PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : ÖSS’ye inat, yaşasın hayat’


ALONE53
06-15-2008, 18:56
ÖSS’ye inat, yaşasın hayat’ Yaptıkları ‘farklı’ gösterilerle adını duyuran Yüzde 52 grubu, geçtiğimiz hafta İstanbul Taksim’de ÖSS’yi protesto etti. İki genç, birbirlerine zincirledikleri ellerini içi beton dolu varile sokmuş şöyle bağırıyordu: “ÖSS’ye inat, yaşasın hayat’. Onlar kollarına sabitlenmiş varil eşliğinde polis merkezine götürülürken, önümüzdeki hafta bugün ÖSS’ye girecek tüm gençlerin de hep bir ağızdan böyle bağırdıklarını hayal etmek zor değil aslında: “ÖSS’ye inat, yaşasın hayat’.




Rakamlar da gençleri isyan noktasına getiren bu maratonun ne kadar zorlu olduğunu kanıtlıyor. Bu yıl sınava 1 milyon 600’ü aşkın genç girecek ve içlerinden ancak 500 bini -o da yaklaşık- üniversiteye yerleşebilecek. Çoğu da istediği bir üniversiteden, bölümden uzağa düşecek ve büyük ihtimalle şans, kader nereye savurursa oraya gidecek.
Uzmanların çoğu, gençlerin büyük bir bölümünün puanlarının yettiği yerlere, sadece ‘üniversiteli olmak’ adına yerleştiklerine işaret ediyor. Hal böyle olunca da bu tercih -yeniden sınava girip istediği bir bölümü kazanma şansını yakalamazsa ya da ek eğitimler alarak ilgi duyduğu alana yönelmezse- onların tüm kariyerlerini etkiliyor; çoğu vasat iş insanları olarak hayatlarını sürdürüyor.

Milliyet İK sınav öncesi rehber öğretmenlerle, danışmanlarla, akademisyenlerle, İK uzmanlarıyla bu sorunu konuştu ve çözüm önerilerini sordu. İşte yanıtlar...


--------------------------------------------------------------------------------


DANIŞMANLAR: ‘İLK TERCİHLERİNE GİREMİYORLAR’

‘Ha boy sırası, ha ÖSS’

Uğur Dershanesi Rehberlik Bölüm Başkanı Turgay Polat: “Türkiye’de üniversite öğrencilerinin yüzde 61’i okuduğu bölümden memnun değil; bu da hayata geç atılan gençler, tekrar tekrar sınava girenler, mutsuz çalışanlar, yanlış istihdam, işverenin mutsuzluğu, okul terkleri, üretemeyen, yaratıcı olamayan bireyler demek. Bu durum ise ekonomik kayba neden oluyor. ÖSS gençleri yukarıdan aşağıya sıralamaktan başka bir işe yaramıyor. Ha boylarına göre sıralamışsın çocukları, ha ÖSS’ye göre. Bu ikisinin arasında fark yok. ‘Gençler hangi derse ilgili, hangi alanda başarılı?’ bunlar saptanmalı. ÖSS gibi merkezi sınavlara yerleştirme işlevi yüklenmesin, sınav yapılsın ama üniversiteler öğrencilerini belli kriterlere göre kendi seçsin.”

‘Rehber öğretmenlerin rolü’

İstanbul Kültür Üniversitesi Ar-Ge Merkezi Yöneticisi, www.dogrutercih.com Sitesi Genel Koordinatörü Burak Kılanç: “Aslında Türkiye’deki sistem daha lise düzeyinde -lise türünün, alanların tercih edilmesine bağlı olarak- insanların hayatlarını şekillendiriyor. Lisenin sayısal alanına yönlendirilmiş bir çocuk, son sınıfta farklı alanlara yeteneğini olduğunu fark edebiliyor. Mesela hukukçu olmak istiyor ama bu alana girmesi mümkün olmuyor. Gençler her şeyden önce alanları seçme konusunda umutsuz. Türkiye bütçeden yükseköğretime ayırdığı payı artırmalı; yani üniversitelerdeki kontenjanlar makul, mantıklı yatırımların ardından artırılmalı, özel sektördeki kişilerin vakıflar aracılığıyla -kâr amacı gütmeden- üniversite kurmasının önü daha da açılmalı. Yoksa öğrencilerin yüksek öğretim ihtiyacını karşılamak mümkün olmayacak. Öte yandan Türkiye’nin genç nüfusunun doğru yönlendirilmesi, doğru adımlar atması ülkenin geleceği açısından çok önemli. Rehber öğretmenlerin görevleri bu anlamda o kadar kritik ki, ama onları bu görevleri hakkıyla yerine getirmelerini sağlayacak şekilde donatamıyoruz.“

Sadece diploma için mi?

