PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Küçüksu (Göksu) Kasrı (Beykoz)


Fırtına_
02-19-2009, 10:56
Küçüksu (Göksu) Kasrı (Beykoz)

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/08/09/00060763.jpgİstanbul Beykoz ilçesi, Anadoluhisarı’nda, deniz kıyısında bulunan Küçüksu Kasrı’nın XVII. yüzyılda Sultan IV. Murat (1623–1640) döneminde yapıldığı sanılmaktadır. Bu kasır Sultan III. Mustafa (1757–1774), Sultan III. Selim (1789–1807) ve Sultan II. Mahmut (1808–1839) dönemlerinde restore edilmiştir. Bu kasır ile ilgili bilgiler Antoine-Ignace Melling ve Michel François Preault’un XIX. yüzyıl başlarında yaptığı resimlerden öğrenilmektedir.

Kasır denize doğru uzanan tek katlı bir yapı olup, arkasında da iki katlı bir bölüm bulunuyordu. Kasır T planlı olup, ahşap kubbeli, kare planlı bir orta mekân ile bunun çevresinde biri denize doğru olmak üzere uzanan üç yönlü uzantılardan meydana gelmiştir. Kasrın odalarının bir kısmı da deniz yönünde kazıklar üzerine oturtulmuştur. Bu kasır yıkılmış ve yerine bugünkü yapı yapılmıştır. Kasrın ne zaman yıkıldığı konusunda kaynaklarda yeterli bilgi bulunmamaktadır. Bugünkü kasır Abdülmecit döneminde, 1856’da kâgir olarak yapılmıştır. Yapının mimarı Balyan ailesinden Nigogos Balyan’dır. Kasrın iç dekorasyonu Viyana Operası’nın dekoratörü olan Sechan tarafından yapılmıştır.

Küçüksu Kasrı yüksek bir su basman üzerine iki katlı, mermer kaplamalı bir yapıdır. XIX. yüzyıl barok ve rokoko karışımı bir üslubu yansıtmaktadır. Kasrın bodrum katında kiler, mutfak ve hizmetli odaları, diğer iki katta ise orta mekâna açılan dört köşe odasından meydana gelmiştir. Yapının cephe mimarisi dikkat çekicidir. Burada çiçek, yaprak, çelenkler, rozetler yüksek kabartma tekniğinde duvarlara işlenmiştir. Oldukça ağır bir rokoko üslubu yapının barok mimarisi ile birleşmektedir.

Kasrın deniz cephesi üç bölüm halinde olup, orta bölüm düz, iki yandakiler de dışbükeydir. Kasrın iki yönlü giriş merdiveni, havuzu, çeşmesi ve giriş kapısı ile dikkati çekmektedir. Denize yönelik pencereler her katta zemine kadar inmiş ve bunların önleri mermer parmaklıklarla sonuçlanmıştır. Kasrın yan ve arka bölümlerinde üst katta balkonlara yer verilmiştir. Üst katın bitiminde mermerden bir kısa duvar çatıyı gizleyerek yapıyı çepeçevre dolaşmaktadır.

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/08/09/00060767.jpgKasrın kabartma ve kalem işi süslemeli tavanları, birbirlerinden fark ve biçimde İtalyan mermerinden yapılmış şömineleri, ince bir işçilik gösteren parkeleri, Avrupa Arnavoa üslubunda mobilyaları ile dikkat çekmektedir.

Bu kasırda Sultan Abdülaziz (1861–1876) döneminde, daha sonra İngiliz tahtına geçen Galler Prensi Edward (VII. Edward) ile Eflak Boğdan Prensi I.Jean Alexandre ağırlanmıştır. Bunların yanı sıra kasır Sultan V. Mehmet Reşat ve son halife Abdülmecit Efendi (1839–1861) tarafından da kullanılmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra bir süre konukevi olarak kullanılmış, 1970’li yıllara kadar bazı özel günlerde kasırdan yararlanılmış, 1983’te ziyarete açılmıştır. Ardından yapılan yeni düzenlemeden sonra da 1994 yılında TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı’na bağlı anıt müze olarak ziyarete açılmıştır.

Küçüksu Kasrı’nda İtalyan mermerleri ile yapılmış şömineler, mobilyalar, Sultan Abdülmecit tuğralı aynalar, kristal avizeler, Hereke yapımı halılar, seccadeler, şamdanlar ve tablolar sergilenmiştir.

Anadolu Hisarı Beykoz
Tel /Fax : (0216) 332 33 03


Aynalı Kavak Kasrı (Beyoğlu)

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/08/09/00060769.jpgİstanbul ili Beyoğlu ilçesi Hasköy Aynalı Kavak Caddesi’nde bulunan bu kasır, Osmanlı dönemindeki Tersane Sarayı arazisindedir. Buradaki kasrın ne zaman yapıldığı kesinlik kazanamamıştır. Evliya Çelebi XVII. yüzyılda burada bir hamam, sofa ve şadırvan olduğunu belirttikten sonra bu kasrın Fatih Sultan Mehmet zamanında ilk defa yapıldığına değinmiştir. Ardından da Sultan İbrahim zamanında yenilendiğini belirtmiştir. Naima Tarihi’nde de Sultan I.Ahmet’in 1613 yılında Edirne’den gönderdiği bir hatt-ı hümayunda Tersane bahçesinde bir kasır yapılmasını istediğini yazmıştır.

Sultan I. Ahmet (1603–1617) 1614’te İstanbul’a döndüğünde bu kasrı ziyaret etmiş ve yanında da bir çiçek bahçesi düzenlenmesini istemiştir. Kasrın yapımını Kaptan-ı Derya Halil Paşa üstlenmiştir. Kasır 1677 yılında yanmış ve Sultan IV. Mehmet tarafından 1679’da yenilenmiştir. Sultan IV. Mehmet 1677 yılında Haremi ile birlikte bir süre bu kasırda yaşamıştır. Ancak bu dönemde çıkan bir yangın yapıya zarar vermiştir. Fındıklılı Mehmet Ağa Tarihinde Polonya seferinden dönen Sultan IV. Mehmet’in şerefine üç gün üç gece kasrın önünde şenlikler düzenlendiğini yazmıştır. Padişah da gemilerden, kayıklardan oluşan denizdeki bu şöleni kasırdaki kafesli köşkten seyretmiştir.

Osmanlı tarihine geçen bu kasırla ilgili bir başka şenlik daha bulunmaktadır. Sultan III. Ahmet zamanında Padişah 1720 yılında dört oğlu ile birlikte Sadrazam Damat İbrahim Paşa’nın oğlunu ve yoksul çocukları burada sünnet ettirmiş, 30 gün süren şenlikler yapılmıştır.

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/08/09/00060771.jpgTersane Sarayı’nın Aynalı Kavak Sarayı ismini alması XVII. yüzyılın ortalarına rastlamaktadır. Sieur du Loir 1654’te sarayın görkemli aynalarla kaplı olduğunu belirtmiştir. Pasarofça Antlaşması (1718) sonrasında Venedik Cumhuriyeti’nin Osmanlı sarayına hediye ettiği aynalar kasrın dairelerini süslemiştir. Bu yüzden de kasrın ismi halk arasında Aynalı Kavak Kasrı’na dönüşmüştür.

Bu dönemde yapılmış olan Surnâme-i Vehbi’nin minyatürlerinde bu kasır resmedilmiştir. Minyatürlere göre direkler üzerinde denize taşan üç sofalı bir yapı idi. La Motrae 1727 yılında bu kasrı görmüş, üzerinin zengin nakışlı bir kubbe ile örtülü olduğunu, bunun dışında kalan alanların da çatı ile kaplı olduğunu yazmıştır.

XVIII. yüzyılda kasır terk edilmiş, bazı binaları Sultan Abdülhamit’in Sadrazamı Koca Yusuf Paşa tarafından 1766–1787 yıllarında onarılmıştır. Kaptan-ı Derya Küçük Hüseyin Paşa’nın Tersane’yi genişletmesi sırasında bu yapılardan bazıları yıkılmış ve Tersane’ye katılmıştır. Kalan yapılar da 1787–1788 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında erzak ambarı olarak kullanılmıştır.

Sultan III. Selim 1791’de Balyan ailesinden Kirkor Balyan’a kasrı tamir ettirmiştir. Bununla beraber Sultan III. Selim, Sultan II. Mahmut ve Sultan II. Abdülhamid zamanında Tersane’ye yapılan eklerden dolayı kasır Haliç’ten içeride kalmıştır. Bu nedenle günümüze gelen Aynalı Kavak kasrı’nın ön cephesi kara tarafında kalmıştır. Arazi eğiliminden ötürü iki katlı olan kasrın Haliç yönündeki cephesi üç katlıdır. Planı kuzeydoğu-güneybatı ekseninde salonlardan meydana gelmiştir. Güney cephesinin ortası hafif bombeli olarak yükseltilmiş olup, sade bir görünümdeki sahanlıktan yapıya girilmektedir. Bunun karşısında giriş holü ile merdivenler bulunmaktadır. Arazi eğiliminden ötürü bu bölümün altında hizmet odaları yapılmıştır.

