PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : 'Ya Rab! Bu kulun beni terk etti. Aramızda hükmü Sen ver.'


ALONE53
10-11-2008, 18:38
'Ya Rab! Bu kulun beni terk etti. Aramızda hükmü Sen ver.'


İnsanlığın İftihar Tablosu'nun (aleyhi ekmelüttehaya) Kur'an'dan uzak yaşayanlar hakkındaki şu tehditkâr beyanı ne kadar da ibretâmizdir:



"Her kim Kur'an-ı Kerim'i öğrenir ama Mushaf'ı bir köşeye atar, onunla ilgilenmez ve ona bakmazsa Kur'an, kıyamet günü o insanın yakasına yapışır ve, 'Ya Rab! Bu kulun beni terk etti; benimle amel etmedi. Aramızda hükmü Sen ver.' der."

Evet, Kur'an-ı Mu'cizül Beyân, insanın kalbî, ruhî ve fikrî hayatını tanzim eden; lütufla, merhametle, şefkatle, adaletle muameleyi emredip beşer ile kötülükler arasına âdetâ aşılmaz engeller koyan bir kitaptır. O, Allah'ın insanoğluna bahşettiği sıhhat ve âfiyeti, istîdât ve kabiliyeti, imkân ve kuvveti en iyi şekilde değerlendirme ve bu mevhibelerden hakkıyla istifâde etme yollarını öğreten İlâhî beyandır. Kur'an-ı Mecîd, gönül verip arkasına düşenlerin ruhlarında hürriyet düşüncesi, adalet anlayışı, kardeşlik ruhu ve başkaları için yaşama arzusu gibi ulvî hisleri tutuşturarak, etten-kemikten varlıklara melekleşme âdâbını ta'lim eden ve böylece onlara iki cihan mutluluğuna giden yolları gösteren bir ışık kaynağıdır.

Bu itibarla da, Kelâmullah'ın bir köşeye atılması, yalnızlığa terk edilmesi, sadece duvarların süsü yapılması ve yalnızca ölülere okunması revâ değildir. O, ölülerden önce diriler için kurtuluş vesilesidir. Onda ferdî ve içtimâî bütün hastalıklarımızın çaresi vardır. Onu böyle görüp böyle kabul etmemek başlı başına bir cefâdır. M. Akif, bu hakikati ne güzel ifade eder:

"İbret olmaz bize, her gün okuruz ezber de!

Yoksa, bir maksad aranmaz mı bu âyetlerde?

Lâfzı muhkem yalınız, anlaşılan, Kur'ân'ın:

Çünkü kaydında değil, hiçbirimiz ma'nânın:

Ya açar Nazm-ı Celîl'in, bakarız yaprağına;

Yâhud üfler geçeriz bir ölünün toprağına.

İnmemiştir hele Kur'ân, bunu hakkıyle bilin,

Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için!"

Hâsılı; Kelam-ı İlâhî'den kat'iyen uzaklaşmayan, onu usûlüne göre okuyan, emirlerine uygun olarak yaşayan ve ayetleri yorumlama hususunda haddi aşmayan insan ikrama layık bir Kur'an talebesi sayılır. Ne var ki, Kur'an hakkında gulüv ve cefâdan uzak kalabilmek için, usûle riayette titizlik göstermenin yanı sıra ciddi bir teemmül, tedebbür ve tefekkürle murad-ı İlâhîye ulaşmaya çalışmak gerekmektedir. Bunu yaparken de, Kur'an-ı Kerim'in sahabe tarafından nasıl anlaşıldığını ve nasıl yorumlandığını fevkalâde bir titizlikle kelimesi kelimesine tesbite çalışan, muhkematı esas alarak mülahazalarını yine Kur'an ve Sünnet-i sahiha disiplinleriyle test eden, böylece Kur'an düşmanları tarafından yorum ve te'vil adına ortaya atılan çarpık bilgi kırıntılarını ayıklayan ve murad-ı İlâhî'yi doğru anlayabilmemiz için harikulâde bir sa'y ü gayret gösteren selef-i salihîn efendilerimizin müstakim çizgisinden asla ayrılmamak icap etmektedir.