nehir
12-06-2007, 13:29
Türban teferruat
KONDA'nın türban araştırması hayli yankı yaptı. Oysa bize göre artık üçüncü, dördüncü önemde bir konudur türban...
Yakın geçmişte evet önemliydi...
Çünkü toplumda siyasal dinselleşmenin su yüzüne vuran görüntüsüydü. Cumhuriyetin aydınlık yüzünü örtüyordu. Çağdaş görüntüyü değiştiriyordu...
Ama o nokta çoktan aşıldı...
Ülkede gerçekleştirilen "Sessiz İslami devrim" damara girdi. Dört bir yandan ve her zaviyeden görünür şekle geldi... Bu noktadan sonra artık türbana takılmanın alemi yok... Türban, ülkenin hareket ekseninde artık teferruattır...
Türkiye bir İslami tek parti diktasına doğru ilerliyor...
Yasama ve yürütmeyi tamamen eline geçirmiş olan AKP iktidarı yargıyı, medyayı, meslek kuruluşlarını, spor kulüplerini, sendikaları, kooperatifleri, üniversiteleri özetle tüm güç odaklarını da elinde toplamak için var gücüyle çalışıyor...
Altın vuruş ise yeni anayasanın hazırlanıp hayata geçirilmesi ile yapılacaktır...
Kimi kiralık demokratlar hâlâ ülkede demokrasiye gidildiğini yaymaya çalışıyor...
Kimileri dindarlaşmakta olduğumuzu sanıyor...
Oysa "din" diye kitlelerin kafasına geçirilen şey dinden başka bir şey...
Her türlü yolsuzluğu görmezden gelen, yüksek faizle milleti uluslararası para babalarına soyduran, Irak'taki Müslüman kardeşlerine karşı kaliamcı ABD ile kol kola giren bir İslamiyet mümkün olabilir mi?
Bunların din diye yutturdukları, her türlü haksızlığa, soyguna, sömürüye karşı halkı pasifize etmek için icat ettikleri uyutma formülüdür...
Kafaların şekli ne kelime... Toplumun beyni değiştiriliyor beyni...
AKP'li vekiller ABD Büyükelçisi'ne anayasa çalışmasını anlatmış.
ABD'nin mutabakatını sağladılarsa önlerinde hiçbir engel kalmadı demektir...
Haldun Ertem
İşte Türkiye...
Başbakan Erdoğan'a G 550 tipi dünyanın en uzun menzilli iş jeti alınıyormuş. 18 yolcu kapasiteli uçak Başbakanlığa 61 milyon dolara mal olacakmış... Köşk tadilatına ayrılan para 19 trilyon... İçinde giyilen ayakkabı 450 euro... Devletin zirvesinde paralar havada uçuşuyor... Lüks, ihtişam, keyif dorukta...
Kanal D'de dün sabah İÜ Onkoloji Enstitüsü Başkanı Prof. Ergun Topuz konuşuyordu. Dedi ki:
- Bütçemizde para olmadığından gerekli maddeleri alamıyor, bazı testleri yapamıyoruz. Cihazlarımız 10'uncu yılını doldurdu. Yenilemek lazım. Ancak parasızlıktan yenileyemiyoruz...
Tepemizdeki de "milletin iktidarı"... Öyle mi?
Sömürge valisi
Büyükelçi mi, Genel Vali mi? ABD Ankara Büyükelçisi Ross Wilson'la ilgili bu soruyu sormuştu dün Vatan gazetesi...
Çünkü Wilson'un "Anayasacı"ları da yemeğe davet edip bilgi aldığı ortaya çıkmıştı. Davete AKP'li Dengir Mir Fırat, Prof. Ergun Özbudun, eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk katılmıştı...
ABD Büyükelçisi Wilson milletvekillerini de gruplar halinde davet edip bilgi alıyor... CHP'li Güldal Mumcu'nun böyle bir daveti kabul etmediğini öğrenmiştik. Çoğunluk paşa paşa gidip dökülüyor. Burası sömürge mi? Soruyu sormalı da, Wilson'dan önce onun verdiği davetlere koşanlara sormalı...
Yalnız çarşaf mı?
Çankaya'daki çarşaf olayının pek konuşulmayan iki yanına değinelim...
Olay malum... Cumhurbaşkanı Gül Pakistan'a giderken uçakta gazetecilere diyor ki:
"Bugüne kadar tek bir rektör ataması yaptım. YÖK'ten sadece üç ismin bulunduğu bir dosya geldi. Yanında da bir ihbar notu vardı. İsimlerden biri için eşi kara çarşaflıdır, diyordu. Dehşete düştüm. Talimat verdim, araştırdılar. Adam bekâr, dediler..."
