PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Turgut ÖZAL'ın Ölüm Nedeni


MetinCeylan
05-14-2008, 18:11
Semra Özal’ın, Cumhurbaşkanı Özal’ın zehirlenme sonucu öldüğü iddialarını araştıran savcılık, takipsizlik kararı verdi. Savcılık, Özal’ın kalp yetmezliğinden öldüğünü açıkladı

CUMHURBAŞKANI Turgut Özal’ın ölümüyle ilgili iddialara mahkeme son noktaya koydu. Eşi Semra Özal’ın, Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölümünün zehirlenme sonucu meydana geldiği iddialarını araştıran savcılık, takipsizlik kararı verdi. Savcılık, ‘Cumhurbaşkanı Turgut Özal kalp yetmezliğinden öldü’ dedi.
Eşi Semra Özal’ın yaptığı bir söyleşide, Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın zehirlenme sonucu öldüğünü iddia etmesi üzerine Anavatan İstanbul Milletvekili Emin Şirin savcılığa suç duyurusunda bulunarak ‘adam öldürmek’ten işlem yapılmasını istemişti. Ankara Cumhuriyet Savcılığı yaptığı soruşturma sonucunda, takipsizlik kararı verdi.
Cumhuriyet Başsavcı Vekili Mehmet Çavuşoğlu takipsizlik karar yazısında, şu bilgilere yer verdi: ‘Semra Özal, Cumhurbaşkanı Özal’ın hastaneye kaldırılmasını müteakip, Hacettepe Hastanesi’nden arandıklarını ve Cumhurbaşkanı’nın kanında bazı şeylere rastlanıldığının bildirildiğini, hastaneye gittiklerinde ise hemşirenin alınan kanın döküldüğünü söylediğini açıklamıştır.
Yorgun olduğunu bildirmesine rağmen bir gün önce resepsiyona götürüldüğünü, orada kendisine özel limonata içirildiğini, ayrıca o tarihte Azerbaycan seçimlerinde, Cumhurbaşkanı’nın adaylardan Elçibey’i desteklemesi nedeniyle Aliyev yanlılarınca zehirlenmiş olabileceğini, zamanın Başbakanı Süleyman Demirel’in, Meclis Başkanı Hüsamettin Cindoruk’a ‘Turgut Bey üç aya kalmaz vefat eder’ dediğini, tüm bu olayların mutlaka araştırılarak aydınlanması gerektiğini açıklamıştır.’
Kararda, ‘Laboratuar tarafından Cumhurbaşkanı Özal’ın kanıyla ilgili olarak raporun mevcut olduğu, kan değerlerinde zehirlenmeye ait bir bulgunun saptanmadığı anlaşılmıştır. Düzenlenen raporların aksine Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölümünün zehirlenmeyle ilgisinin olmadığı, kalp yetmezliğinden meydana geldiği anlaşıldığından herhangi bir kişi veya kişiler hakkında kamu davası açılmasına yer olmadığına karar verilmiştir’ denildi.
Kuşkulu bir biçimde ölen Türkiye'nin 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın eşi Semra Özal, Turgut Özal'ın siyasi bir cinayete kurban gittiğine dair şüphelerinin giderek arttığını belirterek, Süleyman Demirel'in ismine dikkat çekti.

Devlet-mafya-siyaset ilişkilerinin sembolü olan Susurluk olayının yıldönümünde yaşanan çeşitli tartışmalar, diğer yandan Kürt halkına ve demokratik çevrelere karşı yürütülen binlerce köy boşaltma, faili meçhul cinayet ve onbinlerce hukuk dışı uygulamanın yaşandığı 93 kirli-özel savaş konseptinin mimarları Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Doğan Güreş ve Mehmet Ağar gibi isimlerin, belirli çevrelerce yeniden 'kurtarıcı' ve 'kahraman' diye ortaya sürülmeleri ilginç tartışmalara yolaçtı. Özellikle 93 konseptinin dönemin cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın beklenmedik ve kuşkulu ölümüyle başlatılması, dikkatleri Özal'ın ölüm olayına çevirdi.

