PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : İstanbul Sinagogları


Fırtına_
02-19-2009, 10:46
"Sinagog " kelimesini etimoloji bakımından incelediğimizde eski Yunancadaki beraber anlamındaki "syn" ile getirmek kökündeki "ago" kelimelerinin birleşmesiyle "beraber olma" anlamındaki sözcüğün çıktığını görürüz. İbranicesi ise "toplanma evi" anlamına gelen "Beth ha-Kenesset" dir. Tanrı ile buluşma yeri anlamında kullanılan bu kelime Tevrattaki,dinsel hukuk ve içtihatlar ile bunların gerekçelerini oluşturan öğreti olan Talmuda göre "halk evi", "duâ ve ibadet yeri","Sabbat evi" (Cuma güneşin batışıyla akşam yemeği ile başlayıp Cumartesi güneşin batışına kadara devam eden kutsal gün) gibi anlamlara da gelir.

İstanbul’da bilinen ilk Sinagogun 318’de Bizans devrinde Halkopreteia olarak adlandırılan Bakırcılar semtinde olduğunu Bizans kaynaklarından öğreniyoruz . Yalnız bu Sinagog II. Theodosius (408-450) zamanında kızkardeşi Pulkheria’nın isteği üzerine 442 de Kiliseye dönüştürülmüştür. Bu dönemde Musevi statüsü aleyhine önemli değişiklikler meydana gelmiş onları kentin dışına çıkartarak Haliç’in kuzeyinde günümüzdeki Galata sırtlarında Stenum denilen bölgede iskana mecbur edilmişlerdir. Bu zorlamalar I. Justinianus (527-565) zamanında daha da artmış ve 553 de çıkarılan Novella 37 yasası ile onlara Mişna (Sözlü dini metinlerin yazıya dönüşümünü içeren 6 kutsal kitap) okumayı yasaklayarak Tevrat’ın Yunanca ve Latince okunması istenmiş,Pesah Bayramının kutlanmasına da bazı sınırlamalar getirilmiştir. İmparator Phokas (602-610) işi daha da ileriye götürerek Musevilerin katledilmesini emreder bunun üzerine birçok irili ufaklı Musevi isyanları çıkar,İmparator bu emrinde başarılı olamayınca bu sefer de cemaatin kitle halinde Hıristiyanlaştırılmasını istedi ise de muvaffak olamaz. Bizans Devletinin Hazarlarla münasebetinin sonucunda 626 tarihinden itibaren İstanbula Karayimler gelir ve Galata civarında bir köy kurarlar. Daha sonrada Eminönü ve Hasköy civarında bir Karay yerleşimi oluşur. İkonoklast devirde baskılar yine artar ve I.Basileios (867-886) cemaate din değiştirdikleri takdirde birçok armağan vaadinde bulunarak,yaşamları boyu ödenek vereceğini söyleyerek ikna etmeye çalışırsa da muvaffak olamaz. X. uncu yüzyılda Musevilerin durumunda bir düzelme başlar ve mevcut yasalara bazı maddeler eklenerek yaşamları dengelenmeye çalışılır. Bu yasalara göre Musevilerin açıkça dinlerinin gereklerini yerine getirebilecekleri ve yaşamlarına sınır konulamayacağı hakkındadır. IV. üncü Haçlı Seferi sırasında Latinlerin İstanbulu işgal etmeleri ile toplum en kötü günlerini yaşar,Haçlılar onların ikamet ettiği Pera semtini yerle bir ettikleri gibi halkı da kılıçtan geçirip mallarını yağmalarlar. Latin istilasının sona ermesiyle İmparator VIII. Mikhael Paleologos Musevi liderlerin hukuki durumlarının düzeltileceğini vad eder ve dinlerini serbestçe uygulamalarına izin verip tekrar Pera semtine yerleşmelerine kabul etti. Bazı gruplar Pegai (bugünkü Kasımpaşa) mahallesine yerleşirler. 1347 de çıkan veba salgını önlenemeyince İmparator İoannes Kantakuzenos (1341-1391) Tanrı’nın gazabı olarak bu afetin sorumlusu olarak Musevileri gösterdi ve cemaate tekrar kıyımlar başladı.

Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethine kadar Musevi cemaatinin Bizanslılarca dışlanması devam etti. Fetihden sonra Fatih çıkardığı bir fermanla inanç özgürlüklerini tanıdı. İstanbul’a göç eden Musevileri Balat semtine yerleştirdi ve zaman süreci içerisinde Makedonya ve İspanyadan gelenler de buraya yerleşti. II.Bayezıd İspanya’daki engizisyondan kaçanları ve Kraliçe Kastilyalı İsabella ve Kral Ferdinand’ın 31 Mart 1492 deki ülkeyi terketmeleri ve bir daha dönmemeleri için çıkardığı kovma fermanı ile ortada kalan Musevileri Osmanlı topraklarına kabul etti . Bu sırada ülkeyi terk eden nüfus hakkında 100 000 ile 800 000 gibi çelişkili ifadeler vardır. Bu dönemde İstanbula gelenler ticarette önemli rol oynamışlardır. Hatta II. Bayezid onları Osmanlı topraklarına kabul ederken söylediği şu sözler önemlidir: "Bu krala nasıl akıllı ve uslu Fernando diyebiliyorsunuz? Kendi ülkesini yoksullaştırıyor ve benmekini zenginleştiriyor" Daha sonra çıkardığı bir fermanla Musevilerin iyi karşılanıp iyi muamele görmelerini istedi,hatta onlara zarar verenlerin idamla cezalandırılacağını da belirtti. İspanyadan gelen bu kafile içindekilerin daha önce devlet hizmetinde bulunmuş olanları saraya alınarak Maliye ve Hariciye alanlarında önemli görevlere getirildiler,hatta Hamon adındaki Doktor ailesinden gelen doktorlar uzun zaman sarayın doktorluk görevini yaptılar. Bu aile "Evlad-ı Musa" unvanıyla bütün vergilerden muaf edilmişlerdir. 1497-98 de Portekiz’deki Museviler de zorla Hıristiyanlaştırılmak istedikleri için onlar’da Osmanlı topraklarına sığınıp hoşgörüden faydalanmayı tercih ettiler ve böylece Portekiz’den de büyük bir kafile geldi. Bu göçlerin sonunda Osmanlı topraklarında ve bilhassa İstanbul’da Sinagog sayısı hızla çoğaldı.

648 de Polonya’da Bogdan Kmietnitzki adındaki Ukraynalı bir Kazak’ın başkanlığındaki büyük Musevi katliamından sonra yine büyük bir grup Polonya ve doğu Avrupa’dan kaçarak Osmanlı topraklarına sığındılar. Buradan gelenlere Eskenaz Yahudileri denilmektedir. İspanya ve Portekizden gelenler de Seferadlar ismiyle tanımlanmaktadır. Genel olarak bu kafile de Haliç kıyılarına Hasköy ve Balat semtlerine yerleştiler. 1839 daki Tanzimat fermanı ile Osmanlı İmparatorluğunda yaşayan azınlıkların müslümanlarla eşit haklara sahip olmaları yeni bir dönemi başlatmıştır.

Sultan Abdülmecid’in 1841 tarihli fermanında Musevi tebaa için şöyle yazar:"... tebaamıza karşı duyduğumuz sevgi,masumiyeti ispat edilmiş olan Yahudi ulusunu da içerdiğinden,bunların yukarıda zikredilen beyhude şeylerle rahatsız edilip baskı görmelerine izin veremeyiz,üstelik bunların Gülhane Hatt-ı Şerifi ile tebaamıza tanıdığımız hak ve imtiyazlardan yararlanmalarını istiyoruz. Gelecekte İmparatorluğun her noktasında Yahudilerin,devletimizin diğer tebasına eşit şekilde himaye edilmelerini,kutsal dinlerinin icraatında kimsenin bunları rahatsız etmemesini,güven ve sükunetlerinin ihlal edilmemesini emderiyorum." Ayrıca Tanzimat fermanı ile azınlıkların ödediği "Harac" denilen verginin, Hahambaşı tarafından toplanıp Hazine’ye transfer edilmesi kabul edildi, ordu ve devlet memurluklarına alınmaları da yasallaştırıldı. Sultan Abdülaziz 1866 da yayınladığı fermanla 1841 fermanının aynen uygulanacağını teyid etmiştir.

