PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : İstanbul'un Koruları


Fırtına_
02-19-2009, 10:52
Şehirlerin içi veya çevresindeki koruma altına alınmış büyük ağaç topluluğu veya küçük
orman parçasına koru denilir. Koru ve ormanlar bir ülkenin en büyük zenginlik
kaynağıdır. Ayrıca bu yeşillik alanlar kentlerin hem nefes almasını hem de içinde
barındırdığı,sincap,tilki, çeşitli kuşlar gibi küçük hayvanları ile estetiğini sağlarlar.
İstanbul ‘un yüzyıllar boyu sahip olduğu yeşil alan ve korular zaman süreci içerisinde
göçler, iskân ve savaş gibi etkenlerle ne yazık ki büyük bir ölçüde azaldı. 1950 li yıllardan
itibaren başlayan ekonomik büyüme neticesinde Boğaziçindeki tepeler artan nüfus
karşısında Belediye’nin aldığı bir kararla iskân alanı içine alınarak burada büyük bir inşaat
işgali başladı ve küçük korular bir-bir ortadan kalktılar. Bugün mevcut olan koruların
büyük bir bölümü Boğaziçinde diğer kısmı ise İstanbul’un yakın çevresinde toplanmıştır.
Hukuki ve mülkiyet açısından İstanbul Koruları başlıca iki grupta toplanır:
1- Hazine ve Belediye’nin mülkiyetindekiler. Bu korular Dr. Lütfi Kırdar’ın İstanbul
valiliği sırasında kamu varlığına katıldığından bölünme , satılma ve iskan gibi
tehlikeleri yoktur. 6831 sayılı kanunun 1.inci maddesi gereğince 30 dönüm (3 hektar)
den fazla olanlar bu guruba girmektedir
2- Özel Mülkiyet içindeki korular. Aynı kanunun 1.inci maddesinin 1 inci fıkrası ve
Tahdit,Tescil Talimatnamesinin 40.ıncı maddesinin 3.üncü fıkrası gereğince bu
birimlerin ağaç varlığı kalmasa da Orman sayılmakta ve Korumaya girmektedir.
3- 30 dönümden az olan mülkiyet içindeki küçük korular. Ne yazık ki büyük bir kısmı
inşaatlar neticesinde yok olmuş olan bu yeşil alanlardan arta kalan küçük parçalar İmar
plânları ve tescillerle günümüzde korunmaya çalışılmaktadır.
AVRUPA YAKASINDAKİ KORULAR
ALMAN ELÇİLİĞİ KORUSU
Bogaziçinde,Yeniköy-Tarabya yolu üzerindeki yazlık köşklerin arkasında tepeye doğru
yükselen ,eski Tarabya Kasrı’nın bulunduğu yerdeki 17 hektarlık bir koruluktur.
Gürgen,akçaağaç ıhlamur ve meşe ağaçlarının yanı sıra az da olsa sert kıllı bir palmiye cinsi
buranın hakim ağaç örtüsüdür. Denize nazır tepe’nin üst kısmında I. Dünya Savaşında şehit
düşen askerler ile 1883 de Osmanlı ordusunun hizmetine girip 1907 de Ordu Müfettişi olan
ve 1916 da Bağdat da ölen Colmar von der Goltz Paşanın anısı için yaptırılan mezarlıkta ise
fıstık çamları,selvi,yalancı akasya,mavi ladin ve Avrupa ladini bulunmaktadır.
AYAZAĞA KORUSU
Sultan II.inci Mahmud zamanında (1808-1839) Hazine-i hassaya ait olup ve padişahın sık
sık avlanmaya geldiği Haznedar Çiftliğinin koruluğudurb İçerisinde Ayazağa Kasırları ile
Ayazağa Av köşkü bulunmaktadır. 7,8 hektarlık bir alana sahip olan bu koruluğun hâkim
ağaç örtüsü çınar,Ihlamur,saplı meşe,at kestanesi ile Akçaağaçtır. Ayrıca diğer korularda
görülmeyen boy ve çaptaki dişbudak ağaçları dikkati çekmektedir. Bugün koruda 1 300 –
1400 kadar büyük çap ve boyda iyi korunmuş ağaç bulunmaktadır. Günümüzde büyük bir
kültür kompleksinin kurulması amacıyla koru,içindeki binaları ile birlikte İstanbul Kültür ve
Sanat Vakfı’nın korumasına verilmiştir.
ÂRİFÎ PAŞA KORUSU
Bebek-Rumelihisarı arasındaki sahil yolunun arkasındaki Abdülaziz devrinde Osmanlı
Hariciye nazırı olan Ârifî paşa’nın Korusu Boğaziçi Üniversitesi kampüsüne doğru yükselen
yamaçtadır. Oldukça dik eğimli bir arazide bulunan bu koruluğun kapladığı alan yaklaşık 22
dönüm kadardır. Boğaziçinde en büyük tahribata uğrayıp parsellenip içerisine mahalleler
kurulan yeşil alan burasıdır. Ancak en tepedeki dik yamaçta kalan kısmı korunabilmiştir.
ARNAVUTKÖY ROBERT KOLEJ KORUSU
Arnavutköy’den Ulus’a doğru yükselen kuzeydoğu ve güneydoğuya bakan yamaçlar ,vâdi
ve tepeciklerden meydana gelen çok dik eğimli bir arazi parçası üzerindedir.27,5 hektarlık
bir alanı kaplayan bu korunun büyük kısmı Robert Kolej’in hudutları içerisindedir.
Manolya,dişbudak,saplı meşe,yalancı erguvan,sakız ağacı,çitlenbik,yalancı akasya,Ihlamur,
ceviz,defne,sabunağacı,fıstık çamı gibi ağaçların bulunduğu çok bakımlı bir korudur.
AVUSTURYA ELÇİLİĞİ KORUSU
Yeniköy sahilindeki Avusturya yazlık elçiliğinin bulunduğu bu arazi Mıgırdıç
Cezayirliyan’a ait idi. II. Abdülhamid’in emri ile Osmanlı-Avusturya dostluğunun bir
nişanesi olarak kamulaştırılmış ve Avusturya İmparatoru II. Franz Joseph 1898 de hediye
edilmiştir. Elçilik binasının arkasındaki dört katlı bir set üzerinde bulunan koruluk 5,5
hektarlık bir alanı kaplamaktadır. Koruda çok nadide olan gümüşi ıhlamur,yaz
ıhlamuru,beyaz çiçekli at kestanesi,Japon kadife çamı,mavi servi,Avusturya kara çamı,sahi
sekoya,porsuk,erguvan,çin şemsiyesi gibi ağaçlar bulunmakta olup son derece bakımlıdır.
AYŞE SULTAN KORUSU
BebeRumelihisarı sahil yolundan Boğaziçi Üniversitesi kampüsüne doğru uzanan eğimli bir
arazi üzerinde idi.1886 da doğan ve II.Abdülhamid’in kızı olan Ayşe Sultan (Osmanoğlu)
1924 de hilafetin kaldırılmasıyla Paris’e gitmiş 1952 de Türkiye’ye dönmüş ve 1960 da da
İstanbul’da vefat etmiştir. Ayşe Sultan kendi mülkü olan bu koruyu 1942 de Avrupada
yaşarken Sami Serozan’a satmıştır.1960 dan sonra koru parsellenmiş ve içerisine
villalar,apartmanlar yapılarak burada bir mahalle oluşturularak İstanbul’un ilk yok edilen
korusu olmuştur. Korunun içindeki 38 odalı köşkü ise 1958 de yıkılıp bahçesindeki çok
büyük yaşlı çamlar kesilerek inşaat alanı haline getirilmiştir. Günümüzde bu korudan arta
kalanlar evlerin arasındaki münferit ağaç kümeleridir. Bugünkü sakinleri müşterek kullanım
alanlarındaki himalaya sediri,servi,mavi atlas sediri,erguvan,defne,ceviz ,acem dutu,
dişbudak,dağ akça ağacı,macar meşesi,sakızağacı gibi nadide ağaçları korumaktadırlar.
BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ KORUSU
Bebek-Rumelihisarı sahil yolundan kuzeydoğuya doğru oldukça dik bir eğimle yükselen
tepecik ve vadilerin oluşturduğu bir arazi parçasıdır. 23 Hektarlık bir alanı kaplamaktadır.
