PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Sİvrİsİnek Mucİzesİ


Hasret
01-11-2009, 03:23
MACERA BAŞLIYOR..

Yağmur mevsiminin yaklaşmasıyla birlikte, kurumuş gölcüklerde büyük bir hareketlilik yaşanır. Gölcük tabanlarında ya da suyla dolma ihtimali olan her çukurda sivrisinekler hareket halinde görülebilirler. Ancak bu sefer uçmuyor, yürüyorlardır. Dikkatli bir şekilde birşeyler arıyor gibidirler.
Sivrisinek gibi uçabilen bir canlının, kendisi için dağlar tepeler sayılacak engelleri yürüyerek aşmaya çalışması oldukça ilginç bir manzara oluşturur. Binlerce sivrisinek hepsi birden, sanki bir yerden emir almışçasına hareket ederler. Çünkü artık onlar için görev zamanı gelmiştir.

Dedektör Sivrisineğin Uzun Yolculuğu...
Yumurtadan çıkan sivrisinek yavrularının, büyüme evrelerini tamamlayabilmeleri için küçük bir su birikintisine ihtiyaçları vardır. Bu, çamurlu bir yağmur suyu, bataklık, çeltik, havuz suyu ya da teneke kapta birikmiş bir su olabilir. Ancak durgun sular sivrisineklerin tercih sebebidir. Çünkü bu sular, içerdikleri fotosentez yapabilen bitki öbekleri sayesinde, oksijence zengindirler.
Sivrisinek yumurtaları su bulunan her ortamda gelişebilirler, ancak bazı şartların sağlanması gerekir: Yumurtadan çıkacak olan larva, yetişkin bir sinek oluncaya kadar farklı evreler geçirecektir. Her evrede de yavru sineğin farklı ihtiyaçları olacaktır. Kuraklık ve aşırı sıcak da yumurtaların gelişimini engelleyebilir. Bu yüzden anne sivrisinek doğacak yavruların tüm gelişme evrelerini rahatça tamamlayabilecekleri bir ortam bulmak zorundadır.
Peki, sivrisinek en uygun yeri nasıl bulacaktır. Bakarak mı, koklayarak mı, tahmin ederek mi, yoksa tesadüfler sonucunda mı?
Sivrisineğin küçük adımlarıyla, yumurtaları için en uygun yeri aramasının zorluğunu daha iyi anlatabilmek için bir örnek verelim; kendinizi tepecikler, ağaçlar ve çukurlarla dolu bir alanda, bir yerlere ulaşmaya çalışırken bir düşünün, üstelik de hiç bir yardımcı aletiniz (araba, şemsiye vs.) olmadan, yürüyerek, sıcak güneşin altında... Ne kadar yorucu olacağını tahmin edersiniz.
Boyutunun küçüklüğünü düşündüğümüzde sivrisinek için de uygun bir yer bulmak böylesine zordur. Ama onun böyle bir arama yapacağı önceden bilindiği için, ihtiyacı da düşünülmüştür ve tetkiklerinde gerekli olacak en mükemmel sistemle donatılmıştır. İşte bu yüzden, yumurtalarını bırakacağı yeri kolaylıkla buluverir: Karnının altında bulunan bir alıcı sayesinde, toprağın nem ve sıcaklık bakımından yumurtalarını bırakmaya uygun olup olmadığını tespit eder. En uygun yeri bulabilmek için de toprağı santim santim, hiç yorulmadan tarar.
10 mm.'lik bir canlının toprağın nemini ve sıcaklığını ölçmesinin nasıl bir işlem olduğunu biraz düşünelim... Toprak ile ilgili bir araştırma yapmak oldukça zahmetli bir iştir. Toprağın neminin, yaşının, verimliliğinin ölçülmesi, içindeki minerallerin, madenlerinin tespit edilmesi, kısacası toprakla ilgili olup insanın işine yarayacak her şeyin belirlenmesi için bu işi için özel tasarlanmış aletlerden faydalanılır.
Ya dedektörler kullanılır, ya da toprağa sondaj yapılıp elde edilen numuneler laboratuvarlarda incelenir. Çünkü neyin, ne kadar derinlikte ve ne yoğunlukta bulunduğunu bilmeden yapılacak bir çalışmadan-örneğin bir kazıdan-sağlıklı bir sonuç elde etmek oldukça zordur. Yapılacak bir hata sonucunda, telafisi güç, emek, zaman ve para kaybı doğar.
Sivrisinek de kesin netice alabilmek için toprağı öncelikle tarar. Genel durumu hakkında bilgiler alır, bunları değerlendirir ve sonucuna göre karar verir. Burada tam donanımlı teknik bir aletten değil, yalnızca 10 mm. boyunda olan küçücük bir canlıdan bahsediyoruz… Karnının altındaki küçük alıcısıyla toprağı adımlayan ve tek düşüncesi yumurtalarına uygun bir yer bulmak olan sivrisinekten…
Buraya kadar anlatılanları kısaca tekrar gözden geçirerek, bunların nasıl ortaya çıkmış olabileceklerini düşünelim.
10 mm. büyüklüğünde bir canlı bilinçli bir arayış içindedir. Amacı yumurtalarının ve yumurtalardan çıkacak yavruların ihtiyaçlarını karşılayacak bir ortam bulmaktır. Bunun için oldukça zahmetli bir işe girer ve söz konusu yeri yürüyerek arar.
Burada ilk olarak üzerinde durulması gereken, sivrisineğin yumurtanın ihtiyaçlarını nereden bildiğidir.
Sivrisineğin ısı değişimi, nem oranı gibi kavramlardan haberi yoktur. Örneğin nemin, birim hacim topraktaki su miktarı olduğunu bilmez. Uygun nemin ve ısının yumurta içindeki enzim ve proteinleri harekete geçireceğinden de haberi yoktur. Proteinin ve enzimin ne demek olduğunu, ne işe yaradığını, hangi şartlarda bunların harekete geçerek yumurtanın gelişimini sağlayacağını sivrisineğin bildiğini, bu bilgi doğrultusunda ileriyi görerek hareket ettiğini düşünmek elbette akıl karı değildir. O halde sivrisinek neden uygun nem ve sıcaklığı aramaktadır?
Sivrisinek düşünme yeteneği olmayan, 1 cm. büyüklüğünde bir böcektir. Hiçbir eğitim almayan, zaten öğrenme yeteneği bile bulunmayan bu böcek hangi bilgi sayesinde, özel bir amaç doğrultusunda hareket eder?
İkinci önemli ayrıntı ise sivrisineğin araştırma yaparken kullandığı teknik donanımdır: Isı ve nemi en hassas biçimde ölçen ve en uygun yere doğuştan yerleştirilmiş bir organ.
Peki sivrisinek bu alete nasıl sahip oldu? Acaba yavrularının ihtiyaçlarını gözlemlerle ve deneylerle tespit eden sivrisinek, kendi vücuduna bir tür "dedektör" eklemeye mi karar verdi? Daha sonra bu karar doğrultusunda kendi vücudunda değişiklikler mi yaptı?
Yoksa "evrim süreci" içinde, bir gün tesadüfen, bir sivrisineğin vücuduna ısı ve nem ölçümü yapabileceği bir organ mı eklendi?
Bu son ihtimal her ne kadar insana garip ve mantıksız da gelse, temeli şuursuz tesadüflere dayanan evrim teorisinin görüşü budur. Teoriye göre bütün canlıların özellikleri, birbirinden bağımsız tesadüflerin yaptıkları değişimlerin, birbirlerine eklenmesiyle ortaya çıkmıştır.
Oysa üstteki soruların yanında, bu tesadüf açıklamasını geçersiz kılan yüzlerce soru vardır. Öncelikle eğer organ tesadüfen ortaya çıktıysa, sivrisinek bu organı hangi amaç için, ne şekilde kullanacağını nasıl öğrenmiştir? Eğer bu organ tesadüfen oluştuysa, bunun bir kerede olması gerekir. Tam çalışmayan ya da eksik ölçüm yapan -örneğin yalnızca nemi veya yalnızca ısıyı ölçen- bir organ işe yaramaz. İşe yaramayan bir organın muhafaza edilmesinin, evrim teorisinin kendi mantığı içinde bile anlamı yoktur.
Sivrisineğin kendi vücuduna özel bir tarayıcı yerleştiremeyeceği, bu tarayıcının hangi amaç uğruna ve nasıl kullanılacağını içeren bilgilerini bir sonraki nesle aktaramayacağı da açıktır.
Ortada kusursuz bir uyum vardır ve tesadüflerin hiçbir şekilde böyle bir uyum yaratamayacağı ortadadır. Kaldı ki bu uyum yalnızca sivrisineğin hayatında değil, bütün canlılarda ve doğanın her köşesinde görülür.

