PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Tunus


Kalpsiz_
05-24-2008, 16:47
Tunus, turizm açısından potansiyel zenginliklere sahip bir ülke... Roma'ya kafa tutan Kartaca kentinin harabelerinden mozaik galerisi Bardo Müzesi'ne, Sahara Çölü'nden Bodrum'u anımsatan mavi pencereli beyaz evleriyle Sidi Bou Said 'e yapılan bir yolculuk, insanın düş gücünün ufuklarını değiştiriyor.

http://www.focusdergisi.com.tr/arkeoloji/00368/imperiaflex_0_0_0.jpg (http://www.focusdergisi.com.tr/arkeoloji/00368/all_images.php)

Cerbe Adası'ndan Matmata'ya, eski Roma yolu üzerinden giderken 20.000 nüfuslu Mednin kentinden geçiliyor. Homeros, ünlü İlyada destanında, tarihte bazı halkların zaferleriyle değil, çile-leriyle ölümsüzleştiğini yazmıştı. Tunus Hava Yolları pilotunun "Kartaca Hava-alanı'na inmek üzereyiz" anonsuyla, daldığım düşten ürpererek uyandım. Tam üç yıl boyunca, Roma'nın yetiştirdiği en büyük komutan olan Aemilianus Scipio'ya ve binlerce lejyon askerine direnen alevler içindeki Kartaca kentinin son günleriydi düşümdeki karabasan... Romalı askerler mızraklarıyla cesetleri geniş çukurlara dolduruyor, son direniş kalesi Eşmun Tapınağı'ndan koyu bir duman yükseliyordu. Romalılar'a teslim olan kocasını hain olarak suçlayan kraliçe, çocukları ve sadık muhafızlarıyla birlikte kendisini alevlerin içine bırakıyordu. İki Romalı senatörün denetiminde, kentteki tüm duvarlar taş üstünde taş kalmayacak biçimde yıkılıyor; üstlerine de tuz dökülüyordu. Max Bloch tablolarını anımsatan bu korkunç düşün mahmurluğundan, yüzüme çarpan ılık Akdeniz rüzgârıyla sıyrıldım.
http://www.focusdergisi.com.tr/arkeoloji/00368/imperiaflex_0_1_0.jpg (http://www.focusdergisi.com.tr/arkeoloji/00368/all_images.php)

1,5 milyon insanın yaşadığı başkent Tunus'un trafiği, yoğunluk ve kuralsızlık açısından İstanbul'u aratmıyor. Ama, özellikle ana bulvarlar ve caddeler çok daha düzenli ve bakımlı... Bu görsel modernleşmede, kuşkusuz Tunus'un en son Akdeniz Olimpiyatları'na ev sahipliği yapmış olması büyük rol oynuyor. Gezinin ilk günü, dünyanın en büyük ve en önemli mozaik müzesi olan Bardo Müzesi'ne yaptığımız ziyaretten sonraki küçük kent turu, Tunus'un bir başka yüzünü, biraz da göğsümüzü kabartarak gösteriyordu. Sokaklarda bir tane çarşaflı, türbanlı kadına rastlamadık. İnsanlar, Türkiye denince iki sözcükle sizi yanıtlıyorlar: Atatürk ve Galatasaray... Tunus'a 1956 yılında Fransız-lar'dan bağımsızlığını kazandıran efsanevi lider Habib Burgiba, kendisine Atatürk ve onun devrimlerini örnek almıştı. Şimdi, Afrika'nın kuzeyinde, Akdeniz'e salınmış bir gemi zincirinin ucunu anımsatan bir ülkede, Kemalizm'in küçük bir modeli başarıyla uygulanıyor. Ayrıca, başkent Tunus, gördüğüm birçok ülkeden çok daha güvenli... Gecenin ilerlemiş saatlerinde, caddelerde kalabalık erkek grupları dikkatinizi çekiyor; ama, kesinlikle kimseyi sözle bile rahatsız etmiyorlar. Çünkü, Tunus'ta turizm çok belirleyici... Ülkenin gelir kaynakları içinde ilk sırayı alıyor. Hem Tunus halkı hem de hükümet bu önemin bilincinde.
http://www.focusdergisi.com.tr/arkeoloji/00368/imperiaflex_0_2_0.jpg (http://www.focusdergisi.com.tr/arkeoloji/00368/all_images.php)

