PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Curuf'dan arınma, curuftan temizlenme


Kalpsiz_
11-23-2007, 22:12
Curuf kelimesi modern tıpta kulanılmamaktadır, fakat kelimenin almanca karşılığı Entschlackung Almanayada oldukca çok kulanılan kelimedir. Bilindiği gibi curuf maddenleri eritince ortaya çıkan saf maddenin yanında birde pislik yığını ortaya çıkar bu artık maddeye curuf veya cürüf denir. Alternatif Tıp’ta curuf’dan arınma metabolik değişimler sonucu ortaya çıkan artık maddelerden arınma anlaşılır. Curuftan arınma oruç tutma, terleme kürları, şifalı bitki çayları, tentürler ile olursada en kalıcı tedavi Gökçek İksiri ile mümkündür. Modern Tıpta buna yer verilmez ve böbrekler ve karaçiğer vücuttaki artık maddeleri (cüruf) dışarı atar denir ve ayrıca arınmaya gerek yok derler.

Vücudumuzda 100 trilyon hücredeki metabolik değişimler yani hücrede enerji oluşumu sırasında karbonikasit (H2CO3) çıkar ve ayrıca bazı besinler (et, peynir ve mamüleri) ve içecekler (siyah çay, kahve ve kola) vücudun asit oranını aşırı yükselir. Eritrosit-Hemoglobin tampon sistemi ve sodyumbikarbonat (NaHCO3)-karbonikasidi tampon sistemi ile vücudun aist-baz denğesi korunur. Karbonikasit ve laktikasit (sütasidi) su ve karbondiokside dönüşür ve buda böbrekler ve akciğer tarafından dışarı atılır. Dışarı atılamayan asitler mineraller tarafından tuza (asidik tuzlar, bazik tuzlar veya halojenik tuzlar, yemek tuzu değil) dönüştürülür, sonra doku, kas, eklem, deri ve bağdokularına CURUF şekline yerleşir (depolanır). Curuf dağınık veya aynı oranda kas, deri, deri altı, organ ve dokulara yerleştiği gibi yağbezi, kist, miyom veya siğil şeklinde de oluşabilir veya lenf bezelerinde aşırı şişkinlikler oluşabilir. Bu sürekli depolama hücre ve dokuların beslenmesini engeller. HCO3 + X (metal, ametal helogen, örneğin sodyum, klor, flor, kalsiyum, magnesiyum vb.)------>HCO2X oluşur. Ve bu CURUFTUR ve bu curufa ileride bakteri virüs ve mantarlar yerleşerek zehirli gazlar, zehirli alkoller ve hormona benzer biyojen aminler (örneğin alerjiye sebep olan histamin) üretirler. Vede sayısız hastalıkların merkezi oluşur.
İstanbul çöplüğe dönmüştü: Yıllar önce İstanbula gittiğimde Beldiye başkanı Nurettin Sözen'di ve belediye işçileri aylardır grev yaptığından istanbul'da park, bahçe, sokak ve caddelerinde höbek höbek çöp yığınları oluşmuştu. İnsanalar burunlarını tutarak hızla oradan uzaklaşmaya çalışıyorlardı. Bu mikrop yuvalarını çevredeki insanlar kendi imkanları ile yok etmeye çalışıyor, fakat o kadar çöpü yok etme imkanı olmadığından işyeri sahipleri bir biri ile münakaşa ediyorlardı ve hatta kavgalar oluyordu. İnsanlar bir birleri ile dükkanımın önüne çöp atarsın artamazsın vs diye kavga ediyorlardı. İşte vücudumuz'da da böyle çöp yığınları oluşur ve buna curuf denir. Ne kadar çöp o kadar hastalık. Sağlıklı insanlar (hastalar değil) sade ve temiz et'den haftada 1-2 defa az olmak şartı ile yiyebilir, fakat sucuk, salam ve sosis gibi et artıkları ve aşırı kimyasal katkı maddeleri içermesi nedeniyle hiç iyi değil yenmemesi gerek. Tabii en tehlikeli madde peyniri sağlıklı veya hasta çocuk veya yetişkin hiçbir kimsenin yememesi gerekeir, çünkü curuf'a sebep olur.

Zehir ve curufun farkı:
Zehir direkt ve aktif olarak tahribat yaparken, curuf metabolik değişimler sırasında ortya çıkan artık madde yoğunluğudur. Curuf ne zaman problem olur, şayet vücut curufu artık tamamen dışarı atamıyorsa ve vücutta depolanıyorsa (kalç, göbek,ense, romatizma yumruları, lenfbezeleri, bağırsaklar, çürük dişdipleri, bağdokuları vs.) ve hatta bazılarının göbeği, bazılarının kalçası ve bazılarının ensesinde aşırı şişme olursa buradaki yağ tabaklarının arasıda curufla dolar. Bu demek değidirki curuf sadece obezlerde (şişman) olur. Zayıf insanlardada aynı oranda tehlike teşkiledebilir. Normal olarak sağlıklı insanın vücudu curufu (ölü hücreler, yağlar, metabolik değişimler sonu ortaya çıkan artık maddeler vs) ve zehiri dışarı atar. Tek taraflı sağlıksız beslenme özeliklede aşırı hayvansal besinler (et-peynir masalına bak), stres ve sigara, alkol ve kimyasal ilaçlar (özlikle antibiyotikler, kortizon, parasetamol vb) gibi aşırı yükleneme ve bu zehirin tamamen dışarı atılamaması nedniyle vücutta aşırı zehirli madde yoğunluğu oluşur ve burada mikroplar için çok uygun yuva oluşturur. Curuflara yerleşen bakteri, virüs ve mantarlar bağışıklık sistemi tarafından yokedilemez ve buradaki mikroplar sürekli zehirli gazlar, zehirli alkoller ve biyojen aminler (örneğin alerjiye sebep olan histamin) üretir. Buda vücudun bütün dengelerini alt üst eder ve çok çeşitli hastalıkların ortya çıkmasına sebep olur.