Kanatların Titreşimi ve Neslin Devamı
1920'li yıllarda, Kanada'da yeni inşa edilmiş bir elektrik santralındaki bütün jeneratörler çok kısa bir süre sonra bozulmuştu. Sebep jeneratörlerin motorlarına sıkışmış yüzbinlerce sivrisinekti. Acaba bu sinekleri jeneratörler çeken neydi? Jeneratörler temizlendikten kısa bir süre sonra yine aynı olay tekrarlanınca, sineklerle ilgili bir uzmana başvuruldu ve sorun bu sayede çözümlendi.
http://www.hayvanlaralemi.net/resimler/3.jpghttp://www.hayvanlaralemi.net/resimler/1.jpgErkek sivrisineğin duyargaları. Bu duyargalar, binlerce ses içinde, dişisinin kanat sesini tanıyabilmesi için üstün bir yetenekle donatılmıştır.
Jeneratörlere saldıranların tümü erkek sivrisineklerdi. Sebebi de bu makinelerin içinde kendilerine kur yapan dişilerin var olduğunu düşünmeleriydi! Jeneratörlerin vızıltısıyla dişilerin vızıltısını birbirine karıştırmışlardı. Jeneratörlerin hızının değiştirilmesiyle sivrisineklerin aklının karışması da önlendi.
Bu ilginç olay, sivrisineklerin çiftleşmesini sağlayan çok daha ilginç bir sistemi hatırlatır bize: Erkek sivrisineklerin dişilerini, onların çıkardığı kanat seslerinden tanımalarını. Şimdi bu konunun detaylarına bir göz atalım.
Sivrisineklerin çiftleşmesi havada uçarken gerçekleşir. Fakat erkekler erişkin bir sivrisinek olana kadar, yani kısa yaşamlarının ilk 24 saati boyunca çiftleşemezler. Çünkü bu süre içinde antenleri henüz kurumadığından sağırdırlar. Bu yüzden dişilerin kanat seslerini -yani çiftleşme çağrılarını- duyamazlar.
Sivrisineklerde işitme yeteneği çok gelişmiştir. Erkeğin kafasından çıkan 2 tane küçük ve tüylü antende bulunan çok sayıda duyu hücresinden meydana gelmiş "Johnston organı", ses dalgalarının titreşimlerini alır ve ayırt eder. Bu tüylü duyargalar yalnızca dik durumdayken ses titreşimlerine karşı duyarlıdırlar.
http://www.hayvanlaralemi.net/resimler/2.jpg
Erkeğin dişisini havada tutmak için kullandığı kıskaçlar olmasaydı, çiftleşme gerçekleşemez, bu da sivrisinek neslinin sonu olurdu.

Dişi sivrisineğin kanatlarından çıkan ses erkek sivrisineği etkileyen en önemli faktördür. Dişinin kanat sesleri, erkeğin antenindeki reseptör hücreleri titreştirir ve sivrisineğin beynine elektrik sinyallerini gönderir. Dişiler kanatlarını erkeklerden daha hızlı çırparlar ve dişinin kanatlarından çıkan titreşimler erkeklerde çiftleşme isteğini artırır. Sivrisineklerin bol olduğu yaz günlerinde etraftaki sesleri bir düşünelim. Taşıt sesleri, insan sesleri, hayvan sesleri… Kısacası insanın duyabildiği ve duyamadığı frekanslardaki pek çok ses. Bu kadar ses arasında erkek sineğin, dişisinin cılız kanat sesini duyması oldukça zor bir iş olmalıdır. Ama yine de erkek sivrisineğin hassas "kulakları", bütün bu seslerin arasından dişisinin sesini ayırdeder ve böylece erkek sivrisinek çiftleşmek için dişiye doğru uçar.
Sivrisinek sürüsünün içine düşen bir dişi, erkeklerden biri tarafından farkedildiğinde, erkek sivrisineğin cinsel organının yanında bulunan özel kıskaçlarla tutulur ve çiftleşme genellikle havada bazen de yerde gerçekleşir. Çiftleşmeden sonra erkek, sürüsüne geri döner ve bir süre sonra da ölür.
Bu noktada konuyu daha derin incelemek gerekir. Ortada çok ilginç bir sistem bulunmaktadır. Sivrisinekler karşı cinsi kanat çırpma sesinden tanımaktadırlar.
Peki nasıl olur da, her yıl dünyaya gelen trilyonlarca sineğin herbiri kanatlarını kendi cinsiyetlerini belli edecek frekansta çırparlar?
Her dişi kanatlarını daha yavaş, her erkek de daha hızlı çırpma kabiliyetine sahiptir. İşte burada evrim teorisinin cevaplaması gereken bazı sorular ortaya çıkar.
Eğer sivrisinek yaratılış değil, tesadüflerin sonucunda varolmuş olsaydı, doğan her sivrisineğin kanatlarını rastgele bir hızda çırpması ve bir kaos yaşanması gerekirdi. Çünkü erkeğin daha yavaş, dişinin daha hızlı kanat çırpmasını gerektirecek hiçbir sebep yoktur. Ancak her cinsiyet mensubu, adeta bir emre uyarcasına, hiçbir mecburiyetleri yokken, kendi cinsiyetlerini belli edecek hızda kanat çırparlar.
Ancak bu frekans farkının gerçekte tek başına bir anlamı yoktur. Eğer erkek sivrisinekte yaratılıştan bulunan üstün algılama yeteneği olmasaydı, bu kanat çırpışların hiçbir anlamı olmazdı. Dişi sivrisineğin çıkardığı titreşimler, insan için ne kadar anlamsızsa, erkek sivrisinek için de o kadar anlamsız olurdu. Böyle bir durumda erkek dişiyi algılayamayacağından, çiftleşme gerçekleşmezdi.
Kuşkusuz bunun tersi de mümkündür. Erkek sivrisinekte üstün bir algılama yeteneği olsa, fakat erkeği de dişisi de bütün sivrisinekler farklı farklı frekanslarda kanat çırpsalardı, bu kez de erkekte üstün bir algılama yeteneğinin bulunmasının bir anlamı olmazdı. Bu, her iki durumda da sivrisineklerin daha o nesilde yokolması anlamına gelirdi.
Bu durum bizlere sivrisineklerin çiftleşmek için birbirlerini tanımalarını sağlayan sistemin, daha ilk sivrisinek çiftinden itibaren varolması gerektiğini gösterir. Bu denli hassas bir mekanizmanın birdenbire ortaya çıkmasının tek açıklaması ise bilinçli bir yaratılıştır.
Çiftleşme gerçekleştikten sonra dişi sivrisinek, erkeğin spermlerini özel bir kesede muhafaza ederek, haftalar boyu döllenmiş yumurta yumurtlayabilir. Dişi sivrisinek çiftleşme anından itibaren kan emmeye başlar, çünkü yumurtalarının gelişebilmesi için kana ihtiyacı vardır.


