PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Çalılıkta yürümek


Hasret
02-16-2009, 16:17
Medine'de inen ayetler kıyamet vaktine kadar rehberimiz olacak, Medine'de inen ayetlere göre yaşayıp öleceğiz inşallah. İtikadımız budur. Hayat ölçülerimiz de bu çerçevededir. Yeryüzünün neresinde bulunursak bulunalım, orası bizim için Medine'ye uyarlanmış bir zemindir. Zaman hangi çağı gösterirse göstersin, bizim için vahyin indiği zamana göre hayat vardır. Müslümanlıktan anladığımız budur. Eskiyen veya etkilenen bir din değildir iman ettiğimiz İslam!

Elimizdeki Kur'an'ımız, hadislerimiz bize yaşadığımız sürece rehber olmaya, başka kaynağa muhtaç olmadan ayakta kalmaya yetecek güçtedir. Ne Kur'an ne sahih hadisler bir aşınma görmemiştir. Dünya hayatımız için bize yeterli olduğuna inandığımız Kur'an ve hadisler, ilk nesil olan ashabı hangi cennete götürecekse, bu asırdaki veya gelecek asırlardaki Müslümanları da o cennete sevk etmeye muktedir enerjisini taşımaktadır. Onların heyecanı ile bizim heyecanımız aynı kaynaktandır. Onların umdukları akıbetleri ile bizim umduğumuz akıbetimiz aynıdır. Eskimeyen, geri kalmayan bir kaynaktan beslenen imanımız Allah'ın izni ile son insana kadar devam edecektir.

Her Müslüman nesil, imanını yaşadığı zamana hâkim hale getirmek için uğraşmak zorundadır. Buna cihad diyelim, amel-i salih diyelim; kullandığımız isimler önemli değildir. Önemli olan imanımızın kaynağı olan Kur'an'ı ve hadisleri üzerinde gezindiğimiz toprağa hâkim kılmaktır. Müslüman kendisi ayakta kalabilmek ve üzerine düşen görevi ifa etmiş olmak için buna mecburdur.

İlk nesil olan sahabeler, kendi şartlarını, karşılaştıkları zorlukları aşarak dinleri için gelecek nesillere yetecek büyük bir yatırım yapmışlardır. Ebu Cehiller, Ebu Lehebler onları gayelerinden alıkoyamadı. İleriki dönemlerde imtihan türü değişti, fakirliğin yerini zenginlik, dış güçlerin yerini iç fitne aldı, yine de onlar büyük gayeden geri kalmadılar. Tarihin şehadetiyle üzerlerine düşeni en mükemmel şekliyle yerine getirdiler. Allah onlardan razı olsun.

Şüphesiz ilk nesli izleyen ikinci nesil tabiin için de benzer şeyleri söylemek mümkündür. Onlar da mükemmel gayretler içinde oldular. Onların artıları, ashabın şartlarından bir nebze farklıydı. Buna rağmen başardılar. İhlâsları sayesinde Allah onlara yardım etti; zoru başardılar, zamanın bereketini gördüler.

Bize düşen
Biz, iki sorumluluk taşıyoruz. Birincisi, yaşadığımız zamanın fitneleri ne olursa olsun, erimeden, bozulmadan vahyin, indiği günlerdeki tazeliği ile bizde kalmasına çalışmaktır. İmanımızın bin bir fitneye maruz kalabileceğinin şuurunda olmak zorundayız. Ebu Cehiller, Ebu Lehebler olmayabilir. Ama onları aratmayacak, kimi zaman onlar gibi ürkütücü görüntüsü olmayan, ambalajı şirin fitnelere muhatap olabileceğimizin idrakinde olmalıyız. Gece, gündüz teyakkuzda olarak koruyabileceğimiz bir imanın bizi cennete götüreceğini bilmemiz lazım. Hadislerde haber verilen, 'gece karanlığı gibi fitneler' ne anlama gelmektedir, bize ne etkisi olabilir gibi sorular zihnimizi meşgul etmelidir.