II. Dünya Harbinde yine kitlesel ölümlerden bilhassa Almanya ve Polonya’dan kaçabilen Museviler Türkiye’ye geldiler . Bunların arasındaki önemli profesör ve Doktorlar Hastahane ve Üniversitelerde görev yaptılar. İçlerinde en tanınmış olanlardan birisi de Gureba Hastahanesindeki ilk diyabet servisini kuran Dr. Frank’dır.
1950 de İsrail devletinin kurulmasıyla bu sefer göç dalgası aksi yönden işlemeye başladı bilhassa İstanbul ,Edirne ve İzmir’den büyük Musevi kafileleri İsrail’e gidip yerleştiler.

İstanbul Sinagoglarının genel bir mimari üslubu yoktur. Yapıldıkları devrin ve onu inşa edenlerin geldikleri yerlerin mimari özelliklerini taşırlar. XIX.uncu yüzyıla kadar dışarıdan dikkati çekmeye küçük ve orta büyüklükte yapılar şeklinde olup daima etrafları yüksek duvarlarla sağırlaştırılmıştır. Bu yy.dan sonra 3 Kasım 1839 da Tanzimat fermanının ilân edilmesiyle gayri müslimlerin büyük ölçekli ve kubbeli ibadethaneler yapılmasının yasağının kaldırılmasıyla batı mimari tarzında Sinagog inşa edildiği görülür. Bu dönemde Galata ve Pera bölgesinde abidevi ölçülerde üç Sinagog inşa edilmiştir. Yüksek Kaldırım’daki günümüzde ibadete açık olan Aşkenazi ile ibadete kapanmış olan Galata Zürafa Sokak’daki Or Hodeş ve Felek Sokak’daki Tofre Begadim’dir.

Musevi yerleşimlerinin genellikle ortasında yapılmış olan Sinagogların dış cephe mimarisi son derece sadedir. Etrafında genellikle bir bahçe veya ibadet öncesi el yıkamaya mahsus çeşme veya yalak’ın bulunduğu avluyu dışarıdan bir bahçe duvarı çevirir. Genellikle yığma taştan inşa edilen Sinagogların ortak özelliği üst örtülerinin ahşap olmasıdır. Bu ahşap çatının altında dışarıdan belli olmayacak şekilde bir kubbe inşa edilir. Bunun da sembolik bir nedeni vardır, Mısır’dan sürgün sırasında 40 yıl çölde yaşamak zorunda kalındığında, bulundukları yerdeki malzemeden yaptıkları çardak altında yaşamlarını sürdürmelerini ifade eder. Sinagog’a giriş ve özellikle Kudüs’deki Mabet yönüne bakan ve içinde Sefer Tora’ların (Tevrat’ın parşömen rulolar üzerine elle yazılmış tomarları) muhafaza edildiği "Ehal" e çıkış Hz.İbrahim’i ziyaret eden üç meleği simgeleyen üç basamaklı merdivenledir. İç mekanlarda resim veya herhangi bir süsleme olmayıp genellikle kare veya dikdörtgen şeklinde olup bazen de merkezi plânlıdır. Merkezi plânlı olanlarda dua kürsüsü olan "Teva" salonun ortasında inşa edilmiş olup etrafında cemaatin oturması için sıralar vardır. Bununda nedeni Tevrattaki :"üçüncü gün Rab Sina dağı üzerine inerek herkese görünecek ve halkı etrafına toplayarak diyecek ki" sözünden dolayıdır. Kare veya dikdörtgen plânlı olanlarda genellikle Ehal’in hemen yanında ve duvara bitişiktir. Ehal’in hemen önünde Parohet denilen bir perde asılıdır. Kadınlar ve erkeklerin oturması için ayrı yerler yapılmıştır. Camilerde olduğu gibi Sinagoglarda da Kadınlar Mahfeli ayrıdır.

Musevilerin en önemli bayramları "Pesah" dır.Musevilerin Musa’nın önderliğinde Mısır’dan çıkışları ve özgürlüklerine kavuşmalarının kutlanmasıdır. Nisan ayında 8 günlük sürede kutlanır. "Purim" bayramı Perslerin Musevilere uyguladığı soy kırımdan Kraliçe Ester’in müdahalesi ile kurtulmalarının kutlanmasıdır. Musevi takvimine göre "Adar" (Mart) ayının 14 ve 15 inde kutlanır. "Roş Aşana" Musevi takviminin 1 Tişri (Eylül-Ekim) yılbaşısıdır. "Sukot" Bayramı: Mısır’dan çıkışta Çölü geçerken "Suka" adını verdikleri çardakların altında barınmalarının anısına kutlanır Tişri ayının 15 inde başlayıp 7 gün süren Çardak ve Hasat Bayramıdır. "Tu Bişvat" Şevat (Şubat) ayının 15.inci günü kutlanan ağaç dikme ve meye bayramıdır. "Hanuka" Makkabe’lerin Yeruşalim Tapınağını yeniden ibadete açmak için ayaklanmalarının anısına yalnızca evlerde kutlanan bir yarı bayramdır. Kislev (Kasım-Aralık) ayının 25 inde başlayıp bir hafta sürer.

Tarih boyunca İstanbul’da kesin olmamakla beraber 20 tanesinin Haliç’in iki yakasında inşa edilmiş olan 38 adet Sinagog tespit edebiliyoruz.

İstanbul Musevileri arasında diğerlerinden tamamiyle ayrılan "Karayimler" veya"Karaylar" olarak tanımlanan bir başka gurup daha vardır. Orta Asya kökenli olan bu gurup VI.ıncı yy.da Kafkasya’ya oradan da Ukrayna’ya göçmüşler,Hazarlarla kaynaşmışlardır. VIII.inci yy.da Babilde ayrı bir cemaat teşkil etmişler,gördükleri baskılardan ötürü Bizans’a gelip yerleşmişlerdir. XVIII inci yy.da Rusya’nın Kırım yarımadasını ilhakı ile birçok Karaid tekrar İstanbul’a geldi ve şehirin ekonomik gücünü yansıtan bölgelere yerleştiler. Museviliği resmi bir din olarak kabul etmelerine rağmen Talmud’u reddeden bir mezheptir. Musevi tarihine baktığımızda onların kabul ettiği "12 Sıpt" (kabile)vardır. Karaylar bu oniki kabilenin hiçbirine dahil olmadıkları için dışlanmışlardır. Hatta Hahamlar bir Karay ile Seferad veya Eskenaz veya Romanoid denilen Bizans kökenli yahudilerin evliliğini onaylamazlar. Bu yüzden Arthur Koestler gibi araştırmacılar onlardan "13.üncü kabile" diye bahseder. Bugün İstanbulda yaklaşık 150 kişilik bir Karay Topluluğu vardır. Gelenekleri ve dua etme biçimleri de diğer Musevilerden ayrıdır. XIX uncu yy. da yerleşimleri Hasköy,Karaköy Galata ve Eminönü civarında idi.

Fatih İlçesindeki Sinagoglar

Ahrida Sinagogu

Balat’da Kürkçü Çeşme Sokağı üzerinde olan bu Sinagog Makedonya’nın Ohri Kasabasından göç eden Seferadlar tarafından XV.inci yy.y.ın başında kurulmuştu. 1693 de geçirdiği bir yangınla tamamen yanan bu yapının temelleri üzerine Sultan II. Ahmed’in10 Mayıs 1694 fermanı ile yeni bina yapılmış ,hatta en son yapılan restorasyonda yan-yana iki binanın ara duvarı açılarak bugünkü boyutuna ulaştığı tesbit edilmiştir. 1709 ve 1823 de tekrar onarım gören binadaki en büyük tamirat 1881 dedir. Bu tarih giriş kapısı üzerindeki kitabede yazılıdır.1926 ve 1955 de kısmen onarım gören binanın en son restorasyonu Y. Mimar Hüsrev Tayla tarafından 1992 de yapılmıştır. Balat Sinagogları içinde en büyük ve görkemlisi olan taş ve yığma tuğladan yapılan bu bina 350 kişi alabilecek bir kapasiteye sahiptir. Sinagog’un içindeki Teva (dua kürsüsü) adeta bir gemiyi andıran formuyla diger Teva’lardan ayrılır ve tek örnektir. Bir iddiaya göre Nuh’un gemisini diğer bir rivayete göre de Seferadların İspanya’dan Osmanlı topraklarına gelirken bindikleri kadirgaları simgelemektedir.