XVII inci yüzyılın ikinci yarısında Kaptan-ı Derya Deli Hüseyin Paşa’nın bağı olarak
bilinen bu arazinin üzerinde 1871 de Misyoner Dr.Cyrus Hamlin’in New York’lu tüccar
Christopher Rindlender Robert ‘den temin ettiği para ve kurduğu vakıf ile Robert Kolej’in
binası yapılmıştır. İlk önce küçük bir bina olan okul zaman süreci içerisinde genişleyerek
buğunku durumunu almıştır. Kolejin arazisinde kalan koruluk oldukça iyi korunmuş
durumdadır. İçerisinde Göknar,fıstık çamı,at kestanesi,ıhlamur,dişbudak gibi ağaçların yanı
sıra çok nadide olan Amerikan sahil sekoyası,Mavi sedir bulunmaktadır. Son 15 yıl
içerisinde korunun açık alanları da iğne yapraklı çam,defne,kermes meşesi gibi ağaçlarla
doldurulmuştur.
EMİN ERKAYINLAR KORUSU (Şeyhülislâm Cemâleddin Efendi Korusu)
Kuruçeşme’de sahil yolu ile Ulus’daki TRT arazisi arasında yüksek duvarlarla çevrili 100
dönümlük bir koruluktur. Şeyhülislâm Cemaleddin Efendi’nin (1848-1917) korusu olarak
bilinen bu arazi daha sonra Emin Erkayın’a geçmiş onun ölümünden sonra da varisleri
arasında bir anlaşma sağlanamadığından bugün perişan bir haldedir. Korunu yukarı
kısmındaki iki köşkten biri yanmış diğeri ise harap bir haldedir. Korunun Kuruçeşme
tarafındaki büyük giriş kapısı ve onun bitişiğinde de bir çeşme kalıntısı bulunmaktadır.
Ayrıca Kuruçeşme tarafındaki duvarlarına bitişik birkaç tane büyük su sarnıcı
bulunmaktadır. Horasan harç ile sıvalı olan bu sarnıçlardan devrinde sahildeki saray ve
yalılara su temini için yapılmıştır. Bugün bu sarnıçlardan birine kapı ve pencere açılarak ev
haline getirilmiştir. Bugün bu sarnıçlardan birine kapı ve pencere açılarak ev haline
getirilmiştir. abanıl bur durumdaki koruda mavi atlas ve himalaya sedirleri,manolya ve alev
ağaçları gibi nadide ağaçların yanı sıra,meşe, çam,göknar,çitlenbik ve ıhlamur da
bulunmaktadır.
EMİRGAN KORUSU
Bizans döneminde, Baltalimanından İstinye’ye kadar uzanan bu arazinin büyük bir servi ormanı olup
adının da (Kyparades ) olduğunu eski kaynaklardan öğrenmekteyiz. XVI ıncı yüzyıla kadar mîri arazi
olan bu yer Nişancı Feridun Bey’e verilmiş ve “Feridun Paşa Bahçesi” adı ile anılmıştır. IV. Murad
ise 1635 de İran seferinden dönerken yanında getirdiği ve sonra en büyük musahibi olarak kabul ettiği
Emirgûne oğlu Tahmasb Kulu Han’a vermiştir. Bu tarihten sonrada burası “Emirgûne Bahçesi” veya
“Mirgûn bahçesi” adı ile anılmıştır. Daha sonra da bu isim “Emirgan” a dönüşmüştür. IV. Murad’ın
ölümünden sonra Emirgûne oğlu idam edilip malları müsadere edilerek Kemankeş Mustafa Paşa’ya
verilmiştir. XIX .uncu yüzyılın ikinci yarısında ise Sultan Abdülaziz buradaki büyük arazi parçası ve
koruluğu Mısır Hıdivi İsmail Paşa’ya vermiştir. İsmail Paşa bu korunun içine birbirinden zarif üç köşk
inşa ettirmiş ve çevresini de park halinde düzenlemiştir. Hıdivliğin kaldırılması ve İsmail Paşa’nın
ölümü üzerine koru üç çocuğu arasında taksim edilmiştir. Hüseyin Kâmil Paşa Tıkmak burnu
tarafını,İbrahim Paşa orta kısmını,kızı Prenses Fatma da batı kısmını almışlardır. Onların da
ölümlerinden sonra varisleri burası ile ilgilenmemiş ve vereseden Satvet Lütfü Tozan satın almıştır.
Bir müddet sonra da 1943 de İstanbul Belediyesi burayı kendisinden satın alarak halka açık bir park
haline getirmiştir. Günümüzde İstanbul Büyükşehir Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğüne bağlı
bir şeflikle idare edilmektedir.
472.000 m.karelik bu korunun içinde Hıdiv İsmail Paşa’nın yaptırdığı iki su göletinin etrafı
ağaç taklidi kaskadlar ve korkuluklarla süslüdür. Korunun içindeki üç köşk’ten en büyüğü
olan “Sarı Köşk” 1954 de geçirdiği bir yangınla yanmış ve Belediye tarafından eski halinde
yenilenmiştir.Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu’nun Genel Müdürü olan Çelik Gülersoy,
1979-1980 de Belediye ile yaptığı bir protokolla bu üç köşkün kullanımını kiralamıştır. Her
üçü de baştan aşağı onarılıp döşenen bu köşklerden “ Beyaz Köşk” adı ile anılanı bir
“Müzik Sarayı”na dönüştürülüp konserler verilmiştir. 1995 de İstanbul Belediyesi bu
köşklerin kira mukaveleleri feshedilip Türkiye Turing ve Otomobil Kurumundan alarak
tekrar kendi bünyesine bağlamıştır.
İstanbul Belediyesi 1960 dan bu yana Türk lâleciliğini ihya ve teşvik amacıyla her yıl
burada bir lâle festivali düzenlemektedir. Köşklerin işletmesini alan Türkiye Turing ve
Otomobil Kurumu ,buradaki restorasyonlarını tamamladıktan sonra ,İstanbul halkına
Avrupai bir cafe’nin nasıl olacağını göstererek hizmete sokmuştur. 1982 senesinde
düzenlenecek olan geleneksel “Lale Festivali” ni Çelik Gülersoy üslenmiş ve o sene sırf
Lale Bayramı için özel olarak yaptırdığı eski İstanbul faytonları,seyyar satıcıları, ve Lale
devrinin giysilerini taşıyan Kurum’un genç kız personeli ile İstanbullulara unutulmaz bir
festival yaşatmıştır. Türk Amerikan Üniversiteliler Derneği de bu bayram sırasında eski
İstanbul’un geleneksel kadın giysileri ve feracelerden oluşan orijinal kostümler ile bir de
defile tertip etmiştir.
Etrafı duvarlarla çevrili olan bu koru 120 den fazla bitki ve ağaç türünü barındıran 47.2
hektarlık bir alanı kaplamaktadır. Koru içindeki parkların düzenlenmesinde Romantik
İngiliz bahçe mimarisi ile açıkça bir Avrupa stili görülmektedir. Fıstık çamı,kızılçam,halep
çamı,ağlayan çam,Veymut çamı,sahil çamı,Japon kadife çamı,Londra çamı ,Avrupa,mavi ve
konik ladinler den meydana gelen çamların yanı sıra Mavi atlas,Lübnan,Himalaya
sedirlerinin en güzel örnekleri buradadır. Ayrıca kayın,dişbudak,sabunağacı,salkım
söğüt,Macar meşesi ağaç örtüsünü meydana getirir. İstanbul Park ve Bahçeleri ile
korularında rastlanmayan nadide ağaçlardan olan Kolorado gümüşi köknarı,Çin mabet
ağacı,kaymakağacı,kaliforniya su sediri ,sahil sekoyası ve kâfur ağacı da burada
bulunmaktadır.
FRANSIZ ELÇİLİĞİ KORUSU
Tarabya’daki İpsilanti yalısının arkasındaki iki set halinde yükselen 7.5 hektarlık bir
alandır. İpsilanti ailesinin fertleri Eflak ve Buğdan’da voyvodalık yapmış ve atalarının
Bizans İmparator ailesi olan Komnenoslar soyundan geldiğini iddia eden Fenerli bir Rum
ailedir. Tarabya’daki bu arazi XVIII inci yüzyılda bu aileye aitti ve sahilde de bir yalıları
vardı. Bâbıâlide tercümanlık yapan Aleksandros İpsilanti (1792-1828), görevi sırasında Rus
yanlısı bir siyaset izlediğinin Osmanlı hükümeti tarafından farkedilmesi üzerine Rusya’ya
kaçtı ve orada öldü. Osmanlı Hükümeti de bu ailenin bütün mallarını müsadere etti. Bundan
sonra yalı ve arazi Fransa elçiliğinin yazlık binası olarak kullanılmak üzere General
Sebastiani’nin tavassutu ile Fransa Hükümetine tahsis edildi.
