PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Her 4 Nisanda bu konudaki inancımızı bir defa daha tazeliyoruz.


Kaanhan
03-31-2008, 07:34
http://www.basbug.net/modules/coppermine/albums/4Nisan/2005/normal_210.JPG
http://www.basbug.net/modules/coppermine/albums/4Nisan/2005/normal_211.JPG
http://www.basbug.net/modules/coppermine/albums/4Nisan/2005/normal_212.JPG
http://www.basbug.net/modules/coppermine/albums/4Nisan/2005/normal_213.JPG
http://www.basbug.net/modules/coppermine/albums/4Nisan/2005/normal_214.JPG
http://www.basbug.net/modules/coppermine/albums/4Nisan/2005/normal_215.JPG
http://www.basbug.net/modules/coppermine/albums/4Nisan/2005/normal_221.JPG

KENDİNE DÖNME GÜNÜ: 4 NİSAN

Türk dünyasının "Başbuğ"u, Milliyetçi Hareket Partisinin efsanevî lideri Başbuğ Alparslan Türkeş, 4 Nisan 1997 tarihinde geçirdiği bir kalp spazmı sonucu vefat etti. Başbuğ Türkeşin ölüm haberi, Türkiye ve Türk dünyasında büyük tesirler meydana getirmiş ve özellikle ülkemizi yasa boğmuştur.
4 Nisan Türk Dünyasının, Türk Ülkücülerinin yetim kaldığı gün olmuştur.
4 Nisan Türk Dünyasının karalar bağladığı gündür.
Başbuğumuz Alparslan Türkeş, 4 Nisan tarihinde Ankara Hilton Otelinde katıldığı bir nişan merasimi dönüşü özel aracında saat 22.30 sıralarında fenalaştı. Araba ile hastahaneye götürülürken yanında bulunanlara "Arabanın camını açın, daraldım" diyen Türkeşin bu sıralarda yüzü sarardı ve nefesi sıkıştı. Bunun üzerine evine en yakın yerde bulunan Fatih Üniversitesi Çankaya Tıp Merkezine götürülen Türkeşe burada kalbi güçlendirici iğneler yapıldı. Alparslan Türkeşe burada ilk müdahaleyi yapan Dr. Hüseyin Aka olayı şöyle anlatmıştır:
"Sayın Türkeşin rahatsızlanarak hastanemize getirildiği söylenince apar topar geldim. Saat 22.45 civarındaydı. Bize gelir gelmez baktım durumu iyi değil. Hemen müdahaleye aldık. Müdahale 10 dakika kadar sürdü. Bu arada Bayındır Tıp Merkezini arayarak hazırlık yapmalarını haber verdik. Prof. Dr. Arif Özdemirle birlikte 5 dakika içinde Bayındır Tıp Merkezine götürdük. Bu arada ambulans içinde suni teneffüse devam ettik. Gayet güzel müdahaleler yapıldı. Ama bize geldiğinde de kalbi çalışmıyordu ."
Çankaya Tıp Merkezinde yapılan bu müdahaleler sonuç vermeyince, Alparslan Türkeş korumaları tarafından acil olarak Bayındır Tıp Merkezine saat 23.15 sıralarında getirildi. Nöbetçi Doktor Sertaç Yıldırımın yaptığı açıklamaya göre Alparslan Türkeşin hastaneye getirildiğinde kalbi tamamen durmuştu. Kendisine masaj ve şok tedavisi uygulandı. Yoğun bakımı sırasında bir ara kalbi yeniden çalışır gibi olduysa da alınan bütün tıbbî tedbirlere rağmen Başbuğ Türkeşin vefatına engel olunamadı.
Başbuğ Türkeşin vefat haberi uzun süre doğrulanamadı. Haberin çeşitli televizyon kanallarında duyurulmaya başlamasından itibaren ülkücüler hastane önünde toplanmaya başladı. "Türkeş öldü" haberini kabullenmek istemeyen ülkücüler, hastane önünde dua edip ağladı ve tekbir getirdi. Nihayet Bayındır Tıp Merkezinin yetkilileri Alparslan Türkeş ile ilgili acı haberi saat 03.15 civarında resmen açıkladı.
...Ve son Başbuğ artık yoktu. Seksen yıllık ömrü sona ermiş, ardında gözü yaşlı milyonlar bırakarak göçüp gitmişti.
O gece ülkücüler uyumadı. Başbuğlarının ölüm haberini duyan talebeleri ve dava arkadaşları sabaha kadar gözlerini kırpmadan beklediler.
Alparslan Türkeşin Tıbbî Ölüm Raporu
