PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Beni Hemen O'na Götürün!'-ZAMAN KAYBETMEYELİM


..::duyguseli::..
11-13-2008, 03:30
Mekke’nin en zengin ailelerden birinin oğlu olan Osman isimli zat, 33-34 yaşlarına gelinceye kadar bolluk ve refah içinde yaşamıştı. Kabilesi de yine Mekke’nin en önde gelen kabilelerindendi.

En güzel elbiseleri giyer, en güzel yemekleri yerdi. İstediği her şeyi, istediği an elde ederdi. Mekke’de bu şekilde bolluk içinde yaşamak çok az kişiye nasip olurdu. Babası Affân, Mekke’nin en tanınmış büyük tüccarlardandı. O da sürekli babasıyla beraber ticarî seferlere çıkmıştı. Çok uzak yerler de içinde olmak üzere, birçok ülke görmüş, çok değişik insanlarla tanışmış, ticarî kazancının yanında, kültür dağarcığını alabildiğine doldurmuştu.

Babası vefat edince, bütün işler ona kalmış, o da işleri daha da büyüterek nasıl mâhir bir tâcir olduğunu ortaya koymuştu. Hazret-i Ebûbekir başta olmak üzere, Mekke’nin en önde gelen tüccarları ile sıkı bir teması vardı. Herkes tarafından da çok sevilip sayılıyordu.

Her yerde büyük itibar görüyordu. Son derece yakışıklı, uzun boylu, hafif esmerce, saçları ve sakalı gayet gür, ince ruhlu, son derece onurlu, ilişkisi olduğu herkes tarafından sevilip sayılan, cömert, tartışmayı ve münakaşayı sevmeyen, yumuşağın üzerinde yumuşak huylu bir zat idi...

Mekke’nin bu yakışıklı zâtı için her şey iyi, her şey yolundaydı. Hiçbir problemi yoktu. Fakat bir gün, dünya-âhiret hayatını değiştirecek bir hâdise ile karşı karşıya geldi. Bu, öyle bir şeydi ki, elindeki onca nimeti bir çırpıda tehlikeye atacaktı. Sadece dünyalıklarını değil, canını da tehlikeye atacak bir hâdiseydi bu...

En yakın dostlarının başında gelen Hazret-i Ebûbekir -radıyallâhu anh-, İslâm güneşinin doğduğunu, Hazret-i Muhammed Mustafâ -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in Peygamber olarak görevlendirildiğini, O’nun da insanları İslâm’a davet ettiğini söylüyordu.

Hazret-i Ebûbekir -radıyallâhu anh-’ı çok iyi tanıdığı ve ona son derece de güvendiği için, hiç tereddüt etmeden ve hiç zaman kaybetmeden hayatını değiştirecek o önemli cümleyi kullandı:

“Beni O’na götür; hemen!”

İki arkadaş, hiç zaman kaybetmeden Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in huzuruna vardıklarında Peygamberler Sultanı şöyle buyurdu:

“Allâh’ın, sâlih kullarına bahşettiği cennete rağbet et! Ben, sana ve bütün insanlara Hidayet Rehberi olarak gönderildim!”

Hiç tereddüt etmeden ve yine hiç zaman kaybetmeden ALLAH ve Rasûlü’ne îman ederek, ilk sıralarda yerini aldı. O herhangi bir Osman değildi artık, Hazret-i Osman -radıyallâhu anh- olmuştu...

İslâm gülistanına can atan Hazret-i Osman -radıyallâhu anh-, bir anda İslâm nûru ile öyle bir nurlandı ki, o güzeller güzeli sîmâsı nurdan bir kandil gibi parıldamaya başladı.

Aydınlık günlerinin aydın adamı olma yolunda, ilk sıralarda yerini aldı. Saf, berrak ve temiz kalbi, İslâm güzelliğini bütün hâliyle yansıtıyordu.