Yalının arkasındaki tepenin boğaz’a bakan yamacındaki iki büyük set’den meydana gelen
koruluğun yukarı setinin iki tarafı fıstık çamlarının meydana getirdiği bir sınırın içinde
kalan üçgen bölüm,içine dikili ağaçları ile adeta bir satranç tahtası görünümünde büyük bir
teras şeklinde idi. Bu setin yalı tarafındaki küçük çıkması ile aşağı set arası kat-kat istinat
duvarları ve rampalarla birbirine bağlanmış olup aralarında bir de kaskatlı çeşme
bulunmaktadır. Koruluğun hakim ağaç örtüsü olan fıstık çamlarının yanı sıra
akçaağaç,ıhlamur,çınar,yalancı akasya,bozkavak,saplı meşe ve defne ile sarısalkımlarla
erguvanlar buranın hâkim florasıdır.
FRANSIZ YETİMHANESİ KORUSU
Bebek’i Etiler’e bağlayan dik yolun solunda 3,3 hektarlık bir alanı kaplayan bir koruluktur.
Yanında ise İpar ve Kortel koruları bulunmaktadır. Mülkiyet 1909 da Bebek’de açılan
Gabriel Fransız Okulu ile kimsesiz çocuklar için kurulmuş yetimhaneye aitti. Lozan
Antlaşmasından sonra kapatılan bu okulun malları ve arazisi Saint Benoit Fransız Lisesine
devredildi. Bu küçük koruluk ta çitlenbik,kestane,akçakesme,at kestanesi,sakız ağacı,kermes
ve saplı meşeler,fıstık çamları,gümüşi ıhlamur,defne ve menengiç’ler bir intizam
göstermeden grift bir karmaşa ile bu koruluğu doldurmaktadır.
HUBER KORUSU (Cumhurbaşkanlığı Yazlık Köşkü Korusu)
Yeniköy-Tarabya sahil yolunda,koyun güneyindeki eski Huber Köşkü’nün arkasındaki
yamaç ve tepe üzerindedir Almanya’daki Mauser fişek fabrikalarının sahibi olan Auguste
Huber, Alman Krupp firmasının temsilciliğini alarak İstanbula geldiğinde Tıngıroğlu ve
Düzoğlu ailelerinden bu malikaneyi ve arkasındaki araziyi satın almıştır. Ayrıca silah
ticareti ve komisyonculuğu da yapan Auguste Huber I. inci Dünya savaşının bitiminde ve
İstanbul’un işgalinden az önce köşkü terkederek memleketine döner. Huber’in ölümü
üzerine eski Maliye Nazırı Necmettin Molla varislerin yaşadığı Ausburg’a giderek köşkü
aileden satın alır. Köşk ve arazisi daha sonra Mısırlı Prenses Kadriye Hanım’a satılır.
Prenses İstanbuldan ayrılıp Mısır’a dönmeye karar verince de burasını sembolik bir ücretle
Notre Dame Sion sörlerine bırakır .Mülkiyet 1973 de Boğaziçi İnşaat A.Ş. ye geçen yapı
1985 de kamulaştırılarak Cumhurbaşkanlığı Rezidansı olarak kullanılmaya başlar.
64.000 m. karelik bir alanı kaplayan koruluk ise bir İngiliz Bahçesi stilinde tanzim
edilmiştir. İçerisindeki nadide ağaç türleri ile Boğaziçinin en önemli yeşil alanlarından
birisidir. Korudaki,Gümüşi Ihlamur,pırnal meşesi,kızılçam,fıstık çamı,sahil sekoyası,saplı
meşe,dişbudak,porsuk ve anıtsal bir boyuta erişmiş duglaz göknarı ağaçları bulunmaktadır.
İNGİLTERE ELÇİLİĞİ (Yazlık) KORUSU
Tarabya’da sahil yolundaki yazlık binanın arkasında yükselen alandadır. 2.7 hektarlık bir
alanı kaplamaktadır. İçerisinde,servi, akçaağaç,atkestanesi,ıhlamur,porsuk,defne,çınar, saplı
meşe,yalancı akasya,gülibrişim,fıstık ve kızılçamlar bulunmaktadır.
İPAR KORUSU
Arnavutköy-Bebek arasında sahilden güneybatıya doğru yükselen oldukça dik eğimli bir
tepededir. Bugün mülkiyeti Emin Hattat ailesindedir. Etiler tarafındaki büyük kapıdan
girilen koru 4,4 hektarlık bir alanı kaplar. İçeride Bizans dönemine ait duvar parçaları
görülmektedir. İçiçe girmiş
çitlenbik,atkestanesi,ıhlamur,dişbudak,erguvan,fıs tıkçamı,manolya porsuk ve sekoyalar
bakımsız da olsa güzelliklerini korumaktadır.
KORTEL KORUSU
Arnavutköy-Bebek arasında,kıyıdan güneybatıya doğru yükselen oldukça dik eğimli bir bir
tepeciktedir. Kavalalı Mehmet Ali Paşanın kızı Zeynep hanıma ait olan bu koruluğun içinde
bugün yanmış olan iki ahşap köşk vardı. Türkiyenin ilk elektrik mühendislerinden,İstanbul
ve Zonguldak milletvekiliği yapmış olan Hüsnü Kortel 1935 de burayı varislerden satın
almıştır. Korunun sırta yakın düzlük kesimine ise ne yazık ki birtakım ağaçlar kesilerek
1978-1984 yılları arasında 20 ye yakın ikişer katlı villalar yapılmıştır.
2 hektarlık bir alanı kaplayan bu koruda fıstık ve kızılçamlar,servi,sakızağacı,saplı
meşe.defne ve mavi atlaslar yaşamaya çalışmaktadır.
NACİYE SULTAN KORUSU
Ortaköy-Kuruçeşme arasında,Defterdar Burnundan batıya doğru yükselen dik eğimli bir
yamaçla ve tepede düzleşen bir arazidedir. Zaman içerisinde birçok el değiştiren bu arazinin
ilk kullanımı Dâhiliye Nazırı sonra da Sadrazam olan Ahmet Hamdi Paşa(1826-1885)’ya
aittir. Daha sonra II. Abdülhamit tarafından Sadrazam Edhem Paşa’ya verilmiş tir. Paşa’nın
ölümünden sonra Şerif Paşa burayı satın almış ondan da Mediha Sultan’a geçmiştir. Mediha
Sultandan sonra,Abdülmecid’in oğlu Şehzade Süleyman Selim Efendi’nin kızı ve Enver
Paşa’nın karısı olan Emine Naciye Sultanın (1896-1957) mülkiyetine geçer. Korunun adı
Sultanın ismi ile bütünleşir. Korunun içinde Enver Paşa Köşkü olarak tanınan bugün
restore edilmiş olan ahşap bir köşk vardı. Ne yazık ki Boğaziçinin en çok yağma edilen yeşil
alanı olan bu korunun büyük bir kısmına 1980 li yıllarda iki katlı köşkler yapılarak
betonlaştırılmıştır. 3,3 hektarlık bir alanı kaplayan bu korudan günümüze gelebilen
ağaçlardan en önemlisi anıtsal bir boyuta erişmiş olan yaşlı sakız ağacı ile yine yaşlı bir alev
ağacıdır. Ayrıca fıstık çamları,kızıl çamlar ,erguvan,gül ibrişim ve sedir ağaçları bugün çok
kısıtlı bir alana sıkışmış olan korunun diğer ağaçlarıdır.
NAİLE SULTAN KORUSU
Ortaköy-Kuruçeşme arasında,sahilden kuzeybatıya doğru yükselen oldukça dik eğimli bir
yamaçtadır. II. Abdülhamid’in kızı olan Naile Sultan (1884-1957) 1952 de Türkiye’ye
döndükten sonra içerisinde köşkünün de bulunduğu bu araziyi kumaş tüccarı Namık
Özsoy’a satmıştır. 1980 li yılların başında ne yazık ki burası da büyük bir yıkıma sahne
olmuş koruluğun büyük bir kısmında arazi açılarak içerisine iki katlı villalar yapılmıştır. 4,9
hektarlık bir alanı kaplayan koru arazisinden günümüze gelebilen az miktarda fıstık
çamları,kızıl çam,mavi atlas sediri,cehri,servi,mahlep,çiçekli dişbudak ve manolya ağaçları
kentleşmeye karşı direnebilmeyi başarmışlardır.