Türkeşin tıbbî ölüm raporu, Ankara Bayındır Tıp Merkezinde hazırlandı. Türkeşin ölüm raporu şu şekildedir;
" Sayın Alparslan Türkeş, 4 Nisan 1997 Cuma gecesi saat 23.15te kalp ve solunum durmasıyla hastanemiz acil servisine getirilmiştir. Derhâl yoğun bakıma alınarak resusitasyona devam edilmiştir. 3.5 saat süreyle yapılan resusitasyona yanıt alınamamıştır. Yapılan nörolojik, kardiyolojik anestezi ve reanimasyon, göğüs hastalıkları muayeneleri, ERA ve EKG tetkikleri ile hastanın ex olduğuna karar verilmiştir.(Karar saati:02.30)
Doç. Dr. Yaman Zorlutuna (Bayındır Tıp Merkezi Başhekimi), Prof. Dr. Ferhan Özmen (Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Öğretim Üyesi), Doç. Dr. Nuri Özgirgin (Bayındır Tıp Merkezi KBB Uzmanı), Prof. Dr. Arif Özdemir (Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Öğretim Üyesi), Doç. Dr. Nadir Banudak (GATA Kornea Yoğun Bakım Şefi), Prof. Dr. İrfan Sabah(Acil Yardım Hastanesi Kardiyoloji Bölümü), Dr. Murat Sümer(Bayındır Tıp Merkezi Nöroloji Uzmanı), Dr. Serap Bilen Hızek (Bayındır Tıp Merkezi Göğüs Hastalıkları Uzmanı), Dr. Funda Yağcı (Bayındır Tıp Merkezi Anastezi Uzmanı), Dr. Hüseyin Aka (Fatih Üniversitesi Çankaya Tıp Merkezi)."
Başbuğumuzun son yolculuğu ona yakışır bir şekilde olmuştu. Şanına layık cenaze töreni o an acımızı bir nebze olsun azaltmıştı. Başbuğumuz, Türk Milleti tarafından gönüllerde sonsuza kadar yaşayacak Başbuğ olarak uğurlanmıştıı.
Alparslan Türkeş için 8 Nisan 1997 Salı günü düzenlenen cenaze törenine on binlerce kişi katıldı. Onu son yolculuğunda yalnız bırakmak istemeyen MHPliler, gerek yurt içinden gerekse yurt dışından Ankaraya akın ettiler. Ankara, Alparslan Türkeşe son görevini yapmak ve ebedî yolculuğuna uğurlamak üzere, o tarihî gün için hazırlık yaptı.
Türkeşin cenazesine katılmak için gelenlerin çokluğu ve nisan ayı olmasına rağmen, anî olarak bastıran kar yağışı nedeniyle 8 Nisan günü sabaha karşı Eskişehir, Samsun, Konya ve İstanbul yolları tıkandı. Tören için başkente yaklaşık 4 bin civarında araç geldi.
Türkeş için üç ayrı cenaze töreni düzenlendi. Cenaze töreni için ilk toplanma Türkeşin naaşının bulunduğu Bayındır Tıp Merkezi önünde oldu. MHP yetkilileri, binlerce partili, Türkeşin naaşını almak için bildirilen saatten çok önce Bayındır Tıp Merkezinde toplanmaya başladı.
Ankara dışından gelen araçlar, 8 Nisan sabahı saat 03.00ten itibaren Bayındır Tıp Merkezi önünde ve çevresinde toplandılar. Bayındır Tıp Merkezinin Eskişehir yolu üzerinde bulunmasından dolayı, kente bu istikametten gelen yollar saat 05.15te tamamen trafiğe kapandı.
Türkeşin Türk bayrağına sarılı naaşı, saat 8.30da Bayındır Tıp Merkezi morgundan alındı. Kırmızı-beyaz karanfillerle Türk bayrağı motifi şeklinde süslenmiş bir cenaze arabasına kondu ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde düzenlenecek törene götürülmek üzere yola çıkarıldı
Saat 08.45te yola çıkan Türkeşin cenaze arabası, yoğun izdiham nedeniyle, 100 metre ilerideki Eskişehir yoluna ancak 25 dakika sonra saat 09.10da çıkabildi. Cenaze kortejinin önünde bir partili tarafından taşınan "Türkeşin posteri yer almaktaydı.
Bu arada taşınan pankartlarda,
"Ruhun Şad Olsun Türkün Gerçek Başbuğu"
"Türkeş Gibi Lider Yüzyılda Zor Çıkar"
"Başbuğlar Ölmez Yüreklerde Yaşar"
"Mekânın Cennet Olsun Bilge Başbuğ"
"Yüce Başbuğ Ülkün İle Yaşayacaksın"
