PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Oruç Hikayeleri


kAcAhK
05-01-2008, 18:30
Cehennem Korkusu ve Sıcak Günde Oruç

Haccac ve adamları Mekke ile Medine arasında yolculuk ya*parken bir suyun başında mola verdiler.

Sofra kurulunca; Haccac etrafa bakın fakir birisi varsa getirin beraber yiyelim dedi. Hizmetçiler yakınlarda üzerinde bir hırka olan birini gördüler. Onu uyandırıp; Seni Haccac çağırıyor, dedi*ler ve adamı Haccac'ın yanına götürdüler.

Haccac:

-Gel beraber yemek yiyelim, dedi.

Adam yemem diyerek Haccac'ın teklifini reddetti cevaba şaşıran Haccac sebebini sorunca:

-Beni senin sofrandan daha iyi. bir yere çağırdılar.

-Nereye çağırdılar? Deyince adam:

-Allah'ın misafirliğine çağırdılar. Ben oruç tutuyorum deyince,

Haccac böyle sıcak günde oruç mu tutuyorsun? Deyince adam şöyle cevap verdi:

-Evet, bu sıcak günde oruç tutuyorum ki kıyamet gününün sıcaklığından kurtulayım, dedi.




Gıybet Dinledim Orucum Bozuldu




Allah dostlarının orucu akşama kadar sadece aç kalmak de*ğildir. Onlar orucu kendini değil haram ve mekruhlara onlar kendini şüpheli olan şeylere karşı bile kendini kapatmaktır. Onla*rın derdi sadece akşama kadar aç kalmak değil, tuttukları oruçla Rıza-i ilahiye kavuşmaktır. Onlar için yılın her ayı ramazan ayı gibi yaşıyorlardı. Sürekli oruç tutardı.


Bir gün oruçlu iken yanın*da Hindistan sultanı çekiştirilip, gıybeti yapılınca;

Dıhlevi hazretleri;

"Eyvah orucum bozuldu" dedi.

Yanındakiler; "ama efendim gıybet yapan siz değildiniz" de*yince;

"Gıybeti yapan da dinleyende ortaktır." hadisi şerifi ile karşı*lık verdi.




Hayvanlar Oruç Tutmaz




Son Asrın Evliyalarından Hacı Cemal Öğüt Fatih Camiinde, bir Ramazan gününde vaaz ediyor. Dışarıda oruç tutmayanları, başı açıkları, namaz kılmayanları görüyor, onlara bir şeyler demesi lazım, ama direkt olarak bir şey de söylemek istemiyor.
Konuya şöyle giriyor:

Şu Hacı Cemal var ya, bu saf hanımla nasıl yaşayacak, nasıl idare edecek, bilemiyorum."

Diyeceksiniz ki: "

Senin hanım çok mu saf?"

Aman sormayın, o kadar saf, o kadar saf ki, isterseniz bir saflık örneği vereyim de bakın anlayın. Hacı Cemal'in de bu saf hanımla nasıl yaşayacağını siz düşünün.

Efendim, öğle namazından önce abdestimi aldım, cübbemi giydim, kapıya da çıktım, buraya vaaza gelmek üzere ayakkabı*larımı giyerken bizim hanım da mutfakta iftarlık yemek hazırlı*yordu. Birden feryadı bastı.

"Eyvah, bu da mı gelecekti başıma?"

Hemen ayakkabılarımı çıkardım/mutfağa doğru koştum, bak*tım, mutfakta bir şey yok.

Dedim ki:

"Hanım, yangın alarmı ve*rir gibi ne bağırıyorsun öyle? Ne var?"

Dedi ki:

"Görmüyor mu*sun kediyi?"

"Görüyorum, kediye ne olmuş?"

“Daha ne olacak? İftarlık pideleri yiyor" demez mi?

Tepem at*tı.