PRENS SABAHATTİN KORUSU
Kuruçeşme ile Ulus’daki TRT binasının arasında kalan dik eğimli yamaçlar üzerindedir.22
dönümlük bir alanı kaplayan kapalı bir koruluktur. II. Abdülhamid’in kız kardeşi Seniha
Sultana ait olan bu koruluk ondan oğlu Prens Sabahattin’e geçmiş ve bu isimle anılmaya
başlanmıştır. Bugün Vakıflar Bölge Müdürlüğünün mülkiyetindeki bu koruluğun içindeki
ağaçlar fazla yüksek olmadığından pek fark edilmez. Korudaki ağaç cinsleri ise sakız
ağacı,çitlenbik,yalancı akasya,zeytin,ıhlamur ve defnedir.
RUSYA ELÇİLİĞİ (Yazlık) KORUSU
Büyükdere-Sarıyer sahil yolundaki görkemli ahşap yalının arkasındaki tepededir. Koruluk
ve sahildeki yalının II. Mahmud (1808-1839) zamanında Rus Elçiliğine ait olduğunu

Bostancıbaşı Defterindeki şu ibareden biliyoruz: “kurbünde Rusya elçisinin kebir yalısı”.
Ayrıca Mellig’in gravürlerinde de bu yalının resimlerini görmekteyiz.
Tepelik bir alandaki bu koruluk 16.6hektarlık bir alanı kaplamaktadır. İçerisinde anıtsal
nitelikte olan nadir bir ağaç olan Çin Yelpaze çamı vardır. Ihlamur,at
kestanesi,dişbudak,ladin,servi,macar ve saplı meşeler ile fıstık çamları sık ve grift bir
şekilde bulunmaktadırlar.
SAİD HALİM PAŞA KORUSU
Said Halim Paşa (1863-1921) Mısır valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın torunudur.
Kendisi Hariciye Nazırı iken 1913 de Mahmud Şevket Paşa’nın öldürülmesinden sonra
Sadrazam olmuştur. Hariciye Nazırlığından evvel Yeniköydeki bu koruluğu sahip olduğu
bilinir. Bugün bu koruluk Yapı ve Kredi Bankası’nın mülkiyetine geçmiş olup etrafı yüksek
duvarlarla çevrilmiş ve son derece iyi korunan şanslı boğaziiçi korularından biridir.
Kapladığı alan 9.2 hektardır. İçerisinde sakız ağacı,gladiçya,gümüşi ıhlamur,servi,himalaya
ve toros sedirleri, selvi,fındık,menengeç,defne,gürgen akçaağaç ve fıstık çamları bulunur.

YILDIZ PARKI KORUSU
Beşiktaş ile Ortaköy arasındaki yamaçlara yayılmış olan 46.6 hektarlık alanı ile kent içinin
en büyük korusudur.
Tarihçi Hammer ilk Bizans kaynaklarında adı geçen defne ormanlarının ve mitolojik
öykülerde Pan’ın Boğaziçi topoğrafyasında flütünü çaldığı yeşilliklerin burası olduğunu
anlatır. Bu koruluğun, Osmanlı tarihinde ilk adı geçişi Kanuni Sultan Süleyman (1520-
1566) devrindedir. Daha sonra 1600 lü yılların başında “Kazancıoğlu Bahçesi” ismiyle
anılan bu yer mîri arazi içine alınmış ve IV. Murad (1623-1640) tarafından da kızı Kaya
Sultan’a verilmiştir. Kaya Sultan’ın sahilde bir de sarayı vardı . Koruluğun esas yıldızının
parladığı devir III. Ahmet (1703-1736) zamanıdır. Padişah, mîri mal olan bu mülkünü
Sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın kardeşi Mehmet Paşa’ya ihsan etmiştir. O
devirde burası “Çırağan” adıyla anılmaktadır. Lale devrinin masalımsı Çerağan
eğlencelerinin bir kısmı burada,mavi denizin arkasındaki nefis nefti yeşilliklerin arasında
tertip edilirmiş. III. Selim (1789-1807) güzelliğine hayran kaldığı bu koruya etrafı
seyretmeye geldiğinde büyük bir sükun bulurmuş .Bu yüzden de burada annesi Mihrişah
Valide Sultan için bir kasır yaptırmış ve ismini de “Yıldız” koymuştur. II. Mahmud (1808-
1839) buraya küçük bir köşk daha ilave ederek çevresini düzenlemiştir. Yeniçeri teşkilâtı
kaldırıldıktan sonra kurulan Asâkir-i Mansûreyi Muhammediye’nin talimleri burada
olurmuş ve padişah da bizzat kendisi onlara nezaret edermiş. Sultan Abdülmecid (1839-
1861)’in annesi Bezm-i Âlem Sultan için burada “Kasr-ı dilküşad” adını verdiği bir kasır
inşa ettirdiğini kayıtlardan öğreniyoruz. Abdülaziz ise (1861-1876) sahildeki Çırağan
sarayını yaptırdıktan sonra kendisinin de hayran kaldığı bu koruluğu ana cadde üzerinde bir
kısmı hala duran taş ve mermer işlemeli bir köprü ile saraya bağlamıştır. Onun döneminde
“Mabeyn Bahçesi” adı ile anılan koruluğu sadece Padişah ve yakın çevresi kullanıyordu. II.
Abdülhamit (1876-1909) tahta çıktıktan sonra Yıldız Sarayına yerleşince buraya yeni
köşkler (malta Köşkü,Çadır Köşkü,Şale,Kaskat köşkü,Limonluk köşkü,Set
köşkü,Cihannüma köşkü ve Saray tiyatrosu v.b.g.) yaptırttı ve çevredeki arsaları da
koruluğa katarak Ortaköy’e doğru burasını daha da büyütüp ağaçlandırdı. Deniz kenarındaki
yoldan itibaren koruluğu tepedeki yeni sarayına (Yıldız) bağlatıp etrafını da yüksek

duvarlarla çevirtti. Yerli-yabancı birçok uzmanı mimar,bahçıvan gibi buraya getirerek
büyük paralar harcadığını kendi hatıra defterinde “koruluğun her metrekaresine altın
döküldüğünü” yazar.
Koruya girişi Koltuk,Saltanat,Valide ve Mecidiye isimli kapılardan girilmekte idi.
Bunlardan “Saltanat Kapısı” sadece padişah için açılır,Günlük giriş-çıkışlar ise “Koltuk
Kapısı”ndan yapılırdı. 1890/91 yıllarında ise korunun içine bir çini fabrikası kurulmuştur.
“Yıldız Porselen” adını taşıyan bu fabrika halen faaliyette olup antik tarzda kâse,tabak ve
vazo mal etmektedir. II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden sonra koruluk ve içindeki
binalar adeta terk edildi,bu devredeki savaşların getirdiği mali çöküntü buraya para
harcanmasına mani olduğundan kısa sürede koruluk bir cangıla dönüşmeye ve köşkler de
yıpranmaya başladı. Cumhuriyetin ilanından sonra burada yeni bir reorganizasyon başladı.
İlk önce 1925 de bir İtalyan işletmeciye verilen ve bir casino olarak kullanılan Şale köşkü
Atatürk’ün emriyle bu işletmeciden alınarak boşaltıldı, böylece bu yanlış ve tehlikeli
kullanım ortadan kaldırıldı. 1930 larda Yıldız Sarayı kompleksi üçe bölündü. Tepe
kısmındaki yapılar Harp Akademisine (1978 de akademinin buradan çıkmasıyla Kültür
Bakanlığına bağlandı) ,Şale Köşkü Büyük Millet Meclisi Başkanlığına,koruluk ile içindeki
Malta ve Çadır köşkleri de İstanbul Belediyesine verildi. Bu anlaşma 1940 yılında İstanbul
Vali ve Belediye Başkanı olan Dr.Lütfü Kırdar ile Maliye Bakanı arasında imzalanan bir
protokolla gerçekleşti. Bu tarihten itibaren de bu koruluk “Yıldız Parkı” adı ile
isimlendirildi. II. inci Dünya Savaşı ve onu izleyen yıllarda burası ile devrin mali
koşullarından ötürü ilgilenilemedi. 1960-70 li yıllarda ise tam bir cangıla dönüşerek
berduşların ve kötü niyetli kişilerin adeta bir mekânı oldu. Korunun yıldızının tekrar
parlaması 1979 da Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu Genel Müdürü Çelik Gülersoy ile
İstanbul Belediye Başkanı Aytekin Kotil’in imzaladığı protokolla başlar. Buna göre Kurum
parkın içindeki yıkılmaya yüz tutmuş köşkleri onaracak ,parkın bakımını da üslenecektir.
