PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Rize..


kAcAhK
05-01-2008, 17:53
RİZE'NİN TARİHÇESİ





İLİN ADININ KAYNAĞI :
Rize'nin tarihi öncesi hakkında bilgilerimiz sınırlıdır. Yöreye hakim olan orman dokusu nedeniyle, Rize'nin tarih çağları ile ilgili bilgilere ışık tutacak arkeolojik bulgular da bu güne kadar ortaya çıkarılamamıştır. Rize'nin tarihi ancak komşu illerin ve bölgelerin tarihleri ile bağlantılı olarak ele alınabilmiştir.
Rize ilinin adı ile ilgili olarak değişik görüşler ileri sürülmüştür; Yunanca pirinç anlamına gelen Rhisos, Rumca'da "RIZA" olarak dağ eteği anlamında kullanılmıştır. Osmanlıca'da ise "RİZE" ufak kırıntı, döküntü anlamındadır. Ayrıca Erzincan'ın Sakalar dönemindeki "Eriza" olan adının başındaki "e" sesinin düşmesi ile adaş olarak Rize için de kullanıldığı ifade edilmektedir.

İLK TARİHİ İZLER:
Rize ili ve çevresinin bilinen ilk hakim ahalisi, bitişken dilli ve Asya kökenli kavimlerdir. Bunlar Rize ve çevresinde tarım ve hayvancılıkla geçinen yerleşik topluluklarıdır. Bu topluluklardan "KULKU-KULKHA"ların adına, Erzurum yöresini kendi ülkesinin topraklarına katan URARTU kralı II. SARDUR (M.Ö. 765-735) 'un Çıldır gölünün güneyinde Taşköprü köyünün üstündeki kayalıklara kazdırdığı çivi yazılı kitabede rastlanmıştır.
M.Ö. 2000'lerde Kafkas dağları ile Karadeniz'in kuzeyinde yaşayan Kimmerler'in Ülkesi, M.Ö. 720 yıllarında Sakalar tarafından işgal edildi. Kimmerler'in Azak denizi ile Kafkaslar arasında yaşayan kolu, Sakalar'ın baskısı ile M.Ö. 714 yıllarında yurtlarını bırakarak Aras ve Çoruh nehri boylarınca yayıldılar. Kimmerler'in bu ilk göçleri, en eski destani Gürcistan tarihi olan "Kartlis-Çkhovrebe"da kartli (Gürcistan) ve komşularını esarete aldıkları ilk seferi diye anılmaktadır.
Daha sonraları Kızılırmak ve Adana Bölgesine kadar hakim olan Kimmerler'den, Trabzon-Bayburt arasındaki Kemer dağı, Rize Çayeli İlçesi çıkışındaki Kemer köyü, Kızılırmak boyundaki Gemerek ile Kars'ın doğusunda yer alan Ümrü gibi coğrafya adları günümüze kadar gelmiştir.
Aşağı Tuna ve Karpatlara kadar Doğu Avrupa'ya hakim olan Sakalar M.Ö. 680 yılında kendilerine itaat etmeyen son Kimmerler'i de yenerek Azerbaycan ve Gürcistan'a yayıldılar. Saka Kralı MADOVA'nın M.Ö. 626'da Medler'ce hile ile öldürülmesi üzerine Heredot'un andığı "Asya'da 28 yıl süren Sakaların hakimiyetleri" sona erdi.
Saka göçleri sırasında, Aşağı Çoruh ve Rize-Batum arasına "Kalaç" adlı bir Türk boyu yerleşmiştir. Bu boyun yerleştiği bölgeye, M.S. 150 yıllarında yazılan PTOLEMEUS'un coğrafyasında Kalarzen, Gürcü kaynaklarda ise Klarc-et (=Klarç yurdu) denmektedir. Batom-Rize arasında güneyden Karadeniz'e esen sıcak rüzgarlar hala "Kalaş yeli" olarak anılmaktadır. Ayrıca Rize yöresindeki Türkmen/Oğuz topluluğu içinde yer alan Askur Boyunun Rize'nin doğusundaki Askoroz çayı diye bilinen çaya adını vermiş olması gerektir. Yine Sakaların Horosan kolunun gelen Arşaklar ve Balkarlar Bayburt çevresi Çoruh vadisi boyunca yerleşmişlerdir. Bu yüzden Bayburt ve İspir'in kuzeyindeki sıra dağlara günümüze kadar ve hece kaymasıyla "Balkal" ve buradan güneye doğru esen yağmur getiren rüzgara da "Balkal yeli" denile gelmektedir. Rize'de Hemşinlilerin en güzel yaylaları Baykal dağlarındadır.