Bu ifadeden notu YÖK'ün koyduğu anlamı çıkıyordu.
YÖK Başkanı Prof. Erdoğan Teziç iddiayı bir basın toplantısıyla yalanladı.
Peşinden Cumhurbaşkanı Gül'den açıklama geldi:
"Ben notu YÖK koydu demedim."
Peki neden o izlenimi verdiniz? Cevap yok... Sonunda anlaşıldı ki ihbar mektubu YÖK dosyasının yanına Köşk'ün içindeki ilgili birim tarafından konulmuştur. O birim küçük bir araştırmayla kolayca ortaya çıkarabileceği bir konuyu araştırmadan Cumhurbaşkanı'na iletmiş...
Olay ne zaman meydana geliyor. Osmangazi Üniversitesi'ne Prof. Fazıl Tekin'in atamasının yapıldığı 7 Eylül 2007 tarihinde...
Aradan geçen 3 ay içinde yalancı bir ihbar mektubunun Cumhurbaşkanı'nın önüne nasıl konulduğu ortaya çıkarılır, gereği yapılırdı. Bu konu da konu olmaktan çıkardı.
Çıkmamış...
İkincisi... Adı geçen profesörün dosyadaki CV'sinde bekâr olduğu kayıtlı... Kimse CV'yi okumamış mı? Okumamış...
Tabii daha da vahimi Cumhurbaşkanı'nın önüne gelen son 7 yasayı incelemeden ve inceletmeden onaylamasıdır... Çok önemli bir görevde bu kadar basit ihmaller ve acemilikler sergilenmesi ileriye dönük endişeleri artırıyor.
Mülkiye geleneği
Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin 148. kuruluş yıldönümü kutlanıyor. Dekan Prof. Celal Göle, konuşmasında anayasa değişikliği girişimlerine de değiniyor.
"Atatürk cumhuriyetini, bu cumhuriyetin temel ilkelerini doğrudan doğruya ya da içine yerleştirilecek bazı hükümlerle dolaylı yoldan ortadan kaldırmaya yönelik anayasa değişikliklerine tereddütsüz karşı olduğumuzu belirtmek isterim. Atatürk cumhuriyetini ortadan kaldırmaya yönelik girişimlerin cumhuriyetimizle özdeşleşmiş Mülkiyeliler arasında kabul edilmesi mümkün değildir."
KONDA'nın türban araştırması hayli yankı yaptı. Oysa bize göre artık üçüncü, dördüncü önemde bir konudur türban...
Yakın geçmişte evet önemliydi...
Çünkü toplumda siyasal dinselleşmenin su yüzüne vuran görüntüsüydü. Cumhuriyetin aydınlık yüzünü örtüyordu. Çağdaş görüntüyü değiştiriyordu...
Ama o nokta çoktan aşıldı...
Ülkede gerçekleştirilen "Sessiz İslami devrim" damara girdi. Dört bir yandan ve her zaviyeden görünür şekle geldi... Bu noktadan sonra artık türbana takılmanın alemi yok... Türban, ülkenin hareket ekseninde artık teferruattır...
Türkiye bir İslami tek parti diktasına doğru ilerliyor...
Yasama ve yürütmeyi tamamen eline geçirmiş olan AKP iktidarı yargıyı, medyayı, meslek kuruluşlarını, spor kulüplerini, sendikaları, kooperatifleri, üniversiteleri özetle tüm güç odaklarını da elinde toplamak için var gücüyle çalışıyor...
Altın vuruş ise yeni anayasanın hazırlanıp hayata geçirilmesi ile yapılacaktır...
Kimi kiralık demokratlar hâlâ ülkede demokrasiye gidildiğini yaymaya çalışıyor...
Kimileri dindarlaşmakta olduğumuzu sanıyor...
Oysa "din" diye kitlelerin kafasına geçirilen şey dinden başka bir şey...
Her türlü yolsuzluğu görmezden gelen, yüksek faizle milleti uluslararası para babalarına soyduran, Irak'taki Müslüman kardeşlerine karşı kaliamcı ABD ile kol kola giren bir İslamiyet mümkün olabilir mi?
Bunların din diye yutturdukları, her türlü haksızlığa, soyguna, sömürüye karşı halkı pasifize etmek için icat ettikleri uyutma formülüdür...
Kafaların şekli ne kelime... Toplumun beyni değiştiriliyor beyni...
AKP'li vekiller ABD Büyükelçisi'ne anayasa çalışmasını anlatmış.
ABD'nin mutabakatını sağladılarsa önlerinde hiçbir engel kalmadı demektir...
Haldun Ertem
İşte Türkiye...
