PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Bir Ogrencimin Bana Ogrettikleri


Fırtına_
02-08-2009, 12:36
Bir Ogrencimin Bana Ogrettikleri



Yazan: Dogan Cuceloglu



Kaliforniya' da Long Beach sehrindeki Eyalet Universitesi' nde ogretim uyesi olarak ders verirken, ayni somestrde benim iki dersimi alan bir kiz ogrencim dikkatimi cekmeye baslamisti. Bu genc bayanin su ozelliklerinin farkina varmistim: Her seyden once cok guzel bir kizdi; gozum gayri ihtiyari ona gidiyordu. Ikinci olarak cok iyi bir ogrenciydi; butun sinav ve odevlerde en yuksek notu o aliyordu.



Ayrica, cok hanimefendi, cok nezih bir kisiligi vardi. Bolumun bir pikniginde kiz ogrencimin nisanlisiyla tanistim ve itiraf edeyim, ilk aklimdan gecen, "Armudun iyisini ayilar yer" dusuncesi oldu. Yukarida ozelliklerini saydigim o guzel kizin bana tanistirdigi erkek, yirmi yedi-yirmi sekiz yaslarinda, saci biraz dokulmus, sisman denecek kadar toplu, cirkin, kisa boylu biriydi.

Bu kisiye parasi icin yuz vermis olabilecegini dusundum. Daha sonra ogrendim ki, bu genc adamin parasal gucu yok; baska bir universitenin psikolojik danismanlik bolumunde doktora ogrencisi olarak okula devam ediyor ve ileride akademisyen olarak kariyer yapip profesor olmak istiyor.

Acaba benim guzel ogrencim bu adamda ne bulmustu? Bir hafta sonra ders cikisi koridorda ogrencimin yanina yaklastim ve Sally adiyla anacagim ogrencimle aramizda soyle bir konusma gecti:



"Sally, nisanlinla nasil tanistiginizi merak ediyorum?

"Bir kilise faaliyetinde ayni komitede calistik; o zaman tanidim kendisini "

"Nesi seni etkiledi; hangi ozelliklerini sevdin?



Sally, bir Amerikali olarak bu soruyu hic beklemiyordu. Amerikan kulturunde, bu tur sorular kisinin mahremiyetine tecavuz olarak kabul edildiginden pek sorulmaz. Amerikan kulturune gore ben o anda Sally'nin mahremiyetine 'burnumu sokuyordum.'

Saskinligi gecince cok icten, gozlerinin ici gulerek, "O sahane bir insan; o benim kahramanim! Ben ondan cok seyler ogrendim" dedi.

O anda ilk hissettigim sey kiskanclik duygusu oldu. Guzel bir kadinin erkegine, "Sen benim kahramanimsin" duygusu icinde bakmasinin erkege

verilmis en buyuk hediye oldugunu hissettim ve anladim. Bu hediyeyi, hayatim boyunca hic almadigimi biliyordum ve o kisiyi kiskandim.

"Nasil yani?" dedim.

"Frank bir yetimhanede buyumus. Yetim olmanin ne demek oldugunu bildigi icin, universite ogrencisi olunca, yetimhaneden iki cocuga

agabeylik yapma karari almis. Haftada on saatini onlara ayiriyor; onlarla bulusup oynuyor, kitap okuyor, onlari muzeye goturuyor. Onlarin

iyi gelismesi icin elinden geleni yapiyor. Biri ameliyat oldu, hastanede yatiyor ve Frank simdi aksamlari hastanede kaliyor, geceleri ona

bakiyor."

Yuzume tokat yemis gibi oldum. Utandim. Kendime kizdim. Ben guya en yuksek egitim duzeyine gelmis biriydim ve karsimdakini hala dis

gorunuse gore yargiliyor ve onu "ayi" olarak goruyordum. Icimdeki pislikten utandim. Bir sure sonra Sally'nin icinde yetistigi aile ortamini

merak etmeye basladim. Soyle bir mantik yuruttum: o adama baktigim zaman ben neden, 'Armudun iyisini ayilar yer' diye dusundum? Cunku

ben, icinde yetistigim ortamda sik sik bu benzetmeyi duyarak buyumustum. Icinde yetistigim ortam beni nasil etkilemisse, Sally'nin icinde

yetistigi ortam da onu oyle etkilemis olmaliydi.

Birkac hafta sonra Sally'e, ailesinin nerede oturdugunu sordum. Los Angeles'in uc yuz elli km kuzeyindeki bir kasabada oturuyorlarmis . Onun

ailesiyle tanismak istedigimi, bunu mumkun olup olamayacagini sordum. "Kendilerine bir sorayim, eminim sizinle tanismak isteyeceklerdir, "

dedi ve iki gun sonra, "Ailemle konustum; sizinle tanismaktan mutlu olacaklarini soylediler," dedi. Dort-bes hafta sonra San Francisco'ya

gidecektim, Sally'nin ailesinin yasadigi kasaba yolumun ustundeydi, onlara ugrayabilir, onlarla tanistiktan sonra yoluma devam edebilirdim.

Bu planimi Sally'e soyledigimde Sally, "O gun ben de aileme gidecektim; isterseniz beraber gidebiliriz, " dedi. Ailesine haber verdi. Onlar da

sabah kahvaltisina gelmemizi soylemisler. Long Beach'ten sabahin altisinda yola ciktik ve dokuz bucuk civarinda Sally'nin agabeyi Brian'in

evine vardik. Sally'nin babasi George orada bulusmamizi uygun gormus. Cok guleryuzlu bir aileydi. Brian'in, en ufagi dort yas civarinda dort

cocugu vardi.