KOLONİ DÖNEMİ :
M.Ö. 670 yılında Ege'de yaşayan Milletoslu denizciler Marmara ve Karadeniz kıyılarında Plinius'un tarihine göre 10 kadar empeion (Pazar yeri) adı verilen ticari nitelikle liman şehirleri kurmuşlardır. Bu arada Rize'nin de Kolonize edilmiş olması kuvvetle muhtemeldir.
Tarihi akış içerisinde M.Ö. 7 YY sonlarında Kimmer akınlarının Anadolu'yu kargaşaya sürüklemesinden faydalanan Medler'in yöreyi istila girişimleri, M.Ö. 550'de Med krallığını yıkan Pers kralı II. Kiros'un aynı şekilde ki istila hareketleri yöredeki savaşçı kavimlerin karşı koymaları nedeni ile Rize çevresinde başarılı olamamışlardır.
Büyük İskender'in Pers kralı III. Darius'u kesin bir yenilgiye uğratması ile eline geçirdiği Anadolu Hakimiyeti M.Ö. 323 senesine kadar sürmüştür. Büyük İskender'in ölümü ile İmparatorluğun devamı niteliğinde olan Pontos, Koppodkida, Bithynia gibi krallıklar kurulmuştur. Ancak Trabzon, Rize gibi bir takım serbest şehirler, bu krallıklara bağlı olmadan varlıklarını sürdürmüşlerdir.
PONTOS VE SELÇUKLULAR DÖNEMİ :
İskenderin ölümünden sonra Komutanları ve Satraplar arasında çıkar egemenlik savaşlarında bağımsızlığını ilan eden Mitridates Kitistes Karadeniz kıyısında Sinop dolaylarına doğru genişleyen Pontos krallığını kurdu. Pontos kralı Farnakes M.Ö. 180'de Rize'yi İşgal ederek krallığı topraklarına kattı.
M.Ö. 5. Yüzyılda Karadeniz'in kuzeyini gezen Herodot sakaların "Alazon" (+Alazlar) boyundan söz eder. M.S. 23-79 yılları arasında yaşayan Romalı PİLİNUS aynı yörede "Laz'lar" (Laz'oi) adlı bir kavim yaşadığını bildirir. 131 yılında Karadeniz kıyılarını gemi ile dolaşan Romalı ARRİANOS, Karadeniz'in doğusunda hakim olan Lazlardan bahseder.
Rize, M.S. 10-395 yılları arasında Roma, 395 yılından itibaren de Bizans hakimiyeti altında yer almıştır.
Sakaların Kars, Iğdır kesimine yakın Gökçegöl ile Alagez dağı arasında yaşayan bir boyu olan Amadunuler 626 yılında İranlıların baskısından kurtulmak için Boy Beyleri Hamam'ın öncülüğünde Çoruh ırmağını aşıp Rize'nin Dampur adlı ıssız yerini şenlendirerek ve bu yöreye HAMAM-A ŞEN (Hamamın şenliği) adını vererek yerleşip yurt tuttular. Bu yöreye bu gün Hemşin denmektedir. 646 yılında yöre Araplar tarafından vergiye bağlanmış olup 737 yılında da kısa bir süre Araplar'ın eline geçmiştir.
XI. Yüzyıldan itibaren Rize'ye Türkmenlerin akınları yoğunlaşır. 1071 Malazgirt zaferi ile birlikte Bizans'tan feth edilen bölgelerde Türk emirlikleri kurulurken, Erzurum-Saltukluları da Çoruh nehri boyları ile birlikte Rize bölgesini hudutları içine aldılar. Alpaslanoğlu Sultan Melikşahın emirlerinden Ebu Yakup ile Emir İsa Böri adındaki Komutanlar 24 Haziran 1080 Posof-Kol zaferi ile Apkaz-Gürcistan krallığını yenerek Giresun'un batısına kadar olan Doğu Karadeniz bölgesinde Bizans'ın Hakimiyetine son verdiler. Böylelikle Büyük Selçukluların yükselme devrinde tüm Anadolu ile birlikte Rize de Selçukluların hakimiyetine girmiştir.
Bu gelişmelerden sonra 100 bin nüfuslu Çepni'ler ile Kürtünler Doğu Karadeniz kıyılarına ve Rize'nin İkizdere kesimine yerleştirildiler. 1098 yılında Danışmenlilerin yöreye kısa bir dönem hakimiyetleri söz konusudur. Ancak Haçlı seferleri yüzünden canlanan Bizanslar, 1098'de Trabzon
ve Rize kesimini Emirüssevahil Sülübey'den aldılar. Çoruh vadisinde yerleşmiş olan Kıpçak boyundan Kubasar ailesi ve taraftarları 1195 tarihinde doğudan yeni-Kıpçakların gelişinden rahatsız olarak Bizans idaresindeki Rize ve Trabzon bölgesine gelip yerleşmişlerdir. İkizdere ve Sürmene'deki 60 aileden çok Kumbasar oymağı, bunların torunlarıdır. IV. Haçlı seferinde Frenklerin İstanbul'u işgali üzerine baskıdan kaçan KOMMENLER soyu, 1204 yılında Rize'yi de içine alan TRABZON PONTOS RUM imparatorluğunu kurmuşlardır.
OSMANLILAR DÖNEMİ :
