PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Zekat ve Niyet


DİGİMAX
12-13-2007, 17:23
Zekat ve Niyet
Zekatta niyetin önemi nedir?
Zekati fakire verirken veya zekat için mal ayirirken bunu zekat olduguna kalben niyet etmek gerektigi hususunda dört mezhep alimleri ittifak halindedir.Dil ile niyete ise gerek yoktur.Bir kimse, bir fakire zekat niyetiyle bir sey verirken onu rencide etmemek için "Bu bir hibedir" dese, zekatin sihhatine zarar vermez. Kendisine zekat verilen kimsenin aldigi seyin zekat oldugunu bilmesi de sart degildir. Fakire ,"Bu benim zekatimdir" demeye gerek yoktur.Ancak baskalarina örnek olmak söz konusu ise, zekatin açiktan verilmesi daha faziletlidir. Çünkü zekat farz bir ibadettir.Farzda ise riya olmaz.
Bir mal fakire niyetsiz olarak verilirse, sonradan bunu zekat olmasi istense, eger verilen sey fakirin elinde duruyorsa, o sey zekat yerine geçer. Fakat elinden çikmissa, zekat yerine geçmez.Asil olan vekilin degil, zekati veren kimsenin niyetidir.Bu sebeble zekat veren kimse verdigi seyi ya vekile verirken veya vekil fakire verirken niyet etmelidir.
Bir kimse, zekata niyet etmeksizin zaman zaman fakirlere birseyler verse, o seyler zekat yerine geçmez.
Zekat verirken, niyet Allah rizasini kazanmak olmalidir
Zekatta bir mali, bir parayi fakire veya bir hizmet kurulusuna verirken, gaye sirf Allah rizasini kazanmak olmalidir. Baska bir karsilik beklenmez.Böyle olunca da bir zengin zekatini verirken kesinlikle zekat verdigi kimseyi minnet altina almayi düsünemez. Bilakis kendisini zekat borcundan kurtardigi için zekat verdigi kimseye tesekkür etmelidir.Kasa basindaki memurun mal sahibinin emriyle verdigi kisilere karsi hiçbir minnet taslamaya hakki olur mu?Çünkü mali veren de ,zekatin verilmesini emreden de allahü Teala 'dir.Zekat bu suurla verildiginde fakir kendisini minnet altinda hissetmez, bir eziklik duymaz.Çünkü bilir ki, o mal veya para zaten kendisinin degildir.Zenginin üzerinde emanet olarak durmaktadir.Dolayisiyla borcunu ödeyen biri borçlu oldugu kimseyi minnet altina alamayacagi gibi, borcunu alan kimse de bie eziklik içinde olmaz.Nitekim zekatin zengin üzerinde fakirin bir borcu oldugu gerçegini Peygamber Efendimiz Hazretleri (s.a.v) bir hadislerinde söyle ifade ederler: "Malin zekatini ödedigin vakit, üzerindeki borcu ife etmis olursun" ( Ibni Mace, Zekat:3)
Zekât Nedir?
Zekât, lügatta temizlemek, çoğalmak ve büyümek mânalarına gelir. İslâmî ıstılahta ise, şer'an zengin sayılan bir müslümanın, seneden seneye malının belli bir miktarını müslüman fakirlere Allah rızası için temlik etmesidir. (Temlik: Verilen zekâtı fakirin mülkiyetine geçirmesi demektir.) Kulların kulluktaki sadakatlarına delâlet etmesi cihetiyle, zekâta "sadaka" da denilmiştir. Ancak sadaka tabiri, zekâttan daha umumîdir. Vâcib ve nâfile tasadduklara da şâmildir. Zekât vermeye tezkiye, zekât verene ise müzekkî denilir.
Zekâtın Hükmü Nedir?
Zekât, İslâmın 5 rüknünden birisidir. Namaz, oruç gibi farz-ı ayındır. Ancak onlar gibi bedenle değil mâl ile yapılan bir ibâdettir. Hicretin ikinci senesinde farz kılınmıştır.
Zekât, Kur'ân-ı Kerim'de 34 yerde zikredilmiştir. Farziyyeti, 6 yerde, namaz ile birlikte tekrar edilen şu âyet-i kerîme ile sâbittir.
"Namazı kılın, zekâtı verin..." (El-Bakare, 43, 83, 110; en-Nûr, 56; Müzzemmil, 20; en-Nisâ, 77).
Bu da İslâm'ın, dinî vecibeler içinde namazdan sonra en büyük ehemmiyet ve kıymeti zekâta verdiğini gösterir.