İkinci sorumluluğumuz ise, bize intikal eden iman nurunun bizden sonrakilere taşınması için yapmamız gerekenlerle ilgilidir. Kur'an alfabesinin yayılmasından, siyasetin yönlendirilmesine kadar, imanın bir dava olarak gelecek kuşaklara pürüzsüz taşınması için gereken her şey bu sorumluluk dairemizin içinde kalmaktadır.

Yürümek durumunda olduğumuz yol çalılık olabilir, olacaktır da. Başta enbiya olmak üzere, düz yollarda yürüyen olmamıştır. Tahminlerimizin üstünde sıkıntılar, aşılması güç tepeler önümüze çıkabilir. Dostumuz düşmanımızdan daha az olabilir hatta tek kalabiliriz. Her şarta hazır, Allah'tan başkasından beklentisi olmayan, tek kalmakta bir sıkıntı görmeyen, Allah katındaki ecri dünya nimetlerinden hiç birine değişmeyen bir anlayışla yol almak durumundayız. Bizden önce Allah'ın rızasına erenler bu şartlarda o rızaya erdiler. Yol budur. Çalılık da olsa, çamur da olsa yol budur. Bu yolun sonu cennettir.

Yol, mevsim şartları
Allah'ın dini aynı din, vaat edilen cennet aynı cennettir. İstenenler de aynıdır. Namaz aynı namaz, cihat aynı cihat, Yahudi aynı Yahudi'dir. Sadece mevsim değişiktir, imtihanın sunuşu değişiktir. Yine imtihanın özü, can ve mal üzerinden sınanmak vardır. Yine şehvetlerimizin frenlenmesi sorunu vardır. Bu açıdan ashapla aramızda bir fark yoktur. Onlarda eksi durumunda olanlar bizde artı duruma geçmiş olabilir. Mesela, onlar ellerine alıp okuyabilecekleri bir mushaf bile bulamıyorlardı, buna karşılık volkan gibi kaynayan bir Kur'an sevdaları vardı. Bizde bunun tersi olmuş olabilir; Kur'an okuma aşkımız o derece değil ama evlerimiz, raflarımız Mushaflarla süsleniyor. Neticede Rabbimizin bizden isteği bellidir: Kur'anlı bir hayat!

Şartların değişikliğine aldanıp dinimizi ihmal etmemizin bir özrü yoktur. Temennilerle oyalanamayız. Zamanımız ne olursa olsun bizim için hedef bellidir. Rabbimizin rızasının yolları açıktır. Mazeret yerine çareler üretmek zorundayız.

Zamanımızı, şartlarımızı kavrayalım ki avlanmayalım
1- Masum değiliz, olmamız da mümkün değildir. Hata edebilir kıvamda yaratıldık, öyle de yaşayacağız. Çalışmalarımız ve bizimle beraber olması gerektiği halde, bizimle bulunamayanlar açısından bu ilke gözümüzün önünde sürekli bulunmalıdır. Yanlışımız veya kardeşlerimizin yanlışları hatta dışımızdakilerin yanlışları nihayetinde hata eder olarak yaratılmış olan bir insanın tutumudur. İnsanın hata edebilirliği kadar hatasının düzeltilebilirliği de bir hakikattir. İnsana hataya karşı masum anlayışıyla bakılarak alınabilecek bir yol yoktur. Kendi yolumuzu tıkatır, mesafemizi uzatırız.

Gayet açık: Beşeriz.

2- Zaman ve mekân sürekli değişiyor. Kuzeyle güney arasında, batı ile doğu arasında iklim farkı kadar karakter farkı da vardır. Sıcak mevsimin insanı ile soğuk mevsimin insanı bile farklı anlayışlar sahibi olabilir.

