PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Diyarbakır'da en başa mı dönüyoruz?


nehir
04-09-2008, 16:27
Diyarbakır'da en başa mı dönüyoruz?

PKK'lıların cenaze törenine katılanların da, bölgedeki güvenlik güçlerinin de gözlerinde aynı öfke var. Bıçağın kemiğe dayandığı kentte korkarım en başa dönüyoruz


Cılız bir umut ve kör umutsuzluk...
Dün ikisini peş peşe yaşadım.
İlkini sabah Urfa'da...
İkinciyi akşam Diyarbakır'da...
Önce Urfa'da GAP'ı gezdim, bölgenin umudunu, yarınını, özgüvenini gördüm. "Belki de çözüm yakın..." diye düşündüm.
Sonra 2 saat uzaklıkta Diyarbakır'da "taraflar"la konuştum; o umutlar söndü birer ikişer... Gün batarken "Belki de çözüm imkânsız" noktasına geldim.

"Ne geldin lan!"
Birkaç sahne aktarayım:
Cenazelerin kaldırıldığı gece...
Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, yanında Vali Yardımcısı ile eylemcileri "iknaya" gidiyor. Ama daha ilk barikatta, siniri gergin bir güvenlik mensubu Baydemir'e yöneltiyor silahı...
Az sonra bu kez eylemciler öfkeleniyor Başkan'a. "Ne geldin lan" diye bağırıyor biri, "İşkencedeki arkadaşlarımızın yanına gitsene..."
Kandil Dağı dışında hiçbir merciin sözünü dinlemez halde göstericiler...
İlk barikatta Başkan'a silah çeken özel timciyle, Başkan'a posta koyan eylemcinin bakışlarındaki öfke aynı...

Savaş lobisi mi?
Dün akşam foto muhabirimiz Yurttaş Tümer Diyarbakır'da bir panzerin fotoğrafını çekerken birden onlarca sivil polis sarıyor çevremizi; kızgın, hesap soruyorlar. Üst düzey bir emniyet yetkilisi gelip onları sakinleştiriyor. Sonra anlatıyor:
"Bir hafta öncesine kadar Diyarbakır Türkiye'nin en güvenli şehriydi."
"Peki ne oldu?"
"Siyaset... 2007 hesapları... Herkes çatışmadan nemalanıyor."
Bu, kentte yaygın bir inanış.
Urfalı eski bir milletvekili, "Çatışmanın rantı ortadan kalkmadan çatışma bitmez. Amaç OHAL'i (Olağanüstü Hal) geri getirmek" dedi.

Çocuklara kıymayın
Herkes çocukların bu işe alet edilmesinden yakınıyor. Polis, "Çok temkinli davrandık. Ama otopsideki cenazeyi politik amaçla kullanmak üzere babasının elinden aldılar" diye örgütü suçluyor.
Başkan Baydemir ise, "Başkalarına 'Bebek katili' diyenler, 'Çocuk katili' durumuna düşmemeli" diyor.
Kim ne derse desin ortada çocuk cenazeleri var.
"Çatışmada" öldürülmüş çocukların cenazeleri...

İntifada mı?
Bu çocuklar gerçekten ayrılıkçı örgütün intifadadaki "küçük generalleri" mi?
Yoksa bir varoş isyanının yağmacıları mı?
Devlet de, örgüt de "isyan" dese de, olanlar bir "infial"e benziyor.
OHAL'in büyüttüğü çocuklar bunlar... Boşaltılmış köylerden kente göçen ailelerin çocukları... Faili meçhul kurbanlarının, dağdakilerin, askerdekilerin yakınları...
Şiddet emzirmiş çoğunu... O yağmaladıkları marketlerden hiç alışveriş edememişler. O yaktıkları bankalara yatıracak paraları olmamış hiç...
Bunun günahını hep devletten bilmişler.
Kimine göre istihbarat, dağda kim nerede biliyor, ama vurmuyordu. Bu kez "sonuçlarını bile bile" vurdu. Ve ne isteniyorsa o oldu.
Polise göre ise, "Yok olma noktasına gelen örgüt ölmediğini, kanıtlamaya çalışıyor. Bir yandan da gösterilere giderek daha az katılan, kepenk kapatmayan ahaliye sopa gösteriyor."
"Başbakan Erdoğan gelip 'Kürt sorunu'nu telaffuz ederek örgütü hepten şımarttı" diyen de var.
Kürt siyasetçilere göre ise, "Başbakan fazla ileri gittiğine pişman ettirildi. Erzurum'da üniformayı giydiği günden sonra tamamen devre dışı kaldı."
Bir siyasetçi, "'Devlet bizi yine kandırıyor" diye ahalide tepki doğdu" dedi.

'Hepimiz kaybederiz'
Eğer öyleyse, devlete hükmedemeyen bir hükümet ve tabana hükmedemeyen bir örgütle karşı karşıyayız demektir.
Korkarım, en başa dönüyoruz.
Bıçak kemiğe dayanmış. Polis "İstesek 1 saatte çözerik" diyor, Başkan Baydemir Türk-Kürt çatışmasından endişe ediyor.
"Nevruzu olaysız atlattık" sevincimiz kursağımızda kaldı.
Ben de bugün GAP'ın getireceği refah yerine terörün getireceği belayı yazmak zorunda kaldım.
Güneydoğu'da 15 yıllık savaş tahminen 150 milyar dolara mal oldu.
4 milyon kişiye iş sağlayacak GAP'ın bitmesi için ise 14 milyar dolar lazım.
Diyarbakır başa dönerse, hepimiz kaybederiz.

