PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Hac İle Umrenin Mahiyetleri


Hasret
02-02-2009, 23:42
Hac İle Umrenin Mahiyetleri

1- Hac, lûgatta, saygı değer makamları ve diğer yerleri ziyaret kasdında bulunmaktır. Din deyiminde ise: "Arafat'da özel vaktinde bir mikdar durmaktan ve ondan sonra Kâbe-i Muazzama'yı usulü üzere tavaf ederek ziyaret yapmaktan ibarettir. Hac yapan kimseye Hâcc (Hacı) denir. Bunun çoğulu "Hüccac"dır.

2- Umre, lûgatta ziyaret manasınadır. Din deyiminde: "Kâbe-i Muazzama'yı tavaftan ve Safa ile Merve denilen iki yer arasında sa'y etmekten (koşar gibi gidip gelmekten) ibarettir. Bunun için belli bir zaman yoktur. Senenin her mevsiminde yapılabilir. Yalnız Arefe günü ile Kurban bayramının dört gününde yapılması mekruhtur. Ramazan ayında yapılması mendubdur.

3- Umre, müekked bir sünnettir. Bunu yapan kimseye "Mutemir" denir. Farz olan hacca, Hacc-ı Ekber denildiği gibi, umreye de "Hacc-ı Asgar" denilir. Bununla beraber Arefe günü cumaya raslayan bir farz hacca da "Hacc-ı Ekber" denilmektedir.

(Umre, İmam Malik'e göre de bir müekked sünnettir. Fakat İmam Şafiî'ye göre, ömürde bir defa hemen yerine getirilmesi gerekmeyen bir farz-ı ayndır. Hanbelî'lere göre, hemen yerine getirilmesi gereken bir farzdır.)




Haccın Nevileri

4- Hac, farz, vacib ve nafile kısımlarına ayrıldığı gibi, ifrad hac, temettü hac ve kıran hac nevilerine de ayrılır. Şöyle ki:

1) Farz hac, şartlarını kendisinde toplayan bir müslümanın ömründe bir defa yapmakla yükümlü olduğu hacdır.

2) Vacib hac, nezredilen veya başlanmışken bozulan nafile bir hacca karşılık kaza edilecek olan hacdır.

3) Nafile hac, buluğ çağına ermemiş olmakla mükellef bulunmayanın veya farz haccı yapmış bulunan bir kimsenin Allah rızası için nafile olarak yapacağı haçtır ki, bu hac tekrar tekrar yapılabilir. (*)

4) İfrad hac, beraberinde umre yapmaksızın yalnız başına yapılan farz, vacib ve nafile hacdır ki, ihrama girerken yalnız hacca niyet edilir. Bunu yapana "Müfrid" denilir.

5) Temettü hac, hac mevsiminde önce umre için ihrama girilip umre yapıldıktan sonra aynı mevsimde daha yurda dönmeden tekrar ihrama girerek usulü üzere yapılan farz hacdır. Bu haccı yapana "Mütemetti" denir. Bu, ifrad hacdan daha faziletlidir.

6) Kıran hac, hac aylarından önce veya hac ayları içinde mikattan evvel veya mikatta Umre ile farz haccı bir ihramda toplayıp bir niyetle Umre yapıldıktan sonra usulü üzere yerine getirilen hacdır. Bu şekilde hac yapılması Temettü hac yapılmasından daha faziletlidir. Bu haccı yapana da "Karin" denir. Bunların açıklama ve uygulamaları ileride gelecektir.

5- Haccın farz, vacib ve sünnet olan herhangi bir işine "Nüsük" denir. Bunun çoğulu "Menasik" dir. Bu söz, aslında ibadet ve su ile bir şeyi temizlemek demektir.
(*) On iki yaşını bitirip henüz buluğa ermemiş olan erkek çocuğuna mürahık, dokuz yaşını tamamlayıp da buluğa ermemiş olan kız çocuğuna mürahıka denir.






Haccın Rükünleri

6- Haccın rükünleri, mahiyetini teşkil eden farzları ikidir. Biri, Arafat'da bir müddet beklemek, diğeri de Kâbe-i Muazzama'yi farz manada tavaf etmektir.