"Türk Eşsiz, Türk Emsalsiz,Türk Ne Yapar Türkeşsiz"
"Türk İslâm Âleminin Başı Sağ Olsun"
"Tanrı Dağı Kadar Türk, Hira Dağı Kadar Müslümanız"
Yoğun izdiham nedeniyle doğabilecek sağlık sorunlarının giderilebilmesi amacıyla cenaze kortejinin önünde Sağlık Bakanlığı ve Kızılaya ait 3 ambülans hazır bulundu. Ülkü Ocaklarına ait bir araç da kortejin en önünde polis araçlarıyla birlikte yürüyüş yolunun önünün açılmasına çalıştı.
Cenaze korteji İnönü Bulvarı boyunca yolun her iki tarafındaki Ülkü Ocaklı gençlerin oluşturduğu güvenlik çemberi arasında ilerlerken, Bursa İl Başkanlığına ait bir araçtan da sürekli olarak, "Provakasyonlara karşı dikkatli olunması" yönünde uyarı anonsları yapıldı.
Tekbir sesleri ve gözyaşları arasında ilerleyen cenaze korteji, Bayındır Tıp Merkezi ile Meclis arasındaki yaklaşık 4 kilometre mesafeyi, 20 dakikalık gecikmeyle 2 saatte alabildi
Alparslan Türkeş için ilk tören Türkiye Büyük Millet Meclisinde düzenlendi. Buradaki törene, Türkeşin eşi Seval Türkeş, büyük oğlu Tuğrul Türkeş ile diğer çocukları katıldı.
Meclisteki törene dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Tansu Çiller, ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, DSP Lideri Bülent Ecevit ve diğer partilerin üst düzey yetkilileri de katıldı. Törende Türkeşin öz geçmişi okunduktan sonra bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu.
Türkeşin cenazesini taşıyan araç, Meclisteki tören sonrasında saat 11.15te Çankaya kapısından çıkış yaparak, kortejin önüne alındı ve MHP Genel Merkezine yöneldi. Meclisten parti merkezine doğru yürüyüş sırasında kortejdekiler tarafından tekbir getirildi, "Başbuğ ölmedi, kalbimizde yaşıyor" sloganları atıldı.
Cenazenin MHP Genel Merkezine getirilmesinden önce görevliler tarafından vatandaşlara, Türkeş kokartları ve üzerinde "Başbuğ Ölmez" yazılı Türkeş posterleri dağıtıldı .
Kortej saat 11.45 sıralarında MHP Genel Merkezinin önüne ulaştı. Cenaze burada yolun her iki tarafında toplanan partililerce tekbir sesleriyle karşılandı.
Binanın pencerelerinden ve yolda bekleyenler tarafından cenazenin üzerine karanfiller atıldı.
Cenazenin gelişi sırasında "Başbuğ ölmedi, kalbimizde yaşıyor" sloganları atılarak, tekbir ve salâvat getirildi. Parti genel merkezi pencerelerinden de cenazeyi taşıyan araç üzerine kırmızı karanfiller atıldı, spreylerle gül suları sıkıldı.
Devlet Bahçelinin de bulunduğu Genel Merkez önündeki törende bir konuşma yapan MHP Genel Sekreteri Koray Aydın, herkesin anasını, babasını, yakınını kaybetmenin acısını yaşadığını belirterek, bugün acıların en büyüğünü tattıklarını, "Başbuğlarını kaybettiklerini" söyledi.
Türkeşin kendilerine verdiği ülkücü kimliğinin hakkını ödemeye çalışacaklarını bildiren Koray Aydın, "Başbuğum, bugün genel merkez önünde ebedî istirahatgâhınıza uğurlamak için toplandık. Seni başbakan olarak uğurlayamadık. Bizi affet. Sana söz veriyoruz. Hepimiz birlik ve dayanışma içinde olacağız. Türk milleti ve Türk dünyasının başı sağ olsun" şeklinde konuştu.
Cenaze töreni sırasında kalabalıkta ve parti genel merkezinde çok sayıda kişinin gözyaşlarını tutamayarak ağladıkları görüldü. Alparslan Türkeşin ruhu için Kuranıkerim okunarak dua edildi. Türkeşin cenazesi, saat 12.00de Kocatepe Camiine götürülmek üzere Genel Merkez önünden hareket etti