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/08/09/00060772.jpgGiriş holünün solunda yan odalar ve servis bölümleri, büyük sofa bulunmaktadır. Haliç’e yönelik eyvan şeklindeki salonun iki tarafında simetri göstermeyen dört oda bulunmaktadır. Bu bölüm kasrın harem bölümüdür.

Giriş holünün sağındaki bölüm üç eyvanlı bir divanhane ve ona bağlı bir arz odasından meydana gelmiştir. Kasrın en önemli mekânları olan bu odalardan arz odasının üzeri kubbelidir. Divanhanenin pencereleri üzerinde Yesarizâde’nin talik yazı ile yazdığı Enderuni Fazıl’ın Aynalı Kavak Kasrı’nı öven şiiri bulunmaktadır. Divanhaneden geçilen arz odasının pencereleri üzerinde de Yesarizâde’nin talik yazı ile yazdığı Şeyh Galib’in Sultan III. Selim’i öven şiiri bulunmaktadır.

Kasrın selamlığı olarak nitelenen bu bölümün bezemeleri son derece zengindir. Bezeme yönünden kasrın en önemli bölümü divanhane ile arz odasıdır. Buradaki pencerelerin arasında basık kemerlerle birbirine bağlanmış dekoratif kolonlara yer verilmiştir. Bu bölümde kemer ayaklarının içerisi mermer levhalar ve aynalarla kaplanmıştır. Bugün müze özelliği taşıyan bu kasrın arz odası, divanhanesi duvarlarını çepeçevre dolaşan yazıtları, alçı şebekeli pencereleri, Sultan III. Selim tuğralı barok ve rokoko üslubunda bezemeler burada görülmektedir. Ayrıca Osmanlı geleneğine uygun olarak düzenlenmiş sedirler, mangallar, kandiller, avizeler ve mobilyalar da onları tamamlamaktadır.

Günümüzde Aynalı Kavak Kasrı’nın alt katında eski müzik aletlerinin sergilendiği Türk Müziği Araştırma Merkezi ve Çalgı Müzesi bulunmaktadır. TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı’na bağlı müze-saray işlevindeki bu yapıda zaman zaman Klasik Türk Sanat Müziği konserleri verilmiştir. Aynı zamanda Türk bestecisi olan Sultan III. Selim’in anısına burada konserler verilmiştir. Bu konserlerde padişahın besteleri de yorumlanmıştır.


Aynalı Kavak Caddesi Hasköy, Beyoğlu
Tel : (0212) 227 34 41
Fax : (0212) 250 40 94


Ihlamur Kasrı (Beşiktaş)

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/08/09/00060774.jpgİstanbul ili Beşiktaş ilçesi Ihlamur Yolu’nda bulunan bu kasrın olduğu yerde Hacı Hüseyin Bağı olarak tanınan bir mesire yeri bulunuyordu. Bu mesirenin miriye geçmesinden sonra Padişah için bir bağ evi yapılmış ve halk arasında da Hacı Hüseyin Bağı Köşkü olarak tanınmıştır. Bu köşk Sultan I. Abdülhamit (1774–1789), Sultan III. Selim (1789–1807) ve Sultan II. Mahmut (1808–1839) tarafından kullanılmıştır. Sultan I. Abdülhamit dönemi sadrazamlarından Seyyid Mehmet Paşa burada bir namazgâh yaptırmış, Sultan III. Selim ve Sultan II. Mahmut zamanında ok atışları sonunda buraya nişan taşları dikilmiştir.

Sultan Abdülaziz bu köşklerin bahçesinde horoz ve koç dövüşleri ile güreş müsabakaları yaptırmıştır. Sultan V. Mehmet Reşat sık sık buraya gelmiş, İstanbul’u ziyaret eden konuklarını, özellikle Sırp ve Bulgar krallarını 1910’da burada ağırlamıştır.

Fransız şair Alphonse de Lamartine bu köşkün dört köşeli bir planı olup, salonun ortasında fıskiyeli bir havuzun bulunduğunu, oldukça sade olduğunu belirtmiştir.

Sultan Abdülmecit bu köşkün yerine 1849–1855 arasında iki yeni biniş kasrı ile bir de çeşme yaptırmıştır. Buradaki mesirede düzenlenen av partileri ve ok talimleri sonunda dinlenme yeri olarak kullanılmıştır.

Sultan Abdülmecit Balyan ailesinden Nigogos Balyan’a burada Merasim Köşkü ve Maiyet Köşkü olarak isimlendirilen iki kasır yaptırmıştır. XIX. yüzyıl Avrupa mimarisi üslubunda yapılan köşklerden Merasim Köşkü günümüzde Ihlamur Kasrı olarak tanımlanan yapıdır. Yüksek bir su basman kaide üzerine tek katlı, kesme taştan dikdörtgen planlıdır. Cephesi dönemin saray mimarisine uygun olarak girlantlar, istiridye kabuğu motifleri, vazolardan çıkan çiçekler, salkımlar ve ayrıca sütunçelerle bezenmiştir. Giriş cephesindeki iki yönlü merdiven ve balkon yapının cephesindeki en dikkat çeken bölümdür. Giriş holünün iki yanında iki oda ile çatıya çıkışı sağlayan bir ara mekân bulunmaktadır. Cephesi son derece bezemeli ve hareketli olan yapının içerisi oldukça sadedir.

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/08/09/00060781.jpgMerasim Köşkü’nün biraz ilerisindeki Maiyet Köşkü daha da sade bir yapı olup, iki katlıdır. Bu yapıya da giriş cephesindeki iki kollu bir merdivenle ulaşılmaktadır. Girişin ortasında bir hol merdivenler ve köşelerde de dört adet oda bulunmaktadır.

I.Dünya Savaşı sonrasında ve Cumhuriyet döneminde boş ve bakımsız kalan köşkler 1951 yılında İstanbul Belediyesi’ne verilmiştir. İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı Fahrettin Kerim Gökay Maiyet Köşkü’nde Tanzimat Müzesi’ni kurmuş, Merasim Köşkü’nü de ziyarete açmıştır. Köşkler 1966 yılında TBMM Milli Saraylar Dairesi Başkanlığı’na devredilmiştir.

Günümüzde Merasim Köşkü müze-saray olarak düzenlenmiştir. Kasrın orijinal döşemeleri, perdeleri, Hereke ve Feshane işi halı ve seccadelerinin yanı sıra Gördes, Çal ve Kula dokumaları müze-sarayda görülebilmektedir. Kasrın bahçesindeki lojman olarak kullanılan yapı resim, heykel, müzik çalışmalarının yapıldığı atölyelere ve sergi salonlarına dönüştürülmüştür.


Ihlamur Yolu Beşiktaş
Tel : (0212) 259 50 86
Fax : (0212) 258 89 03


Maslak Kasırları (Sarıyer)

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/08/09/00060873.jpgİstanbul ili Sarıyer ilçesi Büyükdere Caddesi’nde, İstinye ile Tarabya kavşaklarının birleştiği noktada, Haznedar Çiftliği içerisinde bulunan Maslak Kasırları’nın bulunduğu alandaki ilk yapılanma Sultan II. Mahmut (1808–1839) döneminde başlamış, Sultan II. Abdülhamid’in (1876–1909) veliahtlığı sırasında da av ve dinlenme alanı olarak düzenlenmiştir. Bununla beraber bu alandaki yapıların yapım tarihleri kesin olarak bilinmemektedir. Büyük olasılıkla da Sultan Abdülaziz (1861–1876) döneminde, 170.000 m2’lik koruluk alanda yapıldığı sanılmaktadır. Kasr-ı Hümayun, Mabeyn-i Hümayun, Çadır Köşkü, Paşalar Dairesi ve Limonluk günümüze gelebilen yapılardır.

Sadrazam Rüştü ve Mithat paşalar Kasr-ı Hümayun’a gelerek yaşamının büyük bir kısmını veliahtlığı sırasında burada geçiren Sultan Abdülhamid’i Osmanlı tahtına çıkmaya burada davet etmişlerdir. Sultan V. Mehmet Reşat da zaman zaman buraya gelmiş ve dinlenmiştir. Osmanlı kaynaklarından Sultan II. Abdülhamid’in oğullarından Nureddin Efendi’nin annesi ile birlikte burada oturduğu öğrenilmektedir.