7- Arafat, Mekke-i Mükerreme'nin güney doğusunda altı saat uzaklıkta bulunan bir yerdir. Hac yapacaklar için Arafat'da durmak zamanı, Zilhice ayının dokuzuna rastlayan Arefe gününün zeval vaktinden itibaren Kurban bayramı ilk gününün fecrinin doğuşuna kadar olan zamanın herhangi bir kısmıdır. Bu müddet içinde bir dakika dahi olsa, beklemekle bu farz yerine gelmiş olur. Bu Arafat'da uyanık bir halde durmakla uyumak veya baygın bulunmak halleri eşittir.

8- Belirtilen müddetten önce veya sonra, Arafat'da durmakla "Vukuf" farizası yerine getirilmiş olmaz. Ancak Zilhicce'nin hilâlinde şüphe olur da Zilkade otuz gün olarak tamamlanmış bulunur ve sonradan Zilkade'nin yirmi dokuz gün olduğu anlaşılırsa, bu takdirde Arafat'da durmanın ilk Kurban Bayramı gününe rastlamış bulunması istihsan yolu ile caizdir ve yeterlidir.

9- Hacıların Arefe günü sanarak Arafat'da durdukları günün Terviye (Zilhiccenin sekizinci) günü olduğu anlaşılırsa, bu bekleme yeterli olmaz. Arefe günü tekrar durmaları gerekir. Şu kadar ki, bütün insanlar tarafından vakfe ve farz tavaf yapıldıktan sonra haccın sahih olmadığına (bir gün önce yapıldığına) dair ortaya çıkacak haberler ve şahidlikler artık dinlenmez.

10- Arafat meydanının ortasında "Cebel-i Rahmet" yanında kıbleye karşı durulup Allah'a ayakta dua edilmesi daha faziletlidir. Burası, manevî değeri çok büyük olan bir yerdir. Dünyanın her tarafından akın edip gelen, yurdları, dilleri ve renkleri başka başka olan; fakat düşünce ve gayeleri bir olan yüz binlerce müslüman, Arafat'da, kefenlere bürünmüş, kabirlerinden dirilip Mahşer meydanında toplanacak bir muhteşem insan kitlesini andırır. Bunların hep birden duygulu bir dille Allahü Teâlâ Hazretlerini tevhid ve tebcile başlamaları, Allah'dan bağış dilemeleri ve ikram beklemeleri, melekleri bile heyecana getirecek yüksek ve ruhanî bir manzara meydana getirir.

Şüphe yok ki, Allahü Teâlâ Hazretleri, bu garip kullarına lütfedecek ve meleklerine şöyle hitab buyuracaktır: "Şu uzak ülkelerden gelip toz-toprak içinde kalmış, kıyafetleri perişan bir halde, benim rahmet ve yardımımı dileyen kullarıma bakınız! Ben şanı yüce, onları bağışlayacağım ve mağfiretime erdireceğim." Böylece feyiz ve bereketi nihayetsiz olan Yüce Allah'ın rahmeti ve yardım denizleri dalgalanıp duracaktır.

Ne kutsal bir tecelli, ne yüce bir başarı!..
(İmam Malik'e göre Arafat'da bekleme müddeti, Arefe günü güneşin zevalinde gündüzün fecrine kadar devam eder. O günün güneşin zevalinden batışına kadar, bir an bile olsa, beklemek vacibdir. Güneşin batışından sonra da bir mikdar beklemek gerekir ki, farzdır.)

11- Kâbe-i Muazzam'a, Mekke-i Mükerreme şehrinde Allahü Teâlâ'nın emri ile İbrahim aleyhisselâm'ın ilk olarak veya yenilemek suretiyle yapmış olduğu dört köşeli yüksek ve mübarek bir binanın işgal ettiği kutsal bir yerdir. Burası bütün müslümanların kıblesidir. Bu kıblegâha, İlâhi bir mabed ve İlâhi rahmetin tecelli kaynağı olmasından dolayı Beytullah Beyt-i Muazzam adı verilmiştir.

Kâbe-i Muazzama, Harem-i Şerif ve Mescidü'l Haram denilen büyük bir Mescidin ortasında bulunmaktadır. Bu mescidin etrafında kubbeler vardır. Geri kalan kısım açıktır. Yedi minaresi, birçok kapıları, içinde minberi, Zemzem kuyusu ve İbrahim aleyhisselâm'ın Makamı vardır.

