PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : İstanbul Limanları


Fırtına_
02-19-2009, 10:53
Bizans Devrinde İstanbul Limanları

Bizans devrindeki limanlardan günümüze bazı duvar kalıntılarından başka bir şey kalmamıştır. Eski kaynaklardan yerlerini ve isimlerini öğrendiğimiz bu limanlar kentin askeri ve ticari yönden gelişmesine paralel olarak Marmara kıyısında ve Haliç’de sıralanmışlardır. En sert havalarda bile gemiler için korunaklı olan Haliç’in ağzındaki kıyı şeridindeki girinti ve çıkıntılar küçük limanların yapımı için son derece elverişli idi. Arkalarındaki sur ve önlerindeki mendirekler sayesinde korunaklı limanlardı. Ayrıca bu irili ufaklı limanların Marmara kıyısında sıralanması da sebepsiz değildir. İstanbul’da kendini oldukça şiddetli hissettiren lodos,devrin küçük deniz vasıtalarını çok güç durumda bırakıyordu. Bu yüzden Marmara sahillerinde,surların içerisine toprak kazmak suretiyle birçok liman yapılmıştır. Fırtınalardan bu küçük limanlara sığınan gemiler bu sayede kıyılara kadar yaklaşma cesaretini bulan korsan gemilerinden de korunmuş oluyorlardı. Ticari ulaşımda da kullanılan bu limanların yanlarına Bizans’ın kuvvetli çağında İmparatorların kullanımına mahsus iskeleler yapılmış hatta tersaneler bile kurulmuştur. C. Mango Haliç girişindeki limanların rıhtımlarının 700 m. yi bulduğunu yazar. İleriki yıllarda Haliç limanları ihtiyaca yetmeyince Marmara kıyısında yeni limanlar yapılmıştır. Bizans döneminde askeri ve ticari amacın dışında sarayların da özel limanları bulunuyordu. Büyükada’daki Prinkipo limanından da Bizans kaynakları söz etmektedir. Osmanlı döneminde bu limanların büyük bir kısmı terk edilmiş ve unutulmuş olup Galata yöresindekiler önemini korumuştur. Sofia Limanı “Kadırga Limanı” adını almış ve uzun yıllar hizmet vermiştir.


Neorion Limanı

Yeni Cami Külliyesi ile Sirkeci arasındaki Bahçekapı’da bulunuyordu. Sirkeci-Eminönü bölgesinde yapılan jeolojik toprak araştırmaları günümüzdeki kıyı çizgisinin en azından 250 m. kadar ileriye kaymış olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla burada limana elverişli derin bir koyun bulunduğu anlaşılmaktadır. 3.üncü yy. tarihçilerinden Cassius Dio burada liman tesislerinden ve mendirek’den bahsetmektedir. Ayrıca 1870 de çizilen ve burada yapılacak demiryolu inşaatı için önerilen alanları gösteren haritada bu kısımdaki deniz surunun saray duvarına bağlandığı yerde içeriye doğru kıvrık bir biçimde göstermektedir. Grekçe’de “neorion” sözcüğü tersane anlamına gelmektedir. Bu liman da buradaki tersaneden ötürü bu ismi almıştır. Ayrıca yakınında savaş gemilerinin yapıldığı bir tersanenin varlığından da eski kaynaklar söz etmektedir. Grekçe “koparia” denilen gemi kürekleri de burada yapılıyordu. 425 de yazılmış olan “Notitia Urbis Constantinopolitanae” kitapta bu limandan ve tersaneden söz edilmektedir. II. Justinos’un inşa ettirdiği Sofia limanına kadar burası kentin en önemli ticaret limanı idi. Yarım daire şeklinde olan bu liman bir revak ile kıyıya bağlanıyordu. Bronzdan yapılmış bir boğa heykeli de bu limanın girişisini süslemekteydi. Devrinin mit’ine göre bu boğa yılda bir kez bögürür ise o sene şehrin başına bir felaket geleceğini bildirirmiş. Bu mit’den dolayı boğa’nın uğursuzluğuna inanan İmparator Mavrikios (582-602) bu heykeli yerinden indirtip denize atmış. 461 de çıkan bir yangınla bu liman tahrip olmuş ise de onarılmış. Zaman içinde liman,dipte toplanan birikintiler yüzünden kullanılamaz hale gelmiş. Limanın en son temizlendiği ve dibinin bir tür kepçeyle kazılarak derinleştirildiği 698 senesinde, şehirde çıkan veba salgınının buradaki mikroplu çamurlardan dolayı olduğuna kent halkı inanmış. Bu liman çevresine yerleşmiş olan Venedikli tacirler yük boşaltma ve depolama için burasını kullanıyorlardı. Liman çevresindeki denizci meyhanelerinin de bulunması,depoların ahşap olması sık-sık burada yangın çıkmasına neden oluyordu. 1203 senesinde de bu bölgede çıkan yangından sonra da bu liman bir daha temizlenip kullanılmamıştır.


