PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : İşverenlere rızk, işçilere ölüm var!


kelebek35
08-15-2008, 14:40
Tuzla tersanelerindeki ölümlerin kazayla uzaktan yakından alakası yok. Kaza geliyorum demez çünkü.

Bu nasıl kazadır ki, "ölümleri durdurun" pankartlarıyla, "artık ölmek istemiyoruz" feryatlarıyla geliyor!

Bu nasıl kazadır ki, ruhsatsız tersaneleriyle, sağlıksız ve güvenliksiz çalışma ortamıyla bangır bangır bağırarak geliyor.

Kazaymış!.. Mukadderatmış!.. "Takdir-i ilahi" imiş!..

Geçin bunları.

İşçileri bir kobay gibi filikaya indireceksin sonra da takdir-i ilahi diyeceksin!

En ucuz maliyete en kısa sürede en çok kar için, can güvenliği olmayan olumsuz koşullarda işçi çalıştıracaksın, sonra da takdir-i ilahi diyeceksin!

Taşeron sistemin enva-i çeşit avantajından yararlanacaksın…

Daha fazla kazanmak için "zorunlu mesai" dayatacaksın…

Yeterli güvenlik tedbirleri almaya yanaşmayacaksın…

Kansere neden olan ve doğayı tahrip eden grit tozuyla işçilerin ciğerlerinin mahvolmasına aldırış etmeyeceksin…

Fanla gaz boşalımı yapmayacak, doğru dürüst iskeleler kurmayacaksın…

"Yerimiz dar, montajı denizde yapalım" düşüncesiyle elektrik çarpmalarına davetiye çıkaracaksın, ondan sonra da takdir-i ilahi diyeceksin!..

Ne demek lan "takdir-i ilahi"? Alemde takdirin dışında ne var ki zaten? Yaprak bile kıpırdar mı takdire rağmen?

Gariban işçiye gelince "Takdir-i İlahi"; 21'nci yüzyılın çağdaş kölesi gibi işçi çalıştıranlara gelince "Hikmet-i Hûda"…

Ucuz emek gücüyle kârına kâr katanlara gelince "serbest piyasa ekonomisi" veya "liberalizm"…

Ayşe'sine, Ahmet'ine, Can'ına Canan'ına bir lokma aş getirebilmek için can güvenliğinden yoksun koşullarda çalışmayı göze alan emekçiye gelince "takdir-i ilahi"…

Kazanmayı piyasaya, kaybetmeyi mukadderata bağlayan bu tuhaf "din" algısını nereden edindiniz?

Protestan ahlakından mı?

Doymak bilmez iştahlarıyla aksırıncaya, tıksırıncaya kadar semirenlere gelince "yürü ya kulum"…

Kan-ter içinde çalışan işçiler, can güvenliğinden yoksun koşullar yüzünden ölünce "takdir-i ilahi"…

Bu mudur yani?

Kendi takdirlerini "takdir-i ilahi" ile örtmeye çalışan işverenlerin halini gözler önüne sermesi bakımından şu sese kulak verelim şimdi:

"Üç ay önce iskele kurulan bir yere çıkıp boya yapmam istendi. Ama çıkmamı istenilen yerin güvenliği yoktu. Beni işten atmakla tehdit ettiler. Ben yine de çıkmadım. Ve daha sonra 12 yıldır çalıştığım yerden atıldım. İşsiz insan çok olduğu için Anadolu'dan insanlar iş bulurum umuduyla buraya geliyorlar. Teşeron firmalar da bu durumu kullanıp işçileri tehlikeli bir şekilde çalıştırıyor. Daha önce çalıştığım firma beni işten attığı gibi bana herhangi bir tazminat da ödemedi. Burada da aynı durum oldu. Eğer o insanlar o sala binmeselerdi işlerinden atılma durumuyla karşı karşıya kalacaklardı. Hiçbir işçi işsiz kalmayı göze alamaz…"

Hazır işçilere söz vermişken, "Niçin yargıya gitmediniz?" sorusuna, ölen bir işçi eşinin verdiği cevabı da şuracığa ilave edelim: "Gidemedik. Çok uzun sürer dediler. Gücümüz yoktu. Kan parasını aldım, sustum…"

İşveren sözcüler, seri cinayet halini alan tersane ölümlerini genellikle işçi cehaletine, velhasıl-ı kelam, eğitimsizliğe bağlıyorlar.

Sorun işçi eğitimiyse, kolay.

İşverenler, iş kanununun iş sağlığı ve güvenliği bölümünün 77'nci maddesi uyarınca:

işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü tedbiri almak, araç ve gereçleri eksiksiz bulundurmak mükellefiyetlerini yerine getirsinler de, sorun bunlara uymaya kalsın yeter ki?

Bir de şu var…

İşçi eğitimi için nihayetinde bilgi nakli ve bu nakliyata uygun idrak yeterli.

Ya işverenler?

Kum torbası yerine insanla filika test eden bir zihniyet nasıl eğitilecek?

Kazancını, "serbest piyasa ekonomisine", işçi ölümlerini "takdir-i ilahi"ye havale eden bir vicdanı eğitmek kolay mı sanıyorsunuz?

Salih TUNA
yeni şafak