Tam da bu sırada, daha öncesinde de benzeri açıklamalarda bulunan Turgut Özal'ın eşi Semra Özal'ın, Türkiye'de yayınlanan 'Hürriyet' gazetesinin dünkü sayısında yayınlanan röportajda belirttikleri, Özal'ın ölümü ile cumhurbaşkanı olan Süleyman Demirel ismi arasındaki ilişkiyi ortaya serdi.

'Süleyman Bey söyledi'

Turgut Özal'ın ölümü ile ilgili şühelerinin gittikçe büyüdüğünü kaydeden Semra Özal, "Şu anda ispat edecek, ortaya koyacak delillerim tamam değil. Dışardan haberler geldi bana. Onların peşindeyim şimdi" dedi. Semra Özal, kendisiyle röportaj yapan Hürriyet gazetesinin muhabirini kastederek, "Sizin gazetenin bir yazarı Hüsamettin Cindoruk'un "Özal üç ay sonra ölecek" dediğini yazmıştı. Sormuşlar nereden biliyorsun diye; "Süleyman Bey söyledi" demiş" diye konuştu.

Kendisine yöneltilen "Süleyman Demirel'den mi şüphe ediyorsunuz?" sorusu üzerine, Semra Özal, sözlerini şöyle sürdürüyor: "Bir yerlerden birşey duymuş olabilir. Bir kere Turgut Bey'e niye otopsi yapılmadı? Mezarından çıkarıldı söylentileri oldu. Hayır mezarından hiç çıkarılmadı. Zehir daha önceden verilmiş olsa saçın uzaması lazımmış ki ortaya çıksın. Fakat 24 saat evvel aldığında çıkmazmış. Yurtdışından biri geldi ve zehirlendiğini söyledi. Öldükten sonra kanını almışlar. Şüphelerim artınca, Ahmet Hacettepe'ye gidip bu kanları istedi. Laborantla konuşmuş; 'Kan bizde. Enteresan olduğu için sakladık' demişler. Ertesi gün almaya gitti Ahmet ama kırıldı dediler. Kaç sene duran kan 5 yıl sonra, niye o gün kırıldı?"

Kaybolan mektuplar

Semra Özal, Turgut Özal'ın saçının ölümünden o anda duyulan şüphe üzerine mi kesildiği yönündeki bir soruya karşılık da, "Ben kesmedim. Doktor Cengiz Aslan hatıra olsun diye bir parça saçını kesip bana vermişti. Boynumdaki madalyona koymuştum. Tamamen dış kaynaklı siyasi bir olay olduğunu düşünüyorum" şeklinde konuştu.

Yine "2000'de yakınlarına verilmek için yazdığı beş mektubun beşinin de kaybolması sizce bir tesadüf mü?" şeklindeki soruya ise Semra Özal şu karşılığı verdi: "Kimbilir o mektuplarda neler vardı. Torunlarına, bana ve partiye bir mektup yazmıştı. PTT Genel Müdürü'ne teslim etti. Ama mektupların tamamı kayboldu, bu bir tesadüf olabilir mi? Mahkemeye verdik. Ölümüyle bağlantılı olduğunu düşünüyorum."

'Dünya haritası değişirdi'

"Turgut Özal'ın ölmesi kimin işine yarardı?" sorusuna da, Semra Özal şu ilginç yanıtla cevap veriyor: "Hayatta olsaydı, bugün dünya haritası değişmiş olurdu. Herşeyi hazırlamış bitirmişti kafasında."

