PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : İddianame... Canavarın boynuna asılan çıngırak!


kelebek35
08-12-2008, 11:29
Şahsen ben, “Ergenekon iddianamesi”ni son derece önemsiyorum... çünkü bu iddianame, “Susurluk”tan ve hatta daha eskiden bu yana Türkiye’nin son 20-30 yıllık “suikast”ler ve “faili meçhul”ler tarihine ışık tutan “bilgi” ve “belge”lerle dolu... Görüyorsunuz; hemen her gün bir “cinayet”in veya Türkiye üzerindeki “karanlık emel”in perde arkasını yayınlıyoruz...
Anlat anlat bitmiyor...
Yaz yaz, arkası geliyor...
özdemir Sabancı ve iki kişiyi kimler ve neden öldürdü?.. Fehriye Erdal, cinayetin ardından nerede, kimler tarafından saklandı?.. Mustafa Duyar; hangi cezaevine naklini istedi, nereye gönderildi?.. “Mustafa Duyar’ı ortadan kaldırmak” için hangi çete, kaç yüzbin dolara kiralandı?!?..
Uğur Mumcu, niçin ve hangi “taşeron”lar kullanılarak ortadan kaldırıldı?..
Emekli Tuğgeneral Veli Küçük tarafından kurulan “Cumhuriyet Muhafızları” timinin asıl hedefi neresiydi?..
“Danıştay cinayetinin tetikçisi” olan Alparslan Arslan’ı kimler yönlendirdi?.. Onun eline “bomba” ve “silah”ları kimler tutuşturdu?..
Artık bunları ve bunun gibi birçok “karanlık olay”ı ve tabiî bu olayların arkasındaki “karanlık zihniyet”i biliyor, tanıyoruz...
Açık söyleyeyim:
Eğer “Ergenekon” adlı “çeteleşme”, eğer bu “terör örgütü” ortaya çıkarılmamış olsaydı, daha çoook “suikast”ler yaşar, daha çoook “faili meçhul”e tanık olurduk!..
Kim, ne derse desin;
“Ergenekon Terör örgütü”ne yönelik “soruşturma”yı başlatıp “operasyon”ları yürüten ve sonunda 2 bin 450 sayfalık “iddianame”yi hazırlayanlar, “canavarın başına çıngırak geçirme” başarısını gösterebilen “cesur” insanlardır!..

KONAKTAKİ FARELER VE KEDİ
Bir “hikâye” ile örnek vereyim...
Geçenlerde bir yerlerde okuduğum hikâye şöyleydi:
Bir konakta yaşayan fareler mutlu bir hayat sürerken bir kedi musallat olmuş konağa...
Her gün bir fare eksilmeye başlamış konaktan.
En deneyimli olanı, “çözüm basit” demiş;
“Aramızdan biri kendini feda edip kedinin boynuna çıngırak takacak... Böylece kedi ne zaman yanımıza yaklaşsa çıngırak ötecek ve biz kaçacağız.”
Bu harika çözüm tüm fareleri sevindirmiş.
Lâkin, başka bir sorun belirmiş.
“çıngırağı kim takacak?”
Hiçbir fare yeteri kadar cesaretli çıkmamış ve gidip çıngırağı takma girişiminde bulunmamış.
Ve kedi, tüm fareler bitene kadar hepsini teker teker avlamaya devam etmiş...
Hikâyedeki “kedi” yerine “Ergenekon canavarı”nı, “fare”ler yerine de “millet”i veya “cesur savcılar”ı koyarsanız, mesele anlaşılmış olur!..
öyle değil midir;
Hazırlanan bu “iddianame”, aslında “canavarın boynuna geçirilmiş bir çıngırak” değil midir?..
“Canavarın boynuna çıngırak takan”lar; aynı zamanda bir “tabu”yu da yıkmış değiller midir?..
Neydi o tabu;
“Ergenekon’a kimse dokunamaz!”
İddianame, işte bu zihniyeti, bu tabuyu ve bu dokunulmazlığı yıktı!..

