PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Kur'an-i Kerim 'in Ahkami Kiyamete Kadar Geçerlidir


Hasret
01-26-2009, 16:25
KUR'AN-I KERİM'İN AHKAMI KIYAMETE KADAR GEÇERLİDİR



Hz.Adem[a.s] ile başlayan insanlık serüveni, bir gelişim ve değişim çizgisi takib ederek sürmektedir ve bu kıyamete kadar da sürecektir.Cenab-ı Allah peygamberler ve onlar eliyle kitablar göndermek suretiyle bu gelişimi, bir diğer kelimeyle tekamülü sağlamıştır. Ama bu, Darvin ve taraftarlarının iddia ettiği gibi, yaratılış ve varoluşla ilgili bir tekamül değil; düşünce, yaşayış, medeniyet, teknik ve benzeri şeylerle ilgili bir tekamüldür. Rabbu'l-Alemin olan Hak Teala, bir taraftan insanı en güzel bir şekilde yaratıp, ona lazım olacak en lüzumlu maddi-manevi teçhizatı, yani organları ve özellikleri vererek, bir taraftan da insan olarak takib etmesi gereken yolu ve hayat tarzını, onlar içinden seçtiği peygamberler vasıtasıyla bildirerek, rububiyetini göstermiştir.

Terbiye etme ve geliştirme demek olan rububiyetin bir neticesi olarak, Allah Teala madden en güzel şekilde yarattığı insanı, manen mükemmel olabilme potansiyeli ile donatıp, bu potansiyeli kendi iradesiyle iyiye ve güzele doğru kullanarak "insan-ı kamil" olmasını ve böylece ona, meleklere bile vermediği büyük bir şeref vermeyi istemiştir. Dolayısıyla da onu bir "imtihan dünyası" içine bırakmış ve bu kemali, yani manevi tekamülü ve terbiyeyi, kendi kendine kazanmasını murad etmiştir. Ama onu, en büyük düşmanları ve manevi tekamülünün en önemli engelleri olan nefsi ve şeytan ile baş başa bırakmamış, gerekli zamanlarda gönderdiği ilahi mesajlarıyla yolunu göstermiş, her türlü düşmanı hususunda dikkatini çekmiştir.

İnsanoğlu, uzun tarihi boyunca,temelini peygamberlerin attığı büyük gelişmeler geçirmiştir. Binaenaleyh , bu gelişme çerçevesinde insanın maddi ve manevi ihtiyaçları da gelişmiş ve değişmiştir. Fakat her gelişme ve değişmenin bir sonu ve sınırı var. Mesela günümüzde , önceleri hızlı bir gelişme gösteren bazı fen bilimleri ve teknikler, artık yavaşlamaya ve daha zor ilerlemeye başlamışlardır. Mesela bilgisayar teknolojisi, geçtiğimiz yıllarda, insanın başını döndüren bir seyir izlerken, şimdilerde hız kesmiş görünüyor. Belki bu seyrine, yavaş yavaş da olsa bir müddet daha devam edecek ve bugünkünden daha enteresan aletler icad edecektir. Ama her halükarda , bir müddet sonra sınıra gelip tıkanacaktır. Mesela otomobil sanayii, motorun temel yapısından ve çalışma şeklinden çok, aksesuarlar ve ikinci derecede hususlar üzerinde değişiklikler yaparak yoluna devam ediyor; motoru, demir ve çelik yerine, daha az ısınacak ve böylece daha az enerji kaybına sebeb olacak seramikten yapmaya; bir gün tükeneceği açık olan petrol yerine, güneş enerjisini kullanma veya başka kullanılabilir enerji kaynakları bulmaya çalışıyor ki bu ve benzeri hususlar, temel sistemle alakalı değildir.
Hızla değişen ve gelişen şeyler, bir müddet sonra, değişecek ve gelişecek saha bulamayınca tekrara düşmektedirler. Bundan dolayı olsa gerek ki bazı kimseler,"Gök kubbenin altında yeni hiçbir şey yok. Yeni gibi görünen şeyler, eskilerin bir başka şekilde tekrarından ibaret." demişlerdir. Şüphesiz her şeye, sahasını ve sınırım çizen Allah Teala'dır; sonsuz olan O'dur ve O'ndan başka her şey sonludur-sınırlıdır. Allah Teala, dünyaya ve insanoğlunun dünyadaki serüvenine de bir sınır çizmiş, bir ecel belirlemiştir. Artık bugün, inanan-inanmayan bütün insanlar, dünyanın bir tükenişe doğru gittiğini söylemeye başladılar, inananlar taa başından beri bunu söylüyorlardı. İnanmayanlar da hava kirliliği, çevre kirliliği, dünya imkanlarının hızla harcanması, ozon tabakasının tahribi, ekolojik dengenin ve daha nice dengelerin bozulması gibi, Allah'a halife olarak yaratılan insanın, meleklerin korktuğu şekilde [Bakara,30] yeryüzünde sebeb olduğu maddi fesadı görmeye başladıktan sonra aynı şeyi söylemeye başladılar.
Allah Teala'nın, dünya için ve "çocukluk ve ergenlik dönemlerini tamamlayarak, olgunluk aşamasına erişen"1 insanlığın dünyadaki dönemi için çizdiği sınırı ve belirlediği eceli bilmiyoruz. Kıyametin ne zaman kopacağını ancak Allah bilir [Lokman,34]. Bizim bildiğimiz Peygamberimizin[a.s.] , iki parmağını yan yana getirerek, "Ben peygamber olarak gönderildiğimde, kıyametle aramda şu kadar bir fark var."2 deyişinden anladığımız şeydir. O da artık dünyanın, ömrünün sonuna iyice yaklaşmış olduğudur. Bu sözün söylendiği günden bugüne kadar on dört asır gibi bir zaman geçmiş oluşu bizi yanıltmasın. Çünkü ömrü milyonlarca yıl olarak tahmin edilen dünya için bu uzun bir süre değildir. Binaenaleyh Allah Teala ihtiyar dünyanın ömrünün son deminde, peygamberlerinin sonuncusunu, kitaplarının sonuncusunu ve son şeriatını göndererek, manevi tekamülü tamamlamıştır.