Disk Yumurtalar
Culex türünün yumurtası, alt kısmında huni şeklinde bir oyuk taşır. Bu oyuğun, insana, ilk bakışta bir anlamı yok gibi gelir. Oysa ileri aşamalarda son derece önemli bir görevi olduğu ortaya çıkar: Bu oyuk, içine dolan hava sayesinde bir cansimidi işlevi görmekte ve yumurtanın su üzerinde kalmasını sağlamaktadır.
Ancak dikkat edilirse ortada ciddi bir sorun vardır: Yumurtanın altında yeralan bu cansimidinin, yumurtanın "alabora" olması sonucunda işe yaramaz hale gelmesi çok kolaydır. Bu nedenle bu yumurta tek başına suya bırakıldığında, uzun süre su yüzeyinde kalamaz. En ufak bir sallantıda dengesini yitirir, devrilir ve alt tarafında hava bulunan delik su dolarak yumurtanın batmasına neden olur.
Oysa yumurtaların yaşayabilmeleri için suyun üzerinde kalmaları gerekir. Çözümü size, akıl sahibi insanoğluna soralım; yumurtaların batmaması için siz olsanız ne yapardınız?
Sivrisinek bu problemi çözecek en akılcı yolu kullanır. Yumurtaları birbirine yapıştırarak sorunu çözer. Bir disk şeklinde birbirine yanyana yapıştırılan yumurtalar, suyun üzerinde yüzen bir sal oluştururlar. Çapı yaklaşık 11 mm. olan bu disk suyun üzerinde kolaylıkla yüzer. Yumurtaların altındaki oyukta bulunan hava ve yumurtalar arasındaki boşluk, bir hava yastığı görevi görür ve diski suyun üzerinde tutar. Böylesine akılcı bir yöntem kullanılmazsa, yumurtalar suyun içine batar ve ölürler.
Peki suyun kaldırma kuvvetinden haberi bile olmayan sivrisinek, probleme en uygun çözümü nasıl bulmuştur. Dahası ortada bir problem olduğunun farkında mıdır ki, probleme bulduğu çözümden bahsedilebilsin?
Yumurtaları tek tek birbirine yapıştırmak ve özenle bir sal yapmak oldukça zahmetli bir iştir. Bu yumurtaların bir sonraki mevsimde çatlayacağı düşünülürse, sivrisinek uğraşısının sonucunu göremeden ölecektir. Yumurtladıktan sonra yumurtalarıyla hiçbir bağı kalmadığı, kendi yaşamını sürdürmek açısından hiçbir çıkarı olmadığı, kısa bir süre sonra öleceği halde, kendi ölümünden sonra yumurtalarının güvenliğini sağlamak için büyük bir çaba harcamaktadır.
Burada özellikle altını çizmemiz gereken nokta, sivrisineğin bu çabası sonucunda hiçbir çıkarı olmadığıdır. Yaptığı bu zahmetli işin kendi hayatına hiçbir etkisi yoktur. Yani hayatta kalmak için değil, gelecek bir nesli kurtarmak için çaba göstermektedir. Hiçbir zaman göremeyeceği, nasıl bir ortamda, hangi şartlarda gelişeceklerini, ne gibi tehlikelerle karşılaşacaklarını bilemeyeceği bir nesli kurtarmak amacıyla, en doğru kararı verir ve oldukça zor bir iş başarır.
Normal olarak bir böceğin yapması gereken, yumurtlama zamanı geldiğinde, yumurtalarını rastgele yerlere yumurtlamasıdır. Tek amacı hayatta kalmak, yemek yemek ve çiftleşmek olan bu böcek, sonucunu bile göremeyeceği bir iş için neden çaba göstermektedir? Bu çabayı sivrisineğe gösterten güç nedir?
Çok açıkça görülmektedir ki, sivrisineğin bir yaşam kavgası yoktur. O, yapılabilecek en doğru ve sağduyulu hareketi, kendisine verilen ilham sonucunda yapmaktadır.
Evrimcilerin, daha doğrusu yaratılışa körü körüne karşı olan kimselerin yanıtlamaları gereken bir başka soru vardır. Sivrisinek, yumurtaların batmaması için en uygun çözümü nasıl bulmuştur?
Evrimcilerin hiçbir şekilde cevaplayamadıkları bu soruyu bir an için gözardı edelim.
Her ne kadar imkansız da olsa, sivrisineğin başka yumurtaları gözlemlediğini, uzun uzun düşünerek böyle bir çözümü kendisinin bulduğunu varsayalım. Durum böyle olsa bile, eğer yumurtaların altında doğuştan bir hava oyuğu bulunmazsa, sivrisineğin yapmaya çalışacağı sal bir işe yaramayacaktır.
Dahası sivrisinek, yumurtalarını birbirlerine yapıştıracak ve suda etkisini zamanla yitirmeyecek doğal bir yapıştırıcıya doğuştan sahiptir. Bu yapıştırıcı olmazsa ne yumurtaların altındaki hava deliğinin, ne de sivrisineğin bir sal yapmaya karar vermesinin bir anlamı olmaz.
Sivrisineğin yaptığı salın disk şeklinde olmasının da bir anlamı ve amacı vardır. Sal için disk en uygun şekildir. Eğer sivrisinek başka bir geometrik şekil kullansa (örneğin ince uzun bir dikdörtgen yapsa), sal kolaylıkla alabora olur. Disk şekli, su kuvvetiyle oluşması muhtemel momentleri en uygun şekilde dağıtarak, güvenliği sağlar.
Birbiriyle bu kadar uyumlu bir sistemi oluşturan detayların, zaman içinde, şuursuz tesadüfler sonucunda, kendi kendine oluştuğunu iddia etmek ise akılla uyuşmayan bir durum teşkil eder. Dahası, bu detayların birinin eksik olması bütün sistemin bir daha geri gelememek üzere yokolmasına sebep olur. Sivrisinek, "deneme-yanılma" gibi bir yolla geliştiremeyeceği, tesadüfler sonucunda kesinlikle oluşamayacak bir biçimde yumurtalardan oluşan bir sal yapmaktadır. Bu durumun yegane açıklaması ise, doğumundan en fazla bir kaç hafta sonra bu salı yapan canlının, bu iş için gerekli bilgi ve donanıma sahip kılınmış ve bu iş için "programlanmış" olduğudur.