Trabzon Rumları, 1456 yılından itibaren Osmanlı devletine vergi vermeye başlamış, 1461 yılında Trabzon'u feth eden Fatih Sultan Mehmet 1470 yılında Ali Paşa ismindeki Komutan tarafından Rize ve çevresi Türk egemenliği altına alınmıştır. Böylece Anadolu Türk birliğine katılan Rize bölgesine, 1461 yılı ve sonrasında Çoruh, Amasya, Samsun ve Tokat'tan; 1466 yılında yıkılan Karamanoğlu Beyliği bir daha canlanmasın diye Konya yöresinden; 1501 yılında Şil Şah İsmail'in yıktığı Sünni Akkoyunlulardan Tebriz ve öteki bölgelerden kaçanlardan; 1515 yılında Dulkadırli beyliği kaldırılınca Mara-Elbistan Türkmenleri Trabzon ve Rize yöresine yerleştirildiler.
Yavuz Selim devrinde Trabzon'un doğusundaki dirliklerden bazıları ünlü Oğuz boyu Çepniler'in elinde idi. Fakat Çepnilerin Trabzon'un doğusundaki yerlere ve bilhassa Rize bölgesinde yerleşmeleri sonraki yüzyıllarda olmuştur. Gerçekten Çepniler karada ve denizde yiğitçe mücadele vererek oralarda kalabalık topluluklar halinde yurt tutmuşlardır. Bilhassa Rize şehri ve bölgesinde Çepniler yoğun bir şekilde yerleşmişlerdir. Şimdi Rize şehri ve bölgesinde sadece Türkçe konuşulmasının sebebi bu yoğun Çepni yerleşmesidir. Zamanımızda Rize bölgesindeki köylerde Çepni adlı ailelere rastlandığı gibi, Çepni bu yörede "yiğit" , "gözü pek", "cesur ve çetin", adam manasına geliyor.
Yavuz Sultan Selim'in sancak beyliği sırasında Annesi Gülbahar Hatun Sultan Rize'ye gelerek kendi adı ile anılan camii yaptırmıştır.
19. Yüzyılın başlarından itibaren Rize'de Tuzcuoğullarının isyanı değişik tarihlerde birkaç kez tekrarlanmıştır. 1834 yılında bu isyanlara son verilerek Tuzcuoğulları Rumeli de iskan edilmişlerdir.
Rize, 1867 Vilayet Nizamnamesine göre Trabzon Vilayetinin merkez sancağının 6 kazasından biri durumundadır. 1877 yılında merkez sancağa bağlı nahiye olmuştur. 1877-1878 Osmanlı Rus savaşının ardından Lazistan sancağı kurulunca Rize hem kaza, hem de bu sancağın merkezi oldu. Birinci Cihan savaşında 9 Mart 1916 tarihinde Rize, Rusların işgaline uğramış, 2 Mart 1918 de bağımsızlığına kavuşmuştur.
CUMHURİYET DÖNEMİ :
Cumhuriyet dönemine kadar sancak merkezi olan Rize, 20 Nisan 1924 tarihinde Vilayet olmuştur. 2 Ocak 1936 tarihinde yürürlüğe giren 2885 sayılı Kanunla Erzurum'dan Yusufeli ilçesi, Rize'de Pazar ilçesinden sonraki arazi parseli, ilçe ve bucaklar alınmak sureti ile bugünkü Artvin ili Çoruh adı ile vilayet haline getirilmiş ve Rize ili de tek ilçesi olan Pazarla kalmıştır. Bugün ise Pazar ilçesi ile birlikte 12 ilçesi bulunmaktadır.
Atatürk'ün Rize'yi ziyareti "Atatürk'ün Sonbahar Seyahatleri" adlı kitapta şöyle anlatılmaktadır:
Atatürk 17 Eylül 1924'te saat 17 sıralarında Hamidiye Kravüzörü ile Rize'ye gelmiştir. Vali, kumandanlar ve halk motorlar ve kayıklarla karşılamaya çıktılar, büyük ve coşkun halk tabakaları karşılama için her türlü hazırlıkları yapmışlardı. Silah sesleri ve coşkun alkışlarla büyük misafir selamlandı.
Çeşitli heyetler, karaya ayak basmış bulunan Reisi Cumhuru büyük bir coşkunlukla karşılamışlardır.
Her tarafı bayraklarla donatılmış olan Rize, bir bayram yeri haline döndü, Reisicumhur hazretleri hükümet konağına ve bunu takiben belediyeye, halk fıkrası ve kumandanlığa teşrif etti. Görüşmek için gelen heyetler de kurbanlar keserek kendilerine büyük sevgi gösterilerinde bulunmuşlardır. Geceleyin fener alayları düzenlenerek bu sevinç devam ettirilmiştir.
Reisicumhur, ayrıca bir hoca heyetini de kabul etmiştir. Bu heyet sunmuş oldukları dilekçede kapatılmış bulunan medreselerin açılmasını arz etmişlerdir.
Gazi Paşa Hazretleri, memleket ve millet için nelerin tehlikeli olacağını ihtar ederek bu heyete özet olarak aşağıdaki sözleri söylemiştir.: "Mektep istemiyorsunuz, halbuki millet onu istiyor, bırakınız artık bu zavallı millet, bu evladı memleket yetişsin, medreseler açılmayacaktır, millete mektep lazımdır." Gazinin bu açıklamaları "Bravo" sesleri ile alkışlanmıştır.
17 Eylül 1924 tarihinde Atatürk'ün Rize'ye teşrif ettiklerinde misafir kaldığı ev bu gün Atatürk Müzesi olarak halkın ziyaretine açıktır.
http://www.kenthaber.com/Resimler/2005/05/11/0227.jpg (http://javascript<b></b>:window.close())