Cenaze namazının kılınacağı Kocatepe Camii, saat 11.00den itibaren törene katılmak için gelenlerle dolmaya başladı. Cami avlusunda bekleyenler, Türk ve MHP bayrağı taşıdılar. Camide sürekli olarak Kuran okundu ve dışarıya da hoparlörle yayın yapıldı.
Cenaze töreni dolayısıyla cami çevresinde yoğun güvenlik önlemleri alındı. Tören için camiye gelenler, üstleri aranarak içeri alındı ve ambülanslar hazır bekletildi.
Cami avlusunda birikenlerin musalla taşı çevresine yaklaşmasına izin verilmedi. Önlem alan polis, protokol için katafalk çevresinde boş bir alan kalmasını sağladı. Partili görevliler de polisin bu yöndeki çabalarına destek verdiler .
MHP Genel Merkezindeki törenin ardından saat 12.00de Kocatepe Camiine yönelen kortej, yaklaşık 10 dakikalık yürüyüşün ardından camiye ulaştı. Cenaze burada yaşanan izdiham nedeniyle bir süre protokol kapısı önünde bekletildi. Daha sonra cenaze arabasından alınan Türkeşin naaşı, eller üzerinde Kocatepe Camiine taşındı ve musalla taşına konuldu.
Caminin ana kapısı protokol girişleri için saat 11.30dan itibaren kapatıldı. Dinî tören için çok sayıda bakan, milletvekili, bürokrat ve vatandaşın camiye geldiği görüldü. Cami avlusuna sığmayan vatandaşlar, çevre alan ve sokakları da doldurdular.
MHP Genel Başkanı Türkeşin cenaze namazını Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz kıldırdı. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Necmettin Erbakan ve diğer devlet ricalinin camiye gelişleri sırasında çevredeki kalabalık nedeniyle sıkışıklıklar yaşandı.
Cumhurbaşkanı, başbakan ve diğer protokol mensupları ana kapıdan itibaren oluşturulan polis kordonu arasında tören alanına alındılar. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, saat 12.55te Başbakan Necmettin Erbakan saat 12.50de, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller saat 12.58 de Kocatepe Camiine geldiler.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Türkeşin eşi Seval Türkeş, oğlu Tuğrul Türkeş ve diğer çocuklarına baş sağlığı diledi. Başbakan Necmettin Erbakan da Tuğrul Türkeşe taziyelerini ilettikten sonra camiye girerek, öğle namazını kıldı. Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller ise, camiye geldikten sonra doğruca Türkeş ailesinin bulunduğu yere gitti. Çiller, Seval Türkeşe taziyelerini bildirdi.
Alparslan Türkeşin naaşının öğle namazından sonra yoğun kar yağışı nedeniyle bir süre için konulduğu katafalktan alınarak, musalla taşına yerleştirilmesi sırasında çok büyük bir izdiham yaşandı.
Cenaze namazını kıldıracak olan Mehmet Nuri Yılmaz, beraberindeki Fethullah Gülen ile musalla taşının yer aldığı bölüme geçebilmek için büyük çaba sarf etti. Diyanet İşleri Başkanının ardından Cumhurbaşkanı Demirel ile diğer protokol da büyük güçlükle musalla taşının bulunduğu bölgeye ulaşabildiler.
İzdiham nedeniyle cenaze namazı için güçlükle saf tutulabildi. Cenaze namazı, düzenin sağlanmasının ardından, musalla taşının önünde yüksekçe bir yere çıkan Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz tarafından kıldırıldı.
Tuğrul Türkeş, cenaze namazından sonra babasının naaşı önünde yaptığı konuşmada, Alparslan Türkeşin Türk neslinin yetiştirdiği büyük devlet adamlarından, bilge liderlerden biri olduğunu ifade etti.