Ahırkapı Limanı

Sarayburnu’nu başlangıç olarak aldığımızda Marmara sahilindeki ilk Bizans limanı Ahırkapıdadır. Bu liman Manganlar Sarayının iskelesi olarak da kullanılmıştır. Daha sonraları Bukhaleon Sarayı ve limanının yapılması ile burası terk edilmiştir. Bu limanın ilk defa kimin tarafından inşa edildiği hakkında kesin bir bilgimiz olmamasına rağmen III. Mikhail (842-867) zamanındaki Bizans kaynakları buradan söz ettiğinden IX uncu yy. burasının kullanıldığı açıktır.


Bukhaleon Limanı

Büyük Saray’ın ön cephesinin batı yakası ile Çatladıkapı arasında olduğunu eski harita ve kayıtlardan öğrenmekteyiz. Boundelmonte’nin İstanbul Haritasında bu limanın ismi geçmekte,denize doğru uzanmış iki rıhtımın bir havuz meydana getirdiği görülmektedir. Bourdelmonte haritasında dalgakıranlar ve köşe çıkıntıları ile bu limanın oluşturulduğu görülmektedir. Bu mendireğe ait bazı kalıntılar 1960 senesinde sahil yolu ylapılırken görülüyordu. Limana Bukhaleon adının verilmesi,rıhtım üzerindeki yekpare mermerden birbiriyle mücadele eden biri aslan diğeri boğa olan iki heykelden oluştuğunu eski kaynaklar yazmaktadır. Grekçede “bukolos” kelimesi çoban , “bus kai Leon” da boğa ve aslan anlamındadır. “Bucca leone” ise aslanın ağzı demektir. İşte buradaki bu aslan ve boğa figüründen ötürü bu limana da Bukhaleon adının verildiğini eski tarihçiler ileri sürerler. Yine bu ifadelere göre aslan sol pençesi ile boğayı boynuzlarından yakalamış ve dişlerini boğazına geçirmiş olup onu yere çökertmeye çalışmakta imiş. Bukkoleon limanı Marmara sahilindeki diğer limanlardan daha süslü ve gösterişli imiş. Tamamen mermer kaplı olan rıhtımına VII. Konstantinos (780-797) çeşitli heykeller yerleştirtmiştir. Balıkçıların yakaladıkları balıkların taze kalması için buraya bir de havuz yaptırttığı yazılıdır. Bizans tarihinde Bukkoleon ismine hem limandan hem de yakınındaki saraydan dolayı sık rastlanmaktadır. İmparator Markianos (450-457) limanda, Theodosius Sarayının batısına rastlayan yere muhteşem bir imparator iskelesi yaptırtmış ve böylece doğrudan doğruya sahilden saraya geçebilme olanağını sağlamıştır. İmparatorlar sefere veya dolaşmaya çıkarken ,son derece gösterişli mermer basamakların denize indiği bu limandan gemilerine binerlerdi. Devrin birçok yabancı elçisi ve misafirlerini taşıyan gemiler de bu limana gelir ve oradan saraya çıkarak İmparatorun huzurunu girerlerdi. Bizansdaki Latin İstilası sırasında ,Latinlerin son kralı olan II. Baudoin ( 1240 1261) VIII. inci Mihail’in (1259-1261) ordusu ile şehre girmesi üzerine bu limandan kaçmıştır. Liman ,İmparator Theophilos (829-842) zamanında genişletilmiş ve yakınındaki Hormisdas limanı ile birleştirilmiştir. Bu yüzden her iki liman arasındaki rıhtım kaldırılmış,dalgakıranlar biraz daha öne alınmıştır. VIII inci Mikhail Palaiologos’dan (1259-1282) itibaren burası kendi haline bırakılmış,fetihten sonra ise terk edilerek kaybolmuştur.