Bahçenin arka duvarına bitişik bir Midraş (okul) bulunmaktadır. 1912 de bu okulda Türkçe,Almanca ve İbranice eğitim yapılmakta idi. II.inci Dünya Savaşı sırasındaki seferberlikte bir müddet burada bir süvari müfrezesi barınmıştır. Müfrezenin ayrılışından sonra yapılan temizlik esnasında Azara’nın (kadınlar galerisi) arkasına isabet eden, kullanılmayan kutsal kitap ve eşyanın muhafaza edildiği "Ocera" da kıldan yapılmış deri çemberli bir sandık bulunmuş. Bu sandıktan Makedonya’dan gelirken getirildiği sanılan çok eski parşömen rulo ve belgeler çıkmıştır.

Bir müddet kapalı kalan Sinagog 2 yıl süren restorasyondan sonra 1992 de düzenlenen bir törenle tekrar ibadete açılmıştır. Bu restorasyon sırasında tavan kaplamaları tamir edilmek için sökülünce altından daha eski orijinal süslemeler çıkmıştır.
Ahrida Sinagogu Anıtlar Yüksek Kurulu’nun 16.9.1987 tarih ve 3618 sayılı kararı ile koruma altına alınmıştır.

Selaniko Sinagogu

Balat’ta Demirhisar Caddesindeki bu Sinagog’u Fatih Sultan Mehmet zamanında Selânik’den gelip Balat da "Sigri" adını verdikleri mahallede iskan ettirilenler tarafından yaptırılmıştır.251 numaralı Mühimme Defterinde kayıtlı olan Sarayiko cemaatine ait olan bu Sinagog’un 1836 ’ daki bir fermanla yenilenmesine izin verilmişti.1893 de Purim Bayramı arifesinde binanın ana duvarı çökmüş ve 1926 ya kadar kapalı kalmıştır. Bu tarihte giriş kapısı üzerindeki taş levhada tamir edildiği yazılıdır 1956 da ikinci bir kez tamir edilen bu Sinagogda 1969 yılına kadar Purim,Roş Aşana ve Kipur Bayramları kutlanıp zaman-zaman da düğün törenleri yapılırdı. 1975 de çatı çökünce cemaatin de azlığından terk edildi. Şu anda dört duvar halindedir.

İstipol Sinagogu

Haliç’ten yukarıya doğru yükselen bir tepenin bayırı üzerinde önemli bir musevi cemaati yerleşimi vardı. Burada, Eski Kasap sokağı boyunca ikamet eden musevilerin dini fonksiyonlarını yaptıkları bu Sinagog Balat’da Kasım Gürani Caddesi üzerindedir. 1694 tarihli bir fermandan Makedonya’nın İchtip kasabasından gelenlerce kurulmuştur. Yangın geçirip temellerine kadar yanan bu Sinagog’un 16 Cemaziyelahir 1316 (1899) tarihli bir fermandan tamamen ahşap olarak yeniden yapıldığını öğreniyoruz.
İbadet mekanı enine bir dikdörtgen şeklinde olup etrafı oturma sıralarıyla çevrilidir. Ahşaptan Ehal’in sade ve basık iki tarafında minik kubbeleri olan bir üst örtüsü vardır. Güneyde olması gereken Kadınlar mahfeli yıkılmıştır Günümüzde ibadete kapalı olan bu Sinagog Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu’nun 16 Eylül 1987 tarih ve 3618 sayılı kararı ile tescil edilip koruma altına alınmıştır.

Kal Kadoş Eliyahu Sinagogu

Balat’ta Demirhisar Caddesi üzerinde 20 yıl kadar evvel üzerinde İbranice ismi yazılı olan bir duvardan ibaretti. Yıkılmadan evvel terkedilmiş olan bu sinagog uzun müddet ölü yıkama yeri ve depo olarak kullanılmıştır.

Çana Sinagogu

Balat’da Vodina Caddesi üzerinde olan bu Sinagog Eskenazlar tarafından yapılıp 1663 de Seferadlara devredilmiştir. İlk yapılışının Bizans devrine kadar indiği tahmin edilmektedir. Küçük bir bina olan bu Sinagog yüzyılın başlarında Hahambaşılık Mahkemesi olarak kullanılmıştır. Kurtuluş Savaşı sırasında Yunanlı işgalcilerden kaçan bazı Musevi aileleri bir süre bu binada barınmışlardır. 1958 de binanın tamiri projesi yeterli cemaat olmadığı gerekçesiyle bu tamirden vaz geçilmiştir.

Karaferya (Veria) Sinagogu
Bizans döneminde Makedonya’nın Veria kasabasından göç eden Seferadlar tarafından kurulmuştur. Düriye Sokağındaki bina 1890 yılındaki Balat yangınında yanmış olup duvar kalıntıları kullanılıp üzerine varlığını 1935’ e kadar sürdüren "Ahrida Musevi İlkokulu" yapılmıştır. Daha sonra bu bina da yıkılmış olup şimdi arsası üzerinde bir garaj vardır.

Kasturiya Sinagogu

Balat’da Hoca Çakır Sokağındadır. Makedonya’nın Kasturiya kasabasından İstanbula göç eden Seferad Musevileri tarafından ilk yapılışı Fatih Sultan Mehmet zamanındadır. Eğrikapı ile Balat arasındaki bölgeye yerleşen Seferadlar tarafından bu yerleşim yerine "Kasturiya"d-ismi verilmiş olup Balatta’ki Püsküllü ve Kürkçü Çeşme sokaklarının birleştiği yerden yukarıya çıkan merdivenlere de "Kasturiya Basamakları" denilirdi. Bugün sadece üzerinde 1893 tamir tarihi yazan bahçe giriş kapısı kalmıştır. Ana binanın 1893 de, bahçe içerisindeki Midraş denilen dini okulun 1865 de tamir edildiğini fermanlardan öğrenmekteyiz. Ahşap olan esas ibadet mekanı 1937 de terk edilmiştir.

Or Ha-yim (Balat Musevi Hastahanesi içindeki) Sinagog

1885’de civardaki fakir Musevilere hizmet vermek için önce küçük bir dispanser şeklinde kurulan bu sağlık evinin bu günkü hastahaneye dönüşmesini 10 Mayıs 1886 da, II. Abdülhamid’in izniyle Hahambaşı Moşe Helevi’nin temel atma töreni ile olmuştur. Hastahanenin Sinagogu önceleri merkez binanın içindeki küçük bir mekanda idi. 1921 de Bağdat kökenli Elie Kadoorie genç yaşta ölen karısı Laure’nin anısına yapmış olduğu yardımlarla bina genişletildi ve Sinagog da evvelce Radyoloji olarak kullanıla yere taşındı.

Pol Yaşan Sinagogu

Diğer adı "Eski Şehir" olan bu sinagog Balat ’da Karabaş Mahallesinde idi. 1890 daki büyük yangında yandıktan sonra 1902 deki fermanın izni ile yeniden inşa edildi. 1950 li yıllarda harap olması ve cemaatinin azalması yüzünden terk edilerek depo olarak kiralandı ve Haliç’i düzenleme projesi içinde istimlak edildi.

Sinyaro Sinagogu

İlk yapılış 1660 olan bu mabed 6 Ekim 1804 tarihli fermandan anlaşıldığı üzere geçirmiş olduğu yangında harap olduğundan tamiri için onay verilmiştir. Onarımda binanın eski hali aynen yapılmış fakat yüzyılımızın başında yine bir yangın geçirerek tahrip olmuş ve kısa bir süre sonra da terk edilmiştir.

Unkapanı Sinagogu

Cibali’de Abdülezel Paşa caddesi üzerinde idi. 1698 de Avram Paşa tarafından yaptırılan bu Sinagog h.1252 (8 Nisan 1837)de II. Mahmut’un fermanı ile tamirine izin verilmiş ve önemli bir onarım geçirmiştir. 1931 de tekrar tamir edilen bina 1968 de bir yangın geçirmiş 1976 da bir daha onarılmıştır. 18 Temmuz 1985 de ise Haliç ve çevresini düzenleme projesi ile yıkılmıştır. Dört ahşap sütunun taşıdığı çatısı ile Osmanlı mimari unsurları bu binada kullanılmıştı. Teva ortada idi ,etrafında ise ikişer sıralı oturma sıraları vardı.