ONLAR SAHİP, MİLLET İSE KöLE!
Evet, evet; “dokunulmaz” zannedilen güçlü kişilere “dokunulabileceğini” gösterdi!..
çünkü Ergenekon Terör örgütü;
Kendisini “Türkiye’deki rejimin gerçek hâmisi” olarak görüyor ve ona göre “yapılanıyor”du.
Ama herkes, “merak ve endişe”yle soruyordu:
“Nedir bu Ergenekon?”
Gerçekten de, ortada; kolları yurt içinde ve yurt dışında birçok yere uzanabilen bir yapının var olduğu açık bir gerçekti...
Fakat bu yapıyı harekete geçiren “refleks”ler nelerdi?
Meselâ, yasalarda yeri olmayan “ulusal operasyon”ları yapanlar, kimlerin menfaatini koruyordu?
İddia edildiği gibi NATO’nun ya da başka bir “kökü dışarıda yapılanma”nın parçası mıydılar, yoksa tamamen “yerel, milliyetçi, solcu” ya da “Kemalist” bir yapılanma mı söz konusuydu?..
Asıl amaçları, stratejileri, hedefleri nelerdi, kimlerden oluşuyordu?..
Evet; “merak ve endişe”yle soruluyordu bu sorular... çünkü, biraz önce de dediğimiz gibi; iddianamede “Ergenekon Terör örgütü” olarak adlandırılan bu örgüt; kendisini “rejimin gerçek hâmisi” olarak görüyordu!..
“Koruyucu” onlardı, “kollayıcı” onlardı!..
Daha doğrusu; onlar “sahip”ti, başkaları ise, onlara itaat etmeye mecbur birer “köle!”
Köleliğe isyan edenler ise “düşman!”
Evet, evet, onlar “iç düşman”dı!..
Ergenekoncular buna inanıyordu...
Ve tabiî, bu sapık ve sapkın inanç, “güç” ile birleşince, Ergenekon’un belirlediği “iç düşman”ları yok etmek, pasifize etmek, hattâ ortadan kaldırmak için yapmayacağı ve yapamayacağı hiçbir faaliyet yok.
Tertip, komplo, iftira, suikast vs...
Onlara göre; amaç meşru ise yöntemin legal ya da illegal olması önemli değil.
Mesela, şimdiye kadar legal ve illegal karton örgütler kurdurmakta, bunların legal olanını “sokak hareketleri”nde, illegal olanını da “birtakım gizli operasyonlar”da kullanmakta bir beis yok.
Burada kilit nokta Ergenekon’un kimi, hangi kriterlere göre düşman ilan edeceği!..
Hiç kimse, bunların yaşanmadığını, Türkiye’de böyle olaylar olmadığını iddia edemez!..
Bunlar yaşandı Türkiye’de...
“Kaos” olarak yaşandı, “suikast” olarak yaşandı, “faili meçhul” olarak yaşandı, “linç” olarak yaşandı!..
Ama, yaşandı!..