"Muhammed, sizin erkeklerinizden birinin babası değil, fakat Allah'ın resulü ve nebilerin hatemidir... "[Ahzab,40] ayeti, artık ondan sonra peygamber gelmeyeceğini açık bir şekilde ifade etmektedir. Çünkü "hatem", mühür- damga manasınadır. Eğer bu kelimeyi "hatim" şeklinde okursak, o zaman "mühürleyen" manasına gelir. Her iki halde de "sonuncu ve sona erdiren" demek olur. Çünkü mühür, bir yazının, bir fermanın, bir belgenin en sonuna vurulur ve mührü vuran,yani hatim, o işi, o yazıyı, o fermanı sona erdirmiş olur. "Hatemü'n-nebiyyin" ifadesi, Hz.Peygamber[a.s.]in, aynı zamanda "hatemü'r-rusul" yani "resullerin sonuncusu" olduğunu gösterir, çünkü nebi, resulü de içine alan daha genel bir kelimedir. Dolayısıyla nebilerin sonuncusu olan, resullerin de sonuncusudur. Velhasıl o, peygamberlerin sonuncusudur(3). Hz.Peygamber[a.s.] de bir çok hadis-i şerifinde bunu ifade buyurmuşlar ve mesela "Benden sonra artık hiç bir peygamber gelmeyecektir"(4), "Eğer benden sonra bir peygamber gelecek olsaydı, o, Ömer b. Hattab olurdu."5 demişlerdir.

Hz.Muhammed[a,s,] Peygamberlerin sonuncusu olunca, o günden sonraki bütün insanların peygamberi olması gerekmektedir. Çünkü Allah Teala "Biz peygamber göndermedikçe, [hiçbir kavme] azab edecek değiliz. "[İsra,15] ve " Biz seni gerçek ile, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Her ümmet için mutlaka bir uyancı(bir peygamber) gelmiştir. "[Fatır,24] "Biz seni, kendinden önce bir çok ümmetler gelip geçmiş olan bir ümmete peygamber olarak gönderdik." (Ra'd, 30) buyurmaktadır. Binaenaleyh, artık ondan sonra peygamber gelmeyeceğine göre, ahir zaman ümmetinin peygamberi odur.Tabii ki peygamber göndermek, peygamberin veya mesajın ulaşmasını sağlamaktır, işte bundan dolayı Hak Teala, "Şüphesiz o zikri biz indirdik ve kesinlikle onu koruyacağız. "[Hicr,9] buyurarak, gönderdiği önceki kitablardan farklı olarak, Kur'an-ı kerim'i kıyamete kadar, tahriften, kısmen veya tamamen kaybolmaktan ve ilave yapılmasından koruyacağını bildirmiştir. Nitekim mesela bazan, alim bir zat yanılarak Kur'an'ın bir harfîni, bir noktasını değiştirse, yanlış okusa, daha buluğa bile ermemiş küçücük bir hafız, onun yanlışını söyleyiverir. Ufacık çocukların bile muhafızı olduğu bir kitabı kim değiştirebilir. Hasan-ı Basri, bu muhafazanın, Kur'an Şeriatını kıyamete kadar baki kılma suretiyle olacağını söylemiştirhttp://www.diyemediklerim.com/kuran-kerim-ahkami-kiyamete-kadar-gecerlidir-t50306/images/smilies/newSmiles/msn_demon.gif. Ayette Kur'an'ı anlatmak için "zikr" kelimesininin kullanılması , bu kitabın, Peygamber[a.s.] öldükten sonra da, kıyamete kadar, insanlar için bir ikaz, bir hatırlatma, bir nasihat7 olacağına adeta bir işaret taşımaktadır. Bundan dolayı bir ayette "O, sana ve kavmine bir zikirdir. "[Zuhruf, 44] denilirken, bir başka ayette "0(Kur'an) ancak bütün alemlere bir zikirdir" [Sad,87] ve "mü'minler için bir öğüt.. "[A'raf,2] buyurulmuştur. Binaenaleyh kıyamete kadar inanacak olan herkes için o, bir öğüt, bir ikaz, bir hatırlatmadır.