12- Ziyaret tavafına gelince: Bu, Arafat'da vakfeden sonra Kâbe-i Muazzamanın etrafında yedi defa dolaşmaktan ibarettir ki, bunun dört defası farz olan bir rükündür.
Ziyaret tavafının vakti, Kurban Bayramının ilk günü fecir doğduktan sonra hayatın son gününe kadar uzayan bir zamanın herhangi bir kısmında yapılacak bir tavaf ile hac farizası tamamlanmış olur




Tavafın Mahiyeti ve Nevileri

13- Tavaf, lûgatta ziyaret etmek ve bir şeyin etrafında dolanmak manasıdır. Tavaf edene Taif ve tavaf edilen yere de ****f denir.

Din deyiminde tavaf, Kabe'nin etrafında yedi defa dönmekten ibarettir. Şöyle ki:

Kabe'nin güney tarafındaki bir köşesine Rükn-ü Hacer ve diğer köşesinde Rükn-ü Yemanî denir. Rükn-ü Hacer'de Hacer-i Esved denilen mübarek bir taş vardır ki, tavafa buradan başlanır. Beyt-i Muazzama sola alınarak Kabe'nin kapısına doğru gidilmek suretiyle Beyt'in çevresinde dolaşır. Böylece Hacer-i Esved'den başlayarak yapılan bir dolaşım yine orada tamamlanmış olur. Buna bir "şavt" denir. Aynı şekilde yedi defa yapılan şavt ile tavaf biter.

14- Tavaf, bir nevi namazdır. Allahü Teâlâ'ya heyecan ve muhabbetle yapılan tazimin bir nişanesidir. Allah'ın Arş'ı etrafında dolaşan kutsal meleklerin hallerine bir benzeyiş şeklidir.

Kâbe-i Muazzama, bu yaşanılan âlemde, göremediğimiz melekler alemindeki İlâhî makamın bir görüntüsü yerindedir. Bu maddî Beyt'in çevresindeki beden hareketleri, melekler âleminde Arş çevresinde yapılan ruhanî hareketlerin birer işaretidir.

15- Gerek tavafa başlarken ve gerek tavaf esnasında Hacer-i Esved'in önüne her geldikçe ona karşı durulur. Namaza durur gibi, eller kaldırılır, tekbir ve tehlil getirilir. Mümkünse öpülür veya eller sürülür. Bu da mümkün değilse, yalnız ona karşı eller yukarı kaldırılır, işaret yapılır ki, buna İstilâm (Selâmlamak) denilmektedir.

Hacer-i Esved'e böyle el koymak, Yüce Allah'a ibadet ve itaat etmek üzere söz vermenin ve bunda kararlı olmanın bir nişanı demektir.

16- Tavafın nevilerine gelince: Bunlar aşağıda yazıldığı şekilde beş kısımdır:

1) Kudûm Tavafı: Taşradan Mekke-i Mükerreme'ye varılınca ilk yapılan tavaftır. Bu tavaf, afaki (Mikat dışında gelenler) için sünnettir. Buna Tavaf-i Lika da denir.

(İmam Malik'e göre bu tavaf vacibdir.)
2) Ziyaret Tavafı: Arafat'dan döndükten sonra yapılan tavaftır. Buna "Tavaf-i İfaze" de denir. İşte haccın iki rüknünden biri bu tavaftır ki, dört şavtı farzdır.

3) Sader Tavafı: Hac esnasında Mina'da taşlar atıldıktan sonra, Mekke'ye inilince yapılan tavaftır. Buna "Veda Tavafı" da denir. Bu tavaf, Mikat dışından gelenler (Afakî'ler) için vacibdir. Bununla hac işleri (menasik) tamamlanmış olur. Hacılar bu tavafla Kabe'ye veda ederek vatanlarına dönmeye başlarlar.
(Bu tavaf, Şafiîler'de vacib veya sünnettir.)

4) Nafile Tavaf: Mekke'de bulunan müslümanların Kabe etrafında zaman zaman yaptıkları nafile tavaftır. Böyle bir tavaf, Mikat dışından gelenler için, nafile namaz kılmaktan daha faziletlidir. Çünkü onlar her zaman bu şerefi elde edemezler.