Gerçekten de namaz, dinî hayatın direği, İslâmî yaşayışın te'minatıdır. Zekât ise, sosyal hayatın istinad noktasıdır. Namaz kılınmayan bir cem'iyette islâmî hayat ve dinî yaşayış zayıflayıp sönmeye yüz tutacağı gibi, İslâmın zekât emrinin tatbik edilmediği bir toplumda da ictimaî huzur, ferdler arasında birlik ve beraberlik, dirlik ve düzenlik sağlanamaz. Fakir ve zengin sınıflar arasında dayanışma ve yardımlaşma ortadan kalkar; sevgi ve saygı duyguları yok olur. Ferdler birbirlerine düşman hâle gelir. Günümüz toplumlarının hâli buna açık bir delildir.
Şu halde namaz ve zekât, cem'iyette biri dinî, diğeri de içtimaî hayatı düzenleyici ana unsurlardır.
Zekât, Fakire Zenginin Bir Yardımı mıdır?
Zekât, zengin müslümanların fakir müslümanlara yaptıkları bir iâne, yardım ve sadaka değildir. Zekât doğrudan doğruya fakirin, zenginin malında olan bir hakkıdır. Kur'an-ı Kerîm'de bu husus şu şekilde belirtilmiştir:
"Mü'minlerin mallarında dilencinin ve dilenmeyen fakirin bir hakkı vardır." (ez-Zâriyât, 19).
Zengin, fakirin bu hakkını ödemek mecburiyetindedir. Zekâtı ödenmemiş bir mal, temiz ve helâl olmaktan çıkar; içinde gasbedilmiş, sahibine verilmemiş bir hak bulunan gayr-i meşrû' bir servet hâlini alır. Ne zaman ki malın zekâtı ödenir, o zaman mal temizlenmiş, gayr-ı meşrûluktan kurtulmuş olur. Resûlüllah Efendimiz bu hususu "Malınızı zekâtla temizleyin" buyurarak beyan etmişlerdir...
Bu bakımdan zenginin, zekât verdiğinden dolayı fakiri minnet altında bırakmaya çalışması uygun bir davranış olmadığı gibi, zekât alan fakirin de zengine karşı bir eziklik ve zillet duyması, minnet yükü çekmesi asla söz konusu olamaz. Çünkü zekât onun öz hakkıdır.
Zekât Vermemenin Cezası Nedir?
Çok ağır mânevi müeyyideler vardır. Yüce Allah zekâtını vermeyenlerin kıyâmette çok büyük azabla karşılaşacağını haber vermektedir:
"Kıyâmet gününde stok edilen altın ile gümüşün üzerleri Cehennem ateşinden kızdırılacak da bu mal biriktirenlerin alınları bunlarla dağlanacak ve onlara şöyle denilecek: İşte bu, (zekâtını vermeyip) stok etiğiniz paralar... Ve stok ettiklerinizin cezasını çekin." (et-Tevbe, 34).
Âyet-i kerîmede zikri geçen stok, zekâtı ödenmeyen paralara şâmildir.
Başka bir âyet-i kerîmede de şöyle buyurulur:
"Allah'ın fazlından verdiklerini kullarından esirgeyenler için o malın hayır olduğunu zannetme. Belki o mal, onlar için şerdir. Kıyâmet gününde fakirlerden esirgedikleri o mal, onların boyunlarına halka yapılacaktır." (Âl-i İmrân, 180).
Bu hususta bâzı hadîs-i şerîflerde de şöyle buyurulur:
"Deve, sığır ve koyun sahibi bir müslüman, bu malların zekâtını ödemezse, kıyâmet gününde o hayvanlar dünyada olduklarından daha semiz ve daha büyük halde gelecekler ve herbiri boynuzu ile ona toslayacak, ayakları ile de çiğneyecek. Sonuncusu işini bitirince, birincisi yeniden toslamaya ve çiğnemeye başlayacak, tâ ki insanlar muhakeme edilinceye kadar..."
"Cenâb-ı Hak, kime mal verir de zekâtını ödemezse kıyâmet gününde o mal sahibine, gözlerinin üzerinde simsiyah iki benek bulunan gayet zehirli ve (zehirinin te'esirinden başı) kel bir yılan şeklinde görünerek boynuna gerdanlık yapılacak. Sonra da iki çene kemiğini, yani avurdunu iki tarafından yakalayıp şöyle diyecek: Ben senin malınım, ben senin zekâtını vermeyip stok ettiğin servetinim..."
Zekât Nasıl Verilir?