Bütün insanlığa gönderilmiş olsa da, Peygamber[a.s.]in bir ilk muhatapları var ve bunlar onun kavmidir. Bundan dolayı Allah Teala ona , "[Önce] yakın akrabalarını uyar. "[Şuara,214] buyurarak, vazifeye en yakın halkadan başlamasını emretmiştir. Çünkü onlar, babalarına ve atalarına peygamber gelmemiş kimseler[Yasin,6; Kasas,46; Secde,3] oldukları için, öncelikle inzar edilmeleri, hikmeti ilahiyeye uygun idi. Hak Teala, Cum'a suresinde de "Allah, ümmiler içinde, kendilerinden olan ve on/ara ayet/erini okuyan(bildiren), onları (manen) temizleyen, onlara kitab ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderdi.(Çünkü) onlar ondan önce apaçık bir sapıklık içinde
idiler.(Allab o peygamberi), yine onlardan olup, henüz kendilerine katılmamış(henüz doğmamış) bulunan başka insanlara da gönderdi. "[2-3.ayet] buyurarak , kavminin sadece o günkü insanlarına değil, kıyamete kadar gelecek bütün nesillerine gönderildiğini bildirmiştir. Binaenaleyh bu, Hz.Peygamberin vefatından sonra da devam eden bir tebliğdir. Nitekim Hak Teala ona "Bu Kur'an bana, sizi ve ulaştığı herkesi imar etmem, ikaz etmem için vahyolundu." [En'am,19] demesini emretmiştir. Bu, "Siz arapları ve kur'an'ın ulaşacağı arap-acem bütün insanları , bütün cinleri, kıyamete kadar gelecek bütün mükellefleri uyarmam için vahyolundu." demektir, işte bundan dolayı kendisine Kur'an ulaşan her kişi sanki bizzat Hz.Peygamber[a.s.]i görmüş ve dinlemiş gibi olur8.