Bu köşklerden Kasr-ı Hümayun arazi eğimine göre iki katlı olarak yapılmıştır. Yarı kâgir olarak yapılan kasrın birinci katına kadar bölüm taştan, bunun dışında kalanlar ahşaptandır. Girişin üzerinde yer alan ve görkemli sütunlara oturan balkonla, üst kata çıkan merdivenler barok üsluptadır. Buradaki bezemeler doğa ve mimariden alınmıştır. Cephe düzeninde pencere dizileri ile çatı katının pencereleri uyumlu bir düzen içerisinde yapılmıştır. Katlar arasında saçaklar, silmeler bulunmaktadır. Ayrıca cephe duvarlarının köşelerine geniş plasterler ve pervazlar yerleştirilmiştir. Orta sofa etrafında sıralanmış salonun ve odaların tavan ve duvarları zengin bir dekoratif bezeme ile kaplanmıştır. Özellikle tavanlardaki kalem işleri, natürmortlar doğadan esinlenilmiş resimlerle bezelidir.

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/08/09/00060876.jpgKasr-ı Hümayun’da Sultan II. Abdülhamid’in çalışma ve yatak odaları bulunmaktadır. Haluk Şehsuvaroğlu bu odalarda padişahın yaptığı ve üzerinde A.H yazılı aynalı bir kapıdan yatak odasına geçtiğini belirtmiştir. Ayrıca burada ceviz bir karyola, sedefli bir masa bulunduğunu da eklemiştir.

Mabeyn-i Hümayun Kasrı, kasırların bulunduğu alanın kuzeybatısında yer alan küçük tek katlı bir yapıdır. Mermer basamaklı girişin sağ ve solunda birer oda, arkasında da büyük bir salon bulunmaktadır. Bu salon geniş bir kapı ile büyük bir seraya açılmaktadır. Kasrın cephesinde pencereleri çevreleyen tuğlalarla dekoratif bir görünüm sağlanmıştır. Ayrıca basık kemerli, kepenkli, yüksek pencereler iki mermer sütunun taşıdığı, döküm korkuluklu balkon da cepheye ayrı bir görünüm sağlamıştır.

Köşkün seraya açılan odasının tavanları kalem işleri ile bezenmiş, duvarlara altın varaklı büyük kristal aynalar ile porselen bir şömine yerleştirilmiştir. Buradaki kapıların kornişlerinde aynanın üzerinde ve seranın kapısında Sultan II. Abdülhamid’in A.H markası işlenmiştir.

Kasr-ı Hümayun’un kuzeybatısında Çadır Köşkü yer almaktadır. Köşk alt katta ocaklı bir mekân ile üst katta tek bir odadan meydana gelmiş sekizgen planlı bir yapıdır. Üst kattaki odaya mermer basamaklı çift yönlü ve demir korkuluklu bir merdivenle çıkılmaktadır. Köşkün etrafı balkonla çevrili olup, balkon korkulukları, çatı saçakları ve direkler ahşap bezemelerle doldurulmuştur.

Kasr-ı Hümayun’un kuzeydoğusundaki Paşalar Dairesi, Kasr-ı Hümayun’a paralel olarak yapılmıştır. Büyük olasılıkla bu yapı kasırları korumaya yönelik olarak yapılmıştır. Mabeyn-i Hümayun’u tarihi su deposuna bağlayan bahçe duvarı Paşalar Dairesi’ni her iki yapıdan ayırmaktadır. Kâgir ve tek katlı olan yapının iki ayrı girişi vardır. Ana girişin iki kanadında koridorlara açılan odalar sıralanmıştır. Girişin sol tarafında ise içerisinde külhanın da bulunduğu bir hamam vardır. Bu hamam bahçe yönünden ikinci bir giriş vardır. Paşalar Dairesi’nin cephe görünümündeki dekorlar ile pencere dizileri Mabeyn-i Hümayun’a benzemektedir.

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/08/09/00060881.jpgCumhuriyet döneminde I.Ordu ve Gülhane Askeri Tıp Akademisi tarafından prevantoryom ve malzeme deposu olarak kullanılan Limonluk 1981’de TBMM Milli Saraylar Dairesi Başkanlığı’na devredilmiştir.

Kasırların bahçesinde Sultan II. Abdülhamid’in Fransa’dan getirttiği kamelya ağaçları, Grolto ve Cycos ağaçları bulunmaktadır. Ayrıca çeşitli çiçek ve ağaç örnekleri de burada bulunmaktadır.

Maslak Kasırlarının bulunduğu arazide çeşitli havuzlar ve büyük ölçüde göletler de bulunmaktadır. Günümüzde TBMM Milli Saraylar Dairesi Başkanlığı yönetiminde olan Maslak Kasırları’ndaki köşkler ziyarete açıktır. Burada yapıların mimarisinin yanı sıra Sultan II. Abdülhamit ile ilgili eşyalar, Hereke kumaşları, Hereke halıları, vazolar ve bir de barometre bulunmaktadır.


Büyükdere Caddesi Sarıyer
Tel : (0212) 276 10 22
Faks : (0212) 285 28 02


Şale Köşkü (Beşiktaş)

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/08/09/00060886.jpgİstanbul ili Beşiktaş ilçesinde, Yıldız Sarayı’nın bir bölümünü oluşturan Şale Köşkü’nün ilk yapım tarihi ve mimarı kesin olarak bilinmemektedir. Yalnızca Milli Saraylar arşivi içerisinde bulunan 1879–1880 tarihli bir belgede köşkün döşenmesi ile ilgili bazı bilgiler bulunmuştur. Buna dayanılarak da köşkün bu tarihlerde bitirilmiş olduğu anlaşılmaktadır.

Bugünkü yapı Balyan ailesinden Sarkis Balyan tarafından 1889 yılında yapılmıştır. Bu yapılışın nedeni de Alman İmparatoru II. Wilhelm’in İstanbul’a gelişi ile ilgilidir. Yıldız Sarayı’nın Merasim Dairesi olarak yapılan köşk, 107.000 kuruşa mal olmuştur. Bu bölümün yapımından kısa bir süre sonra ilk köşkün hamamı üzerine Nikolaki Kalfa tarafından yeni bir salon eklenmiştir. Köşkün Merasim Dairesi olarak tanınan üçüncü bölümü ise İtalyan Mimar Raimondo d’Aronco tarafından yapılmıştır. Almanya İmparatoru II. Wilhelm’in ve İmparatoriçenin İstanbul’a ikinci gelişi onuruna bu bölüm yapılmıştır.

Şale Köşkü yüksek ve kâgir bir bodrum üzerine iki katlı olarak yapılmıştır. Ayrıca çatı örtüsü içerisine de çatı katları yerleştirilmiştir. Köşkün bodrumunda mutfak, depolar, çamaşırlık ve diğer servis odaları bulunmaktadır. Giriş katındaki mekânlarda sefir odası, piyanolu salon, misafir odası, teşrifat odası isimlerini taşıyan mekânlar bulunduğu bilinmektedir. Girişin karşısına gelen alandaki arka kapı Yıldız Sarayı’nın harem bahçesine açılmaktadır. Aynı zamanda bu kapı saray ile köşk arasındaki bağlantıyı sağlamaktadır.

Köşkün ikinci katı törenlere özgü yapılmış ve birbirlerinden üslup farkları olan zengin bezeli mekânlardan oluşmuştur. Köşke dört basamakla ulaşılan bir sahanlıktan girilmektedir. Giriş holünde küçük, ahşap, barok üslupta bir merdiven bulunmaktadır. Rokoko üslubunda bezmelerle süslenen bu merdivenden sonra salonlara ayrı koridorlarla ulaşılmaktadır. Zemin katta dikdörtgen planlı bir banyo dairesine yer verilmiştir. Bunun üzerinde Nikolaki Kalfa’nın yaptığı ve günümüzde Sarı Salon olarak isimlendirilen özel bir bölüm bulunmaktadır.

Şale Köşkü kendine özgü mekânları ile tanınmıştır. Bunların başında 15x30 m. ölçüsündeki büyük Merasim Salonu gelmektedir. Yüksek pencerelerin aydınlattığı ve çok renkli bir bezemesi olan bu mekânın köşeleri sekizgen çıkmalarla derinleştirilmiş ve duvarlara yüksek ve geniş aynalar yerleştirilmiştir. Ayrıca duvarlarda çeşitli resimler, ahşap işçiliği örnekleri dikkati çekmektedir. Şale Köşkü’nün bir diğer mekânı da Sedefli Salon olarak isimlendirilen yemek salonudur. Sarkis Balyan tarafından yapılan bu salonda Raimondo d’Aronco’nun da bazı çalışmalar yapmış olduğu Milli Saraylar arşivindeki belgelerden öğrenilmektedir. Bu salonda kırmızı, yeşil ve altın varaklar ile büyük ölçüde mavi renkli bezemeler kullanılmıştır. Salonun sedef kakmalı kapı ve dolap kapakları ise Çırağan Sarayı’ndan getirilmiştir.