Örneğin: Bağırsakalardaki zararlı bakteriler ve mantarlar aşırı miktarda metan gazı üretirler buda bazı kişi yellenince çok pis koku yayılmasına neden olur. Bazılarınında zehirli alkoller aşırı üretilir ve bu kişiler alkol içmedikleri halde ağızları alkol kokar. Bazılarındada aşırı histamin üretirler, bu histaminde her türlü allerjinin sebebidir. Doktora gittiğinizde o sizde aşırı histamin var ne yapalım, bunu denğelemek için size kortizon hapı veya iğnesi yapalım derler. Oysa salğı bezeleri veya ana hücreler (mast cell) tarafından kaç mikro, hatta nanogram hangi hormondan salğılanması gerektiği beyin (büyük şef) tarafından tayin edilir ve hipfiz gudesine emir verilir, oda böbreküstü bezeleri, tiriod, bezeleri testisler, yumurtalık vb organlara hangi hormanondan ne kadar üretilmeis gerektiği konusunda talimat verir ve hormon gerektiğince üretilir. Beki bağırsaklardaki zararlı bakteri ve mantarlar tarafından üretilen histamine karşı beyin tetbir alabilir mi? Hayır neden? Çünkü mantarlar ve zararlı bakteriler yabancıdır ve beynin konturol alanı dışındadır. Bu nedenle doktorların allerji hastasına kortizon yazması bir ömür boyu devam etmek zorundadır ve tedavi edici değildir. Çözüm: Mantarları ve zararlı bakterileri vucuttan arındırmak. Buda curufu yoketmekle mümkündür. Cürufta Gökçek İksiri ile yok olur, baka bir yolu yok. Bizim yaptığımız iş sivrisinek öldürmek değil bataklığı kurutmaktır.

Et ve Peynir gibi ağır hayavansal besinler vücudun asitlenmesine neden olur, asitenen vücudu arıtmak için genelikle çeşitli ilaçalar alınır. Bunlar içinde en etkili olanı Gökçek İksiridir. Fakat sağlıklı beslenip vücudu aşırı yormamak ve curuf oluşmasına imkana vermemek gerekir. Curuf oluşmuşsa bunu yok etmek gerekir buda anacak Gökçek İksiri ile mümkündür. Curuf vücuttan atılmazsa ne olur? Damarlar, lenf bezeleri ve damarları, organlar, bağdokuları, çürük dişdipleri, çene, eklemeler veözeliklede bağırsaklar da yoğunlaşır (depolanır). Curuf birikintilerine yerleşen mikroplarda kendilerine daha kolay faliyet alanı oluştururlar. Böylece romatizma, gut hastalığı, her türlü iltihaplı hastalıklar, lenf bezelerinde şişme, damarlarda yağlanma, dokularda asitlenme ve tıkanamaya sebe olur. Bunedenlede hücrelere besleyici maddeler (vitaminler, mineraller, aminositler, glukozlar vb) ve oksijen yeterince giremez.

Curuf arteriyoskleroz yani damar sertliği ve yağlanamasına sebep olur. Arteriyo skleroz 20 yaşındakilerde bile görülebilir, çünkü günümüzde gençler genelikle besin değeri olmayan fast foodla (Mc Donalds ve Burger King gibi) beslenmekteler ve soft içecek denilen cola ve fanta gibi aşırı şekerli içecekler içmekteler. Damar sertliği beyin-, kalp-, iskelet kasları-, ve cinsel organlarda fonksiyon yetersizliklerine sebep olur. Kanda kolesterolun görülmesi çok sonra ortya çıkar, kolesterol önce dokularda, eklemelerde, damarlarda yoğunlaşır sonrada kanada görüğkmeye başlar. Tedavisi sağlıklı beslenme, oruç tutma ve Gökçek İksiri ile mümkündür. Curuf olşmuşsa mutlaka Gökçek İksiri gerekir, çünkü Gökçek Tonik ve Gökçek İksiri curufu eritir ve burda yuvalanan bakteri, virüs ve mantarlar ortada kaalır ve bunuda bağışıklık sistemi yokeder.

Yıllar önce İstanbula gittiğimde o zamanın belediye başkanı Nurettin Özen'idi ve belediye işçileri grevde olduğundan güzel istanbul'un her kökşesi çöp yığınları içindeydi. İnsanlar sokaklarda burunlarına mendil tutarak veya ağzını burnunu tutarak çöp yığınlarından kaçıyorlardı. Çöpcü gelmezse sokaklar çöpten geçilmez ve salğın hastalıklar kısa sürede yayılır. İnsan vücudundaki curuflarıda buna benzetebiliriz, şayet hücre, hücre araları, dokular ve organlardaki curuf lenf sistemi ile ve kanla dışarı taşınır. Metabolik değişimler sonucu vücutta aşırı asit oluşur ve bu asit su ve karbondioksite dönüşerek dışarı atılır. Fakat sürekli yanlış beslenilirse curuflar yoğunlaşır ve dışarı atmak yerine dokular, damarlar, bağırsakalar, eklemler vs. de depolanır. Bu nedenle doğru beslenmek şarttır.