Cenab-ı Allah, dünyaya gönderdiği son mesaj için, merkez olarak Mekke'yi seçti ve ona "Ümmü'1-Kura" yani şehirlerin anası diyerek, dünyanın bütün şehirlerinin manen ona bağlı olduğunu bildirdi. Çünkü orada, insanlar için, ibadethane olarak yapılan ilk ev olan Ka'be var[Al-i îmran,96] .Tarihi çok eskilere dayandığı için ona el-Beytu'1-Atîk de denmiştir [Hacc, 29, 33]. Allah Teala bu evi, bütün insanlar için bir "kıyam" [Maide,97], yani ibadetlerin yerine getirildiği bir mekan ve insan hayatı için önemli olan, varoluşun istikrar vasıtası olan bir yer; sevab kazanma ve emniyet yeri[Bakara,125] kıldı. Mü'minlerin kıblesi olan Ka'be ve onun bulunduğu şehir olan Mekke, dünyanın bütün noktalarından, inananların namazlarında yöneldiği bir noktadır ve dünyanın her tarafından ona yönelip namaz kılanları bir bütün olarak tahayyül ettiğimizde, bir merkez etrafında halka halka kainatın bütününe uzanıp giden bir manzarayla karşılaşırız. Bazı rivayetlerde, Allah Teala'nın bu evin yerini, yeryüzündeki diğer şeylerden iki bin yıl önce yarattığı; yeryüzünün, onun altından, uzatılıp, genişletilerek meydana getirildiği ifade edilmiştir(9). Binaenaleyh Ka'be ve onun bulunduğu şehir, dünyanın maddî ve manevî merkezidir, işte bu yüzden Allah Teala, bütün insanlar için gönderdiği son peygamberine "Bu, Ümmu'l-Kura'yı ve etrafındaki şehirleri inzar etmen için sana indirdiğimiz mübarek bir kitabtır.." [En'am,92; benzeri bir ayet Şura,7] diyerek, Kur'an mesajının, Mekke merkezinden, halka halka bütün dünyaya yönelik olduğunu bildirmiştir.Aynı hakikat, bir başka ayette çok daha net bir şekilde ifade edilerek, "[Ey Muhammed] Biz seni, ancak insanların kaffesine, yani bütününe bir müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler.'' [Sebe', 28] buyurulmuştur. Binaenaleyh insanlar bilse de, bilmese de; kabul etse de, etmese de, o bütününe peygamberdir ve mesajı hepsine yöneliktir. Allah Teala onu, sadece insanlara değil, alemlerdeki bütün mükelleflere peygamber olarak göndermiştir. "Hak ve batılı birbirinden ayırdedici olan Kur'an"ı, bütün alemlere bir uyarıcı olsun diye, kulu(muhammed'e) indiren (Allah)'ın şanı ne yücedir." [Furkan,l] . Rabbimiz, "Biz seni, ancak alemlere rahmet olmak üzere, peygamber olarak gönderdik." [Enbiya, 107] buyurarak, Hz.Peygamberin gelişinin, sadece insanlık alemine değil, kainattaki bütün alemlere10 de, ilahi rahmetin en güzel tecellisi olduğunu bildirmiştir, çünkü alemler, onun tebliği sayesinde, Allah'ın rahmetini kazandıracak bir yola kavuşmuşlardır.

"Ey insanlar, o peygamber, size Rabbinizden hakkı getirdi..." [Nisa, 170] ; "(Ey Muhammed), sana bu kitabı, Allah'ın sana bildirdiği şeyler ile, insanlar arasında hükmetmen için, hak olarak indirdik." [Nisa, 105] ; "Biz seni, insanlara bir peygamber olarak gönderdik. (Buna) şahit olarak, Allah yeter." [Nisa,89] ve "De ki : Ey insanlar, ben sizin hepinize, Allah'ın resulüyüm... "[A 'raf,158] şeklindeki ifadeler, Hz.Muhammed'in bütün insanlığın manevi rehberi olduğunu gösteren birçok ayetten sadece bazılarıdır. Bu ayetlerde geçen "insanlar", hiç şüphe yok ki, Hz.Peygamber'in kavminden ve sadece o gün mevcut olan insanlardan ibaret değildir, onlarla birlikte, kıyamete kadar gelecek olan bütün insanlardır. Dolayısıyla artık ondan sonra gelecek olan insanların hepsi, hükmen, onun ümmetidir. Ama gerçekte onun ümmeti olanlar, bu fırsatı ve imkanı kullanıp, onun tebliğine, asrında ve asırlar ötesinde kulak verenlerdir.

Muhammed ümmeti, dünyaya gelen son ümmet, Hz.Peygamber de son peygamber olduğu için, yarın ilahi mahkeme kurulduğunda, her ümmet hakkında peygamberi şahitlik edip, bu ümmet için de Hz.Peygamber[a.s.] şahitlik ettiğinde, bütün ümmetler hakkında peygamberlerinin şahitliğini teyit etmek ve bir bakıma peygamberlerin lehinde, Kur'an'dan öğrendikleri hakikatler çerçevesinde şahitlik etmek, bu ümmete düşecektir11. Cenab-ı Hak bu gerçeği şu şekilde ifade etmiştir: "O gün, her ümmetin içinden, kendi aleyhlerine bir şahit göndereceğiz ve (Ey Muhammed) seni de onların üzerine bir şahit olarak getireceğiz..." [Nahl,89; Nisa,41]; "(Ey Muhammed Ümmeti), insanlara karsı şahidler olasınız ve bu peygamber de size karşı şahid olsun diye, Biz sizi vasat, yani seçkin ve iyi11 bir ümmet yaptık." [Bakara, 143]. Çünkü "Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz." [Al-i îmran, 10] ve çünkü Allah sizi seçti; Peygamber[a.s.] sizin üzerinize, siz de bütün insanlar üzerine şahidler olasınız diye, size bu kitabta da, önceki peygamberlerin kitablarında da "Müslümanlar" adını verdi [Hacc,77-78]13. Binaenaleyh bu husus da , hem Hz.Peygamber[a.s.]in son peygamber, hem onun ümmetinin son ümmet olduğunu gösteren delillerdendir.