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/08/09/00060897.jpgKöşkün Sırmalı Salonu klasik ve geometrik üslupta bezenmiş olup, rokoko bezemeler yer yer görülmektedir. Nikolaki Kalfa tarafından yapılmış olan Sarı Salon ise içerisindeki eşya ve bezemesi ile tamamen barok üsluptadır. Salonun tavanına elips biçiminde bir göbek yapılmış ve bunun üzerine de altın yaldızın egemen olduğu renkli bir bezeme uygulanmıştır.

Şale Köşkü salonlarındaki bezemeler, tavan resimleri ile tanınmıştır. Büyük çoğunluğunun peyzajların oluşturduğu bu resimler natüralist bir üslup taşımaktadır. R.d’Aronco tarafından tasarlanan köşkün kuzey ekindeki İtalyan mermerinden yapılmış anıtsal merdiven holü yapıya değişik bir görünüm kazandırmıştır. Bu bölümün tavanına Osmanlı İmparatorluğu’nu simgeleyen altın yaldızlı güneş ışınları yapılmıştır. Duvarlarında ise Neo-Rönesans etkisinde geometrik çerçeveler vardır.

Şale Köşkü’nün aydınlatılmasını Siemens Halske firması yapmıştır. Bu firma tarafından yapılmış olan tesisata Beykoz Fabrikay-ı Hümayun’dan özel olarak yapılmış avizeler yerleştirilmiştir. Ayrıca köşkün ısıtma donanımı ile sobaları İsveç firması tarafından yapılmıştır. Kuk Tel Detachement tarafından da telefon tesisatı kurulmuştur.

Cumhuriyetin ilk yıllarında İstanbul Belediyesi tarafından Mario Serra isimli bir İtalyan işletmeciye kiralanan köşk, 1930 yılında Milli Saraylar Dairesi Başkanlığı’na verilmiştir. Şale Köşkü müze-saray olarak 7 Temmuz 1985’te ziyarete açılmıştır. Burada ilk defa Milli Saraylar Sempozyumu düzenlenmiştir. Müzede 400 m2’lik Hereke halısı, altın yaldızlı tavan panoları, aynalar, mobilyalar, çini sobalar, vazolar, şömineler, altın kaplamalı motifler ve siyah mermer sehpa ilginç eserler arasındadır.

Yıldız Sarayı Beşiktaş
Tel : (0212) 259 89 77
Faks : (0212) 259 88 26


Florya Atatürk Köşkü (Bakırköy)

İstanbul ili Bakırköy ilçesi, Florya Plajı’nda bulunan Atatürk Deniz Köşkü’nü Atatürk’ün isteği doğrultusunda, Mimar Seyfi Arkan 1935 yılında yapmıştır. Cumhuriyet döneminde ilk modern mimariye yakın örneklerden birisidir. Atatürk 1936 yılının Yaz aylarında bir süre burada yaşamış ve köşkü siyasi ve bilimsel nitelikli toplantılar için kullanmıştır.

Köşk kazıklar üzerine dikdörtgen planlı, ahşap ve üzeri çatılı olarak yapılmıştır. Kara ile bağlantısını bir köprü sağlamaktadır.

Atatürk’ün en son 28 Mayıs 1938’de geldiği bu köşk Belediyeye devredilmiş, daha sonra 1988 yılında TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı’na bağlanmıştır. Bu arada restorasyonu yapılmış ve Milli Saraylar Daire Başkanlığı yönetiminde Atatürk Müzesi’ne dönüştürülmüştür.

Florya-Bakırköy
Tel : (0212) 426 51 51
Faks : (0212) 580 75 34

Saraylar, kasırlar ve köşklere ait fotoğraflar; www.tbmm.gov.tr (http://www.tbmm.gov.tr/) ve www.ist.gov.tr (http://www.ist.gov.tr/) adreslerinden alınmıştır.



Genel Kurmay Başkanlığı'na Bağlı Müzeler

Askeri Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı (Şişli)

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/08/10/00061447.jpgİstanbul ili Şişli ilçesi Harbiye semtinde, Cumhuriyet Caddesi ile Vali Konağı Caddesi’nin başlangıcında bulunan Askeri Müze ve Kültür Sitesi’nin geçmişi Türkiye’deki ilk müzecilik çalışmalarının başlangıcına kadar inmektedir.

Askeri Müze ilk defa Sultanahmet’te Aya İrini’de Sultan III. Ahmet zamanında,1726 yılında kurulmuştur. O zamanlar Cebehane ismi ile bilinen Aya İrini’nin içerisinde bazı değişiklikler yapılmış ve daha önceki yüzyıllarda burada toplanmış olan Osmanlı silahları Dar-ül-Esliha ismi ile sergilenmiştir. Sultan III. Selim ve II. Mahmut zamanında burada toplanan silahlar Yeniçeri Ayaklanmaları sırasında yağmalanmıştır. Yeniçeri teşkilâtının 1826’da ortadan kaldırılmasından sonra burada bulunan bazı eşyalar Yeniçerilere ait olduğundan ötürü tahrip edilmiştir. Bundan sonra Darül Esliha’nın önemi azalmıştır. Aya İrini 1839’da Harbiye Nezaretinin silah ambarına çevrilmiştir.

Sultan II. Abdülmecit zamanında Harbiye ambarı olan Aya İrini’de Tophane-i Amire Müşiri Fethi Ahmet Paşa’nın 1846 yılında girişimleri ile Mecma-i Esliha-i Atika ve Mecma-i Asar-ı Atika isimli iki bölümden oluşan, ilk Türk müzesi kurulmuştur. Bu müzenin ismi daha sonra Asar-ı Atika-i Müze-i Hümayun olarak değiştirilmiştir.

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/08/10/00061448.jpgBu müzede eski Osmanlıların kullandığı zırh takımları, miğferler, baltalar, kılıçlar ve ordu kantarları gibi eserler sergilenmiştir. Ayrıca Mısır’dan getirilen lahitler, mumyalar, kitabeler ve çini eserler de burada bulunuyordu. Müzenin kültür varlıklarına yönelik bölümü olan Mecma-i Asar-ı Atika bugünkü İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin temelini oluşturmuştur.

Sultan Abdülaziz (1861–1876) döneminde bu müze önemini yitirmiş ve Harbiye ambarına dönüşmüştür. Bu arada Ahmet Fethi Paşa’nın Avusturya’da yaptırdığı mankenler önce Sultanahmet’teki Mehterhane’de, daha sonra da Maadin ve Sanayi Mektebi’nde sonra da yine Sultanahmet’teki Ticaret ve Ziraat Nezareti’nde korunmuştur.

II. Meşrutiyet’in ilanından sonra 10 Temmuz 1908’de Mühendishane-i Berri Hümayun öğretmenlerinden Ahmet Muhtar Paşa, Tophane Müşiri Zeki Paşa’ya Avrupa’da benzerleri olan bir askeri müze kurulmasını önermiştir. Bunun üzerine Esliha-i Askeri Müzesi’nin kurulabilmesi için padişahtan ferman alınmıştır. Sultan Abdülhamit 1908’den önceki yıllarda vermiş olduğu fermandan sonra bu kez Alman Generali Gromkov ile Alman mühendisi Jasmund’a ikinci bir izin vermiştir. Onların düzenlediği proje uyarınca Yıldız Sarayı bahçesindeki köşklerden birinde küçük bir müze açılmışsa da Sultan II. Abdülhamit tarafından kapatılmış ve buradaki eserler Maçka Silahhanesi’ne taşınmıştır.

II. Meşrutiyet’in 1908’de ilanından sonra Tophane Müşiri Ali Rıza Paşa’nın girişimi ile Mühendishane-i Berri Hümayun öğretmenlerinden Ferik Ahmet Muhtar Paşa başkanlığında üst düzey askeri yetkililerinin oluşturduğu bir komisyon kurarak çalışmalara başlamıştır. Eserler yeniden Aya İrini’de toplanmış, müze müdürlüğüne atanan Ahmet Muhtar Paşa Maçka Silahhanesi’ndeki eserleri de buraya getirmiştir. Bundan sonra müzenin ismi Müze-i Asker-i Osmanî olarak değiştirilmiştir.

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/08/10/00061452.jpgII. Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine güvenlik açısından müzedeki eserler 1940 yılında Niğde’ye taşınmıştır. Bir kısmı da Maçka Silahhanesi’ne götürülmüştür. Ancak bu yapının İstanbul Teknik Üniversitesi’ne devri üzerine 1955’te Eski Harbiye Binasının spor salonuna nakledilmiştir.

Harbiye binası ilk defa 1841 yılında Harp Okulu olarak yapılmış, 1853 yılında çıkan bir yangınla tamamen yanmış, 1862 yılında yeniden inşa edilen bina 1936 yılına kadar Harp Okulu olarak kullanılmıştır. Bu okulda Atatürk başta olmak üzere birçok subay yetişmiştir.

