü daha ayrıldı. Böylece 21 Köyle kaldı.



Adana merkezine uzaklığı 157 km olup, yüzölçümü 1170 km2'dir. Denizden yüksekliği 1050 metre olup, 25 köyü bulunmaktadır.