http://www.kenthaber.com/Resimler/2005/05/11/0400.jpg (http://javascript<b></b>:window.close())



http://www.kenthaber.com/Resimler/2005/05/11/0336.jpg (http://javascript<b></b>:window.close())



http://depo.sufli.net/foto/galeri/rize-resimleri/rize10.jpg

http://depo.sufli.net/foto/galeri/rize-resimleri/rize06.jpg



http://depo.sufli.net/foto/galeri/rize-resimleri/rize11.jpg



http://depo.sufli.net/foto/galeri/rize-resimleri/rize01.jpg

http://www.resimmax.com/data/media/51/www.resimmax.com__kemerkpr_rize_0001.jpg



http://www.rize.gov.tr/RizeyiTaniyalim/RizeResim/Rize1.jpg

Bunları Yapmadan Dönme

http://www.kultur.gov.tr/TR/resimgos...senlikleri.jpg (http://www.kultur.gov.tr/TR/resimgoster.aspx?DIL=1&BELGEANAH=196047&RESIMISIM=ayder_rizesenlikleri.jpg)Rize Kalesi'ni görmeden,
Ayder'de kaplıcaya girmeden,
Zil Kale'yi görmeden,
Çayeli'nde denize girmeden,
Dünyaca ünlü Anzer Balını tatmadan,
İkizdere-Çamlık'ta kuş gözlemeden,
İkizdere-Ilıca'da kaplıcaya girmeden,
Laz böreği yemeden,
Hamsi Pilavı ve Hamsili Ekmek yemeden,
Rize çayı almadan,
Rize köftesi ve simidini yemeden,
Botanik Çay Bahçesi'ni görmeden,
Rize pidesi ve kavurması yemeden,
DÖNMEYİN...