Çelik Gülersoy 1979 dan itibaren geçen 15 yıl içinde 550 dönümlük bu koruluğu,büyük bir
bahçıvan kadrosu ile temizletip,aradaki yolları parke ve özel olarak Kandıra’dan getirttiği
yaprak taşlarla döşetmiş,insanların aileleri ile birlikte şehir içinde nefes alabilecekleri bir
konuma getirmiştir.
Bu arada Malta ve Çadır Köşkleri de bir restoratör mimar-mühendis-dekoratör kadrosu ile
onarılmış ve içleri bizzat Çelik Gülersoy'un seçtiği nadide antika halılar,Blüthner marka
orijinal bir piyano,kristal avizeler ve tablolarla döşenmiştir. Koruluğun ana yollarına
motorlu araç girişi kaldırılmış ve üst taraftaki kapının yanına büyük bir otopark
yaptırılmıştı. Parka gelen ziyaretçi,arabasını buradaki otoparka bir ücret ödemeden bırakıyor
ve parktan tercihine göre yararlanıyordu. İsterse köşklerde oturuyor ,maddi durumu kısıtlı
olanlar içinde koruluğun içindeki küçük çay bahçeleri ve banklar hizmet veriyordu. Bu
dönemde yürüyüş yolları üzerine eski tipte döküm fenerleri dikilmiş,ağaçlar kendilerini
boğan vahşi sarmaşıklardan temizlenmiş,yeni fidanlar dikilerek zeminleri çimle kaplanmış
ve bazı köşelere de havuzlar yapılmıştır. İçerisinde Tanzimat Müzesinin bulunduğu Çadır
köşkü de onarılmış ve bahçesine ve önündeki suni göldeki adaya tarihi tipte kır kahvesi
yapılmıştır.
Kurum buraya el attığı zaman bu suni göl adeta bir bataklık halinde idi,büyük uğraşlar
sonucu dibindeki çamur tabakası temizlenmiş ve suyu berraklaştırıldıktan sonra içerisine
parlak günlerinde olduğu gibi ördek ve kazlar konulmuş,adayı karaya bağlayan köprü de
aslına uygun olarak onarılıp orijinaline benzeyen korkuluklar yapılmıştı. Çevresi de yoğun
bir biçimde çiçeklendirilmiştir. 1994’ e kadar geçen bu dönemden sonra İstanbul Belediyesi
Çelik Gülersoy ile yapılan sözleşmeye dayalı olan kira mukavelesini yenilememiş koru ve
köşklerin kullanımı İstanbul Belediyesine geçmiştir.
Koruda,çoğunluğu yabancı kaynaklı ,egzotik 120 den fazla ağaç ve çalı türü bulunmaktadır.
Aralarında 400 yıllık olanlarla beraber üç tane de nadir bulunan Sekoya vardır. İğne
yapraklılardan çamlar,sedirler,göknar ve ladinlerin yanı sıra dişbudak,porsuk,ardıç,
akçaağaç,meşe,yalancı akasya,sofora,at kestanesi menengiç,Çin Şemsiye ağacı,Amerikan
Lale ağacı,acemdutu,sabunağacı,kaymakağacı,oyaağacı ve bunun gibi birçok tipte ağaç
koruyu doldurmaktadır.

ANADOLU YAKASINDAKİ KORULAR
ABDÜLMECİD EFENDİ KORUSU
Üsküdar Bağlarbaşı’nda, Nakkaştepe ve Beylerbeyine doğru alçalan hafif meyilli bir 6,5
hektarlık bir alanı kaplamaktadır. Koruluğun içinde de Şehzade Abdülmecid Efendi’nin
köşkü vardır. İçinde çok sayıda değerli ağaçların bulunduğu bu koruluk ve köşk yüksek
duvarlarla çevrilidir. İlk sahibi Hidiv İsmail Paşa’dır. Hıdiv’in oğlu İsmail Paşa saraya
damat olduğunda kendisi için yaptırmayı planladığı köşkün projelerini Şehzade Abdülmecid
Efendi çok beğendiği için ona devretmiştir. Şehzadenin babası II. Abdülhamid’de 1895 de
burayı oğlu için İsmail Paşa’dan satın almış ve 1901 de dönemin tanınmış mimarlarından
Alexandre Vallaury tarafından köşk tasarlanıp inşa edilmiş köşk inşa edilmiş koruluk alan
da nadide ağaçlarla doldurulmuştur. Günümüze bu köşkün selamlık bölümü
gelebilmiş,ahşap haarem dairesi ve müştemilat binaları yıkılmıştır. Günümüzde mülkiyeti
Yapı ve Kredi Bankasına aittir. Korunun ağaçlandırılmasında Avrupa fidanlıklarından
nadide fidanlar getirilerek buraya dikilmiştir. Bunların içinde Zelkova, İspanyol
göknarı,saplı meşenin ehrami türü,sedir ve ladin gibi nadide olanların yanı sıra
erguvan,sakızağacı,ıhlamur,dişbudak,sarı ve kara çamlar bulunmaktadır. Ayrıca koru içinde
yine nadide olan birçok çalı türleri de mevcuttur.

ABRAHAM PAŞA KORUSU
Beykoz ile Paşabahçe arasındaki sırtlardan başlayarak Riva’ya kadar uzanan son derece
geniş bir araziye yayılmış olan koruluğun kapladığı alan 27.9 hektardır. Koruya ismini
veren Abraham Paşa Mısır Hıdivi Mehmet Ali Paşa’nın yakın adamlarından olan Erem
Âmira’nın torunu idi. İstanbul sarraflarından olan babası Kevork Karakâhya’da buğün
Büyükdere fidanlığının bulunduğu yerde “Karakâhya” ismindeki meyve bahçesini
kurmuştu. Mısırda öğrenimini yapan Abraham Paşa Hıdiv İsmail Paşa’nın Kapı Kethüdası
olmuş,bu sırada yapılan Süveyş Kanalı işinden de büyük servet kazanarak Osmanlı Sarayına
da nüfuz etmiştir. Sultan Abdülaziz (1830-1876) ile büyük dostluk kurduğunu ve Mısır’a
ait imtiyazların İsmail Paşa lehinde sonuçlanmasında onun büyük payı olduğunu tarihi
kaynaklar yazmaktadır. Rivayete göre de kendisi Padişah’a pırlantalı zarlı,fildişi ve
zümrütlü bir tavlayı hediye etmiştir . Yine bir söylenceye göre padişah ile bu tavlada
oynadığı bir oyunu kazanarak korunun bulunduğu bu geniş araziyi kazanmıştır. Abraham
Paşa’nın yıldızı II. Abdülhamid’in tahta çıkmasıyla sönmeye başlar. Abdülhamit ,Paşa’nın
İstanbul’da çok fazla arazisi olmasından rahatsız olmaya başlamış ve ilk etapta da bu koruyu
kendisinden satın almış ve Paşabahçe koyuna bakan tarafını “Hürriyet Bahçesi” ismi ile
halkın ziyaretine açmıştır. Böylece bir tavla oyunu ile kazanılan arazi tekrar devletin malı
olmuştur. Abraham Paşa da kalan ömrünü büyük bir debdebe içinde geçirmeye devam
etmiş,yazın Büyükdere’deki yalısında kışın ise Beyoğlundaki Serkldoryan da ikamet etmiş
ve 85 yaşında burada hayata gözlerini yummuştur.
Abraham Paşa çok geniş bir alana yayılmış olan bu koruyu Fransız bahçe mimarlarına
tanzim ettirmiş içerisine köşkler,kuşhaneler ve havuzlar yaptırarak o zamana kadar
Türkiye’de yetiştirilmemiş bitki ve ağaçları diktirmiştir. İçeriye yaptırmış olduğu minik
tiyatro ise 1937 de yanmıştır. Korunun içinde iki büyük mağara,beş havuz ve üç tane suni
kayalıklardan meydana getirilmiş mağaramsı kaskatlar vardır. Havuzlardan birinin ortasında
ise minik bir adacık bulunmaktadır.
Şu andaki mülkiyeti Belediye’ye ait olan bu koru halka açıktır. Bugün içinde iki otoparkı,iki
kır kahvesi,bir restoranı iki serası,açık spor alanı,çocuk bahçesi,oturma terasları ve piknik
alanları bulunmaktadır. Bugün koruya giriş Boğaz yönündeki Karacaburun caddesinden ve
kuzey yönünde ise Kavakdere Caddesinden girilmektedir.
Korunun içindeki yoğun ağaçlıklı alanda sekoya,kırmızı yapraklı karaağaç,Japon saforası
gibi nadide ağaçların yanı sıra bol miktarda,at kestanesi,çınar,ıhlamur.meşe,erguvan,çeşitli
türdeki akasyalar teşkil etmektedir.