Ziyaret ettigim bu guleryuzlu sicak ailede, iki olay gercekten dikkatimi cekti. Bunlardan ilki, Sally'nin babasi George'un torunlariyla konusurken

onlarin goz hizalarina inmesiydi. Bunu o kadar dogal yapiyordu ki, artik farkina varilmadan yapilan bir davranis oldugu belliydi. Sally'ye,

babasinin torunlariyla hep boyle mi konustugunu sordum. "Evet" yanitini alinca, kendisi cocukken de babasinin, onunla goz hizasina inerek mi

konustugunu sordum. "Evet, biz boyle biliyoruz. Agabeyim Brian da cocuklariyla boyle konusur; ben de kendi cocuklarimla boyle

konusacagim. Biz boyle biliyoruz", dedi. Tuylerim diken diken oldu. Ben universite ogretim uyesiydim ve insan psikolojisi benim uzmanlik

alanimdi ama uc cocugumdan hicbiriyle goz hizasina inerek konustugumu hatirlamiyordum. Kendime kizdim; sonra kendime kizmaktan da

vazgectim, beni yetistirenlere kizdim. Sonra onlara kizmaktan da vazgectim ve butun nesilleri yetistiren kultur ortamina kizdim. Daha sonra

kimseye kizmayacagimi anlayar ak, oradaki ogrenme firsatindan yararlanmaya karar verdim. Torunlarinin onunde diz cokerek konusan dede

George'a "Beyefendi, cocuklarin goz hizasina inerek konusuyorsunuz! " dedim. Bana biraz saskinlikla gulumseyerek, "Tabii, onlar kucuk

insanlar!" yanitini verdi. Oyle bir bakisi vardi ki, bu bakis sanki 'Bu kadar dogal bir sey ki, herhalde bunu herkes yapiyordur; sen yapmiyor

musun?' diyordu.

O bakisa karsi butun yaptigim, mahcup bir gulumseme oldu.

Bu guleryuzlu sicak ailede dikkatimi ceken ikinci olay, Sally'nin agabeyi Brian'in davranisi oldu. Brian, Pasifik ulkeleriyle ticaret yapan, oldukca

varlikli biriydi. Evlerinin buyuklugunden, yuzme havuzundan, ciftliklerinden, arabalarinin turunden ailenin zenginligi belli oluyordu.

Kahvaltidan sonra saat on bir dolaylarinda telefon caldi ve Brian bir sure telefonla konustu. Ofisten ariyorlarmis, Koreli bir isadami Los

Anegeles'ta imis, kendisiyle gorusmek icin helikopterle saat 14'te gelmek istiyormus. Baska bir randevusu oldugunu soyleyerek bu teklifi

reddetmis olan Brian, bize durumu soyle acikladi: 'Dort cocugum var ve her hafta biriyle dort saat basbasa geciririm. Bugun dort yasindaki

kizim Mary'le randevum var. Cocuklar cok cabuk buyuyorlar, eger dikkat etmezsen, bir bakiyorsun, buyumusler ve onlarla beraber zaman

gecirme olanagi kaybolmus.

Brian'in yasam vizyonunu sormadim, ama davranisindan nelere oncelik verdigi belli oluyordu. Brian icin cocuklari suphesiz en az isi kadar

onemliydi. Brian'in yasaminda bununla ilgili bir pismanlik duygusu, bir 'keske' olmayacak.

Sally'e sordum: "Baban seninle randevulasir miydi?"

"Evet", dedi, "yalniz benimle degil, her cocuguyla sirasiyla basbasa zaman gecirirdi. Ve ilave etti, "Biz boyle gorduk, boyle biliyoruz. Benim

cocugumun da babasi boyle yapacak!". Gulumseyerek, "Nereden biliyorsun?" diye sordum.

"Biz Frank'le konustuk" diye cevap verdi. Yine icim ciz etti. Daha dogmadan cocugun gelisme ortamiyla ilgili bir bilinc olusmustu.

Kendi cocuklarima icim yandi. Evlenmeden onceki bilincimi, kafamin karmasikligini, evlendigim kiza ettigim eziyetleri ve ondan da acisi, kendi

yavrularima cektirdigim acilari dusundum. Biraz daha dusununce kendimin de aci cektigini anladim ve bu sefer kendi cocukluguma icim yandi.

Daha sonra babamin, anamin cocukluguna icim yandi. Ve son durak olarak ulkemin tum cocuklarina icim yandi.

Yine kimseye kizamayacagimi anlayinca, 'bundan sonra ne yapabilirimle ilgili dusunmeye karar verdim. Iste degerli okurum; yazdigim kitaplar,

verdigim seminerler, hazirladigim televizyon programlari, 'Ne yapabilirim? ' sorusuna verdigim yanitlarin ogeleridir. Sally'nin icinde yetistigi

ortami gormus ve anlamis biri olarak onun davranislarina simdi daha iyi anlam verebiliyorum. Sally, icinde yetistigi ailede, varolusun bes

boyutunu da doya doya yasayabilmisti. Cocugun hizasina inerek onunla goz goze konustugunuz zaman cocuk, 'Sen varsin, sen dogalsin,

sen degerlisin, sen guclusun ve sen sevilmeye layiksin', mesaji alir ve cocugun CAN'i beslenir.

Cocuguyla randevusuna sadik kalan baba, 'Seninle zaman gecirmek istiyorum, seni ozledim', mesajini guclu olarak verir. Cocuk bu mesaji

zihinsel olarak degil, sezgisel olarak alir ve aldigi bu sezgisel mesajlar sayesinde cocugun hamuru, 'Ben sevilmeye layik biriyim!' diye yogrulur.

Bir ana babanin cocuklarina verebilecegi en buyuk miras, varolusun bes boyutunda beslenmis ve buna inanmis guclu bir CAN'dir.