Hormisdas Limanı

Hormisdas limanı Bukkoleon limanının batısında ve ona yaklaşık olarak 60 m. uzaklıkta idi. Sadece ticari amaçla kullanılmış olan bu limana Hormisdas adının verilmesi Bizans’a sığınan İran İmparatoru Hormisdas’ın oğlundan ötürüdür. Genç Hormisdas babasının bir suikast sonucu öldürülmesi üzerine Bizans’a kaçmış ve İmparator Konstantinus tarafından çok iyi karşılanmıştır. Küçük Ayasofya civarında bir saray kendisine oturması için verilmiştir. Daha sonraki yıllarda prens Hıristiyan olur ve İran’a karşı yapılan bir sefere de katılır. Çatladıkapı yakınlarında olduğunu tahmin ettiğimiz bu liman,arazinin çıkıntısı arasına yapılmıştır. Önüne bir de mendirek yapılan liman IX uncu yy. da Bukkoleon Limanı ile birleştirilmiştir.


Kaesurius veya Heptaskalon Limanı

I. Leon (457-474) zamanında yaptırılmış olan bu liman günümüzdeki Kumkapı balıkçı barınağının yaklaşık 500 m. batısında idi. Kara parçasının içeriye doğru oyulmasıyla meydana gelmiş olan bu liman 673’de İstanbulu kuşatan Araplara karşı üs olarak kullanılmıştır. İmparator VI. Ioannes Kantakuzenos devrinde önemini yitirmiş ve terk edilmiştir. X. uncu yy. da Bizans’ın önemli semtlerinden biri olan Heptaskalon’dan XIV. üncü yy. kaynaklarında buradaki bir limanın gemi tamir yeri olarak kullanıldığı yazılıdır. Hakkındaki bilgiler yetersiz olduğu için bu iki isimde iki ayrı liman mı var yoksa ikisi de aynı liman olup olmadığı konusu oldukça tartışmalıdır.


Kondoskalion Limanı

Kumkapı ile Langa arasındaki kıyı şeridinde bulunduğunu bildiğimiz bu limanın inşa tarihine ait kesin bir bilgiye sahip değiliz. Limanın ağzında ve onu koruyan surların burçları üzerindeki bir kitâbede İmparator VI. Leon (775-780) ve Alexandros (886-912)’un isimleri okunduğuna göre,burasının en geç X. yy. da kullanılmış olduğu açıktır. Diğer taraftan Kondoskalion isminin Kumkapı kapısını yaptıran Agallianus’a verilen isimden kaynaklanmış olması da kuvvetle muhtemeldir. Liman daha sonraki yıllarda, Palaiologoslar zamanında tamir edilerek genişletilmiştir. Antik tarihçi Pahimeres’e göre VIII. Mihail (1261-1288),İstanbul’u ele geçirdiği zaman bu limanın içerisini temizletip derinleştirerek adeta yeni baştan inşa ettirmiştir. İmparator II. Andronikos (1295-1320) da bu limana çok önem vermiş ve tekrar elden geçirmiştir. Günümüze gelemeyen,yalnızca kaynaklardan varlığını bildiğimiz monoğramlı bir tamir kitabesini de Marmara sahil surlarının üzerine koydurmuştur. Bu liman,Marmara sahil surlarının iç tarafında toprak kazılmak suretiyle meydana getirilmiş, önüne bir dalgakıran yapılarak etrafı da yüksek duvarlarla korunma altına almak için çevrilmiştir. Bu liman Haliç’in güney kıyısındaki diğer limanların aksine Bizans’ın son günlerine kadar kullanılmıştır. Buandelmonte'’in İstanbul'’ ziyareti sırasında gördüğü ve aynı zamanda içinde bir de tersanenin bulunduğunu ve 300 kadar geminin barındığını belirttiği bu liman,daha sonraları diğerleri gibi terk edilmiş,yeri dolmuş, üzerine ise mahalle yapılmıştır.