Sağlıklı kalabilmenin ve sağlıklı yaşayabilmenin en önemli faktörü kılcal kandolaşımıdır, çünkü vitamin, mineral, aminoasit, enzim vb., besleyici maddenin hücrelere ulaşması vede mikroplarla mücadele eden maktofaj, T ve B- Hücreleri gibi savunma mekanizmalarının hücre aralarında dolaşması buna bağlıdır. Gökçek Iksiri ile tedavi olmak mümkündür. Fakat doğru beslenmek şarttır.

Asla peynir yememeli, çünkü asidoza ve iltihaplanmaya sebep olur. Siyah çay ve kahve içilmemeli, çünkü mide ve bağırsakları tahrişeder. Böylece vitaminler, mineraller, aminoasitler, vs..., yeterince alınamaz (absorbe) ve rahatsızlıklar ortaya çıkar. Et ve et mamülerine 5-6 ay aravermek gerekir, çünkü asidoza sebep olur, buda birçok hastalığın ana kaynağıdır. Gökçek İksiri vücudu curuflar'dan arıtır ve bağışıklık sistemini güçlendirir.



.................................................. .................................................. ....................

Asidoz:

Bir çözeltide varlığı ile bir asit veya bir alkalinin eklenmesinden oluşan pH değişmelerini azaltan kimyevi maddelere tampon adı verilir. Vücudun kimyevi tamponları içinde 4 ana tampon sisteminden söz edilebilir: Eritrosit-Hemoglobin tampon sistemi, protein tampon sistemi, fosfat tampon sistemi ve bikarbonat-karbonik asit tampon sistemi. İnsan bünyesinde, kanın pH'sı bir ömür boyu belirli bir denğede tutulmakta olup ortalama pH:7,4'dır. İnsan ömrü boyunca, yaz ve kış, gece ve gündüz demeden kanın pH'sı sabit tutulmaya çalışılmaktadır. pH'da çok az bir oynamanın (asit veya baz (alkali)% 2 oranında dahi kayma olunca hayati tehlike olur.

Yani pH'sı 7,35'in altı veya 7,45'in üstü olursa hayati tehlike olur. pH'nın korunmasında vücudun tampon sistemleri ve bu arada akciğer ve böbreğin büyük rolü vardır. Akciğer ve böbreklerde asit iyonların dışarı atılır. Bikarbonat-karbonik asit tampon sistemi tampon sistemler içinde adından en fazla bahsedilen bir sistemdir. Bikarbonat-karbonik asit sistemi, zayıf bir asit ve bunun kuvvetli bir bazla meydana getirdiği tuzun karışımından ibaret bir sistem olup, diğer bütün tampon sistemlerin tabi olduğu kanunlar uyarınca çalışır.

Vücudumuzda 100 trilyon hücredeki metabolik değişimler yani hücrede enerji oluşumu sırasında karbonikasit (H2CO3) çıkar ve ayrıca asitlenemye sebep olan besinlerde yiyince vücuttaki asitlenme aşırı yükselir. Eritrosit-Hemoglobin tampon sistemi ve sodyumbikarbonat (NaHCO3) karbonikasidi tampon sistemi ile vücudun aist-baz denğesi korunur. Karbonikasit ve laktikasit (sütasidi) su ve karbondiokside dönüşür ve buda böbrekler ve akciğer tarafından dışarı atılır. Asitlerin bir kısmı asidik tuza dönüşürken, bir kısmıda asit olarak bağdokuları ve eklem aralarına yerleşir.

Dışarı atılamayan asitler mineraller tarafından asidik tuza (asidik tuzlar, bazik tuzlar veya halojenik tuzlar, yemek tuzu değil) dönüştürülür, sonra başta bağdokuları olamak üzere vücudun zayıf noktalarına CURUF şekline yerleşir (depolanır) ileride atılmak için. Bu sürekli depolama hücre ve dokuların beslenmesini engeller. HCO3 + X (metal, ametal helogen, örneğin sodyum, klor, flor, kalsiyum, magnesiyum vb.)------>HCO2X oluşur ve buna CURUFTUR denir ve bu curufa ileride bakteri virüs ve mantarlar yerlaşerek zehirli gazlar, zehirli alkoller ve hormona benzer biyojen aminler üretirler. Vede sayısız hastalıkların merkezi oluşur.

Asit oranının çok artması Curufa dönüştürülememesi asit olarak depolanmasına neden olur, sürekli peynir, et ve mamüleri yendiğinde asitler hücreler arasında yoğunlaşır. Asidin yükselmesi demek hücreler arasındaki suyun azalması demektir, yani vücutda kuruma görülür. Çünkü proteoglykan kendine sıvıyı bağlayıcıdır, asitlenme olursa su dışlanır ve böylece kuruma görülür. Buda bağdokusunun esnekliğini kaybetmesine eklemlerin oynaklının azalmasıne sebep olur. Budurumun düzelmemesi vitaminoz (vitamin yetersizliği)i mineral yetersizliği ve aminoasit yetersizliği demektir. Eklem ve bağdokularında asidin yoğunlaşması yumşakdoku romatizması (fibromiyalji) ve eklem iltihapalanmasına (artirit) sebep olur.