"Hanım sen de ne kadar cimrisin. İnsan bir pide için bu kadar çığlık atar mı? İşte camiye gidiyorum. Ne kadar pide istersen alır getiririm, hem de tazesinden" deyince, hanım bu sefer saf saf bana baktı, dedi ki:

"İlahi hoca, asıl saf olan sensin! Ben pideye mi acıyorum? Görmüyor musun, şu mübarek Ramazan gününde hayvan oruç tutmuyor, oruç? Şapur şupur pide yiyor. Ben hay*vanın oruç yediğine kızıyorum, ona üzülüyorum."

Tepem iyice attı. Ben de dedim ki:

"İlahi hatun sen bilmiyor musun ki, hayvanlar oruç tutmaz, sen bilmiyor musun ki hayvanlar namaz kılmaz, sen bilmiyor musun ki, hayvanlar açık yerlerini örtme ihtiyacı duymazlar"

Cemal Hoca cemaate döner:

“Nasıl bizim bu saf hatuna iyi söylemiş miyim?"

Cemaatte gülüşmeler, mesaj alınmıştır.




Huzura Oruçlu Gitmek




Ramazan ayının ilk günlerindeydi. Bir gece oturduğu evden dışarıya çıkan Nasuhi Efendi, dergahın bahçesinde dolaşıyordu. Onun bahçede dolaştığını gören hanımı, bahçeye çıkarak yanına yaklaştı ve


"Muhterem Efendim! Bu gece vakti bu bahçede niçin gezinip durursunuz?" diye sordu.

O da;


"Allah Teala bilir ama bu bayramı burada geçireceğiz.

Şimdiden kendime yer hazırlıyorum." buyurdu.

Hanımı bunu işitince üzüldü;


"Niçin böyle söyleyip yüreğimizi yakıyorsunuz." dedi.


Nasuhi hazretleri;


"Takdir-i İlahi böyledir." cevabını verdi.


Aradan günler geçti. Ramazan-ı Şerif ayının orta* sına geldiğinde, sevenlerini etrafına toplayıp, yerine oğlu Alaed din Efendiyi halife tayin etti ve vasiyetini bildirdi.

Muhammed Nasuhi Hazretlerinin talebelerinden Şami Ahmed Efendi, vefat edeceği gün hocasını ziyaret etti. Muhammed Nasuhı Efendinin hastalığı iyice artmıştı.

Şami Ahmed Efendi ona;


"Efendim biraz az oruç tutup ilaç kullanırsanız rahatsızlığınız iyileşebilir." deyince,


Nasuhi Efendi;


"Oğlum! Cenab-ı Hakk'ın inayetiyle otuz senedir farzları değil nafileleri dahi noksan yapmadım. İnşallah bu gece dergah-ı iz*zete oruçlu giderim." buyurdu.


Muhammed Nasuhi hazretleri vefat ettikleri gün ikindi namazından sonra hizmetinde olan dervişlere;


"Bu gece Cüneyt-i Bağdadi, Abdülkadir-i Geylanı, Molla Hünkar Celaleddın, Maruf-i Kerhı, Seyyid Yahya Şirvan, Sultan Şaban-ı Veli ve Hocam Ali Atvel hazretleri teşrif buyuracaklardır. Onlara hizmette kusur etmeyin.


"İftar vaktinde Derviş İbrahim, Nasuhı hazretlerinin yanından odanın kapısına va*rıp iki lokma ekmek yedi. Üçüncü lokmayı yerken Nasuhi haz*retleri bir defa;


"Hu" diye seslendi.


Derviş İbrahim ekmeği bı*rakıp içeri girerken tekrar; "Hu" diye Allah Teala'nın ismini zikredip ruhunu teslim etti.-

Kaynak: Oruçlu Yaşayanlar, Salih Büte, Kayıhan Yayınları, 2007





Orucu Bazen Bozmak Gerek



Muhammed Bahauddin Şah Nakşibend (k.s.) Hazretlerine pişmiş bir balık hediyesi geldi. Dervişler de yanında bulunuyor*lardı. Aralarında bir abid, zahid genç vardı. O gün oruçluydu.


Şah Nakşibend Hazretleri o gence şöyle dedi:

-Arkadaşlarına uy, orucunu aç.

O genç, böyle bir emri kabul etmedi; orucunu açmadı.