Yanbol Sinagogu

Balat’da Lapçınlar Sokakdaki bu mabed Bulgaristan’ın Yanbol kasabasından göç eden Seferadlar tarafından yapılmıştır. İlk yapılışı Bizans devrine ait olan bu Sinagog da 10 Mayıs 1694 tarihli bir fermanla yenilenmiştir. 1895 de büyük bir tamir geçirdiği giriş kapısı üzerindeki kitabede yazılıdır. Binanın üst örtüsü ahşap tonozlu olup buradaki tezyinat 18 inci yy.dan kalma olup İstanbuldaki en eski tarihli Sinagog süslemesidir. İç mekanın ortasında küçük,portatif bir "Teva" (Dua okuma kürsüsü) vardır. Ehal’in sedef kakma kapaklıdır. Kadınlar mahfili "L" biçimindeki balkonda olup ön tarafı kafelidir. Avluda bir midraş ve bazı müştemilat binaları vardır. Bahçe içindeki bazı duvar kalıntıları Bizans dönemine aittir.

Eminönü İlçesindeki Sinagoglar

9 uncu yüzyıldan itibaren Museviler Bahçekapı ile Ayasofya arasında kalan bölgeyi de ikametgah olarak seçmişlerdir. Surlardan denize doğru çıkan "Porta Hebraica" diye adlandırılan İbrani Kapısı’nın Sarayburnu veya Bahçekapı’da Yeni cami civarında olduğu iddia edilmiştir. 13.üncü yy.ın başlarında Bahçekapı’da bir Sinagog’u varlığı bilinmektedir IV.üncü Haçlı Seferi sırasında 1204 de Haçlıların Sinagogları tahrip etmeleri sırasında çıkan bir yangın Ayasofya’ya kadar bütün bölgeyi yok etmiştir. Daha sonraları İstanbulu Avrupaya bağlayan demiryolunun son durağı olan Sirkeci onlar için önemli oldu. Kulaksız ve Hasköy yangınlarından sonra evsiz kalan Musevi aileler bu bölgede kısmen yerleştiler.

Beth Avraam Sinagogu

Rusya’dan 1880 de gelen Musevi Göçmenler ibadetlerini Sirkeci’de Çorapçı Han’da yapıyorlardı. Müstakil bir yer arayışına giren cemaat Sirkeci Garı arkasında Orhaniye Caddesinde 3 katlı bir binayı kiraladılar ve Talmud Tora denilen dini vecibelerin öğretildiği bir okul kurdular. Çorapçı Han’daki sinagog küçük gelmeye başlayınca cemaat bu binayı özel
günlerde kullanmaya başladı. Daha sonra Avram Geron adına kayıtlı olan bina satın alınırsa da ,tapuda işlem yapılmaz. Resmi açılış, İstanbul’un işgali günlerine rastlamıştır. Sirkeci Musevi Cemaatini temsil eden Dr.Jak ve Dr.Robert Behar açılış davetiyesini Sirkeci Polis Merkezi Komiseri Tahsin Bey’e götürürler. Açılışa gelen Tahsin Bey Sinagog’un her tarafının Türk bayrakları ile donatıldığını görünce çok duygulanır ve Hahambaşı Becerano’ya şöyle söyler: "Vatanımın geçirdiği bu vahim günlerde sadık Musevi unsurunun vatanpervane tezahüratı bizi çok teselli eder,gerek hükümetim adına gerek şahsım namına en hararetli teşekkürlerimi sunmağa söz bulamıyorum"

1930 ve 40 lı yıllarda geniş bir cemaati ve özel Hazzan korosu olan bu Sinagogda Bar Mitzva törenleri ve düğünler yapılırdı. bu yılların sonlarına doğdu burada ikamet eden Museviler Galata ve Beyoğlu’na taşınmaya başladılar ve 1950 li yıllara gelince eski görkemli günleri çok gerilerde kalmıştı,hatta Roş Aşena ve Kipur Bayramlarında uzak semtlerdeki ailelerin buraya gelebilmesi için otobüs servisleri bile temin edilmişti.

Sinagog’un Ehal’i dikdörtgen mermer bir söve ile çevrili olup üst kısmında aynı mermerden bir levha bulunmaktadır. Sefer Tora’ların bulundugu dolap bir örtü ile örtülüdür İki yanında ise "Menora" denilen haftanın yedi gününü temsil eden yedi kollu şamdanlar bulunmaktadır.

1987 yılında arsanın 3/2 sinin sahibi olan cemaat ile Vakıflar Genel Müdürlüğü arasında çıkan dava sonunda arsa Vakıflar Genel Müdürlüğü adına tescil edilir.

Çorapçı Han Sinagogu (Kal Kadoş Çorapçı Han)

Mahmutpaşa Caddesi Çorapçı Han’ın içindedir. 1880 lerde Rusya’dan göç eden eskenazlar tarafından bu bölgede çalışan Musevilere hizmet vermek için Musevi Banker Kamondo’nun maddi yardımlarıyla kurulmuştur. İbadet mekanı önce bir oda’da iken,ihtiyaca az gelince iki oda daha kiralanarak genişletilmiştir. Daha sonra da bu mekanlar 1945 de satın alınarak mülkiyet Sirkeci Musevi Cemaatine geçmiştir. 1940 ,1952 ve 1985 de hayırsever Musevilerin bağışları ile yenilenmiştir. Sinagog’un içinde bağış yapanlara ait ibranice yazılmış şükran levhaları bulunmaktadır. Yaklaşık 50 kişi alan bu Sinagog 1970’e kadar bayram ve Cumartesi günleri açık iken şu anda sadece Pazartesi ve Perşembe günleri sabah ve akşam duası için açıktır.

Beyoğlu İlçesindeki Sinagoglar

a) Hasköy

En eski Musevi yerleşim bölgelerinden biri olan Hasköy (Picridion)’de Bizans devrinde ilk yerleşimi görüyoruz. II. inci Haçlı Sefer(1146-1148) Alman İmparatoru III.üncü Konrad Kudüs’e giderken İstanbul’dan geçmeye karar verince Bizans İmparatoru I.Manuel Komnenos sarayını terk ederek Hasköy’deki Musevi mahallesine yerleşmiş ve bu şekilde kendini bir güvenceye almıştır. Fatih Sultan Mehmed’de Osmanlı topraklarına göç eden Sefaridlerin büyük bir bölümünü burada iskân ettirmiştir. 1715 , 1756 ve 1804 yangınları Hasköy’ü çok etkilemiş ve buradaki 11 Sinagog ile büyük çapta evler yanmıştır. Bu yangınlarda evlerini kaybedenler daha emniyetli gördükleri Galata,Ortaköy ve Kuzguncuk semtlerine yerleşmeye başlamışlardır. 1865 lerde İstanbul’daki Musevi cemaatinin ruhani lideri durumundaki Hasköy’de 65 Haham bulunmakta idi. XVIII inci yy.ın başlarında ise Haham adedinin 148’e çıktığı görülmektedir. XIX uncu yy.da bilhassa Pîri Paşa Mahallesi musevi yerleşimi olmuş ve onbirbin gibi bir nüfusa ulaşmıştır. Bu tarihte 13 Sinagog’un bulunduğu kayıtlardan anlaşılıyorsa da günümüze istimlak,cemaatin azalması,yangın gibi nedenlerle günümüze gelememiştir. 1835 de Hahambaşılık Meclisindeki 60 delegenin 29’u Hasköy’den gelmekte iken bölgenin yavaş-yavaş terkedilmesi neticesinde bu sayı 1935 da 7’ye inmiştir. 1950 den itibaren burada Yahudi nüfusu kalmadığından mevcut Sinagoglar teker teker terk edilmiş ve çoğu da yok olmuştur.

Hasköy’de bugün terk edilmiş olan birtakım giderleri zenginler ve hahambaşılık tarafından karşılanan bir takım hayır kurumları da vardı. Fakir ve yetim çocuklar için yurtlar ,fakir ailelere yiyecek sağlayan kurumlar gibi.