Yaşanılan şartlara ve mekâna göre dinimizi tatbik edişimizin teferruatta bazı farklılık zannedilen değişikliklere neden olacağını nasıl inkâr edebiliriz? Bunun için mezhepler gelişmedi mi? Medine şartları ile Bağdat şartlarının farklılığı, aynı hedefe koştukları halde bir İmam Malik, bir İmam Ebu Hanife oluşturmadı mı?

Tek kalıp olan Kur'an ve hadislerdir. Kelimeyi tevhiddir. Teferruata ait hükümlerin farklılığını kabul etmedikçe bir adım ilerleyemeyeceğimiz engellerin önünde tıkanıp kalmaya mahkûm olarak yaşarız. Dinin temel kaideleriyle, teferruat arasındaki fark önemli bir husustur.

Müslüman'ın, coğrafya olarak kendisinden uzak, sorun olarak hiçbir benzerliği bulunmayan şartlarda yaşadığı Filistin için önerilerde bulunması, oradaki durumu kendi yöresel şartlarına göre değerlendirmesi ne kadar doğru olabilir?

3- Tarihin ilki değiliz, bizden öncekiler hakkında bilgimizi ve onlara ait olayların, sonuçların bize yansımasını değerlendirmelerimiz arasında bulundurmalıyız.

4- Dinden taviz vermek kabul edilemez bir tavırdır elbette. Tavize yanaşmak, tavize sebep olmak cürümdür. Bu cürüm kadar ağır bir cürümdür, basiretsizlik yüzünden dini dar bir dairenin içine sıkıştırmaktır. Allah'ın kullarına lütfettiği ruhsatları kullanmayıp, dine ve Müslüman'a zarar vermek de yanlıştır. Dinin çizdiği çizgiler aşılmadıkça ve samimiyet sıkıntısı belirmedikçe gevşeyebilecek noktaları gevşetmek de dine hizmettir. Yaşadığımız şartları aşamayacağımız kurallarla bizi ezen bir din idraki hatadır. Burada Müslüman bir insanın, ev alabilmek için faiz kapısını zorlamasını örnek olarak ele almayalım. O dinden tavizdir. Dinin geleceği açısından eli kolu bağlanmış Müslümanlara üretilecek çareleri ele almamız doğru olandır.

5- Dünyevi ihtiyaçlarımızla ahiret umudumuz arasında bir denge kurmamız da bize düşmektedir. Geceyi bütünüyle namazla geçirmenin tavsiye edilen ibadet olmadığını biliyoruz. Daha iyi mümin olmak için evlenmeyi terk edeceğini söyleyen de kınanmıştır. Evlilikle fitneye düşmemek arasında, namazla uyku arasında denge kurmak ve bu dengeyi dinimizin üzerimizdeki hakkını gözeterek kurmak mecburiyetindeyiz.

6- Bilgi kaynaklarımızın niceliği önemlidir. Bize din öğretenler kadar, dinimiz için vereceğimiz kararlarda etkisi olanların kimlikleri ve onlara ait bilgilerin bize ulaşması önemsenmelidir.

7- Abartmanın hata olduğunu bilmeliyiz. Yaptığımızı da bize yapılanları da abartmaktan kaçınmalıyız. Aksi takdirde ayağımızın yerden kesilmesi veya korku dağlarının altında kaybolmakla karşılaşabiliriz.

Yol çok eski bir yoldur
Şu bir gerçek ki Allah bize aşamayacağımız bir engel, kaldıramayacağımız bir yük vermemiştir. Önümüzdeki görevimiz yapımızla uyumludur. Korkumuzu, evhamımızı biz üretiyoruz. Emeksiz, tersiz bir yol beklentisi içindeyiz. Bu ise yol kurallarına aykırıdır. İlk insan Âdem aleyhisselamdan bu yana herkes için uygulanan kural budur.

İnsanız, imtihandayız, cennet istiyoruz...

Yol bu, yordam bu.