Şah Efendimiz ona şöyle dedi:

-Sen bugün orucunu aç, arkadaşlarınla ye. Ben sana, Ra*mazan ayında tutulan bir günlük oruç sevabı bağışlayacağım.

O genç, yine bu emri kabul etmedi; orucunu açmadı.


Bu se*fer de, Şah Hazretleri şöyle dedi:

-Sen şimdi bu orucu aç, gelen şu balığı kardeşlerinle birlikte ye. Ben sana Ramazan günlerinde tutulan oruçlar kadar oruç sevabı bağışlayayım.

O genç bunu da kabul etmedi, orucunu bozmayacağını söy*ledi.


Bunun üzerine, Muhammed Bahauddin Şah Nakşıbend (k.s.) Hazretleri şöyle dedi:

-Senin gibi biri ile Sultan'ül-Arifin Bayezid-i Bestami de karşılaştı; Allah ondan razı olsun.

Sonra şu emri verdi:

-Bunu bırakınız; zira bu, Hak'tan da, hakikatten da uzaktır. Zira o gibi kimseler, Allah'ın veli kullarının emirlerini küçümsemişlerdir. Bundan sonra Allahu Teala onu, beladan belaya çarptırdı. Dünyada uğramadığı felaket kalmadı. İçinde bulundu*ğu ibadet saadetinden de oldu. Zühdü de eridi; iyi hali de.




Padişah, Kulumun Kulu






Devrin birinde padişahın biri Ramazan ayı geldiği vakit, ikin*diden sonra akşama kadar davulcuların şenlik yapmalarını ve çalgılar çalmalarım emrederdi. Bununla hem günün tez geçme*sini ve hem de açlığın tesirini anlamamasını sağlamak, isterdi. Çünkü oruç ekseriye ikindiden sonra insana şiddetle tesir eder. İşte yine bir Ramazan ayında padişah oruçtan fazla incinmemek için bu şekilde emretmişti. Bir gün böyle vaziyette iken oradan bir kamil Şeyh geçer. Bakar ki çalgılar çalmıyor, davullar vurulu*yor, adeta kıyamet kopuyor. Kendi kendine şu kötülüğü kaldır*malıyım ve bu padişahı bu gafletten uyarmalım. Çünkü bu an if*tar anıdır. Rahmet ve mağfiretin coştuğu bir zamandır. Bu za*manda bu çeşit hareketler Müslümanlara gerekmez der.
Padişahın sarayına gider, çalgıları susturmak ve neşelerine son vermek ister. Padişah da onu o anda saraydan seyreder. Padişah ihtiyarın yakalanmasını emreder, adamı huzuruna çağır*tır ve kendisine şöyle sorar:

-Şu münasip olmayan işi niçin işledin?


İhtiyar:

-Bu iş kötü bir iştir. Biz kötü işleri kaldırmakla memuruz der.

Padişah:

-Benden korkmadın mı?


İhtiyar;


-Ssenden bana gelecek olan şeye sabrederim. Nitekim Allah Teala Kur'an'da "sana gelen şeye sabret" buyurdu. Ben senden asla korkmam. Çünkü sen kulumun kulusun.


Padişahın etrafımdakiler:


-Bu adam aklını kaybetmiştir.


İhtiyar:


<>-Hhayır, ben aklımı kaybetmedim. Bi*lakis, hakikatte o, kölemin kölesidir. Sen kölemin kölesisin. Çünkü insanlar iki kısımdır:

Birincisi; nefsi mağlup, kendisi galip alandır ve nefsini istediği tarafa çevirebilir.
İkincisi ise: Nefsi kendisine galip ve üzerine amir kimsedir.

Ey padişah! Şimdi düşün, sen bunların hangisindensin?"

Padişah:


-İkincisiyim, der.

İhtiyar:


-Nefis kulumdur, sen de nefsin kulusun. Yani sen ku*lumun kulu oldu, der.

İhtiyarın bu sözleri üzerine padişah son derece müteessir olarak derhal tevbe edip pişman olur. İhtiyara da birtakım ik*ramlarda bulunur.