Fen Bilimleri Merkezi Dershanesi Rehberlik Bölüm Başkanı Cihan Yeşilyurt: “Türkiye’de kendi işini yapanların oranı yüzde 30. Bunun nedeni gençlerin üniversiteyi sadece diploma almak için okuyor olması. Bunun dışında pek çok öğrenci ÖSS’de ilk tercihine giremiyor, ilk tercihini kazanan öğrencilerin oranı yüzde 10’u geçmiyor. Ayrıca sınav sisteminin sık sık değişmesi gençlerde bir güvensizliğe neden oluyor. Türkiye’deki en büyük sorun plansızlık. Eğer bir değişim yapılacaksa 5 yıllık bir süreçte yavaş yavaş hayata geçirilmeli. ”


--------------------------------------------------------------------------------


EĞİTİMCİLER NE DİYOR?

‘Sistem sadece 2 ya da 4 yıl sorunları erteliyor’

Kocaeli Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Cevap Celep: “Üniversiteye giriş sistemi bu şekilde devam ettiği sürece bireyin gerçekten ilgisine, yeteneğine uygun bir mesleği seçmesi ve burada dolu dolu yetiştikten sonra mesleğini yapabileceği ortama kavuşabilmesi mümkün değil. Şu andaki sistem gençlerin 2 ya da 4 yıl gibi bir süre için sorunlarını ertelemesine neden oluyor sadece; meslekleriyle ilgili bir iş bulma şansı çok düşükse, mezun olmak istemiyorlar.
Ortaöğretim kademelerindeki tüm öğrenciler, üniversite önüne kadar gelmemeli; ortaöğretimin her kademesinde eleme işlemi olmalı. Bu sistemin çalıştırması için de ortaöğretimdeki yapılanmanın ‘mesleki teknik eğitim ve genel ortaöğretim’ şeklinde ya da ‘çok programlı ortaöğretim şeklinde’ değişmesi gerekir. Böylece üniversite önüne gelen öğrenci sayısı gereksinim duyulan kadar olur ki, bu kez her üniversite, her fakülte kendi ölçülerine uygun öğrencileri alır ve istediği gibi işleyebilir. Bunun da hizmet ya da üretim sistemine katkısı olabilir.”

‘En iyi sistem arayışı sürmeli’

Gazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kadri Yamaç: “Durumun elbette gençleri olumlu etkilemesi mümkün değil ama en iyi sistemin oluşturulabilmesi arayışın ve bu yöndeki çalışmaların hızlandırılarak sürdürülmesi gerekiyor.

Yeni üniversite ve bölümler ülkenin iş gereksinimine göre açılmalı, bu saptama iyi yapılmalı. Sektörlerin iş hacmi ve iş talebi çok iyi değerlendirilmeli ve buna göre bir eğitim-öğretim planlaması yapılmalı.”

‘Sertifika diplomayı yenecek’

Kavram Eğitim Kurumları Yönetim Kurulu Başkanı Bahattin Durmuş: “ÖSS bir sıralama sınavıdır. Üniversite de meslek sahibi yapmaz, meslek liseleri ve meslek yüksekokulları mesleki eğitim verir. Öğrencileri mesleki eğitime yönlendirirsek üniversite kapılarındaki yığılmalar da büyük ölçüde azalır ve gençler de kısa sürede meslek edinir, iş yaşamına atılır.

İş dünyası artık ‘çok okumuş’ diye iş vermiyor; ‘mesleki becerisi nedir, bana ne kazandırır?’ diye bakıyor. Bu yıl sınava girecek öğrenciler -’yükseğini yapacağım, doktora yapacağım’ gibi bir yönelim yoksa- mutlaka mesleki eğitimi düşünsün. Öte yandan şu da bilinmeli ki, yakın gelecekte tüm dünyada üniversite diplomalarından çok mesleki sertifikalar ve mesleki eğitim diplomaları geçerli olacak. Sertifika diplomayı yenecek.”

Atın önüne et, kurdun önüne ot koyulmamalı

Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Baykal: “Eğitimde kaynak yetersizliği, altyapı yokluğu, donanım yoksunluğu gibi olgusal sorunların çözümü belli. Ancak çözümü daha zor olan sorunlar zihniyetle ilintili olanlar. Yeterli puanı alamayan lise mezunları açıköğretime layık görülüyor, oysa televizyon ve radyonun eğitici işlevleri değerlendirilebilir. Örgün eğitimdeki sözel ve görsel içerikli dersler uzaktan eğitime kaydırılsa televizyon ve radyoyla yapılmaya çalışılan toplumsal etkileşimli bazı ‘açık öğretim’ derslerine de örgün eğitimde yer açılabilir. Kısacası atın önüne et, kurdun önüne ot koymaktan vazgeçmek gerekiyor.”