Çıksalın Sinagogu

XIX uncu yy. ın ikinci yarısında inşa edilmiş olan bu bina Hasköy’de Yahudi Mezarlığına en yakın ibadethane idi. Eğimli bir arazi üzerinde inşa edilmiş olan yapı iki katlı olup alt kat okul olarak kullanılmıştı. İbadet mek’anı olan üst kat ise semerdan çatı altında tonoz örtülü idi. 1950 li yıllarda terk edilmiştir

Parmakkapı Sinagogu

Hasköy,Kiremitçi Ahmet Sokağındaki bu yapı 1804 yangınında yanmış ve Hahambaşılığın müracaatı üzerine 6 Ekim 1804 tarihli fermanla tamirine izin verilmiş ve eski ölçülerine uygun olarak yeniden inşa edilmiştir Yalnız değişiklik çatıda olmuş ahşap olan üst örtü yerini karğir tonoza bırakmıştır. Cemaat yokluğu yüzünden kapatılmıştır.

Esgher Sinagogu

İnşa tarihi bilinmeyen bu Sinagogun mimari yapısına bakarak 19.uncu yy. ın ilk yarısına ait olduğunu söyleyebiliriz. Deniz kıyısına yakın bir yerde inşa edilmiş olan bu mabedin gizli bir tünelle Hasköy’ün iç mahallelerine bağlı olduğu rivayet edilirdi. Hahambaşılığın 28 Temmuz 1948 tarihli bir raporundan anlaşıldığı üzere zift deposu olarak kullanılmak üzere Suphi ismindeki bir şahısa devredilmiş ,daha sonra da dökümhane olarak kullanılmıştır. Haliç sahil düzenlemesi sırasında dört duvarı kalmış olan bu yapı korumaya alınmış bir müddet sonra bu duvarlar da yıkılarak binadan günümüze hiçbir iz kalmamıştır.

Karayim (Kal Ha Kadoş Be Muşta Bene Mikra) Sinagogu

Hasköy’de Mahlul Sokak No.4 dedir. Karay Musevilerine ait olan bu Sinagog’un tarihi Bizans devrine kadar inmektedir. Hz. Davud’un "... yer altının engin derinliklerinden sana sesleniyorum ey Tanrım" (Mezmur/130) sözünden esinlenerek yer seviyesinin altında inşa edilmiştir. XVI. ıncı yy.da harap olduğunu yazılı kaynaklardan öğrendiğimiz bu Sinagog 1729 da Kırım Karayimlerinin yardımlarıyla yeniden inşa edilmiştir. 1774 de büyük bir yangın geçirmiş bu sefer de II.Abdülhamit’ten alınan ferman ile tamirine geçilmiş,Mısır ve Kırım Karayları maddi destekleri ile inşaat geçilmiş ve 1780 de hizmete girmiştir. Cemaatin azalmasından dolayı sadece bayramlarda ve özel günlerde açıktır. Yüksek bir bahçe duvarının içinde kalan Sinagog binası iki katlı ve üzeri ahşap üzerine kiremitle örtülü bir çatıya sahiptir. Sinagog’un kuzey cephesinde "Kadınlar Mahfeline " çıkan ikinci bir kapısı vardır. Teva ibadet mekânının ortasındadır. Güney duvarında ise "Ehal" bulunmaktadır. İç mekan diğer Sinagogların hiçbirinde görmediğimiz bir nevi ipakten duvar kağıdı ile kaplıdır. Orta meânın üzeri yine duvar kağıdı ile kaplı düz bir tavan şeklindedir. Dikdörtgen pencerelerden içeriye bol ışık girdiği için içerisi çok aydınlıktır. Avlu’nun zemini kare şeklinde taş kaplamadır. Bu iç avlunun sağ tarafında avlu duvarına gömülmüş,mermerden ve yuvarlak kemerli kitabeler bulunmaktadır. Bu kitabelerde buraya bağış yapanların isimleri ve onarımlar yazılıdır.

Maalem Sinagogu

Keçeci Piri Mahallesi Harap Çeşme Sokağındaki bu Sinagog 1905 de yanmış ve yenilenmiştir. Dışarıdan geniş ve yüksek bir bahçe duvarının çevrelediği bina, küçük dikdörtgen bir yapıya sahiptir. Maalemi diğer Sinagoglardan ayıran bir takım özellikleri vardır. Bunlardan en önemlisi Ehal’i’ güneye bakacak şekilde olması lazım gelirken güney-kuzey yönüne yerleştirilmiş olmasıdır. Bunun da nedeni 1804 ve 1832 de tamirlerinde Osmanlı Devletinin hassa mimarları tarafından gerçekleştirilmesi olabilir. III Selim devrindeki Ekim 1804 onarımının mimarı Hassa başmimarı İbrahim Kâmi Efendi,1832 de II.Mahmud dönemi tamirinin de mimarı Abdülhalim Efendidir. İbadet mekanını örten kırma çatı altındaki kubbe ,kadınlar mahfelindeki kafesler Osmanlı üslubundadır.
Sinagog’un 1912 deki Hahamı Abraham Mazaltop’dur.

b) Galata ve Beyoğlu’ndaki Sinagoglar

Galata ve Pera XIX uncu yy.dan itibaren Musevi yerleşimindeki yoğunluk,ticaret ve sosyal yaşam bakımından Balat-Hasköy yerleşiminin yerini alarak daha ziyade Eskenaz’ların rağbet ettikleri bir bölge olmuştur. 1915 tarihli David Trietcsh "O Juden der Türkei" isimli kitabında İstanbul’da on bin kadar Eskenaz Musevisinin yaşadığını ve bunların büyük bölümünün de Galata ve Pera’da ikamet ettiğini yazar. Hahambaşılık Makamı da 1909 dan beri Beyoğlu Yemenici Sokakta hizmet vermektedir.

Aşkenaz Sinagogu

Beyoğlundu Yüksek Kaldırımda olan bu Sinagog Avusturya kökenli Eskenazlar tarafından projesi Mimar Gabriel Tedeschi’ye yaptırılmıştır. Bir Avusturya Musevisi olan Herman Goldenberg inşaata büyük maddi katkılarda bulunmuştur. İstanbul’daki üç Eskenaz Sinagogundan birisidir. Açılışı 23 Eylül 1900 Pazar günü Hazzan Valdovski’nin okuduğu dualar ve Adolf Rosenthal’in Türkçe ve Almanca konuşması ile açılışı yapılmıştır. Sefer Tora’ların Ehal’e yerleştirilmesi sırasında ise Avrupa usulü,fakat Musevi geleneğinde olmayan şampanyalar patlatılmıştır. Törene katılanlar arasında Avusturya-Macaristan Büyükelçisi Baron de Kalaci’de vardır.
Avrupa tarzı bir dış cephesi olan bu yapı 60 000 Franka mal olmuştur. Dış cephede ikinci kat adeta bir Avrupa kilisesi cephesine benzeyen ortada büyük iki yanda daha küçük kemerlidir. Bu kemerlerin alt tarafında dikdörtgen üst kısımlarında da gül pencereler açılmıştır. Bunların üzerinde ise doğu avrupa tarzında kubbeler bulunmaktadır. Abanoz ağacından el işinden Pagoda şeklinde yapılmış olan Ehal ve Teva’yı Carl Carlmann 21 Eylül 1904 de ölen karısı Rachel’in anısına yontucu Fogel’e yaptırmıştır. 400 kişi alabilen bu Sinagog’un iki yandaki balkonlarında kadınlar mahfeli dairevi şekilde olmakla beraber sadece ön cephesinde oturma yerleri bulunur. Orta mekanın üzerini örten kubbe’nin kasnağındaki pencerelerden içeriye ışık girmesi sağlanmıştır.