Harp Okulu’nun tarihi ve mimari üslubu bozulmayacak şekilde restore edilerek modern tarzda bir Askeri Müze haline getirilmesi planlanmıştır. Harbiye Yedek Subay Okulu’nun yeni binasına taşınan Askeri Müze’de Osmanlı döneminde kullanılan silah, araç, gereç ve kıyafetler sergilenmiştir. Harbiye Nezareti 1959 yılında Askeri Müze olarak ziyarete açılmıştır. Ancak bu binanın yetersiz kalması nedeni ile Y. Mimar Nezih Eldem’in projesi ile 1967 yılında Askeri Müze ve Kültür Sitesi’nin yapımına başlanmış, müze 1986’da ziyarete açılmıştır. Daha sonra da, 10 Şubat 1993 günü yeni bir düzenleme ile ziyarete açılmıştır.

Askeri Müze’de 45.000’den fazla eser bulunmakta olup, bunlardan yalnızca 5.000 tanesi sergilenmiştir. Müze koleksiyonları arasında çeşitli silahlar, askeri kıyafetler, bayraklar, sancaklar, çadırlar ve bunlara benzer askeri kültür varlıkları bulunmaktadır.

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/08/10/00061454.jpgMüzenin ilk salonlarında XVI.-XIX. yüzyıllara tarihlenen ok ve yaylar, onlarla ilgili malzemeler, Sultan IV. Mehmet, Sultan III. Selim ve Sultan II. Mustafa’ya ait ok nişan beratları, 1882’de Hüsameddin Paşa adına dikilmiş ok menzil taşı bulunmaktadır. Bunun yanı sıra at koşumları, süvari sınıfı ile ilgili silahlar, Fatih Sultan Mehmet’e ait eşyalar, Yavuz Sultan Selim’in atının zırhı, padişahın kılıcı, Bizanslıların Haliç’e gerdikleri zincir, Kanuni Sultan Süleyman’a ait kılıçlar, atının alınlığı burada sergilenmektedir.

Müzenin Kesici Silahlar bölümünde Avrupa kökenli kesici ve delici silahlar yer almaktadır. Bunların en erken örnekleri Orta Çağ Avrupa kılıçları ile mızraklarıdır. İkonografik ve dinsel sembollerin bulunduğu bu silahların üzerine sonraki dönemde Memluk yazıları yazılmıştır. Böylece her iki kültür aynı silah üzerinde bir araya getirilmiştir. Bu bölümdeki kılıçlar arasında XVI.-XVII. yüzyılda sıkça kullanılan meç ve epeler de görülmektedir. XVIII. yüzyıla tarihlenen kamalar, stilize edilmiş kabza başları, el siperlikleri de onları tamamlamaktadır.

Silahlar arasında yer alan sırıklı silahlar ise daha çok Orta Çağ halkı tarafından savunma amaçlı kullanılmıştır.

Müzenin en zengin koleksiyonlarını alemler oluşturmaktadır. Memluk sultanları ile İran şahlarının alemleri, o dönemin maden işçiliğinin en güzel örnekleri arasındadır. Avrupa silahları, Mısır’ın fethi (1517) sırasında Kahire’den getirilen eşyalar, Haçlı kılıçları, XIII. yüzyıla ait İslâm kılıçları, XVII.-XVIII yüzyıla ait yatağanlar bu bölümün önemli parçaları arasındadır.

Müzenin bir diğer bölümünde XIV.-XX. yüzyıllar arasında kullanılan çeşitli çelik miğferler, zırhlar, at başlıkları, Macar ve Rus askerlerine ait zırhlar bulunmaktadır. Bunların yanı sıra Akkoyunlu, Memluklu ve Osmanlı zırhları da sergilenmiştir.

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/08/10/00061455.jpgMüzedeki ateşli silahlar bölümünde fitilli, çakmaklı, kapsüllü ve iğneli mekanizmalı tabanca ve tüfekler sergilenmektedir. Bu bölümde Avrupa ve Osmanlıların kullanmış olduğu ateşli silahların en ilginç örnekleri bir araya getirilmiştir.

XVI.-XIX. yüzyıllarda İstanbul başta olmak üzere Kafkasya, Azarbeycan, Balkan ülkeleri, Mısır, Suriye ve Arabistan’da imal edilmiş çeşitli silahlar bulunmaktadır. Bunların arasında Osmanlı silah teknolojisinin ortaya koyduğu bezemeli silahların ayrı bir görünümü vardır. Bu bölümde yabancı kökenli ateşli silahlar arasında Amerika ve Avrupa’da yapılmış tüfek ve tabancalar sergilenmektedir. Bunların başında Belçika’nın Liege, İngiltere’nin Londra, İtalya’nın Brescia, İspanya’nın Madrid, Fransa’nın Paris gibi önemli silah merkezlerinde yapılmış silahlar üzerinde silahı yapanların damgaları bulunan silahlar gelmektedir. XIX.-XX. yüzyıl arasında Avrupa ve Amerika’nın çeşitli bölgelerinde üretilmiş Winchester, Remington, Martin, Smith Wesson, Steyr, Mauser, Colt, L.Gasser gibi isimlere de rastlanmaktadır. Bu silahların bazılarında altın, gümüş, kakma gibi maden teknikleri uygulanmış, aralarında sembolik motiflere, av sahnelerine de yer verilmiştir.

Müzenin ahşap ve döküm top modellerinin bir araya getirildiği bölümde I. Dünya Savaşı sırasında cephede savaşanlara ve asker ailelerine yardım maksadı ile bağış toplanmak üzere yapılan büyük bir ahşap top modeli bulunmaktadır. Hatıra-i Celadet ismi verilen bu top Beyazıt Meydanı’nda bir törenle açılmıştır. Bu bölümde XV.-XX. yüzyıllar arasına tarihlenen ahşap ve ****lden çeşitli top modelleri sergilenmiştir. Bunun yanı sıra Belçika, Fransız, İsveç, İngiliz, Alman ve İtalyan topları ile havan örnekleri de sergilenmiştir. Tunç ve demir döküm olan toplar üzerinde ait oldukları devletlere ait motiflere, bezemelere usta ve atölyelerin isimlerine yer verilmiştir.

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/08/10/00061458.jpgMüzenin önemli bir bölümünü de askeri kıyafetler oluşturmaktadır. Bu bölümde Osmanlı Devleti’nde Yeniçeri Ocağı’nın kurulması ile birlikte orduda görev alan kişilerin giysileri sergilenmiştir. XVIII. yüzyılın sonlarına kadar fazla bir çeşitlilik göstermeyen bu bölümdeki askeri kıyafetlerde değişim baş göstermiştir. Özellikle XIX. yüzyılın ortalarında Osmanlı Devleti’nin askeri kıyafetleri baştan aşağı değiştirilmiştir. Avrupa ordularının ana hatları ve giysileri esas alınmıştır. 1909 yılında yürürlüğe giren Elbise-i Askeriye Nizamnamesi ile haki renk ceket ve pantolonlardan oluşan yeni giysiler uygulamaya konulmuştur.

Bu bölümde Osmanlı Devleti’nde kullanılan subay ve er üniformaları, rütbelere yer verilmiştir. Cumhuriyet dönemi kıyafetleri de onları tamamlamaktadır. Cumhuriyet Dönemi’ndeki ilk kıyafet kararnamesi de 10 Mayıs 1924’te çıkarılmıştır.

Müzenin bayrak ve sancaklar bölümünde tarihi gelişim içerisinde kurulan çeşitli Türk devletlerinin bayrak ve sembolleri bir araya getirilmiştir.

Askeri Müze’nin çadır bölümündeki çadırların tümü Osmanlı dönemine ait olup, bunların en erken örnekleri XVII. yüzyıldan başlayarak günümüze kadar gelmiştir. Tarihi çadırların yapımında kullanılan malzemeler, kişilerin toplumdaki derecelerine göre farklılık göstermiştir.

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/08/10/00061461.gifOsmanlı çadırları taşıyıcı sistemlerine göre Topak Ev, Kara Çadır, Tek Direkli Çadır, Şemsiye Biçimli Çadır ve Sayeban (Gölgelik) Çadır gibi gruplara ayrılmıştır. Otağ-ı Hümayunlar ise boyut, süsleme ve işlevlerine göre farklı bir grubu oluşturmuştur. Bu çadırlar bazen saray niteliğine kadar ulaşmıştır. Osmanlı süsleme sanatının en güzel örneklerini sergileyen çadırlarda ibrişim, altın sırma ve gümüş simlere, bunların yanı sıra da çeşitli motiflere yer verilmiştir. Çadırların taşıyıcı fonksiyonunu oluşturan ahşap direklere de ayrı bir özen gösterilmiştir.

Müzenin Şehitler Galerisi çeşitli dönemlere ait şehitlere ayrılmıştır. Burada Çanakkale şehitlerine ait eşyalar ve şehitlerin isimleri bulunmaktadır.