5) Umre Tavafı: Bunun dört şavtı Umre'nin rüknünden olan tavaftır ve farzdır. Bunun yerine başka bir şey geçemez. Umre'de kudûm tavafı ile Sader tavafı yoktur. Umre'ye İhramla başlanır, traş olmak veya saç kısaltmakla Umreye son verilir.

17- Tavaf esnasında tekbir ve tehlil getirilir, salât ve selâm okunur. Tavaf şavtları arka arkaya yapmak şart değildir. Bu tavaf henüz tamamlanmadan namaz için veya abdesti tazelemek için bırakılsa, tavaf bozulmaz. Geri kalan kısım sonra tamamlanabilir. Tavaf sırasında kadınların erkeklerle aynı hizada bulunmaları tavafı bozmaz.





Haccın Farz Olmasının Şartları

18- Bir kimseye haccın farz olması için sekiz şart vardır. Şöyle ki:

1) Müslüman olmalıdır. Gayri müslimler hac ile mükellef değildir. Buna göre bir gayri müslim hac yaptıktan sonra müslüman olsa, diğer şartlar bulununca yeniden hac etmesi gerekir.

Yine, bir mü'min hac ettikten sonra -Allah korusun- dinden çıkıp da sonra tevbe ederek İslâmiyete dönünce, diğer şartlar bulununca tekrar hac etmesi gerekir.

2) Buluğa ermiş olmalıdır. Bir çocuk, aklı başında ve kâr ile zararı ayıracak durumda da olsa, hac ile mükellef olmaz. Onun yapacağı hac nafile olur. Onun için buluğ çağına erer de hac şartlarını toplarsa, tekrar hac etmesi gerekir.

Velisi ile beraber hacda bulunan çocuğa, velisi hac işlerini yaptırır. Taşları attırır, tavaf yaptırır ki, büyüyünce görevini daha iyi yapabilsin. Bu taşlamayı çocuk terk etse, bundan bir şey gerekmez. Çünkü çocuğa hac vacib değildir.
3) Akıl sahibi olmalıdır. Deli olanlar hacla yükümlü değillerdir. Bunlar iyileşir de hac şartlarını elde ederlerse, o zaman hac etmeleri gerekir.

4) Hür olmalıdır. Köleler ve cariyeler hacla yükümlü değillerdir. Bunların yaptıkları haclar birer nafiledir. Bunlar azad edildikten sonra diğer şartlara sahib bulundukları takdirde hac etmeleri gerekir.

5) Haccın farz olduğunu bilmiş olmalıdır. Şöyle ki: Küfür diyarında (dâr-ı harbde) gayri müslimlere ait bir memlekette bulunup İslâmı kabul eden kimse, haccın farz olduğunu bilmedikçe,hac ile yükümlü olmaz. Fakat İslâm ülkesinde böyle bilmemezlik özür sayılmaz. Onun için İslâm yurdunda bulunan bir gayri müslim, haccın farz olduğunu bilsin veya bilmesin, ihtida eder de, hac şartlarına sahib bulunursa, hac ile mükellef olur.

6) Hac görevine güçlük olmaksızın gidip yerine getirmeye yeterli bir vakit bulunmalıdır. Bunun için bir kimse görevi için diğer şartlara tamamen sahip olduğu tarihten itibaren bu görevi yerine getirmeye elverişli bir vakit bulmadan ölürse, bu farzla mükellef tutulmaz.

7) Hicaz'a gidip gelinceye kadar kendisinin ve aile halkının âdete göre nafakaları bulunmalıdır. Temel ihtiyaçlardan sayılan malların bulunması ile hac farz olmaz. Fakat ihtiyaçtan fazla gelir getiren bir mal veya eşya bulunsa, bunları satıp hac etmek gerekir. Bir evde kira ile oturmak da, haccın farz olmasına engel değildir.
Temel ihtiyaçlar için zekât bölümüne bakılsın!..