ADİLE SULTAN VALİDEBAĞI KORUSU
Üsküdar’da, Koşuyolu ile Altunizade arasında hafif meyilli bir arazide 10 hektarlık bir alana
sahip olan bu koruluk adını Abdülaziz’in kızkardeşi,II. Mahmud’un kızı ve Sadrazam
Mehmet Ali Paşa’nın eşi olan Adile Sultan’ın buradaki kasrından almaktadır. Sağlığında
bütün servetini hayır işlerine sarfedilmesi için ondört ayrı vakıf kurmuş olan Adile Sultan
buradaki koru ve köşkünü de sağlık tesisi olarak kullanılmak üzere vakfetmiştir.
Günümüzde Validebağı Prevantoryumu olarak hizmet vermektedir. Milli Eğitim
Bakanlığına bağlı olan bu sağlık tesisinin yanında yine öğretmenler için bir yaşlılar evi ve
öğretmen evi bulunmaktadır.
Koru ağaç türleri bakımından pek zengin sayılmaz. En yaygın ağaç türü mavi atlas ve
himalaya sedirleridir. Çeşitli çam cinsleri de gruplar halinde dikilmiştir. Kasrın yakın
çevresini ise karaağaç,defne,selvi ve saplı meşeler doldurur. Korunun bir kısmı da meyve
ağaçlarına ayrılmıştır. Çoğunluğu armut olmak üzere,dut ve ayva ağaçları kçük gruplar
halindedir.
AMCAZADE HÜSEYİN PAŞA KORUSU
Anadoluhisarının kuzeyinde,Amcazade Hüseyin Paşa’nın yalısının hemen arkasındaki dik
bir yamaç üzerindedir. 6.3 hektarlık bir alanı kaplayan bu koruluk sahildeki yalının akıbetini
taşımaktadır. Günümüzde bakımsızlıktan cangıla dönüşmüş olan bu koruluğun hiçbir
koruması yoktur. İçerisindeki ağaç türleri,servi,akçaağaç,ıhlamur dişbudak,yalancı akasya,
meşe ve boğazın hakim ağacı olan erguvan ve defnedir.

BEYKOZ KASRI KORUSU
Beykoz’da Hünkar İskelesinin güneyinde çayır ile sahil arasındaki tepecikte 8 hektarlık bir
alanı kaplamaktadır. Bu koruluğun içinde XIX uncu yüzyılda Mısır Hıdivi Kavalalı
Mehmed Ali Paşa’nın İstanbul Şehremini ve İhtisab Ağası Hüseyin Bey’den satın aldığı

arazi ve koruluktaki kasrı bulunmakta idi.. XX.inci yüzyılın başında harap hale gelen bu
kasırda önce bir darüleytam sonra da trahom hastahanesi açıldı. Savaş yıllarında ise
göçmenler burada iskan edildi. 1953 de Sağlık Bakanlığına geçen kasır onarılarak klinik
olarak kullanıldı ve korunun etrafı duvarlarla çevrilerek boş alanlara yeni fidanlar dikilerek
ağaç türleri ve kapladığı alanlar çoğaltıldı.1963 den bu yana ise Beykoz Çocuk Gögüs
Hastalıkları Hastahanesi olarak hizmet vermektedir. Kasrın bahçesini teşkil eden son derece
muntazam düzenlenmiş bu koruluğun içinde kubbe ve duvarları istiridye kabukları ile
kaplanmış olan “hava hamamı” denilen suni bir mağara bulunmaktadır. Korunun içindeki
nadide üç adet mantar meşesi ağacı anıtsal ağaçlar grubuna girmektedir. Ayrıca fıstık
çamları,servi ve çınarlar koruluğun başlıca ağaç cinsleridir.

CEMİLE SULTAN KORUSU

Kandilli’de bulunan tarihi Cemile Sultan Korusu, Cemile Sultan’ın sahil sarayının üst tarafında bulunmaktadır. Cemile Sultan (1843-1914), Sultan Abdülmecid’in kızı olup, Mahmud Celaleddin Paşa ile 1858 yılında evlendirilmiştir. Sultan II.Abdülhamid 1876’da tahta çıktığı zaman Kandilli iskelesi yanındaki sahil saray içerisindeki eşyası ile birlikte Prens Mustafa Fazıl Paşa veresesinden kardeşi Cemile Sultan adına satın alınmıştır.

Cemile Sultan Kandilli’deki sahil sarayını oğlu Celaleddin Bey’e bırakarak önce Göztepe sonra da Erenköy’deki evine taşınmış 10 Şubat 1914’te ölmüştür.

Sahil Sarayının üst tarafında bulunan Cemile Sultan Korusu içerisinde “Orta Köşk” ve “Cici Bey” isimli iki köşk bulunuyordu. Sahil Saray 1914 yılında yıkılmış, I.Dünya Savaşı’nın bitiminde 1918’de Yunanlı armatör Likardopulos Cemile Sultan Sahil Sarayının arsası ile arkasındaki 95,5 dönümlük koruyu satın almıştır. Likardopulos 1944 yılında Yunanistan’a gitmiş ve tüm arsalarını film yapımcısı Cemil Filmer’e satmıştır. Koru içerisindeki üç katlı, 27 odalı köşk 29 Ekim 1952’de bir yangın sonucu yanmıştır. Bunun üzerine Cemil Filmer Cemile Sultan Sahil Sarayı arsasının kendisine ait olan hissesini ve korunun tamamını Türkiye Odalar Borsalar ve Birlik Personeli Sigorta ve Emekli Sandığı’na, Sahil Sarayı arsasından küçük bir hissesini de Mihrimah Sultan’a satmıştır. Bundan sonra koru kendi yazgısına terk edilmiş, uzun bir süre sonra da İstanbul Ticaret Odası Eğitim ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı korudaki kurumakta olan fıstık çamları, serviler, sakız ağaçları, defneler, erguvanlar, akasya ve meşe ağaçlarını kurtarmış ve 2000’e yakın yeni ağaç dikmiştir. Böylece Cemile Sultan Korusu İTO tarafından canlandırılmış buraya İstanbul Ticaret Odası Tesisi; yüzme havuzu, basketbol, voleybol sahaları, tenis kortları, helikopter pisti, açık ve kapalı restoranlardan oluşan bir tesis yapmıştır.


CEMİL MOLLA KORUSU
Üsküdar’da,Abdullah Ağa Mahallesinde,Nakkaştepe Mezarlığı ile Gümüşyolu arasındaki
alanda 9 hektarlık bir koruluktur. İçerisinde sakız ağacı,kızılçam,kermes meşesi,saplı
meşe,ıhlamur ve at kestanesi ağaçları bulunmaktadır.
KÜÇÜK ÇAMLICA KORUSU
Üsküdar’ın 4 km.doğusunda, 227 m. yüksekliğindeki Küçük Çamlıca tepesi üzerindeki
koruluktur. Yamaçlarda İstanbul’un tanınmış su kaynakları olan Çamlıca,Tomruk suları
bulunur. II. Mahmut zamanında İstanbul’un sosyal yaşamına giren bu korulukda ava çıkılır
ve atla gezintiler yapılırdı. 19 uncu yüzyıla gelindiğinde koruluğun büyük bir kısmı Sami ve
Suphi Paşaların mülkiyetinde idi. 1940 senesinde İstanbul valisi Dr.Lütfü Kırdar tarafından
kamulaştırıldı. Fakat ne yazık ki ondan bu yana gecekondu ve rant istilası ile korunun büyük
kısmı yok oldu kalabilen kısmı da 1980 de İstanbul Belediyesi temizletip halkın
istifadesine açtı. Genel ağaç örtüsü Fıstıkçamları,karaçam,kızılçam,servi,çınar,gürgen ve
ıhlamurdur.
DEMİRAĞ KORUSU
Üsküdar,Paşalimanı üstündedir. Fethi Paşa Korusundan bir duvar ile ayrılır. Yıkılmış olan
Cemile Sultan Sarayı’nın arazisini ve koruluğunu Nuri Demirağ satın almıştır.Özel
mülkiyette olan bu korunun kapladığı alan 10 hektardır. Bakımlı bir koru olup içinde çam
türleri,meşe,erguvan ve akasya ağaçları bulunur.