Kal de Los Frankos (İtalyan Sinagogu)

Kuledibinde Şahsuvar Sokaktadır. 1862 de İtalyan Musevi Cemaati ilk olarak Karaköy Zülfaris sokaktaki bir bina satın alarak burasını Sinagog olarak kullanmaya başladılar. Bu binanın yıkılması üzerine bu sefer Bitpazarında bir binayı kiraladılar. Burası küçük ve cemaata uzak olduğu kısa bir müddet sonra boşaltıldı ve Küçük Hendek Sokakta bir bina kiralandı. Cemaat kendi yerleri olan bir yere yerleşmek istediğinden Yönetim Kurulu Şahsuvar sokakta bir arsa satın aldılar ve gerekli izinler büyük zorluklarla alındıktan sonra inşaata başlandı ve 1886 da Sinagog ibadete açıldı. İtalyan Sinagogunda Cumartesi günleri Meftirim Korosu uzun yıllar konserler verdi ve burası adeta bir konservatuara dönüştü. Cuma akşamları verilen vaaz ve konferanslar için de İstanbul Musevilerinin uzun yıllar kültür ve irfan ocağı oldu. Birçok hatip İtalyan Sinagogunda ahlak ve din konularında konferanslar vererek burasını bir felsefe ocağı haline de getirdiler.

İtalyan Sinagogunun iç ve dış mimarisi eklektiktir. İçteki geniş pencereler klasik sinagog formuna uymaz. Ayrıca Ehal’in bulunduğu yerde mermerden iki sağır sütuna oturan yuvarlak kemer ve üstündeki sivri sağır kemeri ve içteki süslemeleri ile Osmanlı etkisini gösterir. Ehal’in tam üzerinde vitraylı bir gül pencere bulunmaktadır. Oturma sıraları Ehal’in iki yanına teker sıra olarak yerleştirilmiştir. Kadınlar mahfelini taşıyan balkonu korint başlıklı sütunlar taşımaktadır. 1980 de tamirden geçen Sinagog halen cemaate hizmet vermektedir.

Kenesset Sinagogu

Galata Büyük Hendek Caddesindeki Apollon Sineması 1923 de kiralanarak süratli bir çalışma ile Sinagog’a dönüştürülmüş 18 Mart 1923 de açılışı yapılmıştır. Balkan Savaşı sırasında Edirne’den İstanbul’a göç etmiş Musevilerin Maftirim Korosu her Cumartesi ayininde burada ilahi ve mezmurlar okudular. 59 yıl hizmette bulunan Kenesset İsrael Sinagogu uzun süre cenaze merasimlerine tahsis edilmişti. 1982 de binanın sahipleri ile çıkan bir ihtilaf sonucu hizmete kapatıldı.

Neve Şalom Sinagogu

Beyoğlu Kuledibinde Büyük Hendek Caddezi üzerindedir. İstanbul’un en büyük sinagogu olan bu binanın adı "Barış Vahası" anlamındadır. Bir iddiaya göre XV inci yy.da Seferadlar tarafından yapılmış olan Aragon Sinagogu yıkılmış ve yerine Birinci Kız Musevi İlkokulu yapılmıştır. Bu Okulun spor salonunun 1937 de gerekli izinler alınmadan Sinagoga dönüştürülmesi birtakım olaylara neden olmuştur. Cemaat Başkanı Marsel Franko İbadethaneyi Roş Aşena bayramına (Musevilerin Yeni Yıl kutlaması) yetiştirmek için Milli Eğitim Müdürlüğünden gerekli izinleri almadan inşaatı tamamlamış,fakat izinsiz yapıda yapılan değişiklik üzerine Milli Eğitim Müdürlüğü durumu Başbakanlığa iletir ve cemaata okulun tekrar eski haline getirilmesi için İstanbul Valiliğince iki yıllık bir süre tanınır. Bunun üzerine de Marcel Franko görevinden istifa eder. Okul olarak kullanılan ana bina tekrar eski durumuna getirilir ve içeriye Lakerdacı Sokağından giriş verilir. Binanın tören salonunda bir gardrop "Ehal" e dönüştürülür. İbadet günleri de Şişhanedeki Sarı Madam’ın kahvesinden getirtilen iskemlelerle salon kullanılmaya başladı. Bir müddet sonra Beyoğlu’ndaki Musevi nüfusun artması ve çevredeki Sinagogların bu artan nüfusun ihtiyacını karşılayamadığı gerekçesiyle bu sefer muntazam bir program düzenlenir. Bir inşaat komitesi kurulur, devrin ünlü İtalyan Mimarı Denari’ye proje hazırlattırılır fakat bu sırada Teknik Üniversite mezunu iki Musevi genci olan Elio Ventura ile Bernard Motola kendileri de altı aylık titiz bir çalışma sonucunda bir proje hazırlayıp Komiteye sunarlar ve onların projeleri kabul edilir. Gerekli izinler alındıktan sonra 1949 da inşaata başlanırsa da bir yıl sonra para sıkıntısı yüzünden durma noktasına gelinir bunun üzerine komisyon üyelerinin borç verdiği 50 000 Tl. gibi devrinde büyük bir meblağ olan para ile inşaat tamamlanır ve toplam maliyeti 300 000Tl.yi bulur. Böylece 25 Mart 1951 Pazar günü büyük bir tören ile Hazzan İzak Maçaro’nun "Baruh Aba" duasıyla Sinagog ibadete açılır.

Sinagog’a o sıralarda Büyük Hendek Caddesindeki dar bir aralıktan girilip çıkılabiliyordu. 1952 de ön tarafındaki binalar satın alındı ve cephe sokağa açıldı. Bu tarihten sonra Hahambaşıların İs’ad törenleri,İstanbul’un en büyük Sinagogu olarak kabul edilen bu ibadethanede yapıldı. 6 Eylül 1986 Cumartesi Sabah ayininde bir grup terörest tarafından saldırıya uğrayan Sinagogda 23 kişi hayatını kaybetti. Onarım için kapatılan Neve Şalom 20 Mayıs 1987 de tekrar ibadete açıldı. 1 Mart 1992 de iki teröristin tekrar bombalı saldırısına maruz kalındı ise de bu kez can kaybı olmadan suçlular yakalandı. Neve Şalom’a en büyük saldırı ise 15 Kasım 2003 tarihinde "Bar-Mitzva" töreni sırasında yapıldı ve büyük bir faciaya dönüştü.

Neve Şalom’un dış cephesi muntazam mermer kaplamalıdır. Buradaki ortada büyük iki yanlarda ise ise küçük iki kapıdan dikdörtgen şeklinde bir giriş bölümüne,ağır ahşap kapılarla da esas ibadet mekanına geçilir. Üç basamakla çıkılan Ehal tam karşıdadır. Ehal ile Giriş kapısı arasındaki mekan sıralar halinde sabit oturma koltukları ile doldurulmuştur. Orta mekanı örten ve 8 tonluk kristal bir avizeyi taşıyan büyük ve görkemli kubbe’nin statik hesapları Badin’e yaptırılmıştır. Kartonpiyerlerini ise Garbis Usta hazırlamıştır. Duvarların üst kısmındaki pencerelerin vitrayları Güzel Sanatlar Akademisinde çizilmiş,özel camları da İngiltere’den getirtilmiştir. Hava akımını sağlamak için biri açık diğeri sağır yapılmıştır. Balkon’daki amfi şeklindeki düzenlenmiş kadınlar mahfeline dikdörtgen şeklindeki giriş bölümündeki merdivenlerden çıkılır.

Or Hodeş Sinagogu

1897 de Hahambaşılığın "Galata ve Beyoğlundaki Polonyalı Musevilere ait bir mabet ve okullarının bulunmadığı " gerekçesiyle müracaatları olumlu karşılanmış ve gerekli izin verilmiştir. Beyoğlu Bereketzade Mahallesi Zürefa Sokak’da arsa satın alınarak küçük bir Sinagog inşa edilmiştir. Sinagog’un bir kısmı da küçük bir İhtiyarlar Yurdu olarak kullanılmıştır. Daha sonra İstanbul’da Eskenaz nüfus azaldığından bina Sefaradlara tahsis edilmiş daha sonra da çevrenin yozlaşmasından ötürü terk edilerek Hahambaşılığın aldığı karar ile 1985 de satılmıştır.