Anzer (Ballıköy) Yaylası

http://www.kultur.gov.tr/TR/resimgos...MISIM= a2.jpg (http://www.kultur.gov.tr/TR/resimgoster.aspx?DIL=1&BELGEANAH=183522&RESIMISIM=a2.jpg)Balıyla ünlü Anzer Yaylası’nın diğer bir adı da Ballıköy’dür. Rize il merkezine 85 km mesafede, ilin önemli yükseltilerinden olan Kırklardağı’nın eteklerinde yer alan Anzer; Meles, Petran, Kabahor, Garzavan yaylalarıyla çevrili konumuyla geleceğin önemli turizm merkezlerinden biri olma yolundadır.
http://www.kultur.gov.tr/TR/resimgos...MISIM= a1.jpg (http://www.kultur.gov.tr/TR/resimgoster.aspx?DIL=1&BELGEANAH=183522&RESIMISIM=a1.jpg)
İkizdere İlçesi üzerinden ulaşılabilen Anzer, bir taraftan Çoruh Nehri ve Bayburt, diğer taraftan Trabzon Uzungöl Turizm Merkezi’ne bağlanır. Buranın balı, yaylalarının bin türlü çiçeğinden damıtılır.



KEMENCE ;

Bilindiği gibi Kemençe Doğu Karadeniz bölgesinin bir sazı olup, bu bölgede yaşayan insanlar, Lozan anlaşması gereği Yunanistan'a göç eden Mübadiller ve Dünyanın her tarafındaki Doğu Karadeniz kökenli insanlar tarafından kullanılmaktadır. Doğu Karadeniz müziğinin vazgeçilmez sazlarından biri olan bu enstrümanımız uzun yıllar, ‘notasız çalınıyor’ gibi yanlış bir felsefe nedeniyle ilkel bir sazmışçasına hep geri planda kalmış ve müzik odakları tarafından fazlaca ciddiye alınmamışsa da Dünyanın neresinde olursa olsun kültüründen vazgeçmeyen Karadeniz insanı, Kemençe’sinden de vazgeçmemiş ve onu bugünlere taşımıştır. Ancak Kemençe'yi muhafaza noktasından öteye pek geçilememiş ve diğer sazlar arasında rüştünü ve kemalini ispat noktasına getirilememiştir.
Sitemiz; Kemençe'nin kültürel ve müzikal iklimi ile temsili ön amacı ile KADIRGA KEMENÇE EVİ sahibi olan KEMENÇE yapımcısı ve icracısı İbrahim ÇELEBİ Usta tarafından hazırlatılmakta olup, tamamlandığında içerisinde Kemençe ile ilgili her konuda bilgi bulabileceksiniz. Her ne kadar yazılı kaynaktan okuyarak iyi Kemençe çalmak mümkün olamayacaksa da, en azından fikir edinmek, alt yapı oluşumuna katkı sağlamak amacıyla kemençe çalma konusunda da site okurlarına yardımcı olmak için pratik ve şematik bilgiler de verilecektir.
Kemence imalatı Türkiye'de belirli yerlerde yapılmakta ancak kullanılan iptidai yapım usulleri nedeniyle yeterli ses ve ergonomik özellikler elde edilememektedir. Dolayısıyla kemençe meraklıları çoğunlukla folklorik bir süs eşyası olmaktan ileri gidemeyen kemençeleri satın almak durumunda kalmaktadırlar. Bu ise onların yanlış kulak oluşturmalarına neden olması yanında heveslerinin kırılması ve enstrüman hakkında yanlış kanaat sahibi olmalarına sebep olabilmektedir.
İnsana bilmediğini öğretmek yanlış bildiğini öğretmekten elbette ki çok kolaydır.Sipariş üzerine; kişiye, kişinin yöresine, tavrına ve tarzına özel, ince sesli, kalın sesli, orta sesli kemençeler üreten usta; kendine özgü işlemeli, taşlı veya taşsız, istek üzerine kemençe müşterisinin altından künyesini de kemençe başına monte ederek sesi gibi görüntüsü de seçkin, müşteri ile uyumlu kemençeler üretmektedir. İsteyen için doğal boya ile kapak sesi etkilemeyecek şeffaf boya ile boyanmakta, bu sayede kapağı kararmasını engellemektedir. Özenle arayıp bulduğu ağaçlardan, çoğunlukla Erik ve Ardıç ağaçlarından yaptığı kemençeleri kendine özgü sistemi ile deforme olmayacak şekilde adeta şarap gibi demleyerek yapan usta şehir dışında büyük makinelerle hazırladığı taslaklarını, kentte uzun emeklerle mükemmelleştiriyor. Birçok teknik araçlar kullanan ve hassas ölçüm cihazları ile kemençe kalınlığı ve boyutlarını kumpas ile saptayan Usta; kapak, klavye, kulak, eşik gibi kemençenin tüm bölümlerinin ağacını bizzat kendisi kütükten tespit edip alıyor işliyor ve uyumlu bir şekilde kullanarak kemençeye dönüştürüyor.
Kemençe’de işlev ile estetiği aynı oranda önemsiyor olması nedeniyle ve kemençe çalan birisi olarak enstrüman ses uyumu ve işlevine uygun enstrümanı tespit etmekte mükemmel bir başarı sağlamakta olan usta bu işe ticari değil sanatsal ve kültürel açıdan bakıyor. Kemençe çalarken aradığı Kemençe’yi bulamadığı için üretime başlayan usta sanatçı, olaya alıcı ve Kemençe açısından baktığını ve mükemmelin peşinde olduğunu ifade etmektedir.