--------------------------------------------------------------------------------


İK’CILAR NELER GÖZLEMLİYOR?

‘Toplumsal baskı’ problemi

Türkiye Personel Yönetimi Derneği (PERYÖN) Başkanı, Tellcom İletişim Hiz. Genel Müdür Yardımcısı Yiğit Oğuz Duman: “Ülkemizde öğrenciler büyük oranda şans eseri bir meslek ya da uzmanlık alanı seçmiş oluyor. Üniversite mezunu olup işsiz kalmak, yüksekokul mezunu olup bir meslek sahibi olarak orta düzey bir iş sahibi olmaya tercih ediliyor. Bu da 4 yıllık üniversitelerin üzerinde gereksiz bir yük oluşturuyor. Tüm bu problemlerin şirketlerdeki insan kaynağına yansıması da işe uygun insanı bulmak ve tutundurmak boyutunda kendini gösteriyor. Eğitim sistemleri işe uygun kişiyi yetiştirmediği gibi, işe uygun profilleri de sağlamıyor. Dolayısıyla şirketler ek bir eğitim ve gelişim maliyetinin altına girmek durumunda kalıyor. Öğrenci ve velilerin, eğitim kurumlarının bilinçlendirilmesi gerekiyor. Aynı şekilde eğitim kurumlarının -özellikle de 2 yıllık meslek yüksek okullarının- amaca yönelik açılması ve tam olarak donatılması önemli.”

‘Kalıplarla düşünmemeliyiz’

Profesyonelim Danışmanlık ve Eğitim Limited Şirketi Kurucu Ortağı Mehtap Arsan: “Çoğu zaman, bilinçli olmayan bir sürecin ardından girilen üniversite ve sonra edinilen meslek kişiye uygun olmayabiliyor. Biz İK’çılar neler gözlemliyoruz? Karşımıza gelen adaylar ne yapmak istediklerini çoğu kez tanımlayamıyor. “Ben bunu yapmak istiyorum, şöyle bir hedefim var” diyen gençlerin sayısı az. Öte yandan puanları yüksek bölümlerde okuyup mezun olmuş adaylar ise iş yaşamına yüksek beklentilerle atılıyor. Bu gençleri iş yaşamının içinde yönetmek, geliştirmek de zorlaşıyor. Her şey doğru insanı doğru işe yerleştirmekle başlıyor. Orada da kalıplar çerçevesinde düşünmemek gerekiyor. Karşımızdaki adayın potansiyelini, yapabilirliklerini, isteklerini, kariyer hedeflerini doğru anlamamız gerek. Sadece mezun olduğu okula, alana bakarak kategorize etmemeli, bu sınırların dışında düşünüyor olmalıyız.”

Gençlerin yapabilecekleri var

Boyner Holding İK Koordinatörü İdil Türkmenoğlu: “Bu sisteme rağmen gençlerin de durumu biraz kurtarmak için yapabilecekleri var. Öncelikle, tercih yaparken gerçekten bildikleri, uygun gördükleri bölümleri yazmalılar. Bu da lise döneminde de aktif olarak meslekler hakkında bilgi toplamayı, alternatifleri düşünmeyi, belki biraz iş deneyimi edinmeyi gerektiriyor. Daha sonra ilk tercihi olmasa da tanıdığı bölüme giren öğrencinin birinci günden itibaren derslerine asılmasını, ortalamasını yüksek tutup transfer imkânı aramasını öneriyorum. Üniversitenin öğrenci kulüplerini, spor imkânlarını ve kütüphanesini de değerlendirmeliler.

Tabii ki yazları çalışarak, ‘gerçekten ilgi duydukları alanda’ kendilerini geliştirmeleri de şart. Madem sistem yüzünden istediği mesleği seçemiyor; şartları kendi lehine çevirecek şekilde üniversiteyi yaşamalı.

Akademik olarak başarılı, çok renkli ve gönüllü, hatta minik de olsa deneyimli bir yeni mezun, dezavantajını gölgeleyebilir, hatta kariyerine bir adım önde başlayabilir.”




Betül Yüzüncüyıl Tavlı - Esengül Metin

Tarih : 09.06.2008