Kinzer'in Özal iddiası

Bu arada, ABD gazetelerinden New York Times'ın uzun yıllar boyunca Türkiye temsilciliğini yapan ve kısa bir süre önce ayrılan Stephen Kinzer da, geçtiğimiz günlerde, Turgut Özal'ın ölümünün şüpheli olduğunu açıklamıştı. Kinzer, New York'ta katıldığı Türk-Amerikan İşadamları Konseyi toplantısında, Türkiye'nin özellikle Orta Asya ve İslam ülkeleri bakımından taşıdığa anlama dikkat çekerek, şunları ifade etmişit: "Eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal, bunun son derece farkındaydı. Bana göre, Orta Asya gezisinin hemen ertesi günü ani bir kalp krizi geçirmesinin ardında gizli oyunlar var."

Öcalan söylemişti

Turgut Özal'ın ölümündeki kuşkulara defalarca dikkat çeken PKK Genel Başkanı Abdullah Öcalan, Mahir Sayın ile yaptığı röportajın yeraldığı "Erkeği Öldürmek" adlı kitapta, konuyla ilgili şunları vurguluyor: "Gelişimimiz engellenemeyince, Özal götürüldü. Gidiş hazırlıkları ustaca yapılıyor. Geliş hazırlıkları da öyle. Demirel-Çiller-Güreş koalisyonu geliştirildi. Aslında Güreş bile bence, o dahi bir figürandır. Onun da daha altında bu işi yönlendirenler var. Bize karşı Ortadoğu'daki tüm çalışanlar, jandarmaya JİTEM'e bağlı. Onun daha sonrakilerinin başı Bitlis'tir, Özal'a bağlıdır. Özal'a bağlı generaller adım adım tasfiye edildi. Ve Özal'ın "İstemezük" adı altında defteri yavaş yavaş dürüldü. Özal'ın reforma doğru bir çıkışı, yeni açılımları vardır. Daha sonra bizimle görüşme (onu da artık söyleyeyim) günü haber yolluyor ve "Hazırlık tamam. Kürt milletvekilleri gruplaşsın" diyor. Hatta "APO'ya da selam söyleyin. Yaptığı her iş kötüdür diyemeyiz. Yaptığı çok iyi işler de vardır. Ve öğlenden sonra da adım atıyoruz" diyor. "Filan paşa (Bitlis için özellikle) bendendir" diyordu. Bunu söylemek sorumluluğunu duyuyorum. "Güreş ortada oynuyor, ama halledeceğiz." Mesaj, bu biçimde. Yani "engeller var ama onu da aşıyoruz." Ve sonra saat onbirde küt diye yere düştü.

Öldürüldüğü konusunda tereddütsüzüm. Çünkü ben devletin nabzını iyi seyrediyorum yani. Saati saatine denk geliyor. Yani bir gün önce ölseydi, insan derdi vallahi gerçekten kalbi durmuş. Ama o gün. Şimdi ertesi gün olsa da olmaz, çünkü tarihi bir girişim başlayacak. TC için biliyorsunuz, tarihi bir girişimin başlaması müthiş bir olay. Reisicumhur kanalıyla ilişkiye geçtiğim yayılacak. Bu çözülüştür. Biraz devleti tanıyanlar bilir; ya bu devlet çözülür, ya da bunu yapanlar öldürülür. Tıpkı Osmanlı İmp. gibi böyle bir deneme ya kelle alır, ya da kelle götürür.

Aynı ekip işte onu götüren. Kürt meselesinde federasyon yapacaktı. "Hayatımı koyuyorum" diyordu. Dikkat edilirse "ömrümün son demini buna vereceğim" diyordu. Bu, meydan okumadır. Ve pratikte de, gerçekleşeceği gün geldi çattı.Tabii mezarını da Menderes'inkinin yanında yapması boşuna değil. Yani "beni de öldürdüler" diyordu."

Demirel cumhurbaşkanı Çiller başbakan!