İnsanlığa son peygamber olarak gönderilen Hz.Muhammed[a.s.], bir kitabla geldi. Bu kitab, bir çok ifadesinde, ne olduğundan, nereden geldiğinden ve niçin geldiğinden bahsederek, kendisini tanıttı: "(Ey Muhammed), sana bu Kur'an, hakîm ve alîm bir zatın katından geliyor." [Neml, 6]; "Bu kitabın indirilişi, aziz ve hakim [Zümer, 1; Casiye, 2], aziz ve alîm Allah'dandır." [Mü'min,2]."Bu, rahman ve rahim[Fussilet,2],hakîm ve hamîd (Allah'ın) indirdiği bir kitabtır. "[Fussilet,42]. Velhasıl bu , "şerefli ve kıymetli bir Kur'an olup, alemlerin Rabbinin indirdiği bir kitabtır." [Vakıa, 77-80]. Dolayısıyla bu Kur'an, Allah Teala'nın, sonsuz hikmetinin, ilminin, izzetinin ve rahmetinin eseridir. Allah Teala, bunu ilmiyle indirdiğine şehadet eder [Nisa,166]. Öyle ise o, güzelliğin zirvesinde ve mükemmelliğin en son derecesindedir. Çünkü sonsuz ilim sahibi olan, onda ilmini ve sanatını konuşturdu(14). Bu, insanların ilmine hiç benzemez. Çünkü o'nun ilmi, rahmetiyle birlikte, her şeyi kuşatmıştır [Mü'min,7; Talak,12]; yerde ve göklerde, küçük olsun, büyük olsun, O'ndan gizli, O'nun bilmediği hiç birşey yoktur [Al-i Imran,5; Yunus,61].

Özellikle ahkam ayetlerinden sonra "Allah alîm ve hakîmdir [Nisa,24, 29, 92; Tevbe, 60; Nur, 18, 58, 59 v.b.], gafur ve rahîmdir [Nisa, 25; Bakara, 143, 173], azîz ve hakimdir" [Bakara, 220; Maide, 28] buyurulması, Kur'an-ı Kerim'in diğer bütün kısımları gibi, ahkamının da Allah Teala'nın ilim, hikmet, izzet ve rahmetinin neticesi olduğunu göstermek içindir. Bu ifadelerle, adeta şu denmek isteniyor: Ey insanlar, bunlar, sonsuz ilmim ve hikmetimle ortaya koyduğum kanunlardır. Azîz, yani sonsuz kudreti sahibi, mağlub edilmez bir tanrı olduğum için, istediğim hükmü koyabilirdim. Çünkü ben istediğime hükmedebilirim [Maide,l], yaptıklarımdan kimseye karşı sorumlu değilim [Enbiya,23], bana hesab sorabilecek, "Bunu niçin böyle yaptın, şu kanunu niçin şu şekilde koydun?" diyebilecek kimse [Ra'd,41] yok. Dolayısıyla dileseydim, sizi zora sokar, kaldıramayacağınız hükümlerle mükellef tutabilirdim[Bakara,220]. Fakat her şeyi kuşatan hikmetim ve rahmetim buna manîdir. Onun için size, ilim, hikmet ve rahmet dolu kanunlar gönderdim. Sonsuz kudretimin yanı sıra, sonsuz lütuf ve rahmetimden dolayı, size meşakkatli gelecek hükümler dileyip, ferman buyurmadım (15). Yaratıcısı olduğum, dolayısıyla çok iyi bildiğim insana, kaldırabileceği bir mükellefiyet yükledim, hatta bu son ümmete, önceki ümmetlerden farklı olarak, kaldırabileceğinden de hafif bir yük yükledim [Bakara, 286; Nisa, 28]. Mesela, rahmetimiz ve hikmetimiz gereği, önceki ümmetlerde, bazı hikmetlere binaen daha ağır olan kısas kanununu, sizin şeraitinizde hafiflettik [Bakara, 178]. Aslında bunların çoğunun hikmetini anlayabilirsiniz [Bakara, 243; Nur, 61]. Anlayamadıklarınızda da, bir çok hikmetimiz var. Mesela oruç gibi bir mükellefiyet, insanın manevî gelişmesine, yani takvasına yardımcı olacağı için konmuştur [Bakara, 182]. Biz, sizin kolayınıza geleni ferman buyururuz, zorlanıp, yapmaktan aciz kalacağınız şeyleri istemeyiz [Bakara,185]. Alîm ve hakîm olduğumuz için, size açıklamalarda bulunup, sizden önceki ümmetlerin yollarını ve hallerini size göstermeyi, yanılıp pişman olduğunuz zaman da, sizi bağışlamayı murad ettik [Nisa, 26]. Gafûr ve rahîm olduğumuz için, mesela zaruret halinde16, kanunlarımıza riayet etmeme hakkını size verdik[Bakara,173]. Sizin için bir zorluk ve meşakkat istemeyiz, istediğimiz, sizi her bakımdan temizlemek ve size olan nimetlerimizi tamamlamak [Maide, 6; Hacc, 78].