Türkeşin cenazesi daha sonra polisler tarafından eller üzerinde taşınarak, tekbir sesleri arasında saat 14.00te cenaze arabasına konuldu. Cenaze, karanfil yağmuru arasında toprağa verilmek üzere, Atatürk Orman Çiftliği- Emek kavşağına doğru yola çıkarıldı. Cenaze namazı sırasında avluya giremeyen kalabalık bir grubun anıt mezara doğru yürüyüşe geçtiği görüldü .
Ebedî İstirahatgâha Doğru
Türkeşin naaşı polis kordonu eşliğinde Meşrutiyet Caddesi-Atatürk Bulvarı-Kızılay-Gazi Mustafa Kemal Bulvarı güzergâhını takip ederek, Atatürk Orman Çiftliği -Emek kavşağındaki mezar yerine getirildi.
Yoğun kar yağışı altında yürüyen kortejdekiler, yaklaşık 7 kilometrelik mesafe boyunca tekbir getirerek,"Başbuğ Türkeş" şeklinde slogan attılar. Bu sırada bir araçtan sürekli olarak Kuranıkerim okundu.
Bulvar boyunca bazı binalara Türk bayrağının asıldığı görüldü. Bulvar üzerinde bulunan MHP Çankaya İlçe Başkanlığı binasından Türkeşin cenazesini taşıyan aracın üzerine karanfiller atıldı. Kortejin yürüyüşü devam ederken, anıt mezar yerinde de son hazırlıklar yapılmaktaydı.
Kortejin arkasından tören boyunca hiç ayrılmayan Devlet Bahçeli ve ülkücüler, kortej ile birlikte saat 15.45te anıt mezar alanına geldi.
Aynı zamanda Başbakan Yardımcısı Çiller, İçişleri Bakanı Meral Akşener, eski politikacılardan, Osman Bölükbaşı da Türkeşin kabrine geldiler.
Cenaze bulunduğu araçtan partililerce alınarak, mezar yerine taşındı. Cenazenin anıt mezar alanının girişinden kabre getirilmesi 20 dakika sürdü.
Türkeşin naaşını defin için tabuttan küçük oğlu ve damadı çıkardılar. Tuğrul Türkeş, naaş mezara indirilirken kabre girerek, babasının cenazesini kendisi yerleştirdi. Türkeşin eşi ve diğer çocukları da defin sırasında mezarın başında bulundular.
Türkeşin naaşı saat 16.03te defnedildi. Granit mermerden hazırlanan mezar taşında Türkeşin doğum tarihi 1917 olarak yazılırken, ölüm tarihi boş bırakıldı. Türkiyenin tüm illerinden, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinden, Kırımdan ve Türkistandaki Hoca Ahmet Yesevinin türbesinden getirilen topraklar Türkeşin mezarına konuldu .
Devlet Bakanı Namık Kemal Zeybekin bir süre önce Türkistana gittiğinde, Ahmet Yesevinin türbesinde "lâzım olur" diye bir çuval toprak getirdiği ve bu toprağın da Türkeşe nasip olduğu dile getirildi. Buradaki törene Türkeşin ailesi, Tansu Çiller, İçişleri Bakanı Meral Akşener, Devlet Bakanları Namık Kemal Zeybek ve Bekir Aksoy, siyasî parti temsilcileri, milletvekilleri, Osman Bölükbaşı ile çok sayıda vatandaş katıldı.
Görülmemiş bir kalabalığın katıldığı Alparslan Türkeşin cenaze töreninde güvenliğin sağlanması için 7 bir polis görevlendirildi. Bunun yanı sıra MHP Genel Merkezi ve Ülkü Ocakları Derneği, cenazede düzenin sağlanması için 10 bin ülkücü genci görevlendirdi . Kortejin geçeceği yerlerde 3 ayrı bomba ekibi seyyar olarak görev yaparken, 2 helikopter de havadan kontrolü sağladı.
Türkeşin cenazesi Bayındır Tıp Merkezinden taşınırken, 4 kilometrelik bir kortej oluştu. Meclis önünde bekleyen büyük bir grup da buradaki törenden sonra korteje katıldı. MHP Genel Merkezi önünde bekleyen grupların da eklenmesiyle, cenazenin Kocatepe Camiine götürülüşü sırasında kortej birkaç kilometre daha uzadı. Kortejin geçişi sırasında Türkeşin naaşı etrafında 5 ayrı polis kordonu oluşturuldu. Türkeşin cenaze törenini 8 televizyon kanalı canlı yayın yaparak izleyicilerine yansıttı.