Kandaki karbonikasit ve sütasidi yoğunlaşması kalp kaslarına zarar verir ve kalp krizi ortaya çıkar. Ayrıca beyin kanaması, kandolaşımı anormalikleri ve müzmin iyileşmeyen yaralar görülür. Hemoglobin ve sodyumbikarbonat asidiin bir kısmını tampon sistemi ile baza çevirir ve asitlenmeyi önler. Tabii vücutta yeterince mineral varsa, yoksa depoluyarak CURUF oluşturur. Bu nedenle derin nesfes alınca daha çok karbondioksit dışarı atılır ve buda vücuttaki asidin azalması demektir. Mide tarafından tuz ve karbonikasidin sodyumbikarbonat ve tuzasidine çevrilmesi ile ortaya çıkar. ( NaCl + H2CO3 ----> NaCO3 + HCl ) Mide derisi bir kaç tabakadan oluşur iç tabakalar bu görevi görür. Tuz asidi midenin içine verilirken sodyumbikarbonat Pankreasa gönderilir.

Bağırsakalrdaki zehirli gaz dışarı atılmazsa sindirim salğılarına karışır ve zehirlenmeye neden olur.

Kalp kaslarının pH'sı 6,9 yani çok hafif asitli ortamdadır, fakat 6,5'in altına düşerse kalp krizi olur.

Asitleri lenf bezi asidik tuz çevirirken şişer.

Asidoz nedeniyle mantarlar özeliklede bağırsak mantarları çoğalır.

Asidozla birlikte amoniak, aflotoksin ve aldehidler çoğalır ve bunlaer başta karaçiğer ve beyine zarar verirler.

Asidoz nedeniyle küçük kandolaşımı anormalikleri ortaya çıkar ve basur oluşur.

Tatlı besinler metabolik değişimler sonucu aside dönüşür. Bu asidi atmaya çalışır aramazsa curufa dönüştürerek depolar.

Fazla yağlar (et ve peynir) asetikaside buda asetik tuzuna dönüşür. Bu nedenle Et mamülerindeki protein ürük aside dönüşür, buda ürikasit tuzuna dönüşerek curuf şeklinde depolanır.

Asitler asidik tuza dönüşürken aşırı oranda sodyum, potasyum ve kalsiyum gibi mineraller harçanır. Asitleri nötürleştirmekte veya hücre yapımında kulanılması gereken mineraller azalır.

Hücre asitlenmesi ve curuflanması nedeniyle hücreler sertleşir. Örneğin Eritrozitler sertleşince oksijeni ve besleyici maddeleri hücrelere kadar taşıyamaz çünkü esnekliğini kaybeder.

Asidoz nedeniyle nefes darlığı ortaya çıkar çünkü eritrozitler oksijen taşımakta ve ve kılcal damarları çemkete zorlanır.

Asidozla birlikte kanda proteinde varsa kanın akışı yavaşlar çünkü koyulaşır.

Curuf için harçanan mineraller saç, kemik ve kemikten alındığından, kemiklerin yoğunluğu azalır, tırnaklar kırılır ve saçlar dökülür.

Curufun sertleşmesi deride şişli,klere yani selülite sebep olur.

Asidoz nedeniyle iğne şekilinde asit kristalleri oluşur ve bu kristaller kıkırtakları tahripeder ve neticede disklerde beslenemez ve disk fıtığı görülür ve eklemler deforme olur.

Asit kristalleri sinir hücrelerine batar ve sinirsel ağrılar görülür.

Asitlenme kolesterolada sebep olur. Asit kandaki kalsiyumu kendine bağlar, kanda kalsiyum bulamazsa damarların iç duvarındaki kalsiyumu alır ve buradada bulamazsa kemiklerden kalsiyum alır. Alınan kalsiyum yerine kolesterol görev alır. Şayet sürekli azalan kalsiyum yerine kolesterol eklenirse damarlar sertleşir. Bu sertleşen damarlar mesela tansiyonun yükselmesi ile birlikte damarın iç duvarında çentikler (küçük yırtılmalar) görülür. Bu yırtıklarda kolesterolla yamanır ve sürekli damarlar sertleşir. Kemiklerde bir miktar kalsiyumun eksilmesi büyük bir problem olmayabilir ama kanın çok hafif asitlenmesi ölüm demektir.

Kemo terapi gören ağır hastalarda aşırı hücre ölümü görülür, hücre ölümleri kandaki ürikasidi artırır. Bu nedenle eksilen kalsiyumu açil olarak damardan takviyeetmek gerekir.

Fosforasitli içecekler (limonata) kandaki ve kemikteki kalsiyumu dışlar ve onun yerine geçer. Böylece kemik erimesi görülür.

Romatizma bir asidoz hastalığıdır. Et ve peynir yiyenlerde aşırı oranda ürikasit görülür. Bunu asidik tuza çevirmek için aşırı oranda X-Elementleri (sodyum, potasyum, kalsiyum, flor, klor, magnesiyum vb..) gerekir. Ürikasiti Ürikasit kristallerine dönüştürerek depolanır. Böbrekler beli miktarda ürükasiti dışarı atar. Şayet protein alımı devam ederse veya çürük diş varsa (buda sürekli protein parçalanmasına neden olur) böbrekler bu kristalleri dışarı atamazsa, ürikasit tuzuna çevirerek depolar ve bu kristallerde dokuya batarak ağrı verir.