İslâm şeâirlerinin en büyüklerinden olan zekâtın alenî olarak verilmesi efdaldir. Çünkü alenî olarak verilmesinde çevreye iyi örnek olma hususu olduğu gibi, zekâtı veren için de başkalarının sû'i zanlarından kurtulmak durumu bahis mevzuudur. Hem zekât, zengin için, kesin bir borç ve farîza olduğundan, edâsına riya da giremez. Halbuki nafile sadakalar öyle değildir. Onları gizlice verip, gösteriş ve faziletfüruşluk ihtimalinden kaçınmak daha faziletlidir.
Zekât Ne Zaman Ödenir?
Kuvvetli ve en sahih olan görüşe göre, üzerine zekât düşen mal ve paraların zekâtı, o mal ve paranın üzerinden 1 sene geçtikten sonra, fevren, yani, sene biter bitmez hemen verilmesi icabeder. Özürsüz olarak te'hir etmek câiz olmaz. Günahı muciptir.
Kur’an-ı kerimin çeşitli yerlerinde hkâr olur. Fakat bu görüş zayıftır.
namaz ile zekat beraber bildiriliyor. (Namazı kılın, zekatı verin) buyuruluyor. (2/43)
Zekatın önemi büyüktür. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allah’a ve Resulüne inanan, malının zekatını versin!) [Taberani]
(Zekat vermekle müslümanlığınız mükemmel hâle gelir.)
(En faziletli ibadet namaz, sonra zekattır.) [Taberani]
(Hastalarınızı sadaka ile, mallarınızı zekat ile koruyun!) [Deylemi]
(Allahü teâlâ, malınızın temizlenip güzelleşmesi için zekatı farz kıldı.) [Hakim]
Zekat vermeyen büyük günah işlemiş olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Zekat vermeyen kimseye Allahü teâlâ lanet eder.) [Nesai]
(Zekat vermeyen, temiz malını kirletmiş olur.) [Taberani]
(Zekat vermeyen kimse, kıyamette ateştedir.) [Taberani]
(Zenginlerin zekatı fakirlere kâfi gelmeseydi, Allahü teâlâ onlara ayrıca nafaka verirdi. Aç kalan fakir varsa, zenginlerin zulmü yüzündendir.) [El-Askeri]
[Eli ayağı tutup da, çalışabilenlerin zekat istemesi haramdır. İstemediği halde, kendisine zekat verilirse, alması günah olmaz. Zekat, çalışamıyacak kadar hasta, sakat olanlara ve çalışıp da güç geçinenlere verilir. Allahü teâlâ böyle fakirleri de milletin içinde kırkta bir yaratmıştır.]
(Zekat vermeyen bir toplum, rahmetten, iyilikten mahrum kalır. Hayvanlar da olmasa, hiç rahmet görmezlerdi.) [Taberani]
(Zekatı verilmeyen mallar, karada, denizde telef olur.) [Taberani]
(Zekatını veren o malın şerrinden korunmuş olur.) [Beyheki]
(Zekat vermeyenin namazı kabul olmaz.) [Taberani]
[Zekat vermemek büyük günah olduğu için, böyle günahkârın kıldığı namaz, sahih olup borcu ödenirse de, namazdan hasıl olacak büyük sevaba kavuşamaz. Her günah da böyledir.]
Peygamber efendimiz, (Zekatı verilmeyen mallar, yılan olup sahibinin boynuna dolanır) buyurduktan sonra, şu mealdeki âyet-i kerimeyi okudu:
(Allah’ın ihsan ettiği mallarda cimrilik edenler [o malların zekatını vermeyenler], iyi ettiklerini [zengin kalacaklarını] sanıyorlar. Halbuki kendilerine kötülük etmiş oluyorlar, o mallar Cehennemde, [yılan şeklinde] boyunlarına dolanacak [onları sokacak].) [Âl-i İmrân 180 - İbni Mace]
Bu acı azaplardan kurtulmak için, malların zekatını, tarla mahsullerinin, sebzelerin, meyvelerin uşrunu vermek şarttır.
Zekat kırkta bir, uşur onda bir verilir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Altın ve gümüşü [malı, parayı] biriktirip Allah yolunda harcamayanlara [zekatını vermeyenlere] çok acı azabı müjdele! [Zekatı verilmeyen mallar] paralar, Cehennem ateşinde kızdırılıp, sahiplerinin alınlarına, böğürlerine, sırtlarına [mühür basar gibi] basılacaktır. Bu kendiniz için biriktirdiğiniz servettir. Biriktirdiklerinizi [azabını] tadın denilecektir.) [Tevbe 34, 35] (Parantez içindekiler, tefsirlerdeki açıklamalardır.)