Müzenin Meşrutiyet salonunda Harbiye Nazırı ve Sadrazam Mahmut Şevket Paşa’nın 11 Haziran 1913’te suikasta uğradığı otomobili sergilenmektedir. Ayrıca bu bölümde Sultan II. Abdülhamit’e hediye edilen silah ve eşyalar, Serasker Hüseyin Avni Paşa, Gazi Ahmet Muhtar Paşa ve General Tevfik Sağlam gibi devrin önemli kişilerine ait üniforma, silah ve teçhizatlar da sergilenmiştir. Müzede I. Dünya Savaşı’nda kullanılan çeşitli silah, sancak, madalyalar, nişanlar ve zafer kurdeleleri sergilenmiştir. Enver Paşa ve Talat Paşa gibi I.Dünya Savaşı’nda rolü olan kişilerin özel giysileri ve silahları da onları tamamlamaktadır.

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/08/10/00061465.jpgÇanakkale Savaşları ile ilgili bölümde, bu savaşla ilgili projeksiyon gösterimi, panoramik görünümlü maketler ve kısa metrajlı bir film ile izleyici bilgilendirilmektedir. Ayrıca savaş sırasında Türk, İngiliz, Anzak birliklerine ait başlıklar, kıyafet aksesuarları, teçhizat, bayrak, sancak, bandıra, silahlar, madalya ve nişanlar da sergilenmektedir. Bunların arasında Çanakkale’de alayı ile birlikte şehit olan alay komutanı Yrb. Hüseyin Avni Bey’in üniforması da bulunmaktadır.

Müzenin Kurtuluş Savaşı bölümünde savaş ile ilgili bilgiler, bilgisayar sistemi ile anlatılmaktadır. Kurtuluş Savaşı komutanlarından Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, Asım Gündüz, Şükrü Naili Gökberk, Ömer Halis Bıyıktay’a ait özel koleksiyonlar ve esir alınan Yunan Ordusu Başkomutanı Trikopis’in karargâhında ele geçirilen eşyalar da bu bölümde sergilenmektedir. Ayrıca Kurtuluş Savaşı’nın önemli milislerinden, Ege’de Yunanlılara karşı ilk direnişi başlatan Demirci Mehmet Efe’ye ait koleksiyon ve Mustafa Kemal Atatürk’ün Eşme sırtlarında “Ordular İlk Hedefiniz Akdeniz’dir, İleri!” emrini verişini canlandıran kompozisyon da bu salonda sergilenmektedir.

Kore Savaşı ve Kıbrıs Barış Harekâtı ile ilgili bölümde ise; Kore Savaşı ve Kıbrıs Barış Harekâtına ait silah, teçhizat, üniforma, madalya, nişan ve sancaklar, Kore Tugay Komutanı Tuğgeneral Tahsin Yazıcı, Alay Komutanı Şehit Albay Nuri Pamir ve Albay Celal Dora’ya ait eşyalar sergilenmektedir.

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/08/10/00061466.jpgMüzenin Somali, Bosna, Kosova bölümünde Birleşmiş Milletler kararları uyarınca bu yerlerde görev yapan Türk birliklerine ait sancak, üniformalar, nişan, madalya ve benzeri malzemeler ile fotoğraflar sergilenmektedir. İç Güvenlik bölümünde ise; Türk ordusunun bölücü örgüte karşı yürüttüğü operasyonlarda ele geçirilen silahlar, örgütün kullandığı teçhizatlar sergilenmektedir. Ayrıca bu bölümde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde bölücü terör örgütünün faaliyetlerinden zarar gören vatandaşlara yaptığı gıda ve sağlık yardımlarını gösteren fotoğraflar yer almaktadır.

Müzenin etnoğrafya bölümünde askeri kültür varlıklarının dışında kalan çeşitli etnografik eserlere yer verilmiştir. Bunların başında çeşitli düz yaygılar, dokuma örnekleri, biblolar, şekerlikler, buhurdanlıklar, fincan takımları, sini altlıkları, servis takımları, şamdanlar, keseler gibi malzemeler bulunmaktadır.

Müzenin Genelkurmay ve Kenan Evren ile ilgili salonlarında ise; Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana görev yapmış olan tüm Genelkurmay Başkanlarımızın üniformalarının, silahlarının ve bazı özel eşyaları ile kendilerine görevleri sırasında hediye edilmiş olan şilt ve plaketler yer almaktadır. Kenan Evren ile ilgili salonda ise; Türkiye Cumhuriyeti’nin 7.Cumhurbaşkanı olan Kenan Evren tarafından müzeye bağışlanmış olan yurt içi ve yurt dışı gezilerinde kendisine hediye edilen çeşitli şilt, biblo, silah maketleri sergilenmektedir.

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/08/10/00061467.jpgGünümüzde Askeri Müze ve Kültür Sitesi olarak kullanılan eski Harbiye binası 1841 yılında Osmanlı Ordusuna subay yetiştirmek üzere yapılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra da işlevini sürdüren bu okulda, yaklaşık 100 yıl kadar bir süre içinde birçok subay ve komutan yetişmiştir. Bunların arasında en önemlisi Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve büyük devlet adamı Mustafa Kemal Atatürk’e ayrı bir bölüm ayrılmıştır. Atatürk’e ayrılmış olan bu salonda, Atatürk’ün resimleri, şahsi eşyaları, madalya ve nişanları, kendisine hediye edilen objeler ile Anıtkabir, Birinci T.B.M.M. Binası, Şişli Atatürk Evi, Selanik’te Atatürk’ün doğduğu ev, Erzurum ve Sivas Kongre Binalarının maketleri yer almaktadır. Bunun yanı sıra Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün, Harp Akademisi 3. Sınıfını okuduğu dershane O'nun anısına düzenlenmiştir. Sınıfta Atatürk'ün okul yaşamı ile ilgili fotoğraf ve belgeler sergilenmektedir.

Müzede Osmanlı sultanlarından III. Selim’e ve o dönemdeki saray görevlilerine ayrılan bölümde orijinal giysi ve aksesuarlara sadık kalınarak modeller mankenler eşliğinde sergilenmiştir.

Müzecilik faaliyetlerinin yanında dünyanın en eski bandosu olan Mehter de Askeri Müze bünyesinde bulunmaktadır. Yine Askeri Müze’de yerli ve yabancı, sivil, asker her türlü kültür ve sanat faaliyetlerine açık “Kültür Sitesi” kompleksi de yer almaktadır.

Müzede günümüzde Askeri Müze’de görev yapmakta olan Mehteran Bölüğü’nün kullanmış olduğu enstrümanların orijinal ve kopyaları ayrı bir salonda sergilenmiştir.

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/08/10/00061470.jpgTarih Boyunca Türk Ordusu’nda müzik takımları bulunmaktadır. VIII. yüzyılda yazılmış olan Orhun Abidelerinde Mehter’de kullanılan Tuğ Takımı’ndan söz edilmiştir. Kaşkarlı Mahmut’ın XI. Yüzyılda yazdığı Divan-i Lügat-it Türk’te Türklerin Türk hakanı huzurunda nevbet vurduğu anlatılmıştır. Kendine özgü bir müzik topluluğu olan Mehteran’ın yapmış olduğu müziğe de Mehter Müziği ismi verilmiştir.

Mehter Müziği savaş alanlarında çalınarak askeri şevke getirdiği gibi, düşman askerinin de moralini bozmaktadır. Barış zamanında ise hükümdarın sesi olarak nitelenen Mehter belirli zamanlarda nevbet vurur ve böylece halkın moralini de yükseltirdi. Mehteran ordunun önünde yürür, savaşı yönlendirirdi.

Mehterin başında Bölük Komutanı Çorbacıbaşı, arkasında zırhlı muhafızlarla birlikte devleti temsilen Al Sancak, bağımsızlığı temsilen Ak Sancak, İslamiyet'i temsilen Yeşil Sancak yer almaktadır. Eski Türk Hakanları 9 rakamını uğurlu saydığından tören takımları 9 katlıdır. Sancaklardan sonra üç sıra halinde en büyüğü hücum tuğu olan 9 tuğ gelir. Tuğlardan sonra Mehterbaşı, Çevgenler, Zurnazenler, Boruzenler, Nakkarezenler, Zilzenler, Davulzenler ve en arkada at üstünde köszen gelir. Saz başları kırmızı, diğer müzisyenler lacivert giyerler.

Mehterin yürüyüşü bugünkü modern ordu düzenindeki yürüyüşün tamamen tersine sağ ayakla başlar, üç adımda bir durulup sağa ve sola dönülerek halk selamlanır. Mehter konser düzeni alacağından düz yürüyüşe sol ayakla geçilir ve mehter hilal düzenine gelene kadar bir peşrev yapılır. Kös hilalin ortasında yerini alır. Kös Türk bayrağındaki yıldızı, diğer müzisyenlerin oluşturduğu hilal ise Türk Bayrağındaki hilali temsil eder. Mehterbaşı yönetiminde konser bitirildikten sonra Gülbank adı verilen mehter duası yapılır ve konser alanı peşrev çalınarak terk edilir.