Midenin zayıflaması veya iltihaplanması nedeniyle kaliteli veya yeterince sodyumbikarbonat üretemez. Buda vücutta asitlenmeyi önleyen en önemli faktör olan sodyumbikarbon yetersizliğine vede neticede asidoza sebep olur. Asidoz sonucu: Kalp ve kandolaşımı rahatsızlıkları, kabızlık, romatizma, gut hastalığı, şeker, yağ hazımsızlığı, kanser ve diğer iltihaplı bir çok hastalık ortaya çıkar.

Kanın pH-Değeri 7,4’dır, yani hafifi bazik olup bu değer 7,35-7,45 arasında hafif değişebilir. Vücüdumuzdaki bir çok metabolizma hareketleri sonucu asit oranı yükselir ve bunun beli bir zaman sonra yeniden normal seviyeye gelmesi gerekir. Bazik olan minereallerle (potasyum, sodyum gibi) kanın asit-baz denğesini sağlamada önemli rol oynar. Bilindiği gibi tuzun yapısı sodyum ve klorid isimli iki elementten oluşur. Şayet kişi aşırı et ve etmamülleri, tatalılar yer ve siyah çay, sigara ve alhol içerse kandaki pH-değerinin asitlesmesine sebep olur, çünkü bu besinler asitleşmeye neden olurlar.

Et-, peynir ve etmamüleri vücudumuzdaki H+ (hidrojen) ve C+ (karbon) iyonlarının yükselmesine neden olur. Bunu nötüleştirmek için O2- (oksijen) iyonları gerekir ve O2- iyonlari ile birlikte H2CO3 (karbonikasit) ortaya çıkar. Buda H2O (su) idraryoları ile CO2 (karbondioksit) nefesyolları ile dışarı atılır. Aşırı et-, peynir ve etmamülleri ise H2CO3’nin aşırı yükselmesine sebep, buda kanın asitlenmesi demekdir ve bu büyük tehlikedir. Asitlenmeyi durdurmak için küçük beyin akçiğere O2- alımını yavaşlatmayı emreder, O2-alımının yavaşlaması ile birlikte beslenemeyen hücreler nedeniyle kişi hemen yorulur. Uyumakla yorğunluk geçmez, bu nedenle en fazla haftada iki gun et yenmelidir ve asla peynir yenmemelidir.

Bir diğer faktör ise bilindiği gibi mide asidi olup onu pankreasın salğıladığı sodyumhidrojenkarbonat’la nöturleştirir. Şayet pankreas zafiyeti söz konusu ise o zamanda kandaki asit – baz dengesi bozulabilir. Asit-baz denğesinin bozulmasi bir çok hastalığın ortaya çıkmasına sebeb olabilir. Bu hastalıkların başında hertürlü allerji, hertü iltahaplı (enfeksiyon) rahatsızlıkları, kronik yorğunluk, belfıtığı, kas ve eklem rahatsızlıkları, mide-bağırsak rahatsızlıkları ve yüksek tansiyona sebeb olabilir. Bu nedenle bazik ağırlıklı besinlerle beslenmek gerekir ve bunlarin basında sebze ve kepekli ekmek gelir.

Kanın pH-değerinin 7,4 civarinda olmasi gerkirken, bağirsaklarda bu pH 5-7 arası olması gerkir, yani hafif asidik bir ortam olması gerekir. Bağısakflorasının en önemli faydalı bakterisi olan laktikasitbakterileri (sütasidibakterileri) ancak bu ortamda yaşayabilirler. Bagirsakflorasini oluşturan bakteriler lifli besinleri parcaliyarak yagasitlerine dönüştürürler, bu insan sağliği için cok önemlidir. Bağirsakforasi ayni zamanda B12 ve K2-Vitamini gibi önemli vitaminleride yaparlar. Bu ne demek, bu kişi sayet lifli besinler (sebzeler, meyveler ve kepekli un mamüleri) yemezse avitaminoza (vitaminyetersizliği) ortaya cikar.

Yanlış beslenme sonucu bağırsaklarda pH-7 civarına (nötür) veya hafif üstüne çikarsa, buda besinmaddelerinin sindirimi sırasında ortaya çıkan amonyumu (NH4+) amonyaka (NH3) dönüşmesi demektir. Amonyak nötür, yani positif veya negatif yüklü olmadığından kolaylıkla hücrelere sızar ve buradan kana karışır. Kandaki amonyak biyojen aminler ve mikropların salğıladığı zehirli gazlar ve zehirli alkoller'de karaçiğer tarafından arıtılır. Bu ise karaciğeri aşırı yorar vede asli görevini yapamaz, yanıi enzimler salğılıyamaz hale gelir. Bu durumun uzun sürmesi bağırsakflorasının bozulmasına vede daha çok artık madde ortaya çıkması demektir ve bu şeytan üçğeni bozulmaz ise bir çok hastalığa neden olur. Amonyak hücreler için tehlikeli bir zehirdir, amonyum ise bağırsakmukazasını temizleyici özeliklere sahiptir.
Bir diğer önemli faktör ise Mide aşırı katkı maddesi içeren besinler (konserveler, çikolata, keks vb.) ve soft içecekler (kola, fanta vb.) nedeniyle tahrip olur. Böylece zamanla çok kolay gastrit (mideiltihaplanması, midemukazası iltihaplanması oluşur. Bunedenle Mide yeterince intrinsic fakrorü (sialinasitli glukoprotein) salğılıyamaz. Intrinsic faktorü B12-Vitamini, Folikasit, Methionin ve minerallerin bağırsaklar tarafından absorbe (emilme) edilmesini sağlar. Yani nasılki diabet hastaları için insulin nekadar önemli ise besinlerin sindirilmesi içinde İntrinsic faktorüde o kadar önemlidir. İntrinsic faktorünün yetersizliği vitamin ve mineralyetersizliğine sebep olur. Neticede bir çok hastalık ortaya çıkar ve bunlardan bazıları: Allerji, derihastalıkları, sindirim organlarindaki rahatsızlıklar, vb hastalıklar ortaya çıkar. (Nhp 12.03.1722)