8) Kendi durumuna uygun binek vasıta ve yolda yapacağı harcamaları karşılayacak parası bulunmalıdır. Buna Rahiliye, Zadü-t Tarika (yol azığına sahib bulunmak) denir. Şöyle ki:

Hac için yol azığına ve bilinecek vasıtaya gücü yeter olması şarttır. Bu kudretin hac aylarında veya herkesin buluduğu yerde hacıların âdet üzerine hacca gidecekleri zamanda bulunması gerekir. Bu esnada temel ihtiyaçlardan başka hacca yetecek kadar mala sahib olan kimsenin, diğer şartlara da sahib olması halinde, ona hac farz olur. Bu malı başka yere harcayamaz. Harcarsa, hac üzerinde borç kalmış olur. Fakat bu zamandan önce elde edilen mal, bundan önce istenilen yere harcanabilir. Bundan dolayı kendisine hac görevi vacib olmuş sayılmaz.

Meselâ: Muharrem ayında hacca yetecek kadar malı olan kimse, bunu bir iki ay içinde başka bir yere harcayıp da, memleketinde hacca gidilmesi âdet olan bir zamanda elinde mal kalmamış olsa, kendisine hac farz olmuş olmaz. Ödünç ve ikram suretiyle verilen azık ve binek yeterli sayılmaz. Bu ikram minnet altında bırakmayacak kimseler tarafından olsa bile hüküm aynıdır. Onun için Hac etmek üzere yapılan bir malı kabul etmek her halde gerekmez.

Bununla beraber Mekke-i Mükerreme'ye on sekiz saatten yakın bulunan yerlerdeki müslümanlar için yaya yürümeye güçleri olunca binek bulunması şart değildir.

(İmam Malik'e göre, azık ve binit için yeterince imkâna sahib olmak şart değildir. Bu konuda Mekke'ye gidip en düşük şartlarla hac işlerini yerine getirmeğe imkân bulunması yeterlidir. Onun için fazla güçlük bulunmaksızın yaya olarak veya kira ile karşılayabileceği bir binek ile hac etmeğe ve yiyecek

harcamalarını sanatı ile yolda yürüdükçe elde etmeğe gücü olan bir müslümana canı ve malı için bir tehlike yoksa, hac farz olur. Yurdunda ailesine bir nafaka bırakıp bırakmaması fark etmez. Ancak nafakasız kalmakla helak olmaları korkusu olunca, o zaman hac ile yükümlü olmaz.)




Haccın Yapılmasını Gerektiren Şartlar

19- Haccın yerine getirilmesinin farz olmazı için beş şart vardır. Şöyle ki:

1) Beden sağlıklı olmalıdır. Onun için hac görevini yerine getirebilmek için vücud sağlığına sahip olmayan kimseye hac farz olmaz. Kör ve kötürüm olanlar da böyledir.

Fakat iki İmama ve İmam Azam'dan bir rivayete göre, kendisini koruyup yol gösterecek kimsesi bulunan âmâya (iki gözü köre), diğer şartlarla sahib olunca, hac etmesi farz olur.

2) Haccın yerine getirilmesi için arızî engeller bulunmamalıdır. Bir kimse tutuklanırsa (hapsedilirse) veya zorla hacdan engellenirse, hac ile yükümlü olmaz.

3) Yol emniyeti bulunmalıdır. Yolda tehlike bulundukça, hacca gidilmesi farz olmaz.

4) Sefer mesafesinden (en az onsekiz saatlik bir uzaklıktan) hac yapacak bir kadın için yanında kocası veya meübbeden mahremi bulunan bir erkek bulunmak şarttır. Bunların akıllı, buluğa ermiş veya buluğ çağına gelmiş olmaları gerekir. Beraberinde böyle bir kimse bulunmayan kadın için hac farz değildir. Kendisine hac farz olan bir kadının yanında böyle bir mahremi bulunduğu takdirde, kocası onu hacdan alıkoyamaz. Çünkü böyle bir farzı yerine getirmek, koca hakkından önde gelir. Genç bir kadının yalnız süt kardeşi veya damadı ile hac etmesi, zamanın bozukluğu bakımından bazı alimlere göre caiz görülmemiştir.

5) Hacca gidecek kadın, kocasından boşanmış veya kocası ölmüş ise, iddeti bitmiş olmalıdır. Böyle bir iddet bekleme içinde bulundukça kadın hacca gidemez. Öyle ki, yola çıktıktan sonra Mekke'ye en az on sekiz saat uzak bir yerde iken kocasının orada ölmesi gibi bir sebeble iddet bekleyecek olan kadının o yerden iddeti bitmeden önce çıkmaması gerekir.