Radikal Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmet Berkan, 6 Aralık 1996 tarihli yazısında, Türkiye'de Susurluk ve Gladyo'nun oluşumunu açıklıyordu. Berkan, "yalanlanmasını dileyerek" yazdığı bu yazıda, "Gladyo'nun MGK kararıyla oluştuğunu" ve Turgut Özal'ın ölümü ile Süleyman Demirel ve Tansu Çiller ilişkisine değiniyordu. Berkan, köşesinde şunları söylüyordu: "Bu satırların tamamı, bir kopyasını almama ya da okurken not tutmama izin verilmeyen sadece hızlı bir şekilde okuyabildiğim bir dokümana dayanılarak yazıldı. Doğruluğunu pek çok başka şeye bakarak tartabildiğim bu haberin aslında yalan olmasını diliyorum. Tabii, bugün hemen yalanlanacağına hiç şüphem yok. Ama temennim yalanlayanların doğruyu söylemeleri."

Berkan, köşesinde yer verdiği ve yalanlanmasını dilediği olayları şöyle anlatıyordu:

"Aslında her şey 1992 yıllarının başlarına gidiyor. O dönemde Türk Genel Kurmayı PKK ile mücadele stratejisinde köklü değişiklere gitti. Eskiden saldırı sonrası olaya mücadele eden ve sıcak takibe çıkan askeri birlikler gerilla tipi örgütlenmeye, PKK'nin eyleme geçmesini beklemeden hareket etmeye başladı. Bu kez köy boşaltmalarla PKK'nın dağlardaki lojistik desteği önlenmeye başlandı. Ancak bu strateji değişikliği sadece bölgede düşük yoğunluklu savaştan ibaret değildi. Terörün öteki kaynaklarını kurutmak için de aktif olunmasına karar verildi. Uygulanmak istenen tekniğin mucidi aslında İngilizlerdi. Bu yeni taktiğin iki önemli ayağı var. Birincisi teröristi eylemini yapmadan ele geçirmek, gerekirse öldürmek. İkinci önemli ayak ise teröriste maddi manevi destek verenleri de teröristle bir tutmak.

Bu strateji değişikliği 1992 yılının sonlarında MGK'nın gündemine geldi. Bu satırların yazarının gördüğü bir MGK dokümanında vurulacak organizasyonun şeması ve bu organizasyonda görev alacak kişilerin isimleri de yer alıyordu. İsimler arasında Abdullah Çatlı da vardı. Örgütte özel timden polisler, bazı askerler, ve Çatlı'nın bazı arkadaşları da yer alacaktı.

Bu yeni taktik MGK'dan önce kabul görmedi. Cumhurbaşkanı Özal ve dönemin Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis devletin resmi olmayan kişilerle işbirliğine giderek iş görmesine karşı çıkıyorlardı. Her halde bu konuyla ilgisi yoktur. Ama ilginç bir tesadüf, önce Orgeneral Bitlis, ardından da Turgut Özal öldüler. Biri kaza ile öbürü kalp krizinden.

Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı Tansu Çiller de Başbakan oldu. Çiller, en sertten daha sert, en şahinden daha şahindi. Ya bitecek ya bitecek diyor, başka bir şey söylemiyordu. Artık itiraz edenler de ortada olmadığına göre, konu yeniden MGK gündemine gelebilirdi Geldi ve bu yeni mücadele yöntemi 1993 sonbaharında onaylandı. Siz deyin Gladyo, ben diyeyim özel örgüt, MGK tarafından alınan bir kararla kuruldu."
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Semra Özal'ın bir gazetede yayınlanan
röportajında 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın zehirlenerek öldürüldüğü iddialarına yönelik başlattığı incelemeyi tamamladı. İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, Semra Özal'ın iddiaları üzerine suç duyurusunda bulunması üzerine Özal'ın ölümünü mercek altına alan Başsavcılık, "Turgut Özal'ın ölümünün zehirlenmeyle ilgisi olmadığı ve kalp yetmezliğinden meydana geldiğinin anlaşıldığı" kararına vardı. Semra Özal'ın, Turgut Özal'ın ölümüne ilişkin şüphelerini, "Öldürüldüğüne inanıyorum" sözleriyle ifade ettiği ve pek çok
iddiayı dile getirdiği röportajın ardından başlatılan soruşturma sona erdi. Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekili Mehmet Çavuşoğlu, Semra Özal'ın, eşinin kaldırıldığı Hacettepe Hastanesi'nden "kanında bazı şeyler bulunduğuna" ilişkin telefon aldıklarını, ancak gittiklerinde kan numunesinin bulunduğu şişenin kırıldığının söylendiği iddiasını incelediklerini bildirdi. Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Genel Direktörlüğü'nden Özal'a ait 2378990 sayılı dosyayı incelemeye aldıklarını belirten Çavuşoğlu, inceleme sonuçlarını şöyle açıkladı:

İKİ ELEKTROŞOK

"Hastanın 17.04.1993 günü saat 11.15'de büyük acil servise getirildiği, hemen müdahale edilerek doktorlar tarafından acil rapor düzenlenip kalp damar cerrahisi yoğun bakım ünitesine nakline karar verildiği, iki defa defibrile (elektroşok) edildiği, saat 11.30'da kalp cerrahisi yoğun bakım ünitesine alındığı, aynı gün saat 14.30'a kadar tüm çabaların gösterildiği, ancak hastanın hayata dönüşünün sağlanamadığı ve öldüğü, olaya müdahale eden Prof. Dr. İlhan Paşaoğlu, Prof. Dr. Yüksel Bozer, Prof. Dr. Kemal Erdem, Prof. Dr. Ali Otove Doç. Dr. Kubilay Varlı tarafından düzenlenen ölüm raporunda, 'Sayın Cumhurbaşkanımız Turgut Özal koroner arter hastalığı ve kardiak Arrest nedeniyle 14.30'da vefat etmiştir' şeklinde rapor düzenlendiği görülmüştür."

KAN ŞİŞESİ KIRILMADI

Aynı gün düzenlenen gömme izin belgesinde de ölümün "kalp yetmezliğinden" meydana geldiğinin belirtildiğine dikkat çeken Çavuşoğlu, Semra Özal'ın kan örneklerinin yok edildiği iddialarına ilişkin ise şu saptamaları yaptı: "Hacettepe Üniversitesi Klinik Patoloji Laboratuarı tarafından, Sayın Cumhurbaşkanı Özal'ın alınan kanı ile ilgili olarak dosya arasında rapor mevcut olduğu, kan değerlerinde zehirlenmeye ait bir bulgunun saptanmadığı, Sayın Semra Özal'ın olay tarihinde hastanede alınan kanın konulduğu tüpün
kırıldığı yolundaki anlatımının yanlış anlaşılmadan kaynaklandığı veya tekrar Sayın Cumhurbaşkanından kan alımı yapılarak laboratuarda özenle incelendiği anlaşılmıştır. Böyle bir bulgu saptanmış olsaydı derhal müdahalenin bu yönde yapılması gerekirdi. Hastaneye yatırılışından ölümün gerçekleştiği ana kadar sadece kalple ilgili tedavi yöntemlerinin uygulandığı, zehirlenmeyle ilgili herhangi bir tedavi yapılmadığı anlaşılmıştır." Çavuşoğlu, bir örneğini suç duyurusunda bulunan Emin Şirin'e gönderdiği karar yazısında, Semra Özal'ın açıklamalarının herhangi bir belgeye dayanmadığını söyledi. Başsavcıvekili, "Hastanede düzenlenen raporların aksine sayın
Cumhurbaşkanı Özal'ın ölümünün zehirlenme ile ilgisinin olmadığı, kalp yetmezliğinden meydana geldiği anlaşıldığından" herhangi bir kişi ya da kişiler hakkında kamu davası açılmasına yer olmadığını belirtti.