http://www.hayvanlaralemi.net/resimler/4.jpgJelatinlenmiş Yumurtalar
Gıdaların bozulmadan saklanmaları için son birkaç on yılda oldukça etkili yöntemler geliştirilmiştir. Bunlardan en önemlisi, ambalajlamadır.
Sürü sivrisinekleri olarak bilinen sivrisinek türü de, yumurtalarını saklamak için bu yöntemi kullanır.
Yumurtalar, jelatinimsi bir madde yığının içine, bir çerçeve veya ip şeklinde bırakılır. Jelatinimsi kitle yumurtaları mekanik etkilerden, kurumaktan, ani ısı değişimlerinden ve düşmanlardan korur. Ayrıca sivrisinek, bu madde sayesinde, yumurtaları bitki ya da taşlara yapıştırır ve böylece yumurtaların suyun içinde kaybolmalarını engeller.
http://www.hayvanlaralemi.net/resimler/8.jpg
Yumurta salı ve çatlayan yumurtalardan çıkan larvalar.
http://www.hayvanlaralemi.net/resimler/5.jpgAnaphales sivrisineğinin yumurtaları. Yumurtaların etrafinda bulunan hava odacıklari ve yüzey geriliminin etkisini arttıran yapılar, yumurtaların su yüzeyinde kalmalarını saglar. Eğer bu yapılar yumurtaların üzerinde bir seferde oluşmuş olmasaydı, anophales sivrisineğinin tüm yumurtaları suya batarak ölürdü. Sivrisineğin küçücük yumurtası bile evrim teorisini çürüten bir delil, hem de yaratılışın en güzel örneklerinden birini oluşturur.
Cansimidi Yumurtalar
Sıtma mikrobunu taşıyan sivrisinek olan Anopheles'in yumurtaları, suya batmalarını engelleyecek ve su yüzeyinde kalmalarını sağlayacak özel bir şekle ve yapıya sahiptirler. Yumurta kabuğunun dışındaki hava odacıkları ve yumurtayı saran yüzme kenarları yumurtayı su üstünde tutar. Yüzme kenarları suyun yüzey gerilimini artırır ve yumurtanın bu gerilim sayesinde batmamasını sağlar.
Yüzey gerilimi suyun yüzeyinde oluşan bir güçtür. Özellikle küçük canlılar bu gücü aşamazlar. Ancak bu çoğu kez olumsuz bir durum değildir çünkü bu sayede böcekler suyun üzerinde rahatlıkla yürüyebilirler. Kimi böcekler bacaklarında bulunan destek yapıları sayesinde _ayaklardaki tüycükler, ayağı kaplayan yağlı salgılar gibi_ su üzerinde çok daha kolay hareket edebilirler.
Anopheles sivrisineğinin yumurtalarının üzerindeki hava odacıkları ve yüzme kenarları da, yüzey gerilimi kanunundan en yüksek verimle yararlanacak biçimdedir. Ancak daha önce de belirtildiği gibi, ne yumurtaların içindeki larvaların, ne de kendisi de bir zamanlar bu yumurtadan çıkmış olan anne sivrisineğin, yüzey gerilim kuvvetinden ve bu kuvvetten yararlanmak için yumurtaların üzerinde bulunan yapılardan haberleri yoktur.
Böyle bir özelliğin zaman içinde kazanılmasına da imkan yoktur. Eğer bu yapı yumurtanın üzerinde bir seferde ortaya çıkmazsa, Anopheles'in bütün yumurtaları suyun dibine batar ve sivrisineğin nesli tükenir.
Ancak böyle bir durum söz konusu olmaz. Çünkü Anopheles'in de, diğer canlıların da varlıklarını sürdürmeleri için ihtiyaçları olan en uygun tasarım, kendileri için Allah tarafından yapılmıştır.
Marangoz Sivrisinek
Sivrisinekler yumurtalarını her zaman durgun bir su birikintisinin içine bırakmazlar. "Cylindrotoma Sivrisineği", yumurtalarını bırakmak için daha ilginç ve zor bir yöntem kullanır. Bu türün dişisi, yumurtalarını bir bitkinin dokusuna yerleştirir.
Burada çok önemli bir ayrıntı vardır. Herhangi bir böcek, bitki dokularını kolay kolay kesemez. Özellikle sivrisineğin boyutu düşünüldüğünde bu zorluk, insanın elinde hiç bir aleti olmadan kalın bir ağacı kesmesine benzer ki, bu imkansızdır. Peki o halde sivrisinek ne yapar?
Sivrisinek bu problemi, kendisine yaratılıştan verilen bir özellik sayesinde aşar. Başının üzerinde bulunan ve bir testere görevi gören kesici organla, bitki dokularını rahatlıkla keser. Üst kısmından kestiği bitkilerin içine yumurtalarını iter. Bazen bir yaprakta bu şekilde bırakılmış 70 yumurtaya rastlanabilir.
http://www.hayvanlaralemi.net/resimler/6.jpgRastgele bir yere bırakmak varken, zahmet gerektiren bir şekilde, üstelik de zorlu bir yeri yumurtalarını bırakmak için seçmiştir. Tek amacı yemek ve yaşamak olan bir böcek niçin kendisini zora sokar ve oldukça zahmetli bir işe kalkışır?
Cylindrotoma zorluklardan hoşlandığı için mi böyle yapar?
Neden diğer türlerde değil de sadece bu türdeki sivrisineklerin başında kesici organ vardır?
Bu organı bir alet gibi kullanma bilgisi, doğan her sineğe kim tarafından verilmiştir?
Yumurtalarını güvenliğe almak için bitki dokularını kesmeyi sivrisinek nasıl akıl etmiştir?
Tüm bu sorular bizi yine aynı cevaba götürür: Sivrisinek, yaptığı işi yapabilmesini sağlayacak özel bir dizayn ile ve kendisine bu işi yaptıracak bir tür "programla" birlikte yaratılmıştır.

Bambu Sivrisineği
"Leicester sivrisineği" yumurtalarını bambu saplarının deliklerine bırakır. Bambu saplarının içi güvenli olduğu kadar, larvaların ihtiyaçlarına da cevap verebilecek bir ortamdır.
Sivrisinek yumurtalarını bırakırken -tıpkı diğer sivrisinekler gibi- kendisine özgü akılcı bir yol izler. Leicester arka bacaklarını bambu saplarındaki deliklerden, içeride birikmiş suya sokar, yumurtalar suya düşer ve gelişimlerini burada sürdürürler.
İlk yağmurlarla birlikte yumurtalar kuluçka dönemine girerler. Yumurtlamayı takip eden 2-3 gün içinde kuluçka dönemi biter ve kurtçuklar çıkmaya başlar. Yumurtanın içinden kurtların olgunlaşarak çıkmaları hemen hemen aynı dakika içinde olur. Bir dakika içinde bütün kurtlar suda gezmeye başlar. Bunlar hiç durmadan, ne bulurlarsa yer ve müthiş bir süratle büyürler.
Acaba bu sivrisinek türünün ataları, yaptıkları gözlemler sonucunda yavrular için en güvenli ortamın bambu sapları olduğunu tespit etmiş, daha sonra bütün soyun bu yöntemi izlemesine mi karar vermişlerdir? Sonra da bu emir nesilden nesile, doğan her dişi sivrisineğe ulaştırılmış mıdır?
Görüldüğü gibi bu tip sorular her aşamada kaçınılmaz olarak insanın karşısına çıkar. Bu soruların cevapları normal ve vicdanlı bir insanı tek noktaya yani bilinçli yaratılışa götürür. Dünyanın herhangi bir köşesindeki herhangi bir bambu sapının içindeki bir su birikintisinde, bilmediğimiz, aklımıza dahi gelmeyen bir hayat vardır ve bu hayat son derece ustaca bir biçimde yaratılmıştır. İnsana düşen ise, bu yaratış örneklerini görmek ve bunları yaratan Allah'ın gücünü takdir etmektir. Çünkü Kuran'a göre;
Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, (ve) her canlıyı orada üretip-yaymasında düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler (deliller) vardır.(Bakara, 164)