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/08/10/00061473.jpgMehterin moral gücünü fark eden Avrupalılar özellikle Polonya, Avusturya, Rusya, Prusya ve Fransa kendi ordularında buna benzer bir müzik teşkilatı kurmuş ve böylece askeri bandoların temelleri atılmıştır. Mozart, Beethoven gibi besteciler de Mehter müziğinden etkilenerek besteler yapmışlar ve alaturka denilen yeni bir müziğin doğmasına neden olmuşlardır. Osmanlı Mehter müziği makam olarak Klasik Türk Müziği özelliklerini taşımaktadır. Mehteran müziği 24 sesten oluşan bir ses sistemine sahiptir.

Sultan II. Mahmut tarafından Yeniçeri Ocağı’nın kapatılması ile Mehter de kapatılmıştır. Onun yerini 1831’de Mızıka-i Hümayun almıştır. Askeri Müze’nin müdürlerinden Ahmet Muhtar Paşa’nın çabaları ve Celal Esat Arseven’in yazıları sonucu, Mehter I. Dünya Savaşı sırasında yeniden kurulmuştur. Enver Paşa 1917’de ordu birliklerinde kısa süreli bir Mehter takımı kurmuştur.

Askeri Müze Mehteri 1914’te kurulmuş, 1935’te dönemin Milli Savunma Bakanı Zekai Apaydın tarafından aslına uygun olmadığı gerekçesi ile kapatılmıştır. Bundan sonra Mehter Takımı 3. Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın isteği ve Genelkurmay Başkanlığı’nın uygulaması ile 1953 yılında yeniden kurulmuştur.


Kültür Sitesi

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/08/10/00061477.jpgAskeri Müze’nin Kültür Sitesinde yerli ve yabancı, sivil ve askeri her türlü kültür, bilim ve sanat etkinliklerine açıktır. Askeri Müze Kültür Sitesi’nde iki yıl ara ile müzecilik sempozyumları düzenlenmektedir.

Kültür Sitesi'nde konferans, seminer, sempozyum, kolokyum, kongre ve panel gibi toplantıların yapılabileceği toplantı salonları ile sanatsal etkinliklerin yapılabileceği geçici sergileme salonları bulunmaktadır. Bunlardan Atatürk Salonu, akustik özelliğe sahip amfi tiyatro düzeninde olup, 513 kişilik oturma kapasitesine sahiptir. İnönü Salonu 240 kişilik oturma kapasiteli olup, burada sabit simültane sistemi bulunmaktadır. Müzayede, sergi gibi amaçlarla kullanılan Malazgirt salonunda ise spot asma raylar bulunmakta olup, resim sergileri burada yapılmaktadır. Kocatepe salonu ise 150 kişilik oturma kapasitelidir. Ayrıca burası 400 kişilik kokteyl düzenine dönüşmektedir. Fevzi Çakmak salonu ise sınıf düzeninde masa ve koltuklu çeşitli etkinliklere açık bir salondur. Barbaros salonu birbirine açılan iki bölümlü toplantı odalarından oluşmaktadır. Burada üst düzey toplantılar yapılmaktadır. Ayrıca çeşitli etkinliklere açık Ahmet Fethi Paşa salonu, Ahmet Muhtar Paşa salonu da bulunmaktadır.


Askeri Müzesi ve Kültür Sitesi Komutanlığı
Harbiye, Şişli
Tel : (0212) 233 27 20
Faks : (0212) 232 27 20

Askeri Müze ve Kültür Sitesi fotoğrafları; www.tsk.mil.tr (http://www.tsk.mil.tr/) adresinden alınmıştır.


Deniz Müzesi (Beşiktaş)

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/08/10/00061731.jpgİstanbul ili Beşiktaş ilçesinde, İskele Meydanı’nda bulunan Türk denizciliği ve deniz tarihi ile ilgili eserlerin sergilendiği müzenin ilk atılımını Bahriye Nazırı Bozcaadalı Hüseyin Hüsnü Paşa 1897 yılında yapmıştır. Hüseyin Hüsnü Paşa’nın emri ile Amiral Arif Hikmet Paşa ve Yüzbaşı Süleyman Nutki Bey Taşkızak Tersanesi’nde, eski mayın deposunun üst katında “Deniz Müzesi ve Kütüphanesi” ismi ile kurulmuştur.

Bu müzede sergilenen eserler denizcilikle ilgili kişi ve kurumlardan sağlanmıştır. Müze Bahriye Nazırı Cemal Paşa zamanında ressam Ali Sami Boyar’ın çabaları ile 1914 yılında genişletilmiştir.

I.Dünya Savaşı sırasında ve onu izleyen yıllarda müze tersane içerisinde iki kez yer değiştirmiştir. II. Dünya Savaşı’nın (1939–1945) başlaması ile birlikte müze kapanmış ve içerisindeki eserler Konya’ya taşınmıştır. Savaşın bitiminden sonra Konya’daki eserler İstanbul’a getirilerek günümüzde Kuzey Deniz Saha Komutanlığı olan Kasımpaşa Divanhanesi’nin bir bölümüne depolanmıştır. Bundan sonra da müze, Dolmabahçe Camisi’nin müştemilat binalarının ve havuzunun bulunduğu yere taşınmış ve 27 Eylül 1948’de ziyarete açılmıştır.

Dolmabahçe Caddesi’nin 1956 yılındaki genişletilmesi sırasında bu bölüm yıkılmış ve eserler Dolmabahçe Sahil Sarayı’nın Arabacılar Dairesi’ne taşınmıştır. Bu arada Deniz Kuvvetleri’ne ait arşiv belgeleri Ağalar Dairesi’nde, kayıklar ve kadırgalar Devlet Malzeme Ofisi’nin Beşiktaş’taki binasında depolanmıştır. Bundan sonraki yıllarda eserlerin bazıları Dolmabahçe Camisi’nin hünkâr mahfilinde ziyarete açılmış ve bulunduğu yerin ahşap oluşundan ve yangın tehlikesinden ötürü Beşiktaş’taki eski maliye binası olan Vergi Dairesi’ne 1960 yılında taşınmıştır.

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/08/10/00061732.jpgDeniz Kuvvetleri Komutanı Celal Eyiceoğlu’nun isteği ile 1970 yılında bu bina genişletilmiş ve bir kayıklar galerisi yaptırılmıştır. Böylece büyük ölçüdeki tarihi kayıklar ile kadırgalar burada teşhir edilmiştir. Bu arada Ankara’ya taşınan müze arşiv bölümü de yeniden İstanbul’a getirilmiş ve bugün bulunduğu binada sarayın Arabacılar Dairesi’nde faaliyete geçmiştir.

Günümüzdeki Deniz Müzesi binası üç katlıdır. Müze giriş holü dışında silahlar, tershaneler salonu, Kırım Savaşı salonu, Mahmudiye Kalyonu salonu, Atatürk salonu, kaza şehitleri salonu ve tarihi kayıklar galerisinden meydana gelmiştir. Bodrum katı duvarları devrin tanınmış hattatlarının denizcilikle ilgili levhaları ile İstanbul’un panaromik resimlerine ayrılmıştır. Bu bölümdeki özel mekânlardan birisinde de Yavuz Kruvazörüne ait anı eşyaları ile objeler sergilenmiştir.

Müzede sergilenen eserler arasında çeşitli haritalar, fenerler, sancaklar, alemler başta olmak üzere Türk denizcilik tarihi ile ilgili eserler bulunmaktadır. Bunların arasında Trablusgarplı İbrahim Reis’in 1462’de ceylan derisi üzerine yaptığı Akdeniz haritası, Piri Reis’in kitap-ı Bahriyesi isimli eserler de bulunmaktadır. Ayrıca sancak kuranları, deniz kuvvetlerinde hizmet etmiş gemiler, onlara ait jurnal, seyir defterleri, isim plaketleri, sancaklar bulunmaktadır.

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/08/10/00061737.jpgMüzenin zemin katındaki giriş holünde Barbaros Hayrettin Paşa’nın Preveze Deniz Savaşı sırasında kullandığı söylenen sim işlemeli sancağı bulunmaktadır. Ayrıca bu kattaki odalarda Atatürk’ün kullandığı eşyalar ayrı bir odada sergilenmiştir. Deniz şehitlerine ayrılan odada ise, 1319–1974 yılları arasında yapılan deniz savaşlarında şehit düşen Türk denizcilerinin kimlikleri ve bazı savaş gemilerine ait objeler sergilenmektedir. Kaza Şehitleri salonunda Ertuğrul, Refah, Atılay I, Dumlupınar II ve Kocatepe gemilerinin batışlarını içeren belgelere de yer verilmiştir.