Binaenaleyh, her türlü övgüye layık olan, yüce Allah, kulu Muhammede indirdiği bu kıymetli kitabta, hiçbir eğriliğe ve büğrülüğe, eksikliğe ve fazlalığa yer vermedi [Kehf, l-2]. Ayetlerinde bir tenakuz ve çelişki olmadığı gibi, ihtiva ettiği tevhid, peygamberlik, ahkam ve mükellefiyetlerin hepsi doğrudur, hiçbirinde kesinlikle bir kusur ve noksanlık yoktur. Dünyadan ahirete, maddeden manaya, halktan Hakk'a, şehevî ve bedenî arzu ve isteklerden, samedî nurlarla aydınlanmaya çağıran her şeyi içinde taşıyan bu kitab, eğrilikten, bozukluktan ve batıl şeylerden temiz ve uzak olduğu için, hem mükemmel, hem mükemmil, yani insanların hallerini ve düşüncelerim mükemmelleştiren bir kitabtır17. Bununla beraber. Hak Teala, o kitabta, kullarına rahmetinden dolayı, her hakikati bildirmedi ve onları, Kur'an vahyedilirken, Musa[a.s.]'nın kavminin yaptığı gibi, olur-olmaz şeyler sorarak, mes'uliyetlerini artırmamalarını tavsiye etti [Maide, 101-102; Bakara, 67-71, 108]. Çünkü vahiy devam ederken, peygambere sorulan soruya, mutlaka bir cevab gelecektir ve bazan o cevab, hoşumuza gitmeyen, bizi zorlayan bir mükellefiyet getirecektir. Halbuki o konu, olduğu gibi bırakılsa, vahiy döneminden sonra, yapılacak ictihadlarla, daha esnek ve insanlar için daha kolay bir çözüme ulaşacaktır.

Cenab-ı Allah, insanlar için gerekli olanları bildiği için, ahkamını o çerçevede indirmiş, sınırları daraltarak, insanı kıpırdayamaz hale getirecek açıklamalarda bulunmamıştır. İşte bu yüzden O, Hz.Peygamber[a.s.] veda haccını yaparken ve vefatından çok kısa bir zaman önce, Kur'an ayetlerinin hemen hemen tamamının artık indirilmiş olduğu bir noktada, "Bugün sizin için dininizi mükemmelleştirdim ve (böylece) size olan nimetimi tamamladım ve size din olarak islamı seçtim. Kim açlıkta mecbur kalırsa, yani zaruret halinde olursa, günaha ve harama isteyerek yönelmeksizin, bu (haramlardan) yemek zorunda kalırsa, ona günah yoktur. Çünkü Allah gafur ve rahimdir. " [Maide, 3] buyurarak, bu dinin mükemmel bir din, tam bir nimet olduğunu bildirmiştir. Binaenaleyh Allah kitabı, artık dosdoğru ve en adil olarak tamamlanmıştır ve Allah'ın kelimelerini, hükümlerini değiştirebilecek hiçbir güç yoktur [En'am, 115; Kehf, 27]. 0nu değiştirme yetki ve gücü peygambere bile verilmemiştir. Bazı kafirler, bunun yerine başka bir kur'an, hükümleri yerine başka hükümler isteyebilirler. Ama peygamberin, onu kendiliğinden, Allah'ın emri ve izni olmaksızın değiştirmesi mümkün değildir ve peygamber ancak ve ancak kendisine vahyolunana uymakla görevlidir[Yunus,15]. 0 kitabın değiştirilmeye de zaten ihtiyacı yoktur. Dolayısıyla koymuş olduğu hükümler, o andan itibaren kıyamete kadar geçerlidir:n Artık bundan sonra kim ,(Allah'ın çizdiği) sınırlan çiğnerse, onun için acı veren bir azab vardır. " [Maide, 94]. Mesela,
Mekke'nin fethinden sonraki ilk yıllarda, müslüman olmayanların da Ka'be'ye girip, etrafında ibadet etmelerine müsaade edilirken, gelen nihaî hüküm ile, onların Ka'be'ye yaklaşmaları bile yasaklanmış ve "Artık bu yıllarından sonra, onlar Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer, (bu yasak sebebiyle, ticaretiniz aksayacağından dolayı)9 geçim sıkıntısından korkarsanız, biliniz ki Allah, fazl-u kereminden, dilerse sizi zengin edecektir. Şüphesiz Allah alim ve hakimdir." [Tevbe, 28] buyurmuştur. Ayette açık bir şekilde, artık bundan sonra bu hükmün yürürlükte olduğu, ekonomik sebebler dahil, hiçbir sebeble aksi yönde bir davranışın caiz olmadığı bildirilmiştir. Ayetin sonu "Allah, alim ve hakimdir." gerçeği ile bitirilerek, adeta şu denmek istenmiştir: "Ey inananlar, bu ve benzeri hükümler size, bazı mülahazalarla mantıksız ve hikmetsiz gibi görünebilir. Çünkü sizin ilminiz, her. şeyi kavramaya yetmez. Ama bilin ki bu hükümler, ilmi ve hikmeti sonsuz olan Allah'dan geliyor. "Nitekim Cenab-ı Allah, bazı ahkam ayetlerinin sonunda, "Allah bilir, siz bilmezsiniz." [Bakara, 232] buyurarak, hükümlerinin, sonsuz ilmine dayandığını; insanların kendi başlarına ortaya koyacağı hükümlerin ise, hatalı ve noksan olacağına, çünkü bilgilerinin yeterli olmadığına dikkat çekmiştir. Keza "deyn ayeti"nin, yani borç ahkamının anlatıldığı uzun ayetin sonunda, " Allah"dan korkun (ve ahkamını yerine getirin.) Allah size öğretiyor. (Çünkü) Allah her şeyi bilir." [Bakara,282] buyurarak, dünya ve ahiretin bütün faydalarını bildiğine işaret etmiştir19. Binaenaleyh Allah Teala, gönderdiği şeriatlarla, insana bilmediği ve bilemeyeceği şeyleri bildirip, öğreterek, onlara büyük bir fazl-u ikramda bulunmuştur [Bakara, 239; Nisa, 105, 113; En'am, 91].