Doğal ilaçlarla asidoz, yani kanın asitlenmesi tedavi edilebilir. Bunların başında 1-)Gökçek İksiri, 2-) Gökçek Tonik 3-) Sander’e baziktuzu gelir, fakat bu kalıcı bir tedfavi değildir, sadece geçici olarak asidi düşürür. Kalıcı tedavi sadece Gökçek İksiri veLahana suyu ile mümkündür. Bu tuz eczanede özel hazırlanır ve birlesiminde 300g sodyumbikarbonat, 50g potosyumbikarbonat, 70g kalsiyumsitrat, 70g kalsiyumfosfat ve 10g magnesiyumsitrat’tan oluşur. Bu baziktuzdan yemekten önce bir yemek kaşığı bir bardak suda karıştırıldıktan sonra içilir. Su alırken asitlisu veya içecek (cola, fanta, gasoz) vede özelikle siyah çay asla içilmemelidir. Özelikle içme sularına karbonikasit (gazlı içeceklerin hepisinde mevcuttur.) katılmaktadır, bu ise sağlıklı değildir. Bunedenle naturel su içilmeli vede birleşiminde hidrojenkarbonat olanlar tercihedilmelidir.

2-) Asit-baz dengesini en iyi ZYE preparatları veya Gökçek İksiri dengelemede yardımcı olabilir. Bu asidoz’a doğru yönelen pH-değerini normala çevirir vede hertürlü mikrobu (bakteri, mantar, virus ve parazittler) zararsız halle getirir. Ayrıca aradoku ve muhazadaki (sümüksü icderi; midemukazası, bağirsakmukazası gibi) artık maddelerin dışarı atılmasını sağlar ve lenfbezelerini çalıştırır (nezleye bak). Ayrıca stres, aşırı çalısma temposuda vücudun asitlenmesine neden olur ve bu nedenle psikolojik rahatlama (izin yaprak veya meditasyonla) gereklidir.

3-) Pankreas zafiyeti nedeniyle Pankreasın yeterince bikarbont (H CO3-) salğılayaması sonucu ortaya çıkan asidoza karşı karbonat hapı (sodyumhidrojenkarbonat = Na HCO3) alınır.

Fitoterapi’de; ZYE preparatları veya Gökçek İksiri, Sander baziktuzu, Sodyumhidrojen karbonat (NaHCO3) (kisaca Karbonat’da denir.) Halkarasın’da; Sanader baziktozu, Sodyumhidrojenkarbonat (Karbonat)

.................................................. .................................................. .............

Haberler:

Burada adı geçen bitkilerin bir kısmının etkili olduğu iddia edilmekte ve bir kımının etkisi Üniversite kliniklerinde yapılan araştırmalarla ispatlanmıştır. Bende burada adı geçen bitkilerin etkilerini açıklamakla kendimi görevli hissediyorum (sifalı bitkilere bak). Bitkilerin Türkce, latince ve almanca isimlerini için ise bitki sözlüğünde bulabilirsiniz.

1-) Konsentre zafiyerine karşı, Gökçek İksiri, Ginseng iyi gelir. Fakat Ginseng Almanyada 100'e yakın firma ginseng'den şurup, hap, kapsül, tentür ve benzeri ürünler üretmekteler. Bunlardan sadece iki tanesininin kulanaımı tavsiyeedilebilir. Diğerleri sadece tatlandırıcı ve renk verici maddeler içerirler. Tabiiki hiçbir tesiride olmaz. Gökçek İksiri kalıcı olarak iyileşme sağlar.

2-) Zayıflatıcı olduğu idea edilen oolong çayı nedir? Oolong Japon'ya ve Çin'de siyah çayın fermantasyonunun yarıda bırakılmış şeklidir. Oolong siyah çayla yeşil (green tea) çay arası bir çaydır ve özelikleri siyah çayla hemen hemen aynıdır. Bu çayı zayıflatıcı özeliklerini olduğunu söylüyerek milleti gazetelerde ilanlar vererek insanları dolandırmak doğru değildir. Gökçek İksiri zayıflamak için en idel doğal üründür.

3-) Allerji’ye karşı çörekle yapılan tedavidenemelei sonucu bu bitkinin etkisi ispatlanmıştır, özeliklede baharnezlesine karşı etkilidir, fakat kulanmayı bıraktığınız an rahatsızlıkalar yeniden başlar. Ben bu nedenle 7 ay çörek çayı içmek zorunda kaldım ve sonunda Aloxi'yi geliştirerek hem allerji hemde gastrite karşı dendim ve iyi geldi ve geliştirerek Gökçek ismini verdim.

4-) Avitaminoz yani vitaminyetersiyliğinin bir diğer ismidir. Avitaminoz, mineralyetersizliği, sindirim rahatsızlıklarından; kronik kabızlık, kalın bağırsak iltihaplanması ve divertiküle (bağırsaklarda oluşan körkese) karşı kepekli un mamülerinin (ekmek, makarna vb. ) etili olduğu yapılan araştırmalarla ispatlanmıştır. Gökçek İksiri ve Kepekli mamüleri etkilidir.