Hazret-i Osman -radıyallâhu anh-, İslâm güneşinin doğduğuna dair ilk haberi en yakın dostundan almıştı. Aldığı habere ilgisiz kalmamış, hemen can atmıştı. İlk cümlesi de:

“Beni O’na götür; hemen!” olmuştu.

Ticarî hayatı çok iyi bildiği gibi, zamanı en güzel bir şekilde değerlendirmede de oldukça mâhir olan Hazret-i Osman -radıyallâhu anh-, hayatını değiştirecek, dünya ve âhiretini kurtaracak nûra, ilk önce ulaşanlardan olmuştu.

Bazı şeyler vardır ki, küçücük bir ânı bile çok değerlidir. O an bir gitti mi, bir daha geri gelmez. O ânı yakalamak âdeta imkânsız bir hâle gelir. Bunu çok iyi bilen Hazret-i Osman -radıyallâhu anh-, ânını ânında değerlendirdi ve güzeller güzeli bir güzelliğin içinde buldu kendini.

Ebedî kurtuluşa eren Hazret-i Osman -radıyallâhu anh-’ın İslâm’a girişi Mekke’de, özellikle de Ümeyyeoğulları kabilesinde bomba tesiri yaptı âdeta. O ana kadar başları üzerinde gezdirdikleri bu büyük zâta, o andan sonra demediklerini bırakmadılar.

..::duyguseli::..
11-13-2008, 03:31
Ümeyyeoğullarının reisi durumunda olan Hazret-i Osman’ın amcası Hakem bin Ebu’l-As bu haberi işitince beyninden vurulmuşa döndü. Öfkesinden kudurmuş bir şekilde yeğeninin yanına koşup işin aslını bizzat yeğeninden öğrenmek istedi:

Image“–Duyduklarım doğru mu ey Osman?”

“–Ne duydun ki ey amcam?”

“–Senin için; «Osman sapıttı.» diyorlar!”

“–Yanlış duymuşsun ey amcam.”

“–Putlarımızı terk ederek sapıklığa düşmedin mi yani?”

“–Putları terk ederek Hakk’a yöneldim ben! ALLAH ve Rasûlü’ne îman ederek İslâm ile şereflendim.”

“–Neyin eksikti peki? Hangi akılla kalkıp onların yanında yer aldın?”

“–Karanlıktaydık, yanlıştaydık. ALLAH ve Rasûlü bütün dünyamı aydınlattı! İslâm ile şereflenerek, şereflerin en yücesine erdim ben. Seni de Müslüman olmaya davet ediyorum ey amcam!”

“–Sus! Koparırım o sapık dilini! Şimdi hemen vazgeçeceksin bu işten. Hiç zaman kaybetmeden, hemen vazgeçeceksin!”

“–Doğruyu, güzeli, Hakk’ı görür görmez hemen vazgeçtim ben. Hem de hiç zaman kaybetmeden. Seni de daha fazla zaman kaybetmeden Müslüman olmaya davet ediyorum!”

Hazret-i Osman -radıyallâhu anh-, amcasının sert çıkışlarına rağmen, öylesine nazik bir durumda bile onu da İslâm’a davet ederek, bir defa daha zamanı kullanma dersini veriyor bize. «Seni de daha fazla zaman kaybetmeden Müslüman olmaya davet ediyorum!» diyor.

Zaman kaybetmeyeceğiz biz de. Zamanı, zamanında değerlendireceğiz. Zira kaybettiğimiz her ânımızdan çok ciddî bir şekilde hesaba çekileceğimizi unutmamalıyız. Öyleyse zaman kaybetmeyelim artık. Zamanı çok iyi bir şekilde değerlendirelim.

İslâm, sadece Müslümanlar için değil, bütün insanlık için tek kurtuluş yolu. Müslüman, sadece kendisi için yaşayan değil, bütün insanlığı kucaklayan erdem kahramanı. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- böyle tanımlıyor çünkü...

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem...-

Âdem SARAÇ