Türk Milleti, Başbuğumuzu ebediyete sadece Ankaradan uğurlamadı . Dünyanın dört bir yanında yürekler Başbuğu Türkeş için attı, dualar Başbuğumuz için yükseldi.
MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş için Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde 10 Nisan Perşembe günü gıyabî cenaze namazı kılındı.
Gıyabî cenaze namazı Türkeşin doğduğu evin yakınında bulunan Selimiye Camiindeki öğle namazının ardından kılındı.
Ayrıca Londrada Türk-İslâm Ocağı tarafından da gıyabî cenaze namazı kılındığı öğrenildi.
Türkeş için Kosovanın başkenti Priştinede de bir tören düzenlendi. Kosova Türk Demokratik Birliği (KTDB) tarafından düzenlenen törene çok sayıda kişi katıldı. Törende bir konuşma yapan KTDB Genel Başkanı Erhan Köroğlu, Türkeşin "Türk birliği" ülküsünün Kosova Türkleri tarafından ebediyete kadar sürdürüleceğini belirtti. Kosova Türk Demokratik Partisi Genel Başkanı Orhan Sait de, " Türk dünyasının en büyük çınarını kaybettiğini" ifade etti. Törenin ardından Priştine Merkez Camiinde Türkeş için mevlit okutuldu.
Azerbaycan basını MHP lideri Türkeşin ölümüyle ilgili haberler, makale ve mesajlara birinci sayfalarda geniş yer ayırdı. Musavat Partisinin yayın organı Yeni Musavat gazetesi; "Türkçülüğün yücelen bayrağının inmesine izin vermeyin" başlığıyla bir yazı yayımladı. Yazıda, "Türkeş, dünyasını değiştirdi, ancak Onun adı Türk milletinin tarihine yazıldı" denildi. Halk Cephesi Partisine yakınlığı ile bilinen Azatlık gazetesinde de Azerbaycanın Millî Şairi Bahtiyar Vahabzade imzasıyla, "Büyük Türkçü" başlıklı bir yazı yer aldı. Bahtiyar Vahabzade yazısında; " 6 Türk Cumhuriyetinin bağımsızlığını, Türkeşin şaheseri " olarak niteledi. İktidara yakınlığı ile bilinen Panorama gazetesi ise " Türkeş Allahın huzuruna şerefli gitti" başlığı altında Türkeşin hayatı ve siyasî çalışmalarına yer verdi.
İngiliz The Guardian gazetesinin Türkeş ile ilgili haberinde de, "Türkiyenin dalgalı politik yaşamında kitlesini sakinleştirebilen bir sesti " görüşüne yer verildi.
Başbuğ Alparslan Türkeşin Ülkücü gençlerimiz başta olmak üzere Türk Milletine olan şuvasiyeti, Başbuğsuz dünyada yolumuzu aydınlatacak ışık olacaktır:
"Türk Devletinin yükselişini ve ihtişamını sağlamak. Bunun için de bütün milletle barış içinde yaşamak, herkesi ayrımsız sevmek."
Her Ülkücü, Başbuğuna söz vermek zorundadır. Başbuğun açtığı yoldan, bıraktığı Ülküden, bize gösterdiği doğrultuda izinden bir an bile şaşmadan yürümek, kalbi daima vatan aşkıyla çarpan ve bu uğurda hiçbir fedakarlıktan kaçınmayacağımız.
Başbuğumuzu kaybettiğimiz 4 Nisan günü Türk Milletinin kendine dönme günü olmuştur. Sağlığında Türk Milletine büyük hizmetler veren Başbuğ Alparslan Türkeş, ölümüyle çok sevdiği Türk Milletine sonsuza kadar yaşamanın yolunu da göstermiştir:
Bir olalım, diri olalım.
Onun ölümü, Türk Milletine doğruları bir kez daha göstermiş, Ülkücülükten birazcık bile uzaklaymaşa, kalbini Türke yabancı ideolojilere açmaya başlayan gafilleri uyandırmıştır.
Onun fikirleri, çabaları Türk Dünyasındaki bağımsızlık ateşini yakmış, bugün 6 devletimizin hür dünyada yerini almasını sağlamıştır.
Başbuğumuz sağlığında Türkçülük bayrağını en yücelere taşımıştır.
Onu orada tutmak başta Ülkücüler olmak üzere bütün Türk Milletinin asli görei olmuştur.
Adını Türk tarihine altın harflerle yazdıran, Allahın huzuruna şerefle giden Başbuğumuza layık olmak için var gücümüzle çalışacağız.