FETHİ PAŞA KORUSU
Üsküdar’ın kuzeyinden başlayarak bütün sırtı ve dik yamaçları kaplayarak Kuzguncuk
tepesine kadar ulaşan 26 hektarlık bu koru, II. Mahmud ve Abdülmecid devirlerinde
valilik,elçilik ve nazırlıkta bulunmuş olan Tophane Müşiri Fethi Ahmet Paşa’ya (1851-
1858) aitti. Halk arasında “Kuzguncuk Korusu “ diye adlandırılan bu koru onun ölümünden
sonra varisleri tarafından paylaşılmış,torunu olan Şevket Mocan da kendi payına düşen
hisseyi 1958 de Belediyeye devretmiştir. Bu yüzden bir müddet de “Mocan Korusu” diye
adlandırılmıştır. Belediye zaman içinde korunun büyük bir bölümünü hissedarlardan
istimlak suretiyle alarak 16 hektar kamulaştırılmıştır . Bu koruluktan hâlen özel mülkiyette
bulunan Demirağ korusudur .
Fethi Paşa korusu 1960-1980 arasında mülkiyet nedenleri ile çok bakımsız, perişan ve
cangıl durumunda idi. Yabani böğürtlen ve sarmaşıkların kapladığı bu koruluğa girmek
neredeyse imkansızdı. Büyükşehir Belediyesi istimlak işlerini bitirdikten sonra 1985-1987
de koruyu bakım altına aldırmış,yabani ot ve sarmaşıkları temizletip içerisine gezinti
yolları,koşu parkurları,seyir yerleri ,kafeterya ve spor alanları yaptırarak halkın hizmetine
sunmuştur. Şu anda Koru Büyükşehir Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğüne bağlıdır.
Korunun çevresi tamamen duvarla çevrili olup biri Üsküdar-Kuzguncuk arasında,diğeri
İcadiye mahallesinde olan iki kapıdan içeriye girilebilmektedir. Korunun sırta yakın yerinde
eski bir köşkün temel izleri görülmektedir. Buradan aşağıya doğru da kaskatlı bir havuz
devrindeki görkemini bize anımsatır. Yalnız bu havuz restore edilirken devrinde kullanılan
malzemenin aynısı uygulanamadığından iyi bir restorasyon görememiştir. Koru ağaç türleri
bakımından çok zengindir. Her cinste çamlar,Meşe cinsleri,sakızağacı,akçakesme,at
kestanesi,Trabzon hurması,yalancı akasya,dişbudak,porsuk ve nadide bir ağaç olan Japon
kadife çamı ,korunun ağaç örtüsünü meydana getirmektedir.
HIDİV İSMAİL PAŞA KORUSU (Çubuklu Korusu)
Çubukluda sahilden yamaca doğru yükselen dik yamaçları ve sırtın büyük bir bölümünü
kaplayarak Çubuklu vapur iskelesine yakın bir yerde nihayet bulan 17.2 hektarlık bir
koruluktur. Bu bölgedeki yerleşimin Bizans dönemine kadar indiğini bilmekteyiz. Bizans
kaynaklarında Aziz Aleksandır’ın kurduğu ve “Akimitis” diye adlandırılan gece gündüz
nöbetleşe ibadet eden bu yüzden de “uykusuz” diye adlandırılan keşişlerin yaşadığı bir
manastırdan söz edilmektedir. Aziz Aleksandır 430 da ölmüş ve buraya defnedilmiştir Bu
koruluğun içinde Bizans devrine ait bazı su yolları sarnıç parçalarına rastlanmaktadır. Miri
arazi olan koruluğun içindeki boş arazilerdeki bostanlar sarayın sebze ihtiyacını karşıladığı
gibi gelir de temin ediyordu. 18 inci yüzyılın başlarında koru ve mesiresi İstanbul’un en
gözde mesire yerlerinden biri idi. Abdülaziz (1861-1876)’in Mısır Hıdivi İsmail Paşa ile
ilişkileri son derece iyi idi. İstanbula gelen İsmail Paşa Emirgan’da satın aldığı mülklerden
başka önce Çubuklu sahilinde iki ahşap yalıyı satın aldı sonra peyderpey genişleyerek
tapaya doğru çıkan yamaçtaki bostan,bağ-bahçe türünden arazileri satın alarak buraları
ağaçlandırdı. 1907 de ise İsmail Paşa’nın oğlu Abbas Hilmi paşa babasından kalan miras ile
tamamiyle sahip olduğu arazinin üst platosuna “Hıdiv Kasrı” dediğimiz malikanesini
yaptırdı. İtalyan mimarisinin hakim olduğu bu görkemli binayı ışıklandırmak için sahilde,
yakın zamana kadar itfaiye’nin olduğu şimdi boşaltılmış olan yerde bir elektrik fabrikası
kurarak bütün koruyu çıkan yollar da halil olmak üzere malikanesinin aydınlatılmasını
sağladı. Hıdiv ürettiği bu elektriği Çubuklu halkına da ücretsiz olarak verdi. Bu sırada
sarayda henüz elektrik yoktu . Korunun bir bölümü bilhassa kasrın çevresi bir park halinde
tanzim edilmiş İsviçre ve Fransa’dan buraya dikilmek üzerde fidanlar getirtilmiştir. Sahilden
koru içinden yaklaşık 400 m. lik dar bir yolla ulaşılıyordu. Ana giriş kapısından kasıra
kadar üç sıra halinde gümüşi ıhlamur ve at kestanesi ağaçları ile kasrın çevresine porsuk ve
fıstık çamları dikilmişti. 1930 lu yıllara kadar Hıdiv ailesi tarafından kullanılan koru ve
kasır 3 Şubat 1937 de 60 000 lira bedelle Abbas Hilmi Paşa’nın vekili Şevket Muhtar
tarafından İstanbul Belediyesine satılmıştır. Beyoğlu 5 .inci noterinden 9.3.1937 de yapılan
satış mukavelesini İstanbul belediye Başkanı Muhittin Üstündağ ile Hıdiv ailesinin vekili
Şevket Muhtar Katırcıoğlu imzalamışlardır. Daha sonraki yıllarda korunun güney yamaçları
da bir inşaat şirketine satılarak kooperatif tarzında evler yapılmıştır. Uzun yıllar bakımsız
ve boş kalan kasır 1982 de Çelik Gülersoy’un Genel Müdürü olduğu Türkiye Turing ve
Otomobil Kurumuna Belediye ile yapılan bir protokolla kiralanmıştı. 1,5 yıl kadar süren
onarım ve korunun tanzimini büyük bir uzman kadro ile gerçekleştiren Çelik Gülersoy
korunun bakımını da üslenmiş arada parke taşlı gezinti yolları ve etrafına da devrine uygun
ayaklı fenerler ile aydınlatılmasını sağlamıştır. Bu arada büyük bir bahçıvan kadrosu ile
zaman içinde bir cangıla dönmüş olan korudaki bütün yabani sarmaşıklar temizlenmiş ve
ağaçlar budanmıştır. Tesisin açılışı 24 Temmuz 1984 Cumhurbaşkanı Kenan Evren
tarafından yapılmıştır. 1984 de ise İstanbul Belediyesi kira sözleşmesini feshetmiş ve bu
tarihten itibaren Kurum buradan ayrılmış ve Belediyeye devredilmiştir.
17.2 Hektar alanındaki koru yapraklarını dökmeyen ağaç türleri bakımından çok zengindir.
Korunun içinde fıstık ve kara çamlarla gruplar halinde dikilmiş olan ehrami selviler,saplı
meşe,yaz ıhlamuru,dişbudak,yalancı akasya,Akdeniz defnesi,Trabzon hurması,kuşüvezi,
erguvan,çitlenbik,porsuk ve Londra çınarı gibi ağaçlar korunun belli başlı ağaç türleridir.

HÜSEYİN AVNİ PAŞA KORUSU
Üsküdar,Paşa Limanında ve Demirağ korusundan bir duvar ile ayrılan bu koru 4.45
hektarlık bir alanı kaplamaktadır. 1874-75 de Sadrazam olan Hüseyin Avni Paşa’nın
mülkiyetinde olan bu koru ve içerisinde iki köşk Halide Edip Adıvar’ın babası olan Edip
Bey’in mülkiyetine geçmiştir. Ailenin mirascıları Amerikada olduğundan ötürü son 25-30
yıldır oldukça bakımsız bir duruma gelmiş,bahçe duvarları yer-yer yıkılmış çevre halkının
da yağmasına uğramıştır. Bugün içine yasal olmadığı halde dozerle arazinin
düzleştirilip,ağaçlarının kesilmesiyle bir spor sahası yapılmıştır. Korudan arta kalabilen ağaç
türleri ise,ıhlamur,saplı meşe,defne,yabani zeytin,yalancı akasya kokarağaç ve fıstık çamı ve
sakız ağacı ve mahlep’dir.