5-) Basuru tedavi etmek oldukca kolaydır, bu bitkisel bir çayharmanı veya fitille veyahutta damlama ile mümkündür. Basura karsi en etkili bitki çobanotudur. Gökçek İksiri ve çobançantasıotu etkilidir.

6-) Bronşit'e karşı A. Itırıköküekstresi veya tentürü üni. kliniklerinde yapılan araştırmalarla etkisi ispatlanmıştır. Bu bitki Türkiyede yetişmiyor, bunedenle bitki preparatlarını aktarlarda veya eczanelerde bulamazsınız. Gökçek İksiri ve A.Itırkökü etkilidir.

7-) Böbrek taş, kum ve iltihaplarına karşi A. A. Basakotu ile tedavi etmek mümkündür ve sadece çayını içmek yeterlidir. Bu bitkinin etkisi Üniversite kliniklerinde binlerce hasta üzerinde yapılan tedavi denemeleri ile ispatlanmıstır. Bu bitki Türkiyede yetişmiyor, bunedenle aktarlarda veya eczanelerde bulamazsınız. Bu bitkiyi istediğinizde size Altınotu verirler, bunun ise böyle bir etkisi yoktur. Gökçek İksiri ve Altınbaşakotu etkilidir.

8-) Cinselikdidarsizliğa karşı damiana'nın etili olduğu ileri sürülmektedir, oysa bu bitki ile henüz hiçbir ciddi araştırma yapılmamıştır. Bende bu bitkiyi Frankfurt üniversitesiniden alarak yetiştirdim vede tetürünü yaptım, fakat hiçbir etkisini tesbit edemedim. Oysa çakşırkökü, kılıçotu (oldukca uzunsüre kulanildiginda) veya ladenotu bu tür rahatsızlıklara karşı oldukca etkilidirler. Gökçek İksiri ve Çakşırkökü etkilidir.

9-) Depresyon sinirlilik, stres ve benzeri sinirsel ve ruhsal rahatsızlıklara karşı Kilicotu en etkili olan sifali bitkidir. Bu biki ile yüzlerce üni. Kliniklerinde tedavi denemeleriyapılmıştır ve hepiside çok olumlu neticeler vermıştır. Kilicotunun bilinen 400 türü mevcut olup bunlardan sadece biri etkilidir. Gökçek İksiri ve kılıçotu etkilidir.

10-) Dermansızlık şayet avitaminoz (hastalıklara bak) nedeniyle ise kuşburnu veya limon (kabuğu daha etkilidir), yaşlılık nedeniyle ortaya çıkan dermansızlığa karşı ise ginseng demireksikliği nedeniyle ise çemen (Şifalı Bitkiler'de) ve sindirimzafiyeti nedeniyle ise nişadir kulanılır. Gökçek İksiri, çünkü iksir vücudu temizler ve bağırsak florasını düzenler.

11-) Gözrahatızlıklarınına karşı yaban mersinin etkisi İngiltere ve Almanyada yapılan araştırmalarla ispatlanmıştır, fakat Türkiyede yaban mersini derseniz mersin ve çoban üzümü (bitkinin diğer ismi) isterseniz kuş üzümü anlaşılmaktadır. Türkiyede yetişmesine rağmen bilinmemektedir. Gökçek İksiri ve Gözotu etkilidir.

12-) Gripe karşı kipriotundan elde edilen tentürler çok etkilidir ve üni. Kliniklerince yapılan araştırmalarla etkisi ispatlanmıştır. Bu bitki Türkiyede bilinmiyor, bunedenle bitki preparatlarını aktarlarda veya eczanelerde bulamazsınız. Gökçek İksiri ve Kipriotu etkilidir.

13-) Hararet yazın en sıcak aylarinda bile sıcağın etkisin pek hissetmeden atlatmak mümkündür. Hararete karşı adaçayı, atkuyruguotu ve zufaotu kulanılır. Adaçayı adı Türkiyede cok duyulsada Hakiki Adaçayı yerne yüksük adaçayı (Salvia sideritis) veya dalli adaçayı (Salvia triloba) satılmaktadır. Bu bitkilerin ise böyle bir özeligi mevcut değildir. Türkiyede 83 adaçayı türü yetişir. Gökçek İksiri kalıcı iyileşme sağlar.

14-) Menopoz sırasındaki rahatsızlıklara karşı günümüzde östojenli hormon ilaçları kulanılmakta ve buda kasere sebep olmaktadır. ABD'de yapılan son arastirmalarda kimyasal ilacların %43 lere varan oranda kansere sebep olduğu tesbitedilmiştir. Oysa Kadınkökünden elde edilen damlama ve haplarin hiç bir yantesiri yoktur vede dahada etkilidir. Bu bitkinin etkisi Üniversite kliniklerinde binlerce hasta üzerinde yapılan tedavi denemeleri ile ispatlanmiştir. Bu bitki Türkiyede yetişmiyor, bunedenle bitki preparatlarını aktarlarda veya eczanelerde bulamazsınız.

