PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Yıkıntıları Yakmak


Hasret
12-02-2008, 13:45
Kalkıp gitmeli dedi, tanrı. Ruh iklimlerini sam yellerine teslim ederken son defa bak yaşanmışlıklara ve kalk git buradan dedi. Duydum, evet söyledi.

Kavak yelleri çöl rüzgarına esir oldu gönlümde. Avuçlarımdan akıp giden kumları bedenimin tuzlu sularıyla yıkadım. Çölün serabında bir kızıl nehre karıştılar. Hayır, sanmayın ki tutmak istedim. Bıraktım öylesine. Bedenimin tuzunu akıttım kumlara, bazısı zamansız bir rüzgarla uçup gitti. Sahraya bedenimi kattım; rüzgar benden bir parçayı da götürdü, anladım.

Gözlerimin karası direndi çölün solgun yüzüne. Yok oluşum reddetmeyişimdi; beklemedim ben de. Sonra vahalar geçtim bin bir renkli, çöl fırtınaları da gördüm elbet. Asırlar geçtikten sonra durdum bir göçebe çadırında; anlattım olanları. Renkleri reddetti insanlar. Anlattım inatla. Söyle dedi tanrı. Alı, moru, yeşili anlat dedi. Onlarsa siyahı bildi sadece, bir de çölün solgun sarısını. Vazgeçtim.

Vadi yaman, çölde bir akrep bir de yelkovan. İçimde gitmelerin hüznüne ağlayan, bilinçsiz sayıklayan bir zaman. Yelkovan anlattı, sahra ağladı, bedevi yara aldı, ben sustum sadece.

Hepsi bu.