Müzenin silahlar ve tersaneler salonunda XVII.-XIX. yüzyıllarda yapılmış çeşitli ülkelerin ateşli ve kesici silahları, denizcilikle ilgili tablo ve resimler, Kırım Savaşı (1853–1856) ve Mahmudiye Kalyonu’na ait anılar sergilenmiştir.

Müzede Hollanda ve Venedik sikkeleri, Osmanlı ve Akdeniz haritaları, amphoralar, seyir aletleri, usturlaplar, Osmanlı gemilerinin isim levhaları, Padişah tuğralarını kapsayan gemilerin baş alâmetleri de sergilenmektedir.

Müzenin üst katındaki iki büyük salon resim ve tablolarla süslüdür. Burada I. Dünya Savaşı’na ayrılan salonda savaşla ilgili eserlere yer verilmiştir. Diğer salonda ise Bahriye Mektebi, Fatih Sultan Mehmet’i konu alan tablo ve eşyalar bulunmaktadır. Ayrıca bu bölümlerde gemi maketleri de bulunmaktadır. Barbaros ve Turgut Reis gemilerine ayrılan odaların yanı sıra XVI. yüzyıldan günümüze kadar gelen Türk denizcilerinin giysileri sergilenmiştir. Atatürk’ün kullandığı Savarona başta olmak üzere diğer yatların eşyaları da burada bulunmaktadır.

Tarihi Kayıtlar Galerisi müzenin en ilginç bölümlerinden birisidir. Burada Osmanlı saltanat kayıkları orijinal şekilleri ile sergilenmiştir. Bunların arasında Sultan IV. Mehmet’in (1648–1687) Tenezzüh Kadırgası, Abdülmecit’in 13 çifte köşklü kadırgası, Abdülmecit’in annesi Bezm-i Alem’e ait 13 çifte köşklü kadırga, Sultan Abdülaziz’e ait 13 çifte köşklü kadırga, saray erkânına ait mabeyn kayıkları, piyade kayıkları, filikalar, botlar, gemilerin baş figürleri, baş-kıç armaları, kürekler, padişah tahtı ve kolduğu bulunmaktadır.

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/08/10/00061739.jpgMüzenin bahçesi ise açık teşhir alanı olarak düzenlenmiştir. Piri Reis haritasının mozaikten yapılmış röprodüksiyonu, Osmanlı egemenlik sınırlarını gösteren duvar haritaları, Türk denizcilerinin büstleri ve mezar taşları, gerçek mayınlar, torpedolar, gemi demirleri deniz topları ve denizcilikle ilgili kurumların kitabeleri sergilenmiştir. Ayrıca Karadeniz’de 1916 yılında batan Alman UB 46 denizaltısı da burada bulunmaktadır.

Barbaros Meydanı’nda bulunan Barbaros Hayrettin Paşa Anıtı ve Türbesi Deniz Müzesi’nin yönetimindedir.


İskele Meydanı Beşiktaş
Tel : (0212) 261 00 40
Faks : (0212) 236 68 93

Fotoğraflar, www.dzkk.tsk.mil.tr (http://www.dzkk.tsk.mil.tr/) adresinden alınmıştır.


Havacılık Müzesi (Bakırköy)

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/08/11/00061965.jpgİstanbul ili Bakırköy ilçesi, Yeşilyurt semtinde Hava Harp Okulu’nun yakınında bulunan Havacılık Müzesi ilk defa İzmir Cumaovası Sivil Havaalanında Hava Müzesi ismi ile 1971 yılında kurulmuştur. Ancak orada fazla bir gelişme olanağı bulamamış ve 1978 yılında kapanmıştır. Bundan sonra Havacılık Müzesi’nin İstanbul’a taşınması öngörülmüştür. Bunun için müzeye en uygun yer olarak Yeşilköy-Yeşilyurt’ta Askeri Havaalanının bitişiğindeki alan seçilmiştir.

Yeni müze binasının yapımına 1977 yılında başlanmış, 1983 yılında tamamlanmıştır. Modern müzecilik anlayışı içerisinde, 2.365 m2’si kapalı, 12.000 m2’si açık sergileme alanlarından oluşan müze, 65.000 m2’lik bir alan üzerinde kurulmuştur. Müzenin iç mimarisi ve dekorasyonu Kültür Bakanlığı İstanbul Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü ile Mimar Sinan Üniversitesi uzmanlarından oluşan bir ekip tarafından yapılmıştır. Havacılık Müzesi 16 Ekim 1985’te dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Halil Sözer tarafından ziyarete açılmıştır.

Bu müzenin yanı sıra dönemin Hava Kuvvetleri Org. Ahmet Çörekçi’nin emri ile Ankara-İstanbul yolu üzerinde, Hava Ulaştırma Grup Komutanlığı yanında Etimesgut Hava Müzesi de 18 Eylül 1998’de faaliyete geçmiştir.

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/08/11/00061967.jpgİstanbul’daki Havacılık Müzesi Şeref Salonu, Türk Havacılığı Salonu, Komutan Büstleri Salonu, Dünya Havacılık Salonu, Anılar Salonu, Kapalı Hangar, Giysiler Salonu, Sinema Salonu, Açık Sergileme Alanı, Müze Yönetimi ve Kafeteryadan meydana gelmiştir.

Müzenin Şeref Salonu’nda Türk Hava Kuvvetleri’nin bütün fors ve flamaları sergilenmektedir. Müzede Türk havacılığının başlangıcından günümüze kadar gelen aşama süreci sergilenmektedir. 2000 yılında yeniden düzenleme yapılan müzede havaya atılabilen füzeler, havadan yere atılan parça tesirli bombalar yakından görülmektedir.

Müzenin Anılar Salonunda havacılık tarihi ve uçakla özdeşleşmiş havacıların anılarını yansıtan eşyalar da Anılar Salonu’nda sergilenmektedir. İlk defa I. Dünya Savaşı öncesi 1914’te İstanbul Kahire uçak seferini yaparken şehit olan Fethi ve Nuri beylerin giysileri, o dönemde şehit olan Sadık Bey’in madalyası, Ağrı İsyanı’nda şehit olan Rıfat Neşet Bey’in giysileri, Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında şehit olan Yzb. Cengiz Topel, Kore şehidi Muzaffer Erdönmez’in giysileri sergilenmektedir. Ayrıca ilk kadın şehit pilot Tgm. Ayfer Gök ve Hava Kuvvetlerinde komutanlık yapmış bazı komutanların üniformaları ile şahsi eşyaları bu salonda sergilenmektedir.

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/08/11/00061970.jpgMüzede Türk Hava Kuvvetleri’nde kullanılan rütbeler, sınıf işaretleri, uçucu personelin taktıkları fularlar ve filo amblemleri de ayrı bir vitrin içerisinde sergilenmektedir. Bunların yanı sıra pervaneli uçak döneminden başlayarak günümüze kadar gelişen uçaklar da müzenin hangar ve açık hava bölümünde sergilenmektedir. Burada pervaneli ve jet uçaklara ait çeşitli motorlar motor reyonunda bir araya getirilmiştir.

Türk Hava Kuvvetleri’nde 1958-1977 yıllarında kullanılmış olan Skorsky UH19B Chikasw tipi helikopterden başlayarak 1936-1940 yılları arasında Kayseri Tayyare Fabrikası’nda yapılmış olan Polonya lisanslı PZL-XXIV tipi tek pervaneli uçaklar burada görülmektedir. Ayrıca havayollarının ilk kullandığı uçaklardan olan De Havilland DH-89 da burada görülmektedir. I. Dünya Savaşı sırasında Rus ordusu tarafından kullanılmış ve esir alınmış Grigorovitch M-5 tipi deniz uçağının yanı sıra çeşitli jet motorlu ve pervaneli savaş uçakları, kargo uçakları da sergilenmektedir.

Yeşilköy Tren İstasyonu Karşısı Bakırköy
Tel : (0212) 662 85 52–663 24 90
Faks : (0212) 663 15 60

Fotoğraflar, www.hho.edu.tr (http://www.hho.edu.tr/) adresinden alınmıştır.


Florence Nightingale Müzesi (Üsküdar)

http://www.kenthaber.com/Resimler/2006/09/21/00084639.jpgİstanbul ili Üsküdar ilçesinde bulunan tarihi Selimiye Kışlası’nın kuzeybatı köşesinde bir kule içerisinde düzenlenen bu müze I.Ordu Komutanlığı’nın izni ve desteği ile Türk Hemşireler Derneği tarafından 1954 yılında açılmıştır.

İngiliz Hemşire Florence Nightingale Kırım Savaşı sırasında (1854–1856) askeri hastane olarak kullanılan Selimiye Kışlası’nda görev yapmıştır. Müzede Florence Nightingale’in eşyaları, fotoğrafları, elinden hiç eksik etmediği lambası, madalyaları ve Sultan Abdülmecid’in hediye ettiği bilezik sergilenmektedir.

Selimiye Kışlası Üsküdar
Tel : (0216) 343 73 10