15-) Kalp rahatsızlıklarına karşı Alıç en etili bitkidır, fakat hangi alıç Türkiyede 90 ve dünyada 900 bilinen alıç türü mevcuttur. Bunlardan sadece loplu ve dişli alıçlar etkilidir. Bazende sade çayı yeterli olmayabilir. Bu gibi durumlarda preparatları gereklidir. Bu bitki Türkiyede bilinmiyor, bunedenle bitki preparatlarını aktarlarda veya eczanelerde bulamazsınız. Gökçek İksiri kalp ve damarlar için en ideal üründür, buda bağırsak florasını yeniler.

16-) Kansere karşı etkili olduğu idia edilen bir çok bitki mevcuttur ve bunların başında TahitianNoni, papaya (meyvesi değil), sefaçiçeği, ısırganotu, civanpercemiotu, S.yoğurtotu, lapaho, porsukağacı ve ökseotu gelir. Bunlardan ökseotu-, porsukağacı-, ve papayadrogaları ile üni. Kliniklerinde yapılan araştırmalar sonucu doğal veya yarı doğal preparatlar elde edilmiştir vede kulanılmaktadır. Porsukağacından elde edilen preparat çok pahalı olduğundan pek yaygın kulanılamamaktadır. Gökçek İksiri daha etkilidir.

17-) Kabızlığa karşı en etkili bitkiler simameki ve ketendir, fakat akut kabızlığa karşı sinameki vede kronik kabızlığa karşı ise keten daha etkilidir. Bu iki bitkininde etkisi üni. kliniklerinde yapılan araştırmalarla ispatlanmıştır.Geniş bilgi için ketene bak. Sinameki, keten tohumu ve Gökçek İksiri daha etkilidir.

18-) Karaciğer zehirlenmesine karşı en etkkili bitki D. totumundan elde edilen doğal ilaçlardır ve bu bitkinin etkiside ispatlanmıştır. Gökçek İksiri, Devedikeni tohum ekstraktı, Gökçek İksiri etkilidir.

19-) Kolesterol, lipid, trigliserid gibi yağların ve şekerin (glukoz) kanda ve dokularda artmasına karşı çemenin etkisi üni. kliniklerinde yapılan araştırmalarla ispatlanmıştır. Bu konuda geniş bilği için çemen’e bak. Gökçek İksiri en etkili üründür.

20-) Konsantrasyonzafiyeti ve dermansızlığa karşı kuşburnu, limonkabuğu, ginseg, çemen veya gikngo etkilidir, fakat rahatsızlığın teşhisinden sonra hangi bitkinin uygun geleceği anlaşılabilir. Gökçek İksiri kalıcı tedavi yöntemidir. Kılıçotu ve Ginseng'de etkilidir.

21-) Mantarlar ayakmantarlarına karşı sinirliot (sinirotu değil) sarğısı veya banyosu veyahutta melaeteryağı etkilidir, fakat melaeteryağı Türkiyede yetişmiyor, bunedenle bitki preparatlarını aktarlarda veya eczanelerde bulamazsınız. Gökçek İksiri etkilidir.

22-) Prostatrahatsızlıkları; deyince akla prostat şişmesi ve iltihaplanması gelir ve bu rahatsızlığa karşı oldukca etkili doğal ilaçlar mevcuttur. Bunların başında ısırgankökü, meragülü, kabakçekirdeğini sayabiliriz. Gökçek İksiri, Isırgankökü ve sabal etkilidir.

23-) Romatizma artık çok basit tedavi edilebiliyor. Her tür romatizma, bunların başında artroz, artrit, poliartirt ve kasromatizmasi gibi rahatsızlıkları sayabiliriz. Üniversite kliniklerinde çeşitli romatizma rahatsızlıkları olan 15.000 hasta üzerinde yapılan tedavi denemeleri ile bu ispatlanmıştır. Bu bitki Türkiyede yetişmiyor, bunedenle aktarlarda veza eczanelerde bulamazsınz. Bitkinin ismi A. Harpadir ve sadece çayı içilirse daha etkilidir. Gökçek İksiri, Harpa, Isırsanotu ve Akhuş yağrağı etkilidir.

24-) Sedefhastalığı artık çile olmaktan çıktı başta A. Mahonkökü ve birkaç bitkiden eldeedilen tentürle ve merhemle bu rahatsızlık tedavi edilmektedir. Bu bitkinin etkisi Üniversite kliniklerinde binlerce hasta üzerinde yapılan tedavi denemeleri ile ispatlanmiştir. Bu bitki Türkiyede yetişmiyor, bunedenle aktarlarda veya eczanelerde bulamazsınız. Gökçek İksiri ve Mahon etkilidir.

25-) Sinüzite karşı etkili bitkiler mevcuttur, özeliklede bunların başında H. Kekik gelir. Türkiyede kekik adı altında lilakekigi (Thyian capitatus =Basakkekik =Ege Kekigi), karakekik (Thymus spicata = Toros Kekigi) ve hatta güveotu satılmaktadır. Kekiksusyu suriye güveotundan (Origanum syriacum)elde edilmektedir. Türkiyede 52 kekik türü mevcuttur ve hiçbiri hakiki kekik değerinde değildir. Gökçek İksiri ve A.Itırkökü etkilidir.

26-) Şişkinlik bu rahatsılık bağırsak mantarları (bağırsakflorasına bak) nedeniyle ise Gökçek İksiri veya hintbaklasının özel preparatı, hazımsızlık nedeniyle ise rezene, kimyon, anason, kakule veya papatya kulanılır. Gökçek İksiri, Kimyon, Rezene, Anason, Kakule ve kefir etkilidir. En etkili ürün Gökçek İksiridir.