PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Raylar...


Hasret
01-20-2009, 23:26
Gözleri kapalıydı kızın ama uyumuyordu. Ülkelerden birinde -hangisi olduğunun hiç önemi yok masallarda- bir bodrum katında olan evinin kapısına uzanmıştı. Gece içinden geçip yorgun düştüğü ormanda anahtarını düşürmüş olmalı. Çok uykusu vardı. Gözleri kapalıydı ama uyumuyordu kız.

İç sesisi konuştu birden:
'Acaba nerdeyim ben?'
İçindeki başka bir ses aynı tonlamayla cevap verdi:
'Evinin kapısındasın uykulu peri.'

Orman mı kalmıştı ki o ülkede? Hangi ormandan geçmişti de bu kadar yorulmuştu? Masal işte... Kurtların insan olduğu bir masalın içindeydi peri kız. Kurgunun yalan olduğu bir masal. Her neyse, yattığı kapının eşiğinden kalktı aniden, ceplerini kurcaladı ve gerçekten de anahtarı yoktu. Ellerini saçlarının arasına götürdü, saç telleri bir güzel karışmış birbirine dolanmıştı ama sonunda aradığı firketeyi buldu.

Yazık ki plastik firkete kapının kilidini açmadı. Etrafa baktı, merdiven boşluğuna doğru yürüdü, ince uçlu ****limsi bir şeyler aradı kapıyı açmak için. Apartmanı temizlemeye gelen teyzenin bıraktığı tel fırçayı eline aldı. Tellerden birini yerinden çıkardı. Onu kapı kilidinin içine soktu. Birkaç kez sağa sola çevirdi ama kapı bu numarayı yemedi. Masallarda inatçı hayvanlar olur, inatçı insanlar olur, inatçı devler olur ama inatçı kapılar olmaz! Sevmedi kız bu masalı yeniden yazmaya karar verdi...

Gözleri kapalıydı kızın ama uyumuyordu. Ülkelerden birinde -her masal dünya üzerinde yeri olmayan bir ülkede geçer aslında- deniz kenarında, rengarenk boyanmış bir evde yaşıyordu. Odasında üzerine yorganı tamamen çekilmiş bir şekilde yatıyordu. Çok uykusu vardı. Gözleri kapalıydı ama uyumuyordu kız.

İç sesi konuştu birden:
'Neden uyuyamıyorum ben?'
İçindeki başka bir ses farklı bir tonlamayla cevap verdi:
'Çünkü çok yalnızsın. Korkuyorsun. Mutsuzsun.'

Mutluluk mu kalmıştı ki bu ülkede? Hangi mutluluğu görmüştü de 'Hayır' demişti. Masal işte... Hiç bu kadar mutsuz bir masal olur mu? Aşkların yalan, insanların yalnız olduğu bir masal. Her neyse, kız yatağından kalktı, renkli mumlarını yaktı. Kitabını eline aldı, okursa belki biraz uykusu gelirdi. Okudu okudu okudu ve uyudu. Uyandı, saat gecenin dördü olmuştu. Yatağından kalktı, mutfağa gidip bir bardak su içti. Uyumuştu da ama nedense sevmedi kız bu masalı. Yeniden yazmaya karar verdi...

Tren raylarının üzerine uzanmış yatıyordu kız. Ülkelerden birinde -masallarda geçen ülkelerden biri işte- çok sevdiği bir insanla birlikte yaşıyordu. Çok mutluydu. Gözleri açıktı ve gökyüzüne bakıyordu kız.

İç sesi konuştu birden:
'Ne yapıyorum ben?'
İçindeki başka bir ses mutlu bir tonlamayla cevap verdi:
'Tren raylarının üzerinde yatıyorsun, çok mutlusun. Gökyüzünü seyrediyorsun.'

Mutluluk bu olsa gerek. Korkusuzca rayların üzerinde yatmak. O an yalnız bile olsan bir sevgilin olduğunu bilmek. Gökyüzünden üzerine dökülen sarı papatyaları seyretmek. Yarını çok fazla düşünmemek, bugünü dolu dolu yaşamak. İncitmemek ve incinmemek. En uzak yolların bile ayaklarının ucundan başlayacağını bilmek. Bir elini her zaman başka bir elin sımsıkı tutması. Öbür elinde de bir buket sarı papatyaların olması. Arkana bakmadan yürümek. Canın her sıkıldığında rayların üzerine uzanabilmek ve tependeki masmavi gökyüzünü seyretmek. Uyamak ve uyanmak... Çok sevdi kız bu masalı. Hem de çok... İsterse yeniden yazabilirdi ama yazmadı.

Gökten üç masal düştü
Biri yazanın
Biri okuyanın
Biri yorumlayanın tepesine...