Theodosius Limanı (Portus Theodosiacus)

Marmara denizi kıyısındaki genişçe bir körfezde yer alan bu liman Kondoskalion limanının batısındadır. I. Theodosius (379-395) tarafından ticari liman olarak yaptırılmıştır. Mısır’dan tahıl getiren gemiler yüklerini burada boşaltıyorlardı. bu limanın adına 420 lerde yazılmış olan Notitia’da rastlıyoruz. Burada yazdığına göre limanı koruyan iki mendirek vardı. Bunlardan birincisi bugünkü Davutpaşa’ya doğru uzanıyor,diğeri ise Yenikapı’nın güneyine doğru uzanıp batıya dönüyordu. Her iki mendirek de deniz ve kara surlarının birleştiği noktaya yakın gözetleme kuleleri tarafından korunmaktaydı. Mısır’ın 641 de Arapların eline geçmesiyle zahire sevkiyatı durmuş liman da bu yüzden önemini kaybetmiştir.


Kadirga Limanı (Sophia Limanı)

Bu liman Ayasofya ve Hipodromdan denize doğru inen yolun sonunda Bukoleon Sarayının yakınında idi. Çatladıkapı ile Kumkapı arasına rastlayan bu limandan da günümüze hiçbir kalıntı gelmemiştir. Zaman içerisinde Justinus, Sophia ve Portus Novus isimleriyle de anılan bu liman Bizans’ın yıkılışına kadar kullanılmıştır. Notitia da bu limanın adı Portus Novus (=yeni liman) olarak geçer. Liman inşaatına İmparator Justinus (361-363) tarafından başlanmıştır. Daha sonra ,liman dalgaların getirdiği kumlarla dolunca İmparator Anastasius (491-518) limanı temizletmiş ve önüne bir mendirek yaptırtmıştır. Bizans’ın çok önem verdiği bu liman II. Justinos (565-578)’un karısı İmparatoriçe Sophia tarafından tamir edilmiş ve çevresi imparator ailesine ait heykellerle süslenmiştir. Bu heykellerden İmparator Justinos’a ait olanın altındaki kitabede şu sözlerin yazılı olduğunu eski kaynaklardan öğrenmekteyiz: “Huzur ve mutluluğunu limana vermek için ben,vali Theodos bu güzel heykeli İmparator Justinanus adına deniz kenarında inşa ettim”. Sophia’nın heykelinin altına ise başka bir vali şu kitabeyi eklemiştir: “ Vali Julyanus, hikmetle meşhur olan Romalıların imparatoriçesine hikmeti maletti”. İmparatoriçe bu limanın yakınına kendine bir saray yaptırınca halk tarafından ona izafeten “Sophianus Limanı “ diye tanınmıştır. Sonraki yıllarda buradaki heykellerden Justinos’a ait olanı bilinmeyen bir nedenle yıkılmış ve yerine büyük bir haç yerleştirilmiştir. 532 ve 561 de yangın geçiren liman önüne yapılmış olan mendireğe rağmen yine dolmuş ve İmparator Theophilos (824-642) tarafından tekrar temizletilmiştir. Çok sayıda geminin barınabildiği bu limana Palaiologoslar zamanında çok önem verilmiş moloz ve kumlardan temizletilmesinden başka limanın ağzına “Bukanon” ve “Trompet” adında iki kule inşa edilmiştir. Millingen sefere çıkmaya hazırlanan ve limandan ayrılacak donanmaya son talimatların bu kuleden çalınan boru sesleri ile verildiğini yazmaktadır. Banduri ise dalgaların kuleye çarptıkları zaman çıkardıkları seslerin tiz bir boru sesine benzediğini ifade eder. Bu liman fetihten sonra da kullanılmış,Osmanlı kadırgalarını barındırdığı için de “Kadırga Limanı” adı ile anılmaya başlamıştır. XVI. ıncı yy. a kadar bu liman tersane olarak da kullanılmış,çevresi ise İstanbul’un mesire yerlerinden biri olarak büyük rağbet görmüştür. Liman,tersanenin Kasımpaşa’ya taşınmasından sonra önemini yitirmiş ve kendi haline bırakılıştır. Günümüzde bu limanın üzerinden demiryolu ve sahil yolu geçmektedir.


