PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Muhafazakarlık artmıyor


kelebek35
09-17-2008, 11:00
Bizim muhafazakarlarımız
Neşe Düzel'in bu haftaki konuğu kamuoyu araştırmacısı Adil Gür muhafazakarlaşma üzerine yaptıkları yeni araştırmayı anlatıyor. "Yeni bir araştırma yaptık. Sonuçlar çok ilginç! Türkiye muhafazakârlaşmıyor. Aksine Türkiye modernleşiyor, Batılılaşıyor. Muhafazakârlık sadece görünürde artıyor" diyor Adil Gür.
Araştırmaya göre oruç tutanların, başını örtenlerin namaz kılanların oranı azalıyormuş. 1999'da düzenli oruç tutanların oranı yüzde 60'lar civarındayken, bugün yüzde 50'nin altına inmiş. 2003'te örtünenlerin oranı yüzde 64'ken şimdi bu oran yüzde 60'a düşmüş.
Bu sonuçları okurken Ahmet Taşgetiren'in kulaklarını çınlattım. "Onlar bizim günahlarımızı seviyorlar" diye isyan etmişti bir zamanlar. Ama hayır, bu sonuçlara olumlu ya da olumsuz bir anlam atfederek aktarmıyor Adil Gür, bir olgu olarak ortaya koyuyor. Asıl önemli ve olumlu değişim işareti ise şu satırlarda: "Ö İnsanlar esniyor. Mesela ' ben muhafazakârım' diyen düşük gelirli ve düşük eğitimli biri eskiden flörte kesinlikle karşı çıkarken, eğitim ve yaşam seviyesi yükseldikçe kız erkek arkadaşlığına olumlu bakmaya başlıyor.
Bizim araştırmamıza göre, Türkiye'de muhafazakârlık görünürde artıyor." Uzun bir süredir muhafazakar kesimdeki değişimi izlemeye çalışan biri olarak, ben de aynı gözlemi paylaşıyorum. Türkiye'de kendine muhafazakarım diyenlerin sayısı artsa bile; aslında muhafazakarlık artmıyor.
İnsanlar muhafazakar olduklarını -muhafazakar bir partinin iktidarda olmasından da güç alarak- geçmişe oranla daha rahat, daha özgüvenli bir biçimde ortaya koyuyorlar. Ama aynı zamanda değişiyorlar. Geçmişe oranla çok daha fazla sayıda muhafazakar artık kendi ayağına basılmadığı zamanlarda da bağırmaya başladı.
Çifte standartlılık muhafazakar kesimde eskisine oranla çok fazla ayıplanıyor. Hukuk bilinci hızla gelişiyor. Daha çok sayıda insan liberal fikirlerle tanışıp liberalleşiyor. Ama bunların hiçbiri kendilerini liberal olarak tanımlamıyor. İnsanlar kimliklerinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiş olan, genel olarak hayat karşısındaki duruşlarını ifade eden tanımlamayı kolay kolay değiştiremiyor.
Anadan babadan beri muhafazakar bir insan, kendini hayatı boyunca muhafazakar olarak tanımlamayı tercih ediyor. Aksini söylemek kendini inkar, geçmişini inkar, bir nevi "döneklik" gibi geliyor ve "döneklik" her zaman korkutuyor. Günün birinde, ben artık muhafazakar tanımına girmem demiyor; muhafazakarlık bunu gerektirir diyor.
Aynı şey solculuk için de geçerli. "Solcu" olmak daha da varoluşsal bir kimlik. Genellikle öyle büyük travmalar, büyük kırılmalar yaşanmadıkça kaldırılıp bir kenara bırakılamıyor. O yüzden de değişim yaşayan birçok solcu, ne yapıp ediyor, yeni pozisyonunu mutlaka yine solculuk içinde açıklıyor.
Geçirdiği her değişime göre solculuğu yeniden tarif edip yine solcu olarak kalmayı başarıyor. Ehh, maksat üzüm yemek olduğu için de kimse kalkıp onlara, "pes yani, bunun solculukla ne ilgisi var" demiyor.
Tarihi olarak, hangi kesimin daha fazla dönüşme kabiliyeti olduğuna gelince... Tarihimize şöyle bir baktığımızda, biz hep muhafazakar kesimin - ve siyasi planda onun sözcüsü olan sağ partilerin - değişime daha açık olduğunu, değişimin taşıyıcılığını yaptığını gördük. Bugün aynı şeye bir kez daha tanık oluyoruz. Ak Parti'nin tabanını oluşturan geniş muhafazakar kitlelerde hem sosyo-ekonomik düzeyde, hem de değerler düzeyinde çok önemli değişimler yaşanıyor.
Her ülkenin muhafazakarı bir olmuyor tabii. ABD'deki muhafazakar kesime bakın. McCain'in yardımcısı Palin Cumhuriyetçi oylarda yarattığı sıçrama yaratmış.
Bizde, sırf kürtaja karşı olduğu için dawn sendromlu bebeğini doğurma kararı alacak kadar tutucu, ABD'nin Irak'ı işgalini 'Tanrı'nın verdiği görev olduğunu" söyleyen bir politikacı muhafazakar kitlelerin sempatisini kazanabilir, prim yapabilir miydi?
Bunları düşündükçe "bizim muhafazakarların Allah'ı var" diyorum kendi kendime...

Gülay Göktürk
Bugün