Tofre Begadim Sinagogu

Galata’da Felek Sokakta olan bu Sinagog Eşkenaz Terziler Birliği tarafından II.Abdülhamit’in Terzisi Mayer Şönmen ve arkadaşlarının gayretiyle padişahtan izin alarak kurulmuştur. Önce Bereketzade ile Banker (eski Kamondo) sokakları arasındaki arsa Mois Eskenazi ve Mayer Şönman adına satın alınır ve Sultan II. Abdülhamid’in 1893 tarihli fermanında belirtilen ölçüler içerisinde inşaata geçilir. Gerekli para,Musevi cemaati sandığından ve Osmanlı Bankasından ve cemaatin zenginleri tarafından temin edilir. 8 Eylül 1984 de ibadete açılır. 1940-43 yılları arasında çoğunluğu orta sınıf esnaf ve sanatkarlardan meydana gelen cemaat Sinagogu tamamen doldurur hatta çok kimse dualara ayakta katılırmış. 1944 de Sinagog yönetiminin ana direği olan Dr. David Markus,arkadan Hazzan Mordehay Payuk’un ölümü üzerine cemaat Yüksekkaldırım Sinagoguna gitmeye başlar ve cemaat azalır.1980 li yıllarda Mois Eskenazi ile Mayer Şönman’ın varis bırakmadan ölmelerinden dolayı Vakıflar GenelMüdürlüğü ile Yüksek Kaldırım Eskenazi Sinagogu arasında mülkiyet davaları açılır. Uzun süren bu dava neticesinde 21 Aralık 1983 de Sinagog Yüksek Kaldırım Eskenaz Sinagogu adına tescil edilir. 1985 de önemli bir onarım geçiren Sinagog halen Eskenaz Cemaati İdarehanesi olarak kullanılmaktadır.

Zülfiridis Sinagogu

Karaköy Meydanı Perçemli Sokağın köşesindedir. Zülfiris Osmanlıca kökenli bir kelime olup "Zülf-Arus" yani gelin perçemi demektir. Hahambaşılık kayıtlarında "Kal Kadoş Galata" ismi ile geçen bu Sinagog’un 1671 de varlığı bilinmektedir. Bugünkü bina 1890 da Banker Kamondo ailesinin verdiği 2900 lira ile tamir edildi,Ehal etrafındaki mermer korkuluklar da Samuel Malki tarafından yaptırıldı. 1904 de Galata Musevi Cemaati Başkanı Jak Leon "Musevi olan ve olmayan ziyaretçilere mahçup olmamak için" iç ve dış restorasyonunun yapılmasını sağladı ve 16 kişilik koronun okuduğu ilahilerle görkemli bir törenle tekrar hizmete girdi.
Zülfiridis’deki en önemli olaylardan birisi 24 Ocak 1909 da toplanan 86 deleğe ile Meşrutiyetin ilânıyla makamından istifa eden Hahambaşı Kaymakamı Moşe Levi’nin yerine yeni bir Hahambaşının seçilmesidir. Uzun bir propaganda kampanyasından sonra beş adaydan biri olan Haim Nahim 74 oyla seçilerek "Osmanlı Hahambaşısı unvanını aldı.

1968 de yeniden önemli bir tamir geçiren Zülfiridis için 1978 de cemaatin azlığından dolayı sadece Cumartesi günleri açık tutulması için karar alındı. Bir müddet sonra "Minyan" ( bazı duaların okunabilmesi için gerekli olan 10 yetişkin erkek) okunamadığı için muvakkaten hizmete kapatıldı. 2001 de Kamhi ailesinin maddi-manevi yardımları .Naim Güleryüz’ün öneri ve tasarımlarıyla 500.Yıl Vakfı tarafından Kutlama Programı çerçevesinde " 500 Yıllık Huzurlu Yaşam Müzesi" olarak düzenlenip hizmete girmiştir. Müzenin bahçesinde bulunan Heykeltraş Nadia Arditti’nin "Yükselen Ateş" adını verdiği anıt Balkan,Birinci Dünya Savaşı sırasında Çanakkale ve Gelibolu’da şehit düşen Türk-Yahudi askerlerin anısına dikilmiştir.


Şişli İlçesindeki Sinagoglar

Beth Israel Sinagogu

1950 li yıllardan itibaren İstanbul’daki Musevi nüfus Nişantaşı ve Şişli semtlerine doğru ikametgahlarını değiştirmeye başlamışlardır. Bu göçün neticesi olarak Şişli’de Sinagog sıkıntısı duyulmaya başlandı ve Beyoğlu,Şişli,Galata cemaati yönetim kurulu 1951 de Şişli Efe sokak’ta ,terkedilmiş olan 1920 li yıllardan beri garaj olarak kullanılan eski Şişli Sinagogunun yeniden ihyasına karar aldı. Mimar Aram Deregobyan ve mimar Jak Pardo’ya proje ve inşaat havale edildi.25 Ocak 1952 de gerekli izinleri ve proje onayı alınan Sinagog’un temel atma töreni yapıldı ve aynı sene içinde iç dekorasyonu tamam olmadığı halde Roş Aşena ve Kipur bayramları burada kutlandı. Sinagog’un kapısı üzerindeki "Kal Kadoş Beth Israel " yazısı Daragobyan’ın hattıdır.Mabed’in içindeki kartonpiyer ve Ehal’in üzerindeki altı köşeli yıldız Onnik Cezarliyan’ındır. Binanın cephesindeki sağlı sollu beşer kabartma taş ise "On Emir" i simgeler. Kadınlar mahfeli Ehal’in iki tarafındaki balkonlarda olup buraya çıkan merdivenler evvelce içeriden iken bu sonra dışarıya alınmıştır. 1961 de Sinagog’a ritüelik bir havuz olan "Mikve" eklendi. Dikdörtgen şeklindeki orta mekanın üzeri gökyüzünü temsil eden mavi renkte tonoz ile örtülüdür. Üç bölümden meydana gelen oturma yerleri ise,düğün ,bar mitza gibi törenlere katılan davetlilerin oturabilmeleri için çok sık yapılmıştır.

Dar’ül Aceze Binasının içindeki Sinagog

Yoksul hasta ve yaşlıları barındıran bu hayır kurumu yapılırken din farkı gözetmeksizin içerisine küçük bir sinagog,şapel ve mescid yapılmıştır. Sinagog 25 Mayıs 1903 Pazar günü görkemli bir törenle hizmete girmiştir. Haham Hayim Nasi’nin açılış konuşmasından sonra Sefer Tora’lar Ehal’e yerleştirildi ve Hazzan Merkado Davila’nın okuduğu "Anoten Teşua" duası ile Sinagog ibadete açıldı. 1990 da bir tamir geçiren sinagog halen Dar’ül Aceze’de hiç Musevi vatandaş olmamasından dolayı faaliyette değilse de varlığını devam ettirmektedir.

Sarıyer İlçesindeki Sinagoglar

Boğaziçi’nin Anadolu yakasına yerleşim 19 .uncu yy.da yabancı elçiliklerin yazlık binalarının burada yapılanmasıyla hareketlenir. Yeniköy deki Museviler de Adalarda olduğu gibi yazlıkçıdır. Arnavutköy ve Bebekde ise küçük bir musevi topluluğunun olduğunu 1848 de ölen Haham Eliezer de Toledo’nun notlarından öğrenmekteyiz. 1800 lerde Bebek’de mevcut oman bir Sinagog’dan bahsederse de bu mabet günümüzde yoktur.

Yeniköy Sinagogu

Köybaşı Caddesinde küçük bir sinagogdur. Musevi Banker Kamondo tarafından 1870 li yıllarda inşa ettirildiği söylenir. Sokağa bakan dar cephesindeki kapının üzerinde yuvarlak kemerli üç penceresi onun da üzerinde kabartma olarak "Süleyman Yıldızı" bulunur. Kadınlar mahfeli küçük bir parmaklıkla ayrılır.balkon şeklinde değildir. Ehal dolabı ise ahşaptır. Cemaati yok denecek kadar az olduğu için sadece Cumartesi sabahları ve Bayram günleri hizmet vermektedir.

Beşiktaş İlçesindeki Sinagogolar.

Bu ilçedeki Ortaköy, yerleşim tarihi boyunca farklı kültürlerden ve dinlerden gelen insanların iç içe barış içinde yaşadığı bir yer olması bakımından önemlidir. Buradaki Musevi yerleşimi Taşmerdiven,Karakaş ve Dere mahallelerindedir. Evliya Çelebi Ortaköy’ün iki büyük yalısının Musevilere ait olduğunu söyler. 1618 deki Bedesten ve 1891 deki Beşiktaş yangınlarından evsiz kalan birçok aile Ortaköy’e yerleşmiştir. 1921 de Rusya’dan gelen Musevi göçmenlerde burada oturmaya başlamışlardır. 1936 da nüfusu 16 000 olan bu semtte kayıtlara göre 700 Musevi ailesinin yaşadığı bilinmektedir.