TULUM ;
Tulum Anadolu'nun kuzeydoğusunda Trabzon (http://www.blogcu.com/wiki/Trabzon), Rize (http://www.blogcu.com/wiki/Rize), Artvin (http://www.blogcu.com/wiki/Artvin), Gümüşhane (http://www.blogcu.com/wiki/G%C3%BCm%C3%BC%C5%9Fhane), Bayburt (http://www.blogcu.com/wiki/Bayburt), Erzurum (http://www.blogcu.com/wiki/Erzurum) illerinde kullanılan nefesli bir halk çalgısının adıdır. Trakya (http://www.blogcu.com/wiki/Trakya) bölgesi, Balkan yarımadası ve İskoçya (http://www.blogcu.com/wiki/%C4%B0sko%C3%A7ya)'da kullanılan gaydadan (http://www.blogcu.com/wiki/Gayda) en önemli farklı pes sesleri kontrol edebilen boruya sahip olmamasıdır

Tarihçe

İskoç gaydasının atası olan gayda-tulum benzeri nefesli sazların Romalılar tarafından Anadolu (http://www.blogcu.com/wiki/Anadolu) veya Trakya üzerinden kıta Avrupasına (http://www.blogcu.com/w/index.php?title=Avrupas%C4%B1&action=edit) taşındığı teorisi genelde kabul görmektedir. 17. yüzyılda bölgeye gelen Evliya Çelebi (http://www.blogcu.com/wiki/Evliya_%C3%87elebi) seyahatnamesinde "dankiyo (http://www.blogcu.com/w/index.php?title=Dankiyo&action=edit) tulum sazı" ve "Sazende-i dankiyo düdüğü" olarak tanımladığı enstrumanı Trabzon Lazları'nın icat ettiğini bildirmiştir. Bununla birlikte Antik Yunanca (http://www.blogcu.com/wiki/Antik_Yunanca) olup "Hayvan derisinden yapılmış torba" anlamına gelen dankiyo kelimesi bugün neredeyse hiç bilimediği gibi dini sebeplerle ya da küçükbaş hayvancılığın terkedilmesiyle unutulmuştur. 1923 mümadelesine kadar Rumlar tarafından özellikle Maçka (http://www.blogcu.com/wiki/Ma%C3%A7ka) ve Kuzey Gümüşhane (http://www.blogcu.com/wiki/G%C3%BCm%C3%BC%C5%9Fhane)'de (Krom (http://www.blogcu.com/wiki/Krom), Santa (http://www.blogcu.com/w/index.php?title=Santa&action=edit), İmera (http://www.blogcu.com/w/index.php?title=%C4%B0mera&action=edit)) yoğun olarak kullanılmaktaydı. 1970'lere dek Holo (http://www.blogcu.com/w/index.php?title=Holo&action=edit)[4] (http://www.blogcu.com/manager/edit_entry.php?e_id=4228911#_note-3) boğazı köylerinde de çalındığı bilinmekte, kemençenin (http://www.blogcu.com/wiki/Kemen%C3%A7e) bazı parçaları çalmak için tulum gibi akort edildiğinden Trabzon folklorunda etkisi sürmektedir. Günümüzde tulumun en yoğun ve tek enstruman olarak kullanıldığı bölge Hemşinliler (http://www.blogcu.com/wiki/Hem%C5%9Finliler)'in yaşadığı Rize'nin Hemşin (http://www.blogcu.com/wiki/Hem%C5%9Fin), Çamlıhemşin (http://www.blogcu.com/wiki/%C3%87aml%C4%B1hem%C5%9Fin) ve Erzurum'un İspir (http://www.blogcu.com/wiki/%C4%B0spir) ilçesidir. Bununla birlikte Çayeli ilçesinden doğuya doğru Gürcistan sınırına kadar Lazlar (http://www.blogcu.com/wiki/Lazlar) ve Artvin (http://www.blogcu.com/wiki/Artvin)'in iç bölgelerinde Gürcüler (http://www.blogcu.com/wiki/G%C3%BCrc%C3%BCler) tarafından da geleneksel enstruman olarak kullanılmakta, İç bölgelerde Tatos dağları (http://www.blogcu.com/w/index.php?title=Tatos_da%C4%9Flar%C4%B1&action=edit) sınırından itibaren yerini davul (http://www.blogcu.com/wiki/Davul)-zurnaya (http://www.blogcu.com/wiki/Zurna) bırakmaktadır
Yapısı