NOYAN
04-01-2008, 00:24
cennetmekan Alparslan Türkeş'i rahmetle anıyorum...

... ... ...

konu siyaset bölümüne taşındı.

Skydâŋcêr
04-01-2008, 19:10
Allah Rahmet EyLesin .

kayısıkentli
04-01-2008, 19:13
Allah Rahmet Eylesim....mekanını cennet eylesin..

MetinCeylan
04-01-2008, 19:13
nur iicnde yatsın

morciii
04-01-2008, 23:24
bence Mhp nin başına gelen en güzel şeydi bu güne kadar Alparslan Turkeş

Nur içinde yatsın...

_SoN_
04-02-2008, 10:21
Allah Rahmet EyLesin .

NOYAN
04-04-2008, 13:01
http://www.basbug.net/htm/resim/karisikgundem/YuzdeYuz.jpg

ALPARSLAN TÜRKEŞ

(Özcan Yeniçeri'nin Yazısı)


Varlığını ideallerine adayan, ideallerini de kendi var eden çok az insan geçmiştir bu dünyadan: Bunlardan bazıları tek başına bir millet kadar zengin, bir devlet kadar da koruyucudurlar. Kuru kalabalıkları ideallerin peşine takar, onlara bir amaç ve anlam kazandırırlar. Sürüleri kahraman yapacak düşünce ve erdemi yayarlar etraflarına.