İnsanoğlu, bir çok şeyi bilmez, ama bilir gibi davranır, bilir gibi hüküm vermeye kalkar. Bu yüzden de, zaman zaman, Allah'ın kanunları hakkında fikir yürüterek, yanlış neticelere varır, bilgisiyle kuşatamadığı konuları çoğu zaman inkar eder [Neml,84]. Halbuki bu gibi durumlarda gereken, ilmine ve hikmetine güvendiğiniz ve inandığınız makama tam teslimiyettir. Nitekim Allah Teala tarafından ledünnî ilim verilen Hızır[a.s.](20), bildiklerinden öğretmesi için, kendisine tabi olmak isteyen Hz.Musa[a.s.]'ya, "Sen benim yanımda asla sabredemezsin. Bilginle kuşatamadığın bir şeye nasıl sabredeceksin. "[Kehf, 67-68] diyerek, insanların tam bilip anlamadıkları şeylere, doğru da olsa sabretmelerinin zor olduğuna işaret ettikten sonra, "Eğer bana uyacaksan, ben sana hakkında bir şey söylemedikçe, (yaptığım, ama Allah'ın bana katından verdiği ilme göre yaptığım)herhangi bir şey hakkında, bir şey sorma. "[Kehf, 70] diyerek, bilmediğimiz şeyler hakkında, gelişi güzel değerlendirmelerde bulunmamamız gerektiğine dikkat çekmiştir. Hz.Musa[a.s.], bir peygamber olduğu halde, ancak Allah Teala'nın kendisine öğrettiklerini bilebilmekte, Hızır[a.s.]'a verilen bilgiye ulaşamamaktadır. Çünkü Allah insana, ne kadar öğretmişse, o, o kadarını bilir.