Fakire verilen altın, onu zengin edecek kadar fazla olmamalıdır. Borçsuz fakire nisap miktarı veya daha çok zekat vermek mekruh olarak caizdir. 10 gr altın kadar borcu var ise, 100 gr altını alması mekruh olmaz. Altın ile gümüş, ne niyetle saklanırsa saklansın ticaret eşyası kabul edilir. Nisap miktarı ise zekatı verilir. “Ev, araba almak için biriktirilen paranın bana göre zekatı olmaz” diyenlere itibar edilmemelidir Sadaka-i fıtr [Fitre]

[B]Sadaka-i fıtr [Fitre]
İhtiyacı olan eşyadan ve borçlarından fazla olarak zekat nisabı kadar malı, parası bulunan Müslümanın fitre vermesi vacip olur. Nisaba malik değilse fitre vermesi vacip olmaz. Fakat vermesi iyidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Ramazan orucu, gökle yer arasında durur. Sadaka-i fıtr verilince yükselir.) [Ebu Hafs]
(Sadaka-i fıtr, oruçlunun, uygunsuz sözlerinden hasıl olan günahları temizler.)
(Sadaka-i fıtr, zenginlerinize bir tezkiyedir. Fakirleriniz de verirse, Allahü teâlâ onlara daha çoğunu verir.) [Ebu Davud]
[Tezkiye, temize çıkarma, temizleme demektir.]
Diğer üç mezhepte, bir günlük yiyeceği olanın fitre vermesi farzdır. Hadis-i şerifte, (Sadaka-i fıtrı, küçük büyük, zengin fakir herkesin vermesi gerekir) buyuruldu. (Ebu Davud)
Dinen zengin olmayan herkes, fitre, zekat alabilir. İhtiyacı olan eşya ve borçlarından fazla olarak, zekat nisabı kadar malı, parası bulunan müslümanın, fitre vermesi vacip olur. Fitre, zekat alması, haram olur. Fitre nisabına katılacak malın ticaret için olması şart olmadığı gibi, elinde bir yıl kalmış olması da gerekmez.
Halk arasındaki zenginlikle, dinin bildirdiği zenginlik farklıdır. Nisap miktarı malı veya parası olmayan bir kimse, fakir demektir. Evi olmayan, kirada oturan bir kimse nisap miktarı paraya, altına veya ticaret malına sahip ise dinen zengin sayılır, böyle bir kimsenin zekat vermesi gerekir ve zekat alması caiz olmaz.
Ticaret için olmayan malların zekatı verilmez. Gelirleri nisaba dahil edilir.
Nisaba malik olmayan herkes fakir sayılır, zekat alabilir. Nisaba malikse fitre vermesi vacip olur. Asgari maaş alan bir kimse, borçları çıktıktan sonra, nisaba malik ise, zengin sayılır, fitre vermesi gerekir. [Nisap, 96 gr altın veya bu değerde para, ticaret malı demektir.]
Sadaka-i fıtr, Ramazan-ı şerifte verilir. Ramazandan önce ve bayramdan sonra da vermek caiz ise de bayram namazından önce verilmiş olması daha çok sevaptır. Şafii’de Ramazandan önce verilmez. Bayramdan sonraya da bırakılmaz. Hastalık gibi herhangi bir özürden dolayı oruç tutamayan kimsenin de, zengin ise fitre vermesi gerekir.
Sadaka-i fıtrın miktarı her yıl değişmez. Fitre olarak yarım sa’ buğday veya un, yahut bir sa’ arpa, hurma veya kuru üzüm verilir. Yarım sa ölçek, ihtiyatlı olarak 1750 gramdır. Bir sa’ ise 3500 gramdır. Bu miktarlar kıyamete kadar hiç değişmez. Fitre olarak, ya bizzat buğday, un, arpa, hurma veya kuru üzüm verilir. Yahut değeri kadar altın veya gümüş verilir. Buğday, un ve diğerlerini vermek güç olursa, bunların kıymeti kadar, ekmek veya mısır verilebilir.

Fitre miktarları şöyledir:

[B]Fıtranın cinsi, miktarı
Buğday 1750 gr
Un 1750 gr
Un (İyi) 1750 gr
Arpa 3500 gr
Kuru üzüm 3500 gr
Kuru üzüm (İyi) 3500 gr
Hurma 3500 gr
Hurma (İyi) 3500 gr