Başbakan Erdoğan'a G 550 tipi dünyanın en uzun menzilli iş jeti alınıyormuş. 18 yolcu kapasiteli uçak Başbakanlığa 61 milyon dolara mal olacakmış... Köşk tadilatına ayrılan para 19 trilyon... İçinde giyilen ayakkabı 450 euro... Devletin zirvesinde paralar havada uçuşuyor... Lüks, ihtişam, keyif dorukta...
Kanal D'de dün sabah İÜ Onkoloji Enstitüsü Başkanı Prof. Ergun Topuz konuşuyordu. Dedi ki:
- Bütçemizde para olmadığından gerekli maddeleri alamıyor, bazı testleri yapamıyoruz. Cihazlarımız 10'uncu yılını doldurdu. Yenilemek lazım. Ancak parasızlıktan yenileyemiyoruz...
Tepemizdeki de "milletin iktidarı"... Öyle mi?
Sömürge valisi
Büyükelçi mi, Genel Vali mi? ABD Ankara Büyükelçisi Ross Wilson'la ilgili bu soruyu sormuştu dün Vatan gazetesi...
Çünkü Wilson'un "Anayasacı"ları da yemeğe davet edip bilgi aldığı ortaya çıkmıştı. Davete AKP'li Dengir Mir Fırat, Prof. Ergun Özbudun, eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk katılmıştı...
ABD Büyükelçisi Wilson milletvekillerini de gruplar halinde davet edip bilgi alıyor... CHP'li Güldal Mumcu'nun böyle bir daveti kabul etmediğini öğrenmiştik. Çoğunluk paşa paşa gidip dökülüyor. Burası sömürge mi? Soruyu sormalı da, Wilson'dan önce onun verdiği davetlere koşanlara sormalı...
Yalnız çarşaf mı?
Çankaya'daki çarşaf olayının pek konuşulmayan iki yanına değinelim...
Olay malum... Cumhurbaşkanı Gül Pakistan'a giderken uçakta gazetecilere diyor ki:
"Bugüne kadar tek bir rektör ataması yaptım. YÖK'ten sadece üç ismin bulunduğu bir dosya geldi. Yanında da bir ihbar notu vardı. İsimlerden biri için eşi kara çarşaflıdır, diyordu. Dehşete düştüm. Talimat verdim, araştırdılar. Adam bekâr, dediler..."
Bu ifadeden notu YÖK'ün koyduğu anlamı çıkıyordu.
YÖK Başkanı Prof. Erdoğan Teziç iddiayı bir basın toplantısıyla yalanladı.
Peşinden Cumhurbaşkanı Gül'den açıklama geldi:
"Ben notu YÖK koydu demedim."
Peki neden o izlenimi verdiniz? Cevap yok... Sonunda anlaşıldı ki ihbar mektubu YÖK dosyasının yanına Köşk'ün içindeki ilgili birim tarafından konulmuştur. O birim küçük bir araştırmayla kolayca ortaya çıkarabileceği bir konuyu araştırmadan Cumhurbaşkanı'na iletmiş...
Olay ne zaman meydana geliyor. Osmangazi Üniversitesi'ne Prof. Fazıl Tekin'in atamasının yapıldığı 7 Eylül 2007 tarihinde...
Aradan geçen 3 ay içinde yalancı bir ihbar mektubunun Cumhurbaşkanı'nın önüne nasıl konulduğu ortaya çıkarılır, gereği yapılırdı. Bu konu da konu olmaktan çıkardı.
Çıkmamış...
İkincisi... Adı geçen profesörün dosyadaki CV'sinde bekâr olduğu kayıtlı... Kimse CV'yi okumamış mı? Okumamış...
Tabii daha da vahimi Cumhurbaşkanı'nın önüne gelen son 7 yasayı incelemeden ve inceletmeden onaylamasıdır... Çok önemli bir görevde bu kadar basit ihmaller ve acemilikler sergilenmesi ileriye dönük endişeleri artırıyor.
Mülkiye geleneği
Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin 148. kuruluş yıldönümü kutlanıyor. Dekan Prof. Celal Göle, konuşmasında anayasa değişikliği girişimlerine de değiniyor.
"Atatürk cumhuriyetini, bu cumhuriyetin temel ilkelerini doğrudan doğruya ya da içine yerleştirilecek bazı hükümlerle dolaylı yoldan ortadan kaldırmaya yönelik anayasa değişikliklerine tereddütsüz karşı olduğumuzu belirtmek isterim. Atatürk cumhuriyetini ortadan kaldırmaya yönelik girişimlerin cumhuriyetimizle özdeşleşmiş Mülkiyeliler arasında kabul edilmesi mümkün değildir."