KANDİLLİ KIZ LİSESİ KORUSU
Birçok hayırları olan II. Mahmud’un Zernigâr kadından olan kızı Adile Sultan (1826-
1899)’ın Akıntı Burnu’nun sırtındaki düzlükteki mirî arazisi üzerinde 2 hektarlık bir alana
sahiptir. Meşrutiyetin ilânından sonra II. Abdülhamid Kandillideki Adile Sultan sarayını
Maarif Nezaretine bağışlamış ve 1909 da Burada bir Kız Mektebi (=İnas Sultanisi)
açılmıştır. Adile Sultan Sarayının yanmasından sonra okul aynı yerdeki pansiyon binasında
öğrenimi sürdürdü. Kandilli Kız Lisesi olarak ismi tescil edilen bu okul 1986 da çıkan
yangında büyük hasar gördü. Bu arada en büyük nasibi ağaçlar aldı, bir kısmı yandı, bazıları
da kavruldu. Bakımsız durumda olan bu korulukta hastalıklı ağaçlar çoğunlukta olup genel
örtü fıstık çamı,selvi,Himalaya sediri,erguvan,ıhlamur,saplı ve kermes meşeleri ile at
kestaneleridir.
MİHRÂBAD KORUSU
Kanlıca’da Boğaz’a hakim yamaç ve tepe üzerinde 25 hektarlık bir alana sahip koruluktur.
Koru ismini Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın sadrazamlığı sırasında III. Ahmet için
yaptırdığı bugün yıkılmış olan Mihrâbad Kasrından almaktadır. Bu koruluğun mülkiyeti
daha sonra Vecihi Paşa’ya geçmiş ondan da Mısır Prensesi Rukiye Sultan almıştır. Bugün
mülkiyet Orman Bakanlığına ait olup Alemdağ Orman İşletmesi Müdürlüğüne bağlıdır.
Halka açık bir alan olarak düzenlenmiş olan bu koruda anıtsal boyutlara ulaşmış servi ve
fıstık çamlarının yanı sıra akçakesme,çınar,ve kermes meşeleri ile erguvanlar hakim ağaç
örtüsünü teşkil eder.
MÜNİR BEY KORUSU
Kuzguncuk’da 2.5 hektarlık bir alanı kaplayan küçük bir koruluktur. Bugün mülkiyeti
Devlet Demir Yollarına aittir. İçindeki ağaç türleri servi,ıhlamur,kermes meşesi,defne,fıstık
çamı ve erguvandır.
VAHDETTİN KORUSU
Üsküdar’da Kuleli’nin arkasındaki tepelik arazide bulunan bu koruluk 5 hektarlık bir alana
sahiptir. Korudaki ilk bina İstanbul’un tanınmış ailelerinden olan Köçeoğlu’nun 1800 lerde
yapılmış olan köşküdür. Abdülmecid köşk ve koruluğu Köçeoğlu ailesinden satın alarak
Şehzade Kemaleddin Efendi’ye vermiştir. Daha sonra da köşk ve koruluk Şehzade iken
Vahdettin’e geçmiştir. 5,6 hektarlık bir alanı kaplayan bu koruluk içindeki dört tarihi köşk
ile beraber peyzaj değerini günümüze kadar koruyabilmiştir. Korunun içindeki köşkün
önünde Vahdettin tarafından yaptırılan 16 x 33 m. ebadındaki havuzunu çevresindeki
ağaçların ışık yansımaları ile görünümünün aksetmesi zengin bir peyzaj meydana
getirmektedir. Bahçe Osmanlı bahçe düzeninde tanzim edilmiş olup ağaçlar geometrik bir
düzende dikilmiştir. Köşkün arka ve önündeki gezinme yolları da ağaçlarla çevrilidir. Kuleli
Lisesi tarafındaki giriş at kestaneleri ile çevrilidir. Koruluğun içinde suni gölcük ve
köprüleri sedir,fıstık çamı ve porsuk ağaçları çevreler. Yine koruluktaki suni bir mağara
üzerine oturtulmuş olan birkaç taş basamakla çıkılan kameriyenin etrafı da sarkan çiçekler
ve bitkilerle sarılıdır. Mağaranın içinden çıkan su yolu Vahdettin Köşkünü dolandıktan
sonra Kadın Efendi köşkünü ayıran bahçe duvarında nihayet bulur. Kadınefendi köşkünü
Vahdettin kendisi küçükken annesi Gülüstû kadının ölümü üzerine onu büyüten analığı
Şayeste Kadın için yaptırmıştır. Bu köşke koru içinden rustik çiçek kapları ile süslü bir
köprüyle geçilir. Koru içindeki ağaçlardan fıstık çamları,at kestaneleri ve çınarlar çok büyük
boyutlara ulaşmıştır. Akçakesme,ıhlamur,kermes meşesi,yalancı akasya,toros
sediri,himalaya sediri,servi ve erguvanlar da korunun diğer ağaç türleridir . Dikim yolu ile
geliştirilen çiçekli ağaç türleri ise leylak,karayemiş,gül ibrişim,manolya ve çoban
püskülleridir. Meyve ağaçları bakımından da çeşitlilik gösteren koruda malta eriği, yabani
fındık,kızılcık ve yabani kirazlar vardır
VANİKÖY KORUSU (Eski Papaz Korusu)
Kandilli Bahçesi’nin güneyinde IV. Mehmet (1648-1687) tarafından Şehzadelerine hocalık
yapan Vanî Mehmed Efendi’ye bağışlanan ve ondan sonra da “Vaniköy Bahçesi” diye
adlandırılan 114 m.lik bir tepenin üzerindedir. Vanî Mehmet Efendi koruluğun içine bir de
cami yaptırmıştır.
Bizans döneminde İmparator İustinianis’un bu bölgede bir yazlık saray ve kilise yaptırdığını
eski kaynaklar yazmaktadır. Halkın öteden beri buraya “Papazı Bahçesi” demesinin sebebi
de bundan kaynaklanmaktadır. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettiğinde burası mirî
mülk sayılmıştır. Koruluğun içindeki ağaç türleri,sedir,iğde,fıstık çamı,göknar,poru-suk ve
yalancı selvidir.
VANİKÖY RASATHANE KORUSU
Vaniköy’de çeşitli yönlerde Boğaz’a hakim olan yamaçlarda 9.2 hektarlık bir alanı kaplayan
koruluktur. Rasathane’ye bağlı olup bakımı yapılan şanslı korulardan biridir. Papazın
korusu denilen Vaniköy korusu ile komşudur. Evliya Çelebi, burada Kanuni Sultan
Süleyman’ın buradaki koruluğun içine kat -kat bahçeler yaptırarak fidanlar diktirdiğinden
sebze ve çiçek tarhları yaptırıp, bostancıları içinde barınaklar kurdurduğundan bahseder .
Burada anıtsal büyüklüğe ulaşmış çok yaşlı mavi atlas sedirleri,ıhlamurları ve himalaya
sedirleri mevcuttur. Bunlardan başka İspanyol göknarı,servi,erguvan,yalancı
amasya,defne,sofora,çitlenbik ve iğde ağaçları korunun doğal örtüsünü teşkil etmektedir.
ŞEHZADE YUSUF İZZETTİN EFENDİ KORUSU
Üsküdar’da,Büyük Çamlıca Tepesi’nin eteklerindedir. II.Mahmud’un Hekimbaşısı
Abdülkadir Molla’ya ait olan bu arazi ve içindeki köşk daha sonra varisler tarafından
Abdülmecid’in gözdesi Tiryal Hanım’a satılmıştır. O da oğlu gibi sevdiği Abdülazizi’in
Şehzadesi Yusuf İzzettin Efendiye (1857-1916) hediye etmiştir. Yusuf İzzettin Efendi 1
Şubat 1916 da Zincirlikuyu’daki köşkünde intihar ettikten sonra koru ve köşk kızları
Şükriye ve Mihrişeh Sultanlara kalmıştır. 1924 de yurt dışına çıkan sultanlar 1952 de yurda
döndükten sonra köşkte ikamet etmeye başlamışlar,Şükriye Sultan’ın ölümünden sonra
kardeşi ,Halife Abdülmecid’in oğlu Ömer Faruk Efendi’nin eşi olan Mihrişah Sultan köşkü
ve koruluğu İstanbul Belediyesine satmıştır. Köşk bugün Kadıköy Maarif Koleji Mezunları
Derneğiin sosyal hizmet veren bir lokali olarak kullanılmaktadır.
2.2 hektarlık bir alanı kaplayan korulukta ıhlamur,akça kesme,at kestanesi,kara ve sarı
çamlar,ladin,sakız ağacı,defne,çınar ve su sediri ağaçları vardır.