Milletin milli ve manevi mimardırlar. Bu tür insanların milletini anlamak, anlamlandırmak ve anlatmak yetenekleri olağan üstüdür. Hevayı, hevesi, zevki ve şöhreti ayaklarının altına koyarak ezen, ezdikçe de yükselen bir kader onları çoğu zaman milletinin kalbine oturtturur. Erdem ile ekmek, onur ile konfor çelişkisi ile yüz yüze geldiğinde birincilerinden yana tavır koyar. Büyük davaların devasa boyutlardaki eziyetlerine talip olurlar. Eğilmeğe, bükülmeğe, yılgınlığa ve yorgunluğa lügatlerinde yer yoktur. Onlar reisül evveldirler. Emir almazlar, taklit etmezler, yozlaşmazlar ve yabancılaşmazlar. Makamları olmasa da, anlaşılmasalar da, iftiralara uğrasalar da inandıkları yoldan ayrılmazlar. Nesli tükenen türden kahramanlar arasında milletinin kendisine "Başbuğ" sıfatını yakıştırdığı Alparslan Türkeş´in çok özel bir yeri ve konumu vardır

Fikir ve inançlarıyla ördüğü fiziki yapısı artık aramızda değil. Aramızdan ayrılışının 9.yıldönümünde Onun özelliklerinden ve sıradan liderlerden ayırt edici hususlardan bir kaçını 3 gün sürecek bu yazımızda temas edeceğiz.
YÜZDE YÜZ YERLİYDİ
Zihnini, zekasını, enerjisini, gayretini ve mesaisini içinden çıktığı toplumun, tarihin ve coğrafyanın emrine vermişti. Yüreği milletinin ve üzerinde yaşadığı coğrafyanın sorunlarıyla ağzına kadar doluydu. Kara sevda ölçüsünde milletine vurgundu.. Yüreği coşku dolu, sözleri heyecan yüklü olmasına rağmen akli olmayan hiç bir olayın içinde yer almamıştır. Hiç bir maceraya yüz vermemişti. En önemli yanı da yüzde yüz yerli olmasıydı. "Buluşma yerimiz ne doğudur, ne batıdır, ne kuzeydir, ne güneydir. Buluşma yerimiz Büyük Türkiye´dir. Buluşma noktamız Türk´ün kafası, Türk´ün kalbi, Türk´ün cevher´i aslisidir." Dünya fikir piyasasında düşünce, duygu, görüş, yaklaşım, analiz ve sentezleriyle "Made in Türkey" markasını ondan başka hak eden bir başka siyasi liderle Türkiye henüz tanışmamıştır. Herşeyi milleti için istemiş, onun şuna buna "el-avuç" açmasına büyük bir hırsla karşı çıkmıştır. Halkının içinde bulunduğu durumu aşağıdaki biçimde tasvir ettiğinde çok önemli bir mesaj da vermişti. "Dudaklar çatlak, mideler boş, köyler karanlık, dağlar tepeler çıplak, halk yoksul, millet düne küskün, gelecekten ümitsizdir." Bu satırlar adeta Atatürk´ün Nutuk´ta İstiklal Savaşını başlatmak için "Samsun´a çıktığım gün umumi durum ve manzara" adlı bölümünü çağrıştırmaktadır. O yenmek için yemin ettiği geriliği, yolsuzluğu, inançsızlığı, ülküsüzlüğü ve cehaleti bir seferberlik duygusu içinde adeta çarmıha vurmuştu. Yok etmek istediği bu hususları daha sonra eşsiz bir retorikle şöyle anlatacaktı: "En az iki yüz yıldan beri soysuzlaşma, milli benliğinden koparak başkalarına sığıntı olmak, yabancıları taklit etmek, Batının sefahat ve kaba dış görünüşüne özenmek, başka diyarların gerçeklerinden doğmuş sistemