PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : İZMİT ve Çevresi 17 Ağustos’un ardından:


Kalpsiz_
12-19-2007, 03:34
İZMİT

17 Ağustos’un ardından:

Gezi 2000 'de İzmit'e ayrılan sayfaların başına eklenen Editör'ün notu, talihsiz kent İzmit'in dününü, bugününü çok güzel anlatıyor. Ben de yaşadığım kent İzmit ile ilgili olarak Gezi Rehberi'nin bu baskısına bazı notlar eklemek istiyorum. 100 yılı aşkın bir süredir deprem yaşanmayan bir kent olmasına rağmen, ben İzmit'i anlatırken kentin konumu açısından bu özelliğini vurgulamadan geçemiyordum. Kenti yerle bir etmemiş gibi görünse de aslında yapıların yüzde 80'inde hasara neden olan 1999 depremini yaşamak bana da nasip oldu. Ayakta olsa da, sağlam gibi görünse de, şu anda İzmit'deki binaların tümüne yakını 17 Ağustos'un izlerini taşıyor. Bir bir içlerine girip, görmek gerekir. Ben yazıma sadece kentin kültürel kimliğini oluşturan tarihi yapıların depremden ne derecede zarar gördüklerini küçük notlar halinde ekleyeceğim. "Umarım, bir daha böyle bir şey yaşanmaz" demek hayalcilik olur. "Umarım doğayı daha fazla tahrip etmekten, onun kurallarına karşı gelmekten artık vazgeçeriz" demek sanırım daha akılcı bir dilek olacak.

BU YAZI DEPREMDEN ÇOK ÖNCE YAZILMIŞTI

3000 yıllık İzmit'in tarihinde, kenti yerle bir eden çok sayıda deprem var. Kentin kimliğini değiştiren son deprem ise 60'lı yıllarda gerçekleşti. Ancak, bu deprem bir doğal afet değildi. Çok güzel bir iklime ve doğaya sahip bu kentin tercihi tarım ya da turizm değil sanayi oldu. İlerleyen yıllarda doğanın korunmasına yönelik hiçbir önlem almadan gelişen sanayi, kentin ve çevresinin çoğu güzelliğini alıp, götürdü. İzmit bataklığa dönüşmüş körfezi, kötü kokusu ile ünlü bir kent haline geldi.

Körfezde çok bol bulunan istakozdan gelen adı Astakoz ve daha sonra Büyük İskender'in Anadolu'yu fethetmekle görevli kralı Nicomedes'in verdiği adı Nicomedia ile gelişerek Roma, Antakya ve İskenderiye'den sonra dünyanın dördüncü büyük kenti durumuna gelen İzmit, günümüzde de kişi başına düşen geliri ile Türkiye birincisi. Ne yazık ki, böyle ilk sıralarda yer almak İzmitliye pek büyük bir mutluluk vermiyor. Kentin eski halini bilmeyen gençler pek farkında olmayabilirler ama 60'lı yıllar öncesinin İzmit'ini tanıyanlar şimdiki halini hüzünle izliyorlar.

Sandal kiralayıp balığa çıkan eşini, sahildeki çay bahçelerinden birinde tavşan kanı çay içip, bebek arabasındaki ya da çevresindeki yeşillikler içinde koşturan çocuğunu izleyerek bekleyen annelerin akşam keyfi hayal oldu. Sözünü ettiğim bu yerler 10 yılı aşkın zamandır sürüp giden demiryolu inşaatı ile tarumar olmuş durumda. İzmitli denizi unuttu.

Kartepe'nin yeşil etekleri tripleks villalarla tamamen doluyor. Körfezin bırakın istakozu, balığı bile kalmadı. Kereviti ile ünlü Sapanca Gölü'nde doğal hayat tamamiyle yok olmak üzere.

Tüm bu olumsuzluklara bakıp İzmit'den umudunuzu kesmeyin. Çünkü, doğa buraya öylesine cömert davranmış ki hâlâ gezip görmek için gelenlere kent ve çevresinin sunabileceği doyulmaz güzellikler var.

İzmit çevresindeki yerleşimin tarihi, 2250 yıl öncesine kadar gidiyor. Bu yerleşimin izleri, kent merkezine 3 kilometre uzaklıktaki Üçtepeler köyündeki tümülüslerde saklı.

Biz yakın geçmişte yapılan ve halen görülebilecek yapılardan söz ederek başlayalım İzmit ve çevresini tanıtmaya.

Pertevpaşa Külliyesi

Külliye, 16. yüzyılda Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Cami, Çeşme Hamam, Medrese, Kervansaray ve Aşhane'den meydana gelmiştir. Külliyeden günümüze kalan eserler şehrin Yeni Cuma Caddesi'nin iki yanında sıralanmıştır.

(Mimar Sinan'ın bu eserinin bazı kısımları deprem nedeniyle zarar gördü. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun kararı; tehlike arz eden kısımlar elden geçirildikten sonra ortaya çıkacak duruma göre fiziki müdahale gerekip gerekmediğine karar vermek.)

Fevziye Camii

Kemalpaşa mahallesi, Hürriyet Caddesi üzerindeki cami 16. yüzyılın ikinci yarısında İzmitli Mehmet Bey tarafından yaptırılmıştır. Mimar Sinan eseri olduğu düşünülen yapı 1884 depreminde tümüyle yıkılmış, yerine bugünkü cami yapılmıştır.

(Kentin merkezindeki bu tarihi yapının kaderinde 115 yıl sonra tekrar yıkılmak varmış. Depremde ağır hasar alan bu yapının yıkılmadan, aslına sadık kalınarak onarılmasına karar verildi.)

Saatçi Ali Efendi Konağı- Etnografya Müzesi

Veli Ahmet Mahallesi, Alaca Mescit Yokuşu Sokağı üzerinde bulunan ve Müze-Ev niteliğini taşıyan konakta baş oda, yemek odası, gelin odası gibi düzenlemelerin yanısıra bölgenin kültürünü yansıtan etnografik nitelikte eserler sergilenmektedir.

Konak, 29.9.1987 tarihinde Etnografya Müzesi olarak hizmete açılmıştır.

(Eski İzmitlilerin tercih ettiği yerleşim alanı olan İzmit'in tepelerindeki bu konak, depremde hasar görmedi.)

İzmit Kasrı (Abdülaziz’in Av Köşkü)

Demiryolu'nun kuzeyinde Saat Kulesi'nin yanındadır. Osmanlı Sultanı Abdülaziz tarafından av köşkü olarak yaptırılmıştır. Müze olarak düzenlenerek 1967'de Arkeoloji Müzesi olarak hizmete girmiştir.

Müzede Bithinya ve Nicomedia bölgelerinde bulunmuş Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait eserler bulunmaktadır. İki katlı, Barok usulde yapılmış, cephesi mermer sütunlarla çevrili bu yapı, Dolmabahçe Sarayı'nın küçük bir örneğidir.

Kurtuluş Savaşı sırasında Atatürk burada bir süre kalarak Fransız yazar Claude Ferrare ile görüşmüştür.

(1993 yılından bu yana restorasyonu devam etmekte olan İzmit'in gözbebeği bu kasır, 17 Ağustos'ta restore edilen bölümleri de dahil olmak üzere çok büyük hasar gördü. Yapı ile ilgili hasar raporu şöyle : "Son yapılan restorasyon çalışmalarının tamamen hasar görmesi ile birlikte, cephe duvarlarında taş kaplamaların dökülmesi, köşelerde derin yarıklar, çatının yer yer açılması, içeride altın varaklı tavan bezemelerinin büyük bir bölümünün dökülmesi sonucu yapı kullanılmaz duruma gelmiştir. Yeniden ciddi bir restorasyona alınması gerekmektedir."

Yılan hikayesine dönen, tahsisat yetersizliğinden uzayıp giden son restorasyonu İzmitliler üzüntü ile izlemişti. Bakalım bundan sonra neler olacak.)

Saat Kulesi

Arkeoloji Müzesi ile Atatürk Heykeli arasında yer alan kentin karakteristik Saat Kulesini Mutasarrıf Musa Kazım Bey, Sultan 2. Abdülhamit'in tahta çıkışının 25. yıldönümü nedeniyle yaptırmıştır. Neo Klasik üslupta Hereke, Tavşancıl ve traverten taşlardan yapılmıştır.

(Ciddi hasar yok.)

Süleyman Paşa Hamamı

İzmit Orhan Mahallesinde tipik bir Orhan dönemi hamamıdır. XV. asır sonlarına kadar mevcutlarının en ileri mimari tekniğini korumuştur.

(Ciddi hasar yok.)

Sırrıpaşa Konağı

Hacı Hasan mahallesi Yeni Çeşme sokaktadır. 19. Yüzyılın ikinci yarısında İzmit Mutasarrıfı Sırrıpaşa tarafından yaptırılmıştır. Konağın bahçe duvarı antık heykel ve mimari parçalar ile süslenmiştir. Konak, bugün ayakta kalan 19. yüzyıla ait tek sivil mimarlık örneği oluşu, bahçe duvarındaki antik eserler ve içindeki kalemişi bezemeler ile ilimizin önemli bir tarih hazinesidir.

(Depremde ciddi bir hasar görmemesine rağmen, uzun yıllardır bakım görmediği için, kenti süsleyen az sayıdaki tarihi yapılardan biri olma görevini sonlandırmak üzere.)

Üçtepeler Büyük Tümülüs

Merkeze yaklaşık 3 km. mesafede, eski İstanbul yolu üzerinde bulunmaktadır. İzmit Müze Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen bir kurtarma kazısı yapılmıştır. Geç Helenistik - Erken Roma çağına ait bir tümülüs mezar olduğu ortaya çıkmıştır.

Gültepe Nekropol Alanı

Gültepe Mahallesinde, otoban yanındadır. Antik Çağ nekropolü ile Bizans dönemine ait kutsal yapı kalıntısı (Hipoje) karayollarının yaptığı yol açma çalışmasıyla ortaya çıkmıştır. İzmit Müze Müdürlüğünün bölgede yaptığı arkeolojik çalışmalarla elde edilen küp, gözyaşı şişesi, ayna gibi daha çok Roma dönemine ait buluntular Müze'ye kazandırılmıştır.

Gölcük ve Beşkayalar Parkı

Deniz Kuvvetleri'nin yerleşimi dolayısı ile hep biraz "askeri" olan Gölcük'ün arkasında Samanlı Dağları uzanıyor. Doğa yürüyüşü sevenlere her zaman güzel olanaklar sunan bir bölge burası.

İzmit'e 26 km uzaklıktaki bölge Beşkayalar Tabiat Parkı olarak anılıyor. Beşkayalar'da en çok da derelerin oluşturduğu kanyonlar cezbediyor doğa severleri. İzmit Körfezi'ne dökülen Kirazdere ve onun kolları Sıcak Dere, Soğuk Dere ve Serin Dere suyun müziği, küçük çavlanları, çevresinin olağanüstü yeşili ile çok güzel yürüyüş güzergahları. İstanbul yönünden gelirken İzmit'i geçip Gölcük - Bursa yoluna giriliyor.

Gölcük yolu üzerinde Yuvacık sapağından girerek ulaşılan Beşkayalar parkına giderken yol boyunca Aşağı Yuvacık, Yukarı Yuvacık ve Servetiye köylerinden geçiliyor. Sapaktan sonra 13 km giderek varılan parkın Menekşe yaylasında çadırlı kamp kurulabilir. Trekking için çok uygun yollar var. Parkın 2 km uzunluğundaki mağaralarının birinde bir şelale, diğerinde ise bir göl var. Park sınırları içindeki Soğuk Dere ve Sıcak Dere'nin kesiştiği alandaki kanyon 6 km uzunluğunda.

Kanyon boyunca yer yer 5-6 metre yüksekliğinde çavlanlarla karşılaşıyor. 1600 hektarlık Beşkayalar Tabiat Parkı flora ve fauna zenginliği ile Türkiye'de az bulunur nitelikte.

DEĞİRMENDERE

Fındığı ile meşhur bu ilçede artık gündemde fındık değil sanat var. İlçenin her köşesinde ufak, ufak başlayıp uluslararası boyutlara ulaşan sanatsal etkinlikler Değirmendere'yi Kocaeli'nin sanat, kültür merkezi haline getirdi. Sanat ve kültür sadece Fındık Festivali, Ahşap Heykel Sempozyumu, Sinema Günleri, Çocuk ve Gençlik Şenlikleri gibi her yıl belirli tarihlerde düzenlenen etkinlikler süresinde değil yılın her günü Değirmendere'nin gündeminde.

Resim, heykel ve müzik kursları, folklor çalışmaları, yaz okulları, şiir akşamları, gençlik konserleri, söyleşiler, imza günleri ilçe halkının günlerini, gecelerini sanatla dolduruyor.

Ahşap Heykel Sempozyumu ise ilçenin gururu. Türkiye'de ilk kez gerçekleştirilen bu çalışma Mimar Sinan Üniversitesi'nin katkıları ile sürdürülüyor. İlki 1 Temmuz 1993 yılında 11 Türk sanatçısının katılımı ile gerçekleştirilen sempozyum, sonraki yıllarda yabancı sanatçıların da katılımıyla uluslararası bir nitelik kazandı. Katılan sanatçıların eserleri ilçenin parklarını süslüyor. Değirmendere'nin 100 yıllık bir yerleşim yeri olan Eski Yalı Mahallesi'nde zamana direnen 15 eski ev restore edilerek, ilçenin tarihi mirasının güzel örnekleri olarak yaşama döndürüldü.

Eski evlerin çevrelediği, içinde yüzyıllık çınarların bulunduğu bu alana 600 kişilik bir amfitiyatro ile içinde toplantı salonları, kütüphanesi, tiyatro ve sinema gösterimlerinin de yapılabileceği bir salonu olan Sanat Evi yapıldı.

Depremden Sonra Değirmendere

Kocaeli'nin en sevimli, en gayretli ilçesi Değirmendere için "Ciddi hasar yok" diyebilmeyi ne kadar isterdim. Tüm İzmitlilerin keyif alanı olan sahili, çay bahçeleri, Kırık Çatal Balık Lokantası, nostaljik vapur iskelesi, modern sahil yolları ve Ahşap Heykel Sempozyumları'nın yapıldığı parkı yok artık Değirmendere'nin. Hepsini deniz alıp götürdü. Dünyanın dört bir yanından gelen sanatçıların parka armağan bıraktıkları ahşap heykelleri bile.

Gayretli ilçe Değirmendere yeniden eski günlerine dönebilmek, acılarını unutabilmek için büyük çaba gösteriyor.

BAHÇECİK'TE

TÜRKİYE'NİN İLK

AMERİKAN KOLEJİ

Türkiye'de açılan ilk Amerikan kolejine ait bina, sadece onu kuranların değil, orada okuyanların ya da eskiye değer verenlerin ilgisinden tamamen uzakta, hiç de hak etmediği bir yalnızlığa terkedilmiş durumda. 1872 yılında bir eğitim kurumu olarak yapılan bina, şu anda samanla dolu ve içinde tavuklar yaşıyor.

Kocaeli'nin Bahçecik ilçesindeki bina değişik bir mimari yapıya sahip. Kayıtlarda pek bilgi yok, çevredekiler de bilmiyor ama şu anda ayaktaki binanın okul binası değil de, eğitim kompleksinin kilisesi olduğu söyleniyor.

Bizans, Rum ya da Ermeni kilise mimarisine pek benzemeyen binanın restore edilmesi durumunda oldukça görkemli olacağı ise açık.

TAHTALI GÖLETİ

İzmit'in çevresinde doğa yürüyüşü ve piknik yapılabilecek yeni alanlar keşfediliyor. Yeni yerler keşfetmenin heyecanı da o yerlere ilgiyi arttırıyor. Bu alanlar İstanbulluların da ilgi alanına giriveriyor.

İzmit'in içinden Bağçeşme'ye çıkıp yola devam ettiğinizde çeşitli tarihi kalıntılarla karşılaşırsınız. Üçtepeler köyünün girişinde yolun solunda İzmit'in kurucusu Kral Nicomedes'in mezarını içinde sakladığı umuduyla kazılan tümülüsü göreceksiniz. Ancak Roma döneminde bile mezar soyguncuları bulunduğu için, büyük heyecanla yapılan kazı sonunda, mezarın daha yapıldığı dönemde soyulmuş olduğu anlaşıldı.

Biraz ileride yolun solunda ise günümüzün definecilerinin izinle kazıp arzularına uygun bir şey bulamadıkları için parçalayıp bıraktıkları mezarlar karşınıza çıkar. Kazı için ödenek bekleyen bir kaç tümüsülü daha olan Üçtepeler köyünü geçtikten sonra Orman işletmesinden sağa saptığınızda Türkiye'nin 6 büyük göletinden biri olan Tahtalı Göleti önünüze seriliverir.

Balığı bol, çevresi yemyeşil olan bu göletin civarında, doğa severlerin ilgisini çekecek bir çalışma sürdürülüyor. TEMA Vakfı'nın Koruma Tarım şirketinin de katkıları ile yürüttüğü erozyonla mücadele çerçevesinde göletin çevresine çok sayıda fıstık çamı ve süs ağaçları dikiliyor.

Piknik için yiyeceklerinizi yanınızda getirmeniz gerekiyor. Ama çevre köylülerinin sıcak süt eşliğinde lokum ve gözleme ikramı da günübirlik gezinizin güzel bir anısı olabilir.

Editörün notu:

17 Ağustos 1999 Marmara depreminde Sakarya, Kocaeli, Yalova, Bolu ve İstanbul'da onbinlerce canımızı yitirdik. Dünyanın dört bir yanından gelen ( her nedense "düşman" bildiğimiz ülkeler de dahil ) destekle ve elbette kendi toplumumuzun büyük dayanışması ile yaraların sarılmasına çalışılıyor. Bölge, aşağıdaki metinlerde de okuyup, fotoğraflarda görebileceğiniz gibi, yurdumuzun en güzel doğasına sahip yerler arasında. Doğa bugün de güzel. Güzel olmayan, doğayla inatlaşıp fay hattına Türkiye'nin sanayisini ve nüfusunu yoğunlaştıran biz insanların akıldışı uygulamaları.

Bakınız kendisi de İzmit'li olan turizmci Tülay Filiz arkadaşımız, İzmit'i yazmaya nasıl başlamış depremden çok çok önce. Yoruma gerek yok. Yazı herşeyi ne kadar açıklıkla anlatıyor.

İstanbul yakınlarında en güzel trekking parkurları bu bölgededir. Bir çok seyahat acentası bölgede turlar düzenliyordu. Bunlar sürdürülmeli, diyoruz. Bölgenin depremzede sakinlerinin her türlü yardıma, desteğe ihtiyacı var. Ekmeğe de, sıcak bir Merhaba'ya da ! Haydi gezginler!..Bölgeye götürebileceğimiz çok şey var. Acılı insanları da, felaketi de, doğanın sunduğu güzellikleri de unutmayalım. "Gitmesek de, görmesek de o köy bizim köyümüz" değil artık.

SARAYLI KÖYÜNDE YAŞAYAN TARİH

Burada, çok yakınımızda bir köy var, tahmin edemeyeceğiniz kadar güzel. İzmit'in merkezine 15-20 dakika mesafede. Meydanında yedi yüz yıllık dev bir çınar, çevresinde kahveler, eski köy evleri, ahşap el sanatının ender örneklerinden biri olarak gösterilebilecek kapısı ile köy camii, çınarın dibinde Roma dönemi sütun başları ve arkada bu güzel köye fon oluşturan Samanlı dağlarının her mevsim renk değiştiren tepeleri.

Bu tepeler ulaşılabilen noktaya kadar meyveliklerle, bağlarla örtülü. Bu bağlarda yetişen üzümün mis gibi kokusuna ve tadına doyum olmadığını söylüyor köy halkı. Evlerin arasında dolaştığınızda doyulmaz güzelliklerle karşılaşıyorsunuz. Renkli, yüzlerce ampul gibi hurmaların süslediği ağaçlar, civcivleri ile gezinen tavuklar, ördekler, bançe duvarının arasında kalmış bir antik taş, dağlardan gelen buz gibi kaynak sularının aktığı çeşmeler.

Günümüzün harikalarından birkaç tripleks villayı saymazsak, köyün neredeyse tüm evleri ondokuzuncu yüzyıla ait mimari özelliklere sahip. Evler iki veya üç katlı, ikinci katlar hafif çıkmalı. Evlere cephe merkezinden iki kanatlı ahşap kapılarla giriliyor. Kapıların üzerinde birer balkon ve balkonların üstünde ahşap bir alınlık. Evlerin kaplama malzemesi genellikle ahşap. Ayrıca yöresel bir çamur türünün harç olarak kullanıldığı bağdadi yapı tekniği de görülüyor.

Bu güzel köyün evleri, bahçeleri, çınarları değil de niçin mi mezarlığı en ilginç yeri; köyün en manzaralı yerinde bulunan mezarlığı gezdiğinizde, bir köy mezarlığından çok Roma döneminden kalma bir kentin kalıntıları arasında dolaştığınızı sanıyorsunuz. Belirli aralıklarla dizili, yarısına kadar toprakla kaplı dev sütunlar sanki bir sarayın yerleşim düzenini belirliyor.

İzmit Körfezi'ni çok geniş bir açıdan gören bu alanda, köye adını veren antik bir sarayın olması olasılığı çok fazla. Ancak, bu sütunların köyün mezarlığında olması araştırma yapılmasını önlüyor.

Roma döneminden olduğu sanılan bu sütunların dışında, köy mezarlığında birçok Osmanlı mezar taşı da var. Dolaşırken, bunlardan çoğunun başlarının sanki bir balta darbesi ile koparıldığını görüyorsunuz. Yol kenarında, korumasız duran bu taşlar kırılıp, koparılır araçlara yüklenerek kaçırılıyormuş. Sanırım, İstanbulluların giderek artan antika tutkusu Anadolu'nun birçok yerinde ahşap kapı, mezar taşı bırakmayacak. Köy halkı sürekli nöbet tutup, köydeki antik eserleri koruyamayacaklarını bu nedenle hiç olmazsa taşınabilir olanların belirli bir yerde korumaya alınmasını istiyorlar. Tabii, bu da birçok prosedür ve izne bağlı bir olay ama, çalıp götürmek ve antikacılarda satmak hiçbir kurala bağlı değil.

Ne acıdır ki, eskiye sevgi ve saygı duyan insanlar bu tür eserleri antikacılardan satın alırken kaynak ya da bele sormuyorlar. Devletin gücü kontrole ve takibe yetmiyorsa, bizler, eskiye sevgi duyanlar, köylerden, yağmalanıp, ya da ev sahibine üç beş kuruş ödenip alınan bu güzellikleri satın alırken düşünmeliyiz. Kentlerdeki antikacılardan yüksek fiyatlar ödeyip aldığımız eşyalar belki de kendi mekânlarında çok daha güzel duracaklardı. Ana ne yazık ki, artan talep bu konuda çalışan insanları giderek daha da kuralsız davranışlara itiyor.

Saraylı köyünün mezarlığında başları kopartılmış çok sayıda Osmanlı mezar taşı öylesine garip görünüyor ki, bu düşüncelere kapılmadan edebiyorsunuz.

Tarihin çeşitli dönemleri Gölcük tepelerinden bu güzel köyde yaşıyor. Kısa bir süre önce, tarihi sit alanı olarak korumaya alınması için başvuruda bulunulan bu köyü gezmek huzur ve mutluluk veriyor. Sanırım, orada yaşamak da öyle, çünkü köy halkı evlerinden ve köylerinden büyük bir sevgi ile söz ediyor.

Saraylılar, duvarlarındaki çamur kaplamanın özelliği nedeniyle evlerinin çok kolay ısındığını, bahçelerdeki toprak fırınlarda komşularla birlikte ekmek pişirmenin yorucu değil, mutluluk verici olduğunu anlatıyorlar. Yaşantımızda nelerin eksik olduğunu görmek istiyorsanız Saraylı köyünü ziyaret edin.

İLÇELER: İzmit (merkez), Gebze, Gölcük, Kandıra, Karamürsel,Körfez.

İLGİ ÇEKİCİ YERLER: Kuzuyayla ve Fındıklıtepe Orman İçi Dinlenme Yerleri, Bayramoğlu, Karamürsel, Kefken ve Kerpe Kıyıları, Ballıkayalar, Eskihisar Kalesi, Hannibal Mezarı, Pertev Mehmed Paşa ve Çoban Mustafa Paşa Külliyeleri, Orhan Gazi, Mehmed Bey (Fevziye) ve İmaret Camileri, Sultan Süleyman Köprüsü, Yalı ve Mehmed Bey Hamamları ile Yenihamam ve Küçükhamam, Canfeda Kethüda Kadın ve Mısıroğlu Çeşmeleri, Hünkâr Kasrı, İzmit Saat Kulesi, İzmit, Yarımca ve Osman Hamdi Bey Müzeleri.