PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Asaf Halet Çelebi


Kalpsiz_
12-26-2007, 17:18
Asaf Halet Çelebi (1907-1958)
________________________________________
27 Aralık 1907’de İstanbul’da doğan Asaf Halet, Dahiliye Nezareti Şifre Kalemi Müdürü Mehmet Sait Halet Bey’in oğluydu. Galatasaray Lisesi’nden mezun olduktan sonra babasından Fransızca ve Farsça, Mevlevi Şeyhi Ahmet Remzi Dede (Akyürek) ile Rauf Yekta Bey’den musiki ve nota dersleri aldı. Kısa bir süre kaldığı Fransa’dan dönüşünde üç yıl Sanayi-i Nefise’de okudu; öğrenimini Adliye Meslek Mektebi’nde tamamladı. Üsküdar Asliye Ceza Mahkemesi’nde zabıt katipliği, Osmanlı Bankası ve Devlet Deniz Yolları’nda memurluk yapan Çelebi, son olarak Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde kitaplık memuruydu.
Gençliğinde gazeller ve rubailer yazan Asaf Halet, daha sonra modernist bir şiir anlayışını benimseyerek 1937’den itibaren Ses, Küllük, Hamle, Sokak, Uyanış-Servet-i Fünun, Türk Sanatı dergileri ile Gün gazetesinde şiirlerini yayımladı. İstanbul dergisinde yayımladığı “Benim Gözümle Şiir Davası” (Temmuz-Aralık 1954) adlı altı makalede poetikasını açıkladı. “Hırsız”, “Trilobit” ve “Cüneyd” adlı şiirlerinin Fransızca çevirileriyle birlikte 45 şiirin bulunduğu He’nin (1942) ardından aynı çizgide on şiirin yer aldığı Lamelif’i (1945) yayımladı. Bütün şiirlerinin toplandığı Om Mani Padme Hum (1953) , Çelebi’nin içrek ve gizemci şiirini bütünüyle gözler önüne serer. Ses, imge, anlam ve düşünce olarak kültürler arası ve metinler arası bir nitelik taşıyan şiirleriyle Asaf Halet, Türk şiirinde “modern gelenekçi” tavrın temsilcisi oldu.

Şiir kitapları: He (1942), Lâmelif (1945), Om Mani Padme Hum (1953)



II. ŞİİR ANLAYIŞI ve EDEBİYATIMIZDAKİ YERİ

Aile çevresinin de etkisiyle edebiyata küçük yaşta ilgi duyan ve Divan ve Fars Edebiyatı konularında yetkin olan Asaf Halet Çelebi, ilk gençlik yıllarında gazel ve rübailer yazdı. 1937 sonrası "Ses", "Şadırvan", "Hamle", "Sokak", "Yeditepe", "Servetifünun-Uyanış" dergilerinde ve "Gün", gazeteside yayımlanan serbest vezindeki şiirleriyle dikkati çekti. Şiir matinelerinde okuduğu şiirleriyle okurun ilgisini çekti. Kaynardağ, tanık olduğu benzer bir anısından şöyle söz eder: "Kendisiyle tanışmadan önce Çelebi'yi birkaç kez Güzel Sanatlar Akademisi'nde görmüştüm. O zaman akşam resim dersleri vardı Akademi'de, çıplak modelden resim yapılırdı, bu derslere giderdim izinli konuk öğrenci olarak. (...) Çelebi ressamların, heykeltraşların çoğun yakından tanıyordu. Kitaplarındaki o güzel resimleri hepsi de dobtu olan Selim Turan, Arif Kaptan, Fahrünnisa Zeyd gibi ünlü ressamlar yapmıştı. Bu nedenle rahatlıkla Akademi'ye girip çıkabiliyordu. Orhan Veli'nin o günlerde Edebiyat Fakültesi'ne girip çıktığı gibi. Onun Akademi'ye her gelişi şenlik oluyordu. Öğrenciler hemen dört yanının çevirip şiiri ile ilgili alaycı sorular soruyorlardı. O da bunları hiç bozuntuya vermeden cevaplandırmaya çalışıyor ve çoğu zaman Hint ve Çin Budacılığı üzerine nutuklar çekiyordu. İyice hatırlıyorum, öğrencilerin başında ressam Haşmet Akal bulunurdu. Kızlı, erkekli bir kalabalıkla giderdi onun yanına ünlü 'Sidharta' şiirini okuması için bilmem kaçıncı kez ısrar ederdi. Çelebi de bilmem kaçıncı kez kendine özgü biçimiyle okurdu bu şiiri ve o tam sonuncu dizeye gelince Haşmet Akal çocuklara işaret eder ve hepsi birden kora halinde üç kez 'on mani padme hum' derler, Akademi'nin atelyelerini inletirlerdi."[3]
Türk Edebiyatına soyut anlatışı belirgin özellikleriyle getiren Asaf Hâlet Çelebi, özel bir merakla incelediği Hint ve İslam gizemciliğinin etkilerinde yazdığı şiirlerinde Doğu-Batı kültürü bileşimine yöneldi. Masalımsı, soyut, kapalı bir anlamla yüklü şiirler yazdı. Sezgisel yanların ağır bastığı şiirlerindeki söyleyiş, ritm ve ezgisellikle etkileyici bir şiir evreni oluşturdu. Şiirinin imgesel yanı, somut'tan soyut şiire gidilebileceği izlekleriyle donanmıştır. Çelebi, bu düşüncesini yer yer yazılarında da dile getirmiştir. Örtük olanın gizemliliği onun şiirinin düşünselöz'ünü oluşturur. Doğu-Batı arasında bir bileşime gitmesi, bir bakıma da 'yenilikçi' bir şiire dönük çaba örneği olarak nitelendirilebilir. Şiirin ses ve yapı özelliklerini bu anlamda değiştirmeye de yönelmiştir. Eski edebiyat üzerine düzyazı ve incelemeleriyle de tanındı. Fars ve Hint edebiyatı konularını içeren, dergilerde kalan tanıtma yazıları, inceleme ve araştırmalarının yanı sıra, yayınlanmış kitapları da bulunan Çelebi'nin Fransızca'dan yaptığı çeviriler de vardır. Şiire bakışını şu sözleriyle dile getirir, çelebi: "Şair hiçbir zaman aşktan ve kederden bahsetmediği halde bu mefhumları müşahhas kelimelerle çok vazıh olarak ifade edebilir. Mesele esasen müşahhas malzeme ile mücerred olan hayali yaşatabilmektir. Yani mücerred şiir bilakis mücerred mefhumlu kelimelerden mümkün mertebe soyunmuş olan ve toplu bir halde mücerred bir mana anlatan ve bize o ihsası veren ruh anının ifadesini taşıyan şiirdir

elas
12-26-2007, 17:23
gerçekten güzel şeyler yapmış özellikle çeviri yapmış birçok kitaba benim en dikkatimi çeken o oldu baya dil biliyormuş kendisi


bilgiler için teşekkürler emeğine sağlık.......................