PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Herkesin ikna olması şart değil


kelebek35
08-06-2008, 09:51
Kapatma Davası sonrasının en popüler klişelerinden biri de "korkuları yok etmek, korkanları ikna etmek"... AK Parti samimi korkuları dikkate alsın, bu korkuları anlasın, ona göre davransın, deniyor.

Aslında, bu sözler bundan on dört yıl önce, 1994'teki yerel seçim başarısı ertesinde dile getirildiğinde haklı olabilirdi. Ama bu kadro, bu politik çizgi, 14 yıllık icraatıyla korkacak bir şey olmadığını gösterdi.

Evet, -her hükümet gibi- bu hükümet de çeşitli konularda zaaf gösterdi, birçok hata yaptı. Ama bir bütün olarak bakıldığında gizli gündemleri olduğuna dair bir suçlamayı haklı çıkaracak hiçbir şey yapmadı. Peki korkuları gidermesi için daha ne yapması bekleniyor?

Geriye bir tek şey kalıyor: "Bizim korkumuzu yenmemiz için kendinden vazgeçsin... O da 'bizim gibi' olsun... O bizim gibi olmadıkça, biz kendimizi güvende hissetmeyeceğiz." Aslında talepleri apaçık bu. "Merkeze oturmak" denilen, "çağdaş değerlerle barışmak" denilen bu...

Baş örtülü eşler her görüldüğünde isteri krizlerine tutulmanın, "dindar" lafı her edildiğinde paranoyalara kapılmanın anlamı bu...

İşin aslı şu ki, yaşam tarzımıza müdahale istemiyoruz diye slogan atanlar aslında, iktidardakilerin yaşam tarzına müdahale etmeye, onları kendileri için "kabul edilebilir" hale getirmeye çalışıyor. Doğal olarak Ak Parti de "kendinden vazgeçmeyi" kabul etmiyor. Bu yüzden de bütün uzlaşma-ikna lafları havada kalıyor.

O zaman bu çıkmazdan kurtulmak için meseleye biraz da başka türlü bakmakta yarar var. Bir ülkede huzur ve siyasi istikrar olabilmesi için, mevcut iktidarın nüfusun tamamını, kendisinden herhangi bir tehdit gelmediğine ikna etmesi şart mı? Şimdiye kadar şart oldu mu?

Şöyle bir geri dönüp baktığımda, Ecevit'in Ortanın Solu hareketinin en güçlü olduğu yılları hatırladığımda, o zaman da Ortanın Solu hareketini basbayağı bir rejim değişikliği gibi gören, Ecevit'i de koyu komünist zanneden küçük bir azınlık vardı. Ne Ecevit'in söylemlerini yerli yerine oturtabilen, ne sosyal demokrasiyle Marksizm arasındaki farklılıkların ayırdında olan bu fanatik antikomünist- sağcı kesim, o zamanlar "Eyvah, komünistler iktidar olacak, din elden gidecek; malımıza mülkümüze el koyacak, namusumuza el uzatacaklar" diye hop oturup hop kalkıyor, geceleri kabuslar görüyordu.

Oranları da bugün şeriat devleti kabusları görenlerden hiç de az değildi. Onlar da hiçbir zaman Ortanın Solu çizgisinin bir rejim değişikliği getirmeyeceğine ikna olmadılar, sonuna kadar öylece, ikna olmadan kaldılar. Doğrusu ben o zamanlar Ecevit'in bu kesimin korkularını yatıştırmak için hiç de özel bir şey yaptığını hatırlamıyorum. Kimsenin de Ecevit'i "İlle de bu yüzde 10'u ya da yüzde 15'i ikna edeceksin" diye tutturduğunu da...

Peki neden, komünizm kabusları gören o kesimin ikna olmaması istikrarsızlığa yol açmadı da, şimdi açabiliyor? Çünkü o zaman bu kesim, bürokratik devlet iktidarının önemli bir kesimi tarafından kışkırtılmıyor, onun tarafından maniple edilmiyordu. Yani bugünle o gün arasındaki fark, rejime ilişkin endişeler taşıyanların olup olmaması değil, bu kesimin sırtını devlete dayayıp dayamadığı, devletin içinden güçlü destek alıp almadığı... Yeniden bugüne gelirsek...

Ben bugün Ergenekon Davası dolayısıyla ortalığa dökülen karanlık ilişkilerin, kirli planların, Ak Parti'den korkan grup üzerinde travmatik bir etki yaratacağına inanıyorum. İçlerinden birçoğu, şimdiye kadar AK Parti korkusunu en çok pompalayanların amaçlarının ne olduğunu ve ne gibi gizli işler çevirdiklerini öğrendikçe, kendi korkularını da sorgulayacaklardır. Ama bir kısmı da temelsiz korkularını sürdürmeye devam edecek ve hiçbir zaman ikna olmayacaktır.

Bu da normaldir çünkü sabit fikirli insanlar her toplumda belli bir oranda vardır. Yapılacak yasa değişiklikleri de, Anayasa değişiklikleri de bu kesimi ikna edemeden, onların karşı çıkmasına rağmen, toplumun büyük çoğunluğu istediği için yapılacaktır.

Zaten, Anayasa değişikliği için herkesin onayı gerekseydi, Anayasa'ya nitelikli çoğunluk diye bir madde koymanın ne anlamı kalırdı ki... Evet, ikna olmayanlar muhalefetlerini sürdürecektir. Önemli olan bu muhalefetin demokratik rejim içinde kalınarak, gayrı meşru hedeflerin aleti olmadan sürdürülmesidir. Böyle olursa, bu muhalefetten ne istikrarsızlık çıkar, ne de gerilim...

Gülay GÖKTÜRK
bugün