PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Sabır sancağında şükrü şahlandırmak


Hasret
01-29-2009, 15:35
Ocak ayından mıdır nedir;bugünlerde ayrılığın en tiz tonunundan nağmeler bırakıyor kulağıma kainat.Mesela yapraksız kalan ağaçlar,dallarının ayrılık çıplaklığıyla neler anlatmaz ki insana...
Ancak ben bunca perişanlığı içinde,buselik makamında tatlı bir ayrılık hüznünün yaşanması gerektiğine inananlardanım.
Zira Lawrence'nin dediği gibi;her şey benimdir yerine her şey yanımdadır diyebiliyorsa insan,nice ayrılıkların ardından,perişan olup yerle bir etmez dünyasını.
Sahi,çoğu zaman bir şey,bir nesne,bir olay yada bir kişi için bin şeyi,bin nesneyi,bin olayı yada bin kişiyi yıkmıyor,kırmıyor,yok saymıyor muyuz?
Evet,çoğu zaman yaşanan gitmelerle yaşam durur bizim için..Sözüm ona,
"bundan sonra nasıl yaşanır? nasıl nefes alabilir ve ve nasıl gülünebilir?" gibi sorularla, zaman bundan sonra,dursa da olur;geçse de...
Artık manasını kaybetmiştir büsbütün çünkü.
Derken,elimizi çektiğimiz saatler,odalara hapsettiğimiz bedenimize rağmen geçer.
Tüm yaşanacaklar,biz olmadan da yaşanır.Zaman geçerken "asla" dediğimiz kelimelerimiz,
yerini "acabalara" bırakır.Ve gemimiz hiç hatırımıza getirmediğimiz bir sahile demirleyip,inmemizi bekler.
Ancak şurasıda var hayatın:Yaşadıklarımızdan geriye kalanlar bazen yıpratsa da,derbeder edip perişan etse de,hiçbir acı sonsuz değil.
İnsan kimi zaman en mutlu olduğu "bir daha hüzünlenir miyim ki?" dediği yerden yara alırken,"hiç unutur muyum bu acıyı?" dediği yerde de gülmeye başlar.
Tam burada adeta bir rahmet parıltısından bahsetmek,elbette yerinde olacaktır.
O da unutmak ve hatırlamak...
Gerçekten unutmak gibi bir nimet olmasa,nefes almak insana ne kadar da acı verirdi!
Zihnimiz yaratılış harikası olarak,yaşanmışlık isimli urları,"unutmak" denen cerrahi müdahaleyle silip atmıyor mu?
Dostumu dinliyorum:Babam öldüğü zaman,Allahım bundan daha büyük acı ne olabilir ki?
deyip,günlerce kendimi perişan etmiştim.Babamın yasını çekerken,Allahın bana bahşettiği kızım,babamın acısını hafifletti.Onunla avundum ve zamanla acımı unuttum.Ondan sonra başıma ne gelirse,"bunada şükür deyip susuyorum" diyerek,kısa bir anısını anlatmıştı.
Gözlerinden akan birkaç damlayı elleriyle silerken,unutmakla birlikte müspet tarafından hatırlamanında önemli olduğu zihnime nakşoluyordu sanki.
Bir bakıma;nasıl ki,unutmak ancak sabırla anlamlı oluyorsa,hatırlamak da şükürle anlamlı bir çehreye bürünüyor.
Hatırlıyorum da;küçükken ufak tefek şeyler için ne kadar da ağlardık.Şimdiyse büyüdük ve çok büyük sandığımız olaylar bizi yine ağlatıp perişan etmekten geri durmuyor.
Peki şimdi biz o çocukluk hallerimizi hatırlayıp gülerken,yaşadığımız o kötü olaylar dolayısıyla neden sabır ve şükür denen iki sımsıkı halatı bırakıp kendimizi harap ediyor,
"herşey Allahtandır,mutlaka ona döndürüleceğiz" diyemiyoruz?
Bize düşen,küçük hüzünlerin peşinden yitip gitmek yerine,unutmaya çalışıp,sabır sancağı altında şükür atlarımızı şahlandırmak hayat meydanında.
Yeter ki kim olduğumuzu ve nerden gelip nereye gideceğimizi daima hatırımızda tutalım.
Böylesi bizi daha güçlü kılacaktır....