Baydemir: Çatışma derinleşebilir
Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir'in iki kaygısı var. Silahlı çatışmanın giderek derinleşme tehlikesi ve iki halk arasındaki ilişkilerin soğumaya başlaması...

Neler oluyor?
- Ankara'nın duymak istemediği o tehlike çanı çalıyor. Toplumsal bir patlama yaşandı. Olup biteni anlamak için önce Şemdinli'ye, AB ilişkilerine, demokratikleşme yasalarına bakmak lazım. İlk kez sivillerin gerçekleştirdiği bir değişimden rahatsız olanlar ortamı germek istedi ve Şemdinli'de düğmeye bastı. Lojmanlarla kitapçıyı hedef alan aynı eldi. Ardından Bingöl'deki operasyon gerçekleşti.

Yani bir savaş lobisi mi var?
-Kesinlikle... OHAL'i, terörle mücadele yasasını getirmek, demokratikleşme ve AB sürecini durdurmak, eski otoritesine yeniden kavuşmak istiyor. Ve durum ciddi. Neticeye varmak üzereler.

'Emniyet'in tavrı değişti'
Vilayet ve emniyet çok temkinli davranıyordu oysa.
-Evet, ilk 2 gün Emniyet Müdür Yardımcısı'yla birlikte yatıştırdık insanları... Fakat 3. gün biri düğmeye bastı ve Emniyet'in tavrı değişti.

Cenazede eylemcilerin "cesaretini takdir" ettiniz.
-40 dakikalık konuşmadan o cümleyi alıp yargıladılar beni. Oysa o konuşma insanların dağılmasını sağladı. Ben polis değilim ki zorla dağıtayım; iknaya gittim, ikna ettim. Benim kellemi almak ülkeye barış getirecekse, gelsin alsınlar kellemi...

Örgüt yakıp yıkarak sonuç almaya çalışıyor.
-Haklı talepler kanla, şiddetle elde edilemez. Ama onlar camları indirdi diye üzerlerine ateş edilmemeliydi. Paris'te de infial patladı; 1 gecede 1000 araba yakıldı. Bu da suçtu ama bir tek insan ölmedi. Bizde neden 6-9 yaşında çocuklar polis kurşunuyla öldü?

Ama örgüt de kalkan yapmamalı çocukları.
-Bu ne kadar olanaklı bilmiyorum. Çünkü bu çocuklar öfkeli ailelerde büyütüldüler. Sorun, göründüğünden daha çok boyutlu... Çözüm, köküne inmekle bulunabilir ancak...

"Daha fazla kayıp vermeyelim" dediniz.
-Devlet yetkilileri de "35 bin insan kaybettik" demiyor mu? Bunların yarısı örgüt üyesi değil mi? Demek ki onları da ortak acımız sayıyorlar. Niye ben söyleyince sorun oluyor?

Nasıl çözülecek?
-70 yılda ne ektilerse onu biçiyorlar. Bu yöntemle çözülse şimdiye çözülürdü. Ama bunu görme niyetleri yok. Bir müddet daha çatışmayla götürecekler. Öfke birbirini ateşleyecek.

Ne yapmalı?
-Yanlışa karşı çıkmalı. Ama tek taraflı değil. Batı'da yaşayanlar burada çocuğunu kaybetmiş bir ana babanın yerine koymalı kendini...
Bu kentin yüzde 60'ı işsiz. Ben, içinden çıktım o insanların. Açlığın ne demek olduğunu bilirim. Çocukken ekmek pişirecek buğday bulamadığımız günlerim oldu. Ama bu halk böyle yoksul değildi; yoksullaştırıldık.

Belediye Başkanı'ndan ziyade örgütün lideri muamelesi görüyorsunuz.
-Bunun nedeni, parlamentoda temsilin olmayışı... Keşke orada temsil olsaydı da ben sadece Belediye Başkanı olarak görülseydim.

'Tehlikeyi görüyorum'
Birçok demokratik adım atıldı bölgede.
-Çok önemli adımlar... Ama bu haklar dirhem dirhem verilip kullanan pişman ettirilince anlamını yitiriyor. Neden Türkçe yayınların aynısı Kürtçe yapılamıyor?

Nereye gidiyoruz?
-İki kaygım var: Biri, silahlı çatışmanın derinleşme tehlikesi... Bu, geçmiştekinden daha derin sonuçlar doğurabilir diye korkuyorum. Son 1 haftada 30'a yakın insan öldü, yarıdan fazlası sivildi.
Tüylerimi ürperten bir başka kaygım ise Türkler ve Kürtler arasındaki ilişkilerin soğumaya başlaması... İnsanlar arasındaki duygu kayması kolay tamir edilir ama halklar arasında bunun tamiri zordur. Bu tehlikeyi görüyorum. Buna asla izin vermememiz lazım.

can.dundar