Etz ha-Hayim Sinagogu

Ortaköy,Muallim Naci Caddesindedir. "Hayat Ağacı" anlamına gelen bu isim Bizans’dan beri birçok Sinogoga konmuştur. 1707 de büyük bir yangın geçirdiğini 1707 tarihli tamirine izin verilen bir fermandan öğreniyoruz. Ne yazık ki bina 1813 de tekrar yandı. 12 Kasım 1825 tarihli fermanla onarımına izin verilen Sinagog tekrar yenilendi ve iki sütunun taşıdığı yuvarlak alınlıklı ve kemerli giriş kapısını Eliyahu ben Kamhi yaptırttı. Ne yazık ki bu Sinagog’un kaderinde olan yangın onu bu sefer 1 Ekim 1914 de vurdu ve çıkan yangın sonucu kullanılamayacak bir duruma getirdi. Bunun üzerine ibadet yanındaki "Midraş" denilen dini okulda icra edilmeye başlandı . Günümüzdeki Sinagog ise burasıdır. Bu yeni yapılanan Sinagog’un evvelce ahşap olan Ehal’ini 1977 de Viktorya Azuz kardeşi Avram Azuz’un anısına mermerden yaptırmıştır. Esas Sinagog’dan günümüze sadece şimdi bahçede bulunan Ehal kısmı kalmıştır. Bu Ehal Mermer ,korint başlıklı iki sütunun taşıdığı bir silme ve onun üzerinde üçgen arşitrav’dan meydana gelir.

Üsküdar İlçesindeki Sinagoglar

Buradaki Musevi yerleşimi Üsküdar sırtlarındaki Dağhamam,Bağlarbaşı ve Kuzguncuk’da toplanmıştır. Bir rivayete göre 1618 de Galata’da çıkan Veba salgınından kaçan Museviler buraya gelip yerleşmişlerdir. Bir zamanlar Bellavista diye anılan Kuzguncuk Eskenazlar tarafından "Vadedilmiş Topraklar" a varmadan önceki son durak olarak kabul edilirdi. İnciciyan’a göre,çok dindar olan bir kısım Museviler yaşlılıklarını burada geçirip burada ölümü beklemeyi tercih etmişlerdir. Burada oldukça büyük bir Meşatlığın (Yahudi Mezarlığı) bulunması herhalde bu yüzden olmalıdır.

Beth Yaakov Sinagogu/Kuzguncuk

Kuzguncuk’ta İcadiye Caddesindedir. Aşağıdaki Sinagog diye bilinen bu yapıya, yıkılmış olan eski bir sinagog’un yerine 27 Temmuz 1862 deki bir fermanla yeniden yapılmasına izin verilmiştir. 1983 de büyük bir onarım geçiren Sinagog’un tavanında kalem işi yapılmış İbranice yazılar ve çiçek dalları vardır. Yüksekce bir bahçe duvarı ile sokaktan ayrılan bina iki katlı ve son derece sade bir yapıya sahiptir. Sadece giriş kapısı iki sütunun taşıdığı üçgen bir alınlık ile binanın tek cephe süslemesidir. Bahçesinde ise iki "Mitraş" (Dini okul) vardır

Kuzguncuk Virane (Kal de Ariva) Sinagogu

Kuzguncuk’ta Yakup Sokağındadır. 1840 larda yapılan bu Sinagog Yahudi nüfusun azalmasından dolayı kapandı. Edmond Benkohen ’in yaptığı mali yardım neticesinde onarılarak 22 Haziran 1980 de yeniden ibadete açıldı. Sade bir yapıya sahip olan bu Sinagog’un giriş kapısı demirden olup etrafı marsilya tipi tuğlalarla çevrilidir. Kapının üzerinde ise Süleyman’ın yıldızı altında kitabesi bulunmaktadır. Ahşap Ehal’in önünde ,mekanın ortasında vaaz kürsüsü bulunur. Oturma sıraları duvar boyunca dizilmiştir.


Kadıköy İlçesindeki Sinagoglar

Avrupa-Asya ulaşımında önemli bir konumu olan Bağdat Demiryolları’nın başlangıç noktası olan Haydarpaşa ve civarına Musevi yerleşimi 19 uncu yy. ın ikinci yarsındadır. 1922 yangınından sonra semt sakinleri başka yörelere taşınınca Musevi nüfusta büyük bir azalma olmuştur.

Hemdet İsrael Sinagogu/Haydarpaşa

Yeldeğirmeni,İzzettin Sokaktadır. Beylerbeyi sırtlarndaki Dağhamam Sinagog’unun yanmasıyla bölgedeki Museviler yeni bir bina arayışına başladılar. II.Abdülhamid’in 14 Ocak 1896 ’daki fermanıyla Sinagog yapımına izin alındı,arsa bulundu ve kısa sürede inşaat bitirildi. Sade bir mimariye sahip olan binaya giriş iki yandan mermer korkuluklu ve mermer basamaklı merdivenlerledir. İki katlı cephe pencereleri alt katta dikdörtgen,üst katta ise ikizli yuvarlak kemerlidir. Üçgen bir alınlık da cephe görünümünü tamamlar. Bu çatının altında geleneksel Sinagog mimarisinde kullanılan dışarıdan görülmeyen,üstü çatı ile kaplı kubbe vardır. 2000 altın liraya mal olan inşaatın büyük bir kısmı bağışlarla temin edilmiştir. 3 Eylül 1899’da "Roş Aşena" bayramı ile hizmete giren Sinagog’un adı "İsrailoğullarının Şefkati" anlamındadır. Yıldız Sarayı’nın mücevhercisi ve Hahambaşılık Meclisi üyelerinden Aron de Leon’un oğlu Jak tarafından sinagoga 100 altın lira değerindeki halen asılı bulunan kristal avize hediye edilmiştir. Ehal’in mermer merdivenlerini İsak Roza yaptırmıştır. Sinagog’un ilk Hahamı Menahem Farhi’dir.

Adalar İlçesindeki Sinagoglar

Marmara Denizindeki Adalar Bizans devrinde İstanbul’un sürgün yeriydi. Yüzyılın başından itibaren İstanbul’da ikamet eden Musevilerin yazlık yerleşimleri olmuştur.

Hesed Le’Avraam Sinagogu /Büyükada

Büyükada Pancur Sokaktadır. 1900 lü yıllarda Büyükadaya sayfiyeye giden Musevilerin ihtiyacını karşılamak için Avram Arslan Efendi’’in hibe ettiği arsası üzerine inşa edilmiştir. Bu yüzden de Mabede "Avram’ın İyiliği" anlamına gelen ismi konulmuştur. Or ha-Hayim Hastahanesinin mimarı olan Gabriel Tedeschi’nin çizdiği projeyi Behor Parali uygulamıştır. 1 Eylül 1904 de Hahambaşı Moşe Levi tarafından yapılan açılışta her taraf Türk bayrakları ile süslenmişti. İki yandaki mermer korkulukları olan bir merdivenle ana mekâna çıkılır. Cephedeki iki katlı pencereler ile bir sinagog’dan ziyade Büyükada köşklerini anımsatan bir görünümü vardır. Sinagog’un iç mekanı geniş pencerelerden giren ışık ile oldukça ferahtır. Üç mermer basamakla çıkılan Ehal’in bulunduğu ahşap dolabın etrafı taştan sivri bir kemerle çevrilidir. Ehal’in bulunduğu duvarın üst kısmında yuvarlak pencere içinde vitraydan "Süleyman Yıldızı" işlenmiştir. Kadınlar mahfeli klasik Sinagog mimarisinde olduğu gibi sütunlara oturan bir balkondadır.

Beth Yaakov Sinagogu/Heybeliada

1940’ lı yıllarda yazlıkçı Musevi ailelerinin Heybeliada’ya gelmeleri ile burada bir Sinagog zorunluluğu doğdu. Kuyu mahallesi Orhan Sokak’daki 698 metrekarelik arsa 1947’ de satın alınarak devrin milletvekillerinden Salamon Adato’nun desteği ile yasal izinler alındı ve inşaata geçildi. Sinagog’un 10 Haziran 1956 da açılışı yapıldı.