Ne var ki, Tunus turizmi artık kabuk değiştirme çabası içinde... Ülke yıllardır, eski sömürgeci efendileri Fransızlar'ın, Almanlar'ın ve İtalyanlar'ın ucuz "yaz tatili"gereksinmelerine hizmet etmiş. Akdeniz kıyısındaki Hammamet, Nebil, Susa, Monastir kentleriyle Cerbe Adası, bugün artık bu işlevi yerine getirmenin yorgunluğunu yaşıyor. Bu kuyunun suyunun, bir süre sonra tükenmese bile tıkanacağını, yatırımcılar gibi hükümet de görüyor. Nitekim, kıyı kesimindeki aşırı yapılaşma, pıtrak gibi çoğalan tatil köyleri, doğal tabloyu yavaş ya-vaş tehdit etmeye başlamış. Bu saptamadan hareket eden Tunus Turizm, Serbest Zaman ve El Sanatları Bakanlığı, son yıllarda ülkenin arka bahçesindeki güzellikleri değerlendirme çalışmalarını hızlandırmış. Kısacası, kıyı şeri-dindeki klimalı 4 ya da 5 yıldızlı otellerde veya tatil köylerinde geceleyip, gün boyunca kıyıda güneşlenerek; birkaç saatliğine elde pet şişelerle, şortlarla, tarihi kaleleri ve eski çarşıları alışveriş hızıyla gezerek, Tunus'un gerçek zen-ginliklerini keşfetmek mümkün değil. Özellikle de Türkiye'den gitmiş bir turist için, şu yukarıda saydıklarımda "vay canına"dedirtecek bir şey yok... Ama, Pandora'nın kutusunu açmak cesaretini ve kuşkuculuğunu bulanlar için, Tu-nus, çok farklı yüzler ve değişik renkler sunan oldukça gizemli bir ülke... Kutunun ilk açıldığı yer, Amerikalı ünlü yönetmen George Lucas'ın "Yıldız Savaşları" filminin birçok sahnesini çektiği Matmata. Üstelik kıyıdan öyle kilometrelerce uzakta değil. Güneş ve kıyı turizmi beldesi Cerbe Adası'nın sadece 200 kilometre batısında yer alıyor. Burası sanki küçük bir Kapadokya... Tek farkla ki, mağara evler kayalara değil, bölgeye çöl iklimi egemen olduğu için, erozyon sonucu oluşmuş küçük tepelerin alt kısımlarına kazınmış. İlk görüntüsüyle, Matmata bir yeraltı kenti... http://www.focusdergisi.com.tr/arkeoloji/00368/imperiaflex_0_3_0.jpg (http://www.focusdergisi.com.tr/arkeoloji/00368/all_images.php)

Bölgedeki yerleşim farklılığı, beraberinde yepyeni yüzler getiriyor. Matmata ve güneyinde yer alan çöllerde Berberiler yaşıyor. Tunuslular'a oranla yüz kemikleri daha belirgin, daha esmer tenli ve daha uzun boylu olan bu insanlar, tarih boyunca "özgürlüklerini ve özgünlüklerini" kıskançlıkla korumuşlar. Kartaca, Roma, Bizans, hatta Osmanlı beylerine karşı direnen bu halkı, altın yumurtlayan tavuk-turist imajıyla tavlayacağınızı sanmayın. Özellikle de yol üzerindeki dağ köylerinde 4 çeker ciplerinizle mola verip, bu kişilerin fotoğrafını çekmek gibi "Üçüncü Dünyacılık" egzotizminden uzak durun. Berberiler, Diogenes gibi "gölge etme başka ihsan istemem" felsefesini benimsemiş insanlar. Şöyle ki, Matmata'da yaklaşık 3.000 mağara ev bulunuyor. Turistler tarafından, bunların ancak çok azı ve aynı mimariyi yansıtan oteller ziyaret edilebiliyor. İşte, sadece onlar günümüzde cebi döviz dolu insana ısınmaya çalışıyorlar. El ve göz nuru emeklerinin ürünlerini yok pahasına satarak... Diğer Berberiler, otellerdeki folklorik gösterilerin ve deve güreşlerinin dışında, kendi iç dünyalarında, geleneklerini inatla sürdürüyorlar.
Matmata'dan sizi çölle tanıştıracak olan vaha kenti Duz'a uzanan yol boyunca, uçsuz bucaksız çölleşme aşamasındaki düzlüklerle Tel Atlasları, sanki amansız bir mücadele içinde. Erozyon, rüzgâr ve çölleşmenin aşındırdığı dağlar, akşam güneşinin ışığında ürkütücü, ama, bir o kadar da olağanüstü güzellikte görüntüler oluşturuyor. Az sonra, bu muhteşem ışık gösterisine Şot el Cerid'in mineral yüklü yüzeyindeki dalgacıklar da katılıyor. Artık iyice kuruyan eski gölün ortasından geçen karayolunun iki kenarındaki küçük su ceplerinin yanlarında biriken tuzlar insanın gözlerini yakıyor. Bu karayolunun bitimindeki vahada konumlanan Tozur kentine, bir zamanlar kervancıların neden "müjde" adını verdiklerini kendi deneyimlerinizle anlıyorsunuz. 22 bin nüfuslu Tozur, son yıllardaki Sahra safarileri nedeniyle iyice popülerlik kazanmış bir kent... Duz Vahası'ndan sonra ülkenin en büyük ikinci vahası. Tam 200.000 palmiye ağacı barındırıyor. Bu vahanın sulama planını, ünlü Arap matematikçi İbni Şabat gerçekleştirmiş. Ancak kentin en tipik yanı, cephelerinde çeşitli simetrik şekillerin bulunduğu tuğladan yapılmış evleri...




KAYNAK (http://www.focusdergisi.com.tr/arkeoloji/00368/)

Hasret
10-26-2008, 13:40
Gezilip görülmesi gereken cok guzel bir ulke...Tskler..