Vlanga Limanı (Eleutherius Limanı)

Sarayburnu’ndan Yedikule’ye kadar uzanan sahil şeridinin tam ortasında bugün Langa olarak isimlendirilen yerde idi. Bizans’ın en önemli limanlarından biri olan Elefterios limanı , Porta Vlanga (daha sonra bu kapı Yenikapı adını almıştır) kapısının doğusundadır. Marmara kıyısında,Lykos (=Bayrampaşa deresi)’un ağzında kurulmuş olan Bizansın bu ikinci büyük limanının hem adı hem de tarihi tartışmalıdır. I. Theodosius dönemine ait olduğu ileri sürülmektedir. Janin adını,arkasındaki Eleutherius mahallesinden dolayı bu isimle anıldığını ileri sürmektedir. Eleutherius Konstantinus (324-337) döneminde yaşamış önemli bir kişi idi ve bu civarda da bir sarayının bulunduğu eski kaynaklarda yazılıdır. Bu kaynaklar limanın Konstantinus devrinde yaptırıldığını ileri sürerler. Bu yüzden Konstantinus limanı adı ile de anılmaktadır. Eletherius’un omuzunda bir sepet elinde ise bir buğday tırmığı ile zemini mermer döşeli limanın bir köşesinde heykeli bulunmakta imiş. Eletherius’un bu şekilde tasvir edilişi onun hem limanın yapımında büyük para yardımında bulunduğunu ve hem de buranın bir buğday ve zahire taşıyan gemilerin yanaştığı ticari bir liman olduğunu simgelemektedir. Oldukça geniş olan bu limanın önünde uzun bir dalgakıranı olduğu bilinmektedir. Bu dalgakıran Davutpaşa iskelesinden başlayıp doğu ve kuzey-doğu’ya doğru kıvrılarak uzanıyordu. Limanın girişi ise denizin ortasına yapılmış bir burç ile korunmaktaydı. Diğer Bizans limanlarında olduğu gibi bu liman da iç içe revaklarla çevrili iki bölüm halinde olduğu eski haritalarda görülmektedir. Yenikapı sahilinden denize dökülen Lygos deresi taşıdığı alüvyonlarla zaman-zaman bu limanın ağzını doldurduğundan devamlı olarak bakımı ve temizliği yapılmış olmasına rağmen iç liman olarak adlandırılan bu ilk liman terkedilmiş ve önüne dış liman olarak adlandırılan ikinci bir liman yapılmıştır. Bu dış liman da alüvyonlarla dolunca XI inci yy. kullanımdan çıkarılmışsa da, terk limanın ticaret yönünden öneminden dolayı İmparator II. Mihail (820-829) tekrar bu alüvyonları temizletmiş ve liman girişindeki çifte kulelerden birine tamir kitabesini yazdırmıştır. İstanbul’a zahire taşıyan gemiler yüklerini bu limanda boşalttıkları için iç limanın deniz yönündeki surları önüne rastlayan yere çeşitli ambarlar yapılarak getirilen zahire bilhassa buğday burada depolanıyordu. Grekçe’deki Ticaret limanı anlamındaki “avlanga” kelimesi zamanla “vlanga” ya dönüşmüş Osmanlı devrinde de “Langa” olmuştur. Zamanla dolan bu limanın çevresi bostanlarla dolmuş ve Osmanlı devrinde de yetiştirdiği ürünlerin güzelliğinden dolayı çok meşhur olarak buraya “Langa Bostanları” denilmiştir.


Altınkapı Limanı

Marmara sahilindeki surların sonunda bulunan Altınkapı’nın yakınındaki askeri amaçlı kullanılmış bir limandır. Deniz yolu ile seferden dönen İmparatorlar bu limandan karaya çıkar,Altınkapı’dan geçerek merasimle kente girerlerdi.