Tüyleri tezimlenmiş çebiç (http://www.blogcu.com/w/index.php?title=%C3%87ebi%C3%A7&action=edit) adı verilen oğlak (http://www.blogcu.com/w/index.php?title=O%C4%9Flak&action=edit) derisinden delik yerleri bağlanıp, gövd bölümü elde edilir ön ayaklardan birine lülük, arka ayaklarından birine de nav (http://www.blogcu.com/w/index.php?title=Nav&action=edit) takılarak yapılmaktadır Geleneksel olarak boynuzdan yapılan navlar günümüzde ahşaptır ve içine yöresine göre zimbon (Trabzon), çimon/çibu (Rize adı verilen kamıştan yapılan komalı-pentatonik (http://www.blogcu.com/w/index.php?title=Pentatonik&action=edit)sipsi (http://www.blogcu.com/wiki/Sipsi) yerleştirilmektedir. Lülükten dudula (http://www.blogcu.com/w/index.php?title=Dudula&action=edit) adlı ağızlıktan üflenerek şişirilen enstrumanda sıkışan hava nav içinde bulunan zimbona gelir ve bırada parmaklar sayesinde istenilen ses elde edilir.

Akort

"B - si" "A -la" "G -sol" karar seslerinde akort edilen ve komalı pentatonik bir enstruman olup tek oktavlık ses rengine sahiptir.

Etimoloji

< Türkçe tulum "deri kap". 13. yüzyıl öncesinde ilk olarak Hakaz lehçesinde tulug formunda tespit edilmiştir

Terminoloji

Çeşitli dillerde tulum terminolojisi:
Tulum duduki (Osmanlıca 17. yüzyıl)
Guda, tulum(Lazca)
Dankiyo, zimpona (
Pontus Rumcası (http://www.blogcu.com/w/index.php?title=Pontus_Rumcas%C4%B1&action=edit))
Gayda (Bulgarca (http://www.blogcu.com/wiki/Bulgarca), Türkçe (http://www.blogcu.com/wiki/T%C3%BCrk%C3%A7e) Trakya'da)
Gajde (Makedonya (http://www.blogcu.com/wiki/Makedonya))
Parakapzuk (Ermenice (http://www.blogcu.com/wiki/Ermenice))
Gudastvri (Gürcüce (http://www.blogcu.com/wiki/G%C3%BCrc%C3%BCce))
Tsimboni (Gürcüce (http://www.blogcu.com/wiki/G%C3%BCrc%C3%BCce) Acaristan ve Artvin'de)
Shuvyr (Çerkez)
Sahbr, Shapar (Çuvaş (http://www.blogcu.com/wiki/%C3%87uva%C5%9F) Türkçesi)
Duda (Macarca (http://www.blogcu.com/wiki/Macarca))
Tulug (Azerice (http://www.blogcu.com/wiki/Azerice))

ALONE53
05-07-2008, 11:54
gözünü sevdiğimin memleketii ahhh ahhh
eline sağlık