YASAL KILIFLI ZULüMLER!
Şimdi şimdi öğreniyoruz ki;
“1980’den beri var” olan, 1999 yılından sonra ise “yeni bir yapılanma” hamlesi içine giren Ergenekon, bu yapının içine “asker, bürokrat, politikacı, sanayici, sivil toplum örgütü, güvenlik şirketleri, nakliyat şirketleri, çeşitli vakıf, derneklerin etkin üyeleri ve basın mensuplarından birçok yetkili”yi almış!..
Almış, çünkü;
Ergenekon, yaşamak istiyordu ve kendi hayatiyetini devam ettirebilmek için içeride “tükenen sol fikriyat”ın yerine ikame edeceği yeni bir düşmana, yeni bir hayat eğrisine ihtiyaç vardı.
Bu düşman, kısa zamanda tespit edildi.
Kemalizm’i reddeden İslâmcı akımlar!
Bu akımlar, daha doğrusu “millet”le savaşılıyor yıllardır!..
Hem de; “brifing”lerle, “28 Şubat”larla, “Silahsız Kuvvetler” veya kullanılan “piyon”lar ve “konu mankenleri” vasıtasıyla yürütülen bir “savaş”!..
Siz; son 10 yıllık süreçte, şu ülkede yaşanan “baskı”ların, “dayatma”ların, bilumum “zorbalık” ve “zulüm”lerin kaynağının “yasalar” olduğunu mu zannediyorsunuz!?!..
Hayır!..
“Yasal kılıflı zulümler”le bu ülke insanına yaşatılan “bunalım”ların, “travma”ların, “yargısız infaz” ve “linç”lerin kaynağı, “Ergenekon Terör örgütü”dür!..

BİLMEK, çöZMENİN YARISIDIR!
Evet, “Ergenekon” ve onun “yüreklere saldığı korku”dur!.. Bu “korku”dan beslenen Ergenekon, “astığı astık, kestiği kestik” bir “despot” olarak hükmünü icra ediyordu ki; malûm operasyonlar başladı...
Sonrası, çorap söküğü gibi geldi...
İşte bu yüzden, “yürekli savcılar” tarafından hazırlanan “iddianame” çok önemlidir.
Kim ne derse desin;
“Canavarın boynuna çıngırak” asılmıştır ve biz, bu “canavar”ın artık nerede neler yaptığından haberdar oluyoruz...
Artık, biliyoruz ki;
“Patlama”ların, “tuzak”ların, “bombalama”ların, “cinayet” ve “suikast”ların arkasında “legal veya illegal örgüt”leri “taşeron” ve “tetikçi” olarak kullanan Ergenekon vardır!..
“Bilme”nin, “çözmenin yarısı” olduğuna inanıyorum... Ergenekon’u; boynuna asılan “çıngırak”tan dolayı “biliyor” olduğumuza göre; bu “canavarı yok etme”nin de yakın olduğuna inanıyorum!..
İnanıyorum ki;
“Mahkeme” aşamasında, sadece “sanıklar” değil, “sanıklarla bağlantılı kişi ve kuruluşlar”ın da üzerine gidilebilir, onlardan da “hesap sorulabilir” ise, “canavar”dan kurtulmamız işten bile değildir!..
Bunu umuyor ve bekliyorum...
==============
İdeolojik körlük
Bir gömlekte, eğer “ilk düğme”yi “yanlış ilikler” iseniz, ondan sonra iliklenen bütün düğmeler “yanlış” olur ve görüntünüz, “palyaço”lara benzer...
Tercüman’dan Sırrı Yüksel Cebeci, geçenlerde, “Mazlum-Der kapatılmalı” başlıklı bir yazı yazmış...
Tamam yazmış da; “daha ilk paragraf”ta çuvallamış!..
Diyor ki; “Açık adı ‘İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği’ olan Mazlum-Der, aynı gerici kafa yapısına sahip 54 avukat, gazeteci, yazar, yayıncı ve işadamı tarafından 1991 yılında kuruldu... AKP’nin kuruluşu da aynı yıl gerçekleşmedi mi?”
Gerisini okumaya gerek yok... çünkü, Sırrı Yüksel, daha ilk paragrafta çuvallayıp, AK Parti ile Mazlum-Der’in, “aynı tarihte”, yani “1991’de” kurulduğunu yazmış!..
AK Parti; 1991’de değil, 14 Ağustos 2001’de kurulduğuna göre, “diğer saçmalıkları” okumaya gerek var mı?..
Ama, ne yaparsın ki; “ideolojik körlük”ler, insana böyle hatalar yaptırıyor işte!..

Hasan Karakaya
Vakit