"Allah sözün en güzelini indirdi... "[Zümer,23]. Öyle ise ey Allah'ın kulları Rabbinizden size indirilenlerin en güzeli (olan Kur'an'a (21) uyun." [Zümer, 55]. Çünkü o "furkandır [Furkan, l; Bakara, 53]. Allah Teala'nın önceki kitabları da "furkan" idiler. Furkan, hak ile batılı, doğru ile yanlışı, helal ile haramı, adalet ile zulmü, mü'min ile münafığı birbirinden ayıran, böylece insanların kurtuluşuna vesile olan kitab demektir22. Çünkü o Kur'an," bir kavl-i fasl, yani ayırdedici bir sözdür, şaka değildir."[Tarık, 13-14]. Çünkü o Kur'an, Rabbimizin, hikmet deryasından vahyettiği şeylerdir [Isra, 39]. Çünkü o Kur'an, "Aziz" bir kitabtır ve batıl, ona ne önünden, ne arkasından yaklaşabilir. Zira o, hüküm ve hikmet sahibi, çok övülen Allah'dan gelmektedir [Fussilet,41-42]. Hak geldikten sonra, batıl ne bir şey ortaya çıkarabilir, ne de geri getirebilir [Sebe', 49]. Çünkü "Şüphesiz bu Kur'an en doğru olana sevkeder." [İsra,9]. Bununla beraber o, insanları zorla bu en doğruya getirmeye çalışmaz, sadece hatırlatma ve anlatma ile yetinir. Çünkü o,bütün alemlere yönelik bir hatırlatma, bir nasihat, bir ikazdır. Ama onun, her dileyene açık olan bu ikaz, nasihat ve hatırlatmasından, gerçekten doğru olmayı arzu edip, bunun çabasında olan, yanlışlıktan ve yaratanına karşı hata etmekten korkanlar yararlanacakları için o, neticesi itibarıyla, müttakiler için bir ikaz ve hatırlatmadır [İnsan, 29; Kalem, 52; Tekvîr, 27-29; Müddessir, 54-55; Abese, ll-12; Hakka, 48; Taha, l-2]. Dolayısıyla o, Allah'ın va'îdinden korkanlara yapılabilecek bir hatırlatmadır[Kaf, 45].

Aynı şekilde o Kur'an, Allah Teala'nın bütün insanlara, yani kıyamete kadar gelecek mü'min-kafîr23 bütün mükelleflere bir mesajıdır [Ibrahim, 52], bir hidayet rehberidir, bir rahmettir ve besairdir [Casiye, 20; En'am, 104], yani sayesinde gerçeklerin görüldüğü ve anlaşıldığı, kurtuluş yolunun bulunduğu gözlerdir24. "(Ey insanlar) Size Rabbinizden besair gelmiştir. Binaenaleyh artık kim görürse, kendi menfaatinedir, kim de görmezse, kendi aleyhinedir..." [En'am, 104; benzer ayet Zümer, 41]. "Ey insanlar, size Rabbinizden bir Öğüt, gönüllerde olan dertlere bir şifa, mü'minler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir..." [Yunus, 57]. "(Ey Muhammed), bir hatırlatma olan bu Kur'an'ı) sana, insanlara, kendileri için (Rableri katından) indirileni açıklayasın ve onlar da bunu iyice düşünüp anlasınlar diye indirdik [Nahl,44] ihtilaf ettikleri konulan onlara açıklayasın ve mü'minler için bir bidayet ve rahmet olsun diye indirdik. " [Nahl, 64]. Evet "Yemin olsun ki bu Kur'an'da, insanlar için her türlü darb-ı meseli yaptık. Ama insanların çoğu, inkarda direttiler," [îsra, 88-89; Rum, 58; Zumer,28-29].

Allah Teala, bu apaçık ayetler ihtiva eden Kur'an-ı Kerim'i, kulu Muhammed[a.s.]'e, insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarsın diye indirdi. Çünkü O, kullarına çok re'fetli ve rahmetlidir [Ibrahim, l; Hadid, 9; Talak, ll]. Çünkü o, bütün insanlığa gönderilmişti. Ama insanların hepsi, bu sese kulak vermedi. Dolayısıyla da onu ancak gerçek manada müttakîler, yani inananlar duydular. Böylece de o, onlar için bir hidayet, bir müjde, bir rahmet ,bir şifa ve besair [gerçeğin gözleri] oldu [Bakara, 2; Neml, l-3; Isra, 82; Fussilet, 44; A'raf, 52, 203]. insanların çoğu inanmasa da, kafirler hoşlanmasa da, Allah Teala, bu hidayet ve hak dini, bütün dinlere üstün kılmak için göndermiştir[Tevbe, 33; Feth, 28; Saff, 9]. Alimler "üstün kılma"nın değişik yönlerinden bahsetmişlerdir. Ama tefsirin imamı olan Fahreddin Razî'nin de tercih ettiği25 gibi, bu, dini, delilleri ve açıklamaları açısından üstün kılmadır. Binaenaleyh bu din, delilleri ve insana uyan prensipleri ile, kendisine zıt olan bütün dinlere ve sistemlere galib gelecek, inkar edenleri delilleriyle ezip geçecek ve insaf sahibi, aklını kullanabilen, gerçeğin talibi, saplantıları olmayan kimseler için, kıyamete kadar geçerli olacak; Allah Teala'nın garantisi altındaÂ, bugüne kadar sapasağlam geldiği gibi, bundan sonra da öylece devam edecektir. Çünkü o son dindir.