LARVA DÖNEMİ

http://www.hayvanlaralemi.net/ari5_resim/si.jpeYumurtadan çıkan yavru sivrisinek, erişkin haliyle hiç ilgisi olmayan bir görünümdedir. Sanki bambaşka bir canlıdır. Yaklaşık 1-1,5 mm. uzunluğunda olan larvanın vücudu baş, göğüs ve karın olmak üzere 3 bölüme ayrılmıştır. Başı oval görünümdedir ve iki yanında birleşik gözler ve gözlerin önünde de kısa bir anten mevcuttur. Ancak larva, bu hale gelip erişkin bir sivrisineğe dönüşünceye kadar çok zorlu bir yolculuk geçirir.
Larvalar su altında yaşarlar. Sürekli yedikleri için, bir hafta içinde 6-7 kat büyürler. Bu dönem sivrisineğin yaşamı boyunca büyüdüğü tek dönemdir. Larva sadece acıkır, yemek yer ve büyür.
http://www.hayvanlaralemi.net/ari5_resim/7.jpeLarvanın bu dönemde nefes alabilmesi için su üzerinde boğulmadan asılı durması gereklidir. Ancak ortada bir problem vardır. Sürekli beslenmesi gereken sivrisinek, suyun üzerinde asılı dururken yemeğine nasıl ulaşacaktır? Bunun için çok özel bir yöntem bulması gerekir, ancak sözünü ettiğimiz canlı ne bir şey düşünebilen ne de bir yöntem geliştirme kabiliyetine sahip olan, yalnızca bir buçuk milimetre büyüklüğünde bir larvadır. Ve bu larvanın acilen beslenmesi gereklidir, yoksa ölecektir.
Larva zorunlu durumlarda suyun içine dalabilir. Ancak bu uzun süremez çünkü nefes almak için tekrar su yüzeyine dönmek zorundadır.
Larvanın başaşağı su içinde dururken yemek yiyebilmesi için, doğuştan kendisine verilmiş çok önemli bir mekanizma vardır. Avına her zaman kendisi gidemeyen larva, suyu hareketlendirerek avını ayağına getirir. Ağzının iki yanında, 4 set halinde bulunan ince tüylü bir fırçayı hızlı bir şekilde sallayarak suda bir akıntı yaratır. Böylece suda bulunan bakteriler, suyun hareketiyle larvanın ağzına gelirler. Larva fırçalara takılan bakterileri yer. Bir sivrisinek larvası günde 100-1000 cm3 suyu süzebilir.
Burada çok açık bir dizayn vardır; larvanın ağzının etrafındaki fırça, hayvanın beslenebilmesi için yapılmış özel bir alettir. Larvanın sahip olduğu bu sistem sayesinde boğulmadan besinine ulaşması ise, küçücük bir larvanın bile Allah'ın "rızık veren" (Rezzak) sıfatının koruması altında olduğunu gösterir. Nitekim Kuran bu gerçeğe özellikle dikkat çekmektedir:
Kendi rızkını taşıyamayan nice canlı vardır ki onu ve sizi Allah rızıklandırır. O, işitendir, bilendir.(Ankebut, 60)

Yanıbaşındaki Düşman
Tüm sivrisinek larvalarını, suda kendi halinde yüzen ve beslenmek için bakterilerle yetinen sakin canlılar olarak tanımlamak doğru olmaz Bazı türlerin larvaları oldukça yırtıcıdır. Bu dönemde sürekli olarak beslenen kimi larva türleri yiyecek bulamadıklarında birbirlerini yerler. Bu yüzden larvalar için temiz sular değil, bakterice zengin kirli sular daha uygundur. Bu tür larvaların olduğu temiz sularda, sal şeklindeki bir yumurta grubunun içinden yalnızca birkaç tane larva hayatta kalır.
Ancak anne sivrisinek adeta bunu bilir ve yumurtalarını bırakmak için daha çok kirli suları seçer! Kirli sularda, sal şeklindeki bu yumurtalardan yaklaşık 100 tanesi sağlam olarak çıkar.
Burada sivrisineğin yaptığı bir seçim söz konusudur. Sivrisinek biri temiz biri kirli iki farklı suyla karşılaştığında seçimini kirli sudan yana kullanır.
Acaba sivrisinek, türünün devamı için geçerli olan bu önlemleri düşünerek mi yoksa gözlemleyerek mi bulmuştur. Hayır, sivrisinek bu ikisini de yapamaz. Sivrisineğin tecrübe kazanması, bu doğrultuda kararlar vermesi ve bunu gelecek nesillere aktarması elbette ki söz konusu değildir.

Su Yüzüne Çıkmadan Nasıl Nefes Alınır?
Mansonya türünün larvası, soluk alabilmek için suyun yüzeyine çıkmaz. Bunun yerine oldukça akıllıca ve zor bir yöntem izler.
Su altındaki oksijen, suda çözünmüş olarak bulunur ve burada yaşayan bütün canlılar (bitkiler ve hayvanlar) bunu kullanırlar. Bitkiler köklerinde ve dokularında bu oksijeni biriktirirler.
Mansonya larvası bitkilerdeki bu "paketlenmiş" oksijeni kullanır. Larvada, su bitkilerinin köklerini ve dokusunu delmeye ve bunların içindeki havayı çekmeye yarayan testere biçiminde bir organ vardır. Bunu kullanarak oksijen ihtiyacını rahatlıkla karşılar ve suyun altında sürekli olarak kalabilir.
Burada yine büyük bir dizayn görülür. Su yüzeyine çıkmayan mansonya larvasının yapısında, bitki köklerini delebilmesi ve bu köklerin içlerindeki havayı çekebilmeleri için gerekli olan herşey vardır.
Dahası larva, vücudundaki bu "alet"lerin ne amaçla kendisine verildiğini bilir. Larvanın bildikleri bununla bitmez. Larva oksijene ihtiyacı olduğunu ve bu oksijenin bitkilerin köklerinde bulunduğunu da bir şekilde bilmektedir. Yalnızca 1.5 mm. boyunda ve dünyaya yeni gelmiş bir larvanın nasıl olup da bütün bunları bildiği ise evrimciler açısından cevaplanamayan bir sorudur.

Akıntılı Sularda Ne Yapılır?
Akıntılı yerlerdeki larvalar yaşamak için bir yerlere tutunmak zorundadırlar. Vücutlarındaki destek sistemleriyle bu problemin altından kolayca kalkarlar.
Çok hızlı akan sularda bulunan bazı larva türlerinin arkalarında 45 derece eğimle vücutlarıyla birleşmiş uzun bir itici bulunur. Bu iticinin ucunda bulunan küçük kitin kancaları sayesinde larva herhangi bir yere tutunabilir ve kendisini akıntıya karşı korumaya alır. Özellikle Heptegina cinsi sivrisineğin larvası bu vantuz sayesinde güçlü akıntılara dayanabilir.

Sivrisineğin Evi
Bazı sivrisinek larvaları doğuştan mimardırlar. Kendilerini bir yerlere yapıştıracak vantuzları olmayan bu larvalar, hem düşmanlarından korunmak hem de akıntıya karşı koyabilmek için kendi evlerini kendileri yaparlar. Bu ise başlı başına ilginç ve şaşırtıcı bir iştir, çünkü her aşaması zorluklarla doludur.
Öncelikle yumurtadan çıkan larvanın, güvenliğini sağlamak ve akıntıya karşı koyabilmek için bir eve ihtiyacı olduğunu fark etmesi, bunun üzerine bir ev yapmaya karar vermesi gerekir.
İkinci aşamada larva bir plan yapmalıdır. Ancak ortada bir sorun vardır. Larvanın elinde ne bir teknik alet ne de bir alet gibi kullanabileceği bir organ -gaga, pençe, el vs.- vardır. Dahası ev yapabilmek için su altında pek fazla malzeme de yoktur.
Ancak bütün ihtiyaçları önceden düşünülmüş olan larva, ev yapması için gerekli malzemeye doğuştan sahiptir. Kolaylıkla şekil verebileceği jelatinimsi bir madde salgılar. Bu malzemeyi en doğru şekilde kullanan larva, kendisi için en uygun şekilde, iki tarafı açık boru benzeri bir yuva yapar. Bu yuvayı ya çamur veya kuma gömer, ya da yanında taşır.
Burada dikkat edilmesi gereken, larvanın doğar doğmaz kendini güvenceye almak için ev yapmaya başlaması ve ihtiyacı olan maddeyi vücudunda hazır bulmasıdır.
Larva bir kimyager olmadığına göre bu salgıyı larvanın kendi zeka ve bilgisiyle ürettiğini düşünmek pek akıllıca olmaz. Kendi aklı ve zekasıyla üretse bile bunu üreten bir sistemi kendi vücuduna yerleştirmesi gibi birşey düşünülemez. Mimari bir eğitimi olmadığına göre, böyle bir yuva yapıp kuma gömmeyi planlayamayacağı da ortadadır.
Herhangi bir larva, evrimcilerin iddia ettiği gibi bu özellikleri tesadüfen veya tecrübeyle kazanmış olsa, edindiği bilgileri bir sonraki nesile da aktaramaz. Yeni doğan bir canlı, kendisine öğretecek biri olmadan öğrenemez.
Eğer bir canlı bir bilgiye doğuştan sahipse, bu bilgiyi en doğru şekilde kullanıyorsa ve bu bilgiyi kullanabileceği bütün imkanlara ve malzemelere doğuştan sahipse, bunun tek bir anlamı vardır: Bu bilgi ve özellikler, canlıya, kendisini yoktan vareden Allah tarafından verilmektedir.

Başaşağı Nefes Almak
http://www.hayvanlaralemi.net/ari5_resim/13aa.jpehttp://www.hayvanlaralemi.net/ari5_resim/13d.jpeLarva gelişme döneminde sürekli yemek yer. Bunun için de ağzının sürekli suyun içinde olması ve başaşağı durması gerekir. Ancak larvanın ikinci bir temel ihtiyacı da nefes almaktır. Peki bu iki temel ihtiyacı -yemek yemek ve başaşağı dururken nefes almak- aynı anda nasıl karşılayacaktır?
İnsanlar suyun içinde nefes alabilmek için bir takım özel aletlerden (oksijen tüpü, şnorkel, hava pompası, vs.) yararlanırlar.
Sivrisinek larvası da, doğuştan bir dalış teçhizatına sahiptir. Suyun içinde başaşağı dururken, vücudunun arka tarafında bulunan solunum borularıyla nefes alır. Kimi larvalar da suya paralel durur ve karınlarında bulunan üç solunum deliğini kullanırlar. Bu sistemler, dalgıçların kullandığı şnorkel ve hava pompalarının bir benzeridir.
İnsana belki de biyolojik bir ayrıntı gibi gelen bu cümleler aslında bir gerçeği ortaya çıkartır: Eğer ortada böylesine akılcı bir dizayn varsa, mutlaka onu yaratan bir akıl vardır. Bu akıl, "alemlerin Rabbi", yani en küçükten en büyüğe kadar tüm dünyaların, tüm boyutların hakimi, eğiticisi ve düzenleyicisi olan Allah'a aittir.
Allah yarattığı varlıklar üzerinde sanatını tecelli ettirerek insanlara kendi varlığının delillerini gösterir. Bu sanat _ ister insan beyninin karmaşık yapısında olsun, isterse bir sivrisinekte_ her yerde kendini gösterir. İşte bu yüzden Bakara Suresi'nin 26. ayetinde, tek başına bir sivrisineğin bile, Allah'ın vermekten çekinmeyeceği kadar büyük bir örnek olduğu belirtilir:
Şüphesiz Allah, bir sivrisineği de, ondan üstün olanı da, (herhangi bir şeyi) örnek vermekten çekinmez. Böylece iman edenler, kuşkusuz bunun Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler; inkâr edenler ise,
"Allah, bu örnekle neyi amaçlamış?" derler. (Oysa Allah,) Bununla birçoğunu saptırır, birçoğunu da hidayete erdirir. Ancak O, fasıklardan başkasını saptırmaz. (Bakara, 26)

Şnorkele Su Kaçarsa...
http://www.hayvanlaralemi.net/ari5_resim/15b.jpeSivrisineğin şnorkel benzeri bir solunum borusuyla nefes aldığını yukarıda belirttik. Ancak şnorkelle nefes almanın bir tehlikesi vardır. Eğer suda oluşacak bir dalgalanma ya da rüzgar şnorkelin içine su kaçırırsa bu, sivrisineğin boğulmasına neden olur.
Ancak çok özel bir tedbir sayesinde bu durum engellenmiştir. Şnorkellerin havayla temas eden uç kısmı özel bir yağla doğuştan kaplıdırlar. Bu yağın özelliği suyu iten (hidrofob) bir yağ olmasıdır. Larva başaşağı su içinde dururken, bu yağ sayesinde solunum borusunun deliklerinden içeri su giremez.
Bu salgı özel olarak su için yaratılmıştır. Larva sudan başka bir sıvının, örneğin petrolün içine konulduğunda, salgı görevini yapamaz. Petrol şnorkelden içeri girer ve larvanın boğulmasına neden olur.
10 milimetrelik bir larvanın, birkaç milimetre uzunluğundaki solunum borusunun ucunda böyle özel bir yağın varolması, üzerinde durulmadan geçilebilecek bir konu değildir. Ayrıntılara dikkat edelim:
- Suyun şnorkelden içeri girme riskine karşı böyle özel bir önlem alınması.
- Salgının tam ihtiyaç duyulan yerdeki, yani solunum borusunun ucundaki hücreler tarafından salgılanması.
- Bu yağlı salgının her yeni nesilde kendiliğinden varolması...
Bütün bunların varlığı tesadüflerle açıklanabilir mi?
Elbette ki hayır.
Çünkü tesadüfler karmaşaya neden olur. Milyarlarca tesadüfün ardarda sıralanması ise kaos anlamına gelir. Birbirinden bağımsız parçalardan oluşan ama bu parçaların uyumu sayesinde ortak bir amaca hizmet eden sistemler ve mekanizmalar, kaos sonucunda değil, ancak bilinçli bir dizayn sonucunda ortaya çıkabilirler.
Evrim teorisi ise mevcut canlıların bugünkü hallerine daha basit yapıda olan canlıların zamanla gelişmesi sonucunda ulaştığını öne sürer. Evrime göre bu gelişim, zamanla meydana gelen tesadüfi değişimlerin, basamak basamak birbirine eklenmesi sonucunda gerçekleşmiştir.
Her ne kadar Latince isimler ve karmaşık terimlerle "bilimsel" bir kılıfa sokulmaya çalışılsa da, evrim teorisinin temel mantığı tek kelimeyle ifade edilebilir: "Tesadüf".
Şimdi sivrisineğin nefes almasını sağlayan özel yapısının nasıl varolmuş olabileceğini, evrim teorisinin iddialarını da göz önüne alarak inceleyelim.
Evrime göre bundan binlerce yıl önce daha basit yapılı sivrisineklerin bulunması gerekirdi. Bu hayali senaryoya göre, o zamanki sivrisineklerin solunum borularının daha oluşmadığını varsayalım. Peki o zaman sivrisinek larvaları ne yapacaklardı?
I) Larva suyun içinde başaşağı durmayacak, nefes almak için başını suyun üzerinde tutacaktı. Bunun kaçınılmaz sonucu bütün larvaların açlıktan ölmesi olurdu.
II) Tesadüfen larvanın vücuduna bir solunum borusu eklendiğini varsayalım (bunun teknik olarak imkansızlığına ileride değineceğiz), solunum borusunun ucunda bulunan ve suyun boruya girmesine engel olan yağ olmadığından larva boğularak ölecekti. Larvanın, bu yağı sentezleyen hücrelerin vücudunda oluşmasını bekleyebileceği tek bir saniyesi bile olamayacaktı. Kısaca bu evrim teorisinin kendi içerisinde çelişkili bir durum oluşturmaktadır.
III) Solunum borusunun ve borunun ucunda bulunan yağın aynı anda bir şekilde larvanın vücuduna eklendiğini varsayalım. Bu yalnızca o larvanın hayatını kurtarırdı. Çünkü vücudunda oluşan bir değişimi bir sonraki nesile aktaramayacaktı. (Parmağı kesilen bir kadının çocuğunun eksik parmakla doğmayışı gibi.) Oysa, vücuttaki değişimin bir sonraki nesle aktarılabilmesi için, evrimin yeni organ veya organel oluşturmakla kalmayıp bunun genetik kodunu da canlının üreme hücrelerinde bulunan DNA'ya eksiksiz olarak eklemesi gerekmektedir.
Bu nokta çok önemlidir. Bu yüzden konuyu bir başka örnek üzerinde inceleyelim. Örneğin insanın atası olduğunu varsayacağımız bir canlının vücuduna yeni bir organ, mesela karaciğerin eklenmesini düşünelim. Karaciğerin genetik kodu, milyonlarca şifreden oluşur. Bu şifrelerin hepsinin aynı anda, o canlının üreme hücrelerindeki DNA'ya katılması gerekir ki bir sonraki nesilde de ortaya bir karaciğer çıksın. Milyonlarca şifre içinde yapılacak tek bir hata, karaciğerin oluşamamasına, daha doğrusu işe yaramamasına ve canlıya yarar değil zarar vermesine yol açar. Sözünü ettiğimiz hayali canlı yaşamını sürdüremez ve yokolur gider.
Burada bir nokta daha vardır. Söz konusu canlı, vücudunda bir karaciğer oluşana kadar ne yapacaktır? Karaciğerin vücutta yürüttüğü hayati fonksiyonları hangi organ yapacaktır? Kısacası böyle bir canlının bir zamanlar varolduğunu düşünmek bile mantıksızdır. İlk insan, tam ve eksiksiz bir biçimde ortaya çıkmış; yani yaratılmış olmalıdır.
Aynı şekilde sivrisinek de, sahip olduğu özellikleri DNA'sında genetik şifre olarak taşımak zorundadır. Aksi takdirde bir sonraki nesil bundan mahrum kalır. Sivrisineğin atası olduğunu varsaydığımız hayali canlının üreme hücrelerine, hem solunum borusunun, hem de bu borunun ucundaki hücrelerin ürettikleri yağın genetik şifrelerinin aynı anda, eksiksiz, hatasız olarak katılması gerekir ki, bu imkansızdır. Bunun anlamı da yine sivrisineğin eksiksiz ve kusursuz bir şekilde bir anda varolduğu, yani yaratıldığıdır.
Peki sivrisinek soluduğu havayı vücuduna nasıl dağıtacaktır?
Sivrisineğin solunumu şu şekilde gerçekleşir:
Sivrisineğin aldığı hava, iki ufak torbacığa dolar. Bu torbacıklar vücuda yayılan kılcal hatlara bağlıdırlar ve bu hatlarla havayı her yere dağıtırlar.
Torbacıkların arasında sivrisineğin ihtiyacına uygun bir kalp vardır. Kalp, düzenli atışlarla torbacıkları pompalayarak, havanın vücuda dağılmasını sağlar. Kalpten hemen sonra mide ve bağırsaklar gelir.
Burada sözünü ettiğimiz kalp, mide ve bağırsakların da eksiksiz olarak sivrisineğin vücudunda bulunmaları gerekir. Üzerinde uzun uzun durduğumuz solunum sisteminin yanı sıra, bu organlar da sivrisinek için vazgeçilmezdir. Bütün sistemleri bulunan fakat kalbi olmayan bir sivrisinek elbette ki düşünülemez.

Güneş Altında ve Suyun İçinde Saatlerce Kalınca Ne Olur?
Sivrisinek larva ve pupa döneminin tamamını suyun içinde geçirir ve genelde su yüzeyinde ya da yüzeye yakın yerlerde bulunur. Su molekülleri, güneş ışınlarını çok yansıttığı için, doğal olarak, zaman içinde larvanın da bundan olumsuz yönde etkilenmesi gerekir. Oysa larva güneşten hiç etkilenmez. Çünkü bu problem de sivrisineğin vücudunda bulunan bir pigment sayesinde çözülmüştür.
Bu pigment, tamamı ürik asit granülleriyle doldurulmuş olan ürositlere benzeyen hücreler ağından oluşur. Ürik asit, şeffaf olan larva ve pupa için güneşe karşı koruyucu görevi görür, sivrisinek de bu sayede güneş altında kavrulmaktan kurtulur.
Bu bölüme kadar sıraladığımız bütün mucizevi özelliklerin, sivrisineğin vücudunda, yine bir mucize eseri kendiliğinden ortaya çıktığını varsayalım. Yalnızca sözünü ettiğimiz bu kalkan bile larvanın vücudunda bulunmasa, diğer bütün özelliklerin bir anlamı kalmaz, larva güneş altında kavrularak ölür.
Sivrisineklerin çoğunda larva dönemi bir hafta kadar sürer. Bu sürenin uzunluğu daha çok, ısıya bağlıdır ama beslenmeyle de dolaylı olarak ilgilidir.
Larva giderek büyür, derisi kısa bir süre sonra daha fazla büyümesini engelleyecek şekilde gerginleşmeye başlar. Bu da ilk deri değişim zamanının geldiği anlamına gelir. Artık larva pupa dönemine geçmeye hazırdır


PUPA DÖNEMİ




http://www.hayvanlaralemi.net/resimler/16a.JPGİyice büyüyen larva sert derisini açabilmek için keskin bir alete ihtiyaç duyar. Ancak dışardan hiçbir canlının yardımı olmadığı için, bu problemi kendisi çözmek zorundadır.
O ana kadar ihtiyacı olan her şeyi kolayca bulmuştur. Tabi ki bu zor anında da onun için bir kolaylık vardır. Her şeyi yerli yerinde yapan Allah, larvanın ihtiyacına yönelik özel bir organ vermiştir.
Larvanın başının arkasında, sert deriyi kırmaya yarayan bir organ vardır. Bu organ deri değişimin hemen ardından vücuttan atılır. Eğer bu organ oluşmasaydı ya da daha geç oluşsaydı, larva derisinin içinden çıkamayacağı için sıkışarak ölecekti.
Alttan gelen yeni deri ise, yumuşak ve esnektir. Larvanın büyümesi de bu esnek deri sayesinde kolaylaşmış olur.
Sivrisinek larvası gelişimini tamamlayıncaya kadar 3 kez daha deri değiştirecektir. Toplam olarak 4 defa deri değiştirerek gelişir ve sonunda 10 mm. uzunluğuna varır.
Sivrisinek kurtçukları artık gerçek bir sivrisinek olmak için son aşama olan "pupa" dönemine girmişlerdir. Bu en fazla birkaç gün süren çok kısa bir evredir ve bu dönemde pupa beslenmez.
Sivrisineğin ileride ayak ve kanatlarının yeralacağı göğüs (toraks) kısmıyla birleşmiş olan kafası büyük ve yuvarlaktır. Bu aşamada da sivrisinek yepyeni bir canlı gibidir ve ihtiyaçları da değişmiştir.

Yeni Beden, Yeni İhtiyaçlar, Yeni Çözümler...
Larvadan pupaya geçiş döneminde solunum şnorkelleri kapanır. Bu, larvanın nefessiz kalması anlamına gelir. Ancak oldukça ilginç bir gelişme olur ve pupanın ön tarafında iki yeni hava borusu çıkar. Bir kez daha sivrisinek, kendisi için çok özel tasarlanmış bir gelişim programı sayesinde hayatta kalmayı başarır. Larva bu iki yeni hava borusunu su yüzeyine çıkartarak nefes almaya başlar.
Pupalar, soluk alabilmek için suyun yüzeyine yakın dururlar. Hareketleri çok süratlidir, ama beslenmeye ihtiyaçları yoktur. Pupa dönemi 3-4 gün içinde son bulur.
Pupa döneminin sonuna doğru, sivrisineğin rengi iyice esmerleşir, derisi şeffaflaşır. Beş gün içinde, pupanın şeffaflaşan derisi açılır ve erişkin sivrisinek sudan dışarı çıkacak hale gelir. Bu çıkış anı, gerçekten de insanı hayran bırakacak bir ustalık gösterisidir. Çünkü genç sivrisinek, suyun içinde yüzmekte olan pupasından, suya hiç değmeden çıkar. Bunu başarması ise şarttır, çünkü ıslanmış kanatlarla uçamaz.
Kanatlar ve bacaklar pupa evresindeyken gelişimlerini tamamlamışlardır ve pupanın içinde kullanıma hazır bir şekilde beklerler.
Kozasından çıkmadan hemen önce pupa nefes alarak genişler. Bu genişlemenin etkisiyle koza ilk olarak baş tarafından çatlar. Ancak eğer bu çatlama baş taraftan değil de, alt taraftan başlasaydı, sivrisinek suyun yüzeyine çıkamazdı ve boğularak ölürdü.
Çıkmaya hazırlanan sivrisinek bu aşamada büyük bir tehlikeyle karşı karşıyadır. Çatlayan kozanın içine su girerse bu onun sonu olacaktır. Fakat tabi ki bunun da tedbiri önceden alınmıştır. Kozanın yırtılan baş tarafı, sivrisineğin kafasının su ile temasını engelleyecek özelliklere sahip, yapışkan bir sıvıyla kaplanmıştır. Bu sıvı, tıpkı hayvanın daha önce kullandığı "şnorkel"in sıvısında olduğu gibi, suyu iten (hidrofob) bir yapıya sahiptir. Bu özel sıvı pupanın baş tarafında bulunmasaydı, çatlayan kozanın içine su dolardı. Kanatları ve vücudu ıslanan sivrisinek, kozayla beraber batardı.
Sivrisineğin kozasından çıkarken karşı karşıya olduğu tehlikeler bununla da sınırlı kalmaz, onu yeni zorluklar beklemektedir. Suyun içinde kendisini sımsıkı çevreleyen kozanın içinden çıkmaya çalışan sivrisineğin durumunu bir düşünelim:
Dengesi bozulup kozayı ters çevirebilir. Çıkarken suya temas edip ıslanabilir. Her iki durumda da boğulur.
Pupa nefes almaya devam eder. Esebilecek en ufak bir rüzgar onun suya değip ıslanmasına ve böylece ölmesine neden olacağı için, sivrisinek pupadan çıkmak için rüzgarsız bir anı seçer. Sonra başını ve ön ayaklarını kozanın içinden yavaş yavaş çıkarır. Ön ayaklarını su yüzeyine yaslayıp, vücudunun kalan kısmını suyun içindeki kozadan dışarı çeker. Burada sivrisineğin ayaklarında mükemmel bir tasarımla yaratıldığı bir kez daha görülür. Sivrisineğin ayaklarında, suya batmayı engelleyecek bir yapı vardır.
Eğer sivrisineğin ayaklarında bu özellik bulunmasaydı, hayvan suyun üzerine çıkamadan, kozanın içinde boğularak ölürdü.

http://www.hayvanlaralemi.net/resimler/sivr4.jpg
http://www.hayvanlaralemi.net/resimler/8.jpg
Sivrisinek sualtı dünyasından, dış dünyaya ihtiyacı olan herşey tamamlanmış olarak çıkar. Uçabileceği kanatları sualtında olumuştur. Kan emeceği özel mekanizması sualtında oluşmuştur. Kurbanlarının dokularını uyuşturacak, kanın pıhtılaşmasını engelleyecek özel sıvısı sualtında oluşmuştur. Karşı cinsin kanat çırpma frekansını ayırt edecek kadar üstün algı yeteneği sualtında olusmuştur. Sivrisinek suyun içinden dış dünyaya, eksiksizce yaratılmış olarak adım atar. Bizim dünyamız için adeta yoktan var olmuş gibidir.
Kozadan çıktıktan sonra sivrisinek bir süre suyun üstünde dinlenir ve daha sonra da uçup gider. Artık gerçek hayata başlamıştır.
Ancak dikkatle düşünülmesi gereken başka noktalar da vardır:
- Suyun içinde yaşayan larvanın, uçmanın ne demek olduğunu bilmesine imkan yoktur. Ancak uçuş için gerekli kanatlar, o daha suyun içindeyken eksiksiz yaratılırlar.
- Eğer uçabileceği kanatların ve suyun üzerinde durmasını sağlayacak yapıdaki ayakların gelişimi, sivrisinek suyun içindeyken bitmeseydi, bu onun sonu olurdu. Sivrisinek pupadan çıkar çıkmaz boğulurdu. Oysa her şey tam zamanında hazırdır.
Sivrisineğin dünyaya gelmesindeki tüm aşamaları başından itibaren düşündüğümüzde hayvanın yumurta olarak suya bırakılmasından uçmasına kadar geçen çeşitli aşamaların hepsinin, başlı başına birer harika olduğunu görürüz. Sivrisinek gözlerini dünyaya açana kadar yüzlerce tehlikeli dönemeçten geçer. Bunların herbirindeki hassas dengeler ve ince ayarlar sayesinde bu dönemeçleri aşarak hayata gözlerini açar.
Belki bu kadar çarpıcı denge ve ayarlamalara gerek olmayabilirdi. Hayvan, daha basit, daha sade yollardan dünyaya gelebilirdi. Ancak, son derece etkileyici bir dizayn vardır ortada. İşte bu nedenle, tek bir sivrisinek dahi Allah'ın yaratışındaki muhteşemliği gösterdiği için önemli bir delildir. Ve yine bu nedenle
"Allah bir sivrisineği örnek vermekten çekinmez" (Bakara, 26).
Çünkü evrendeki diğer herhangi bir varlık gibi bu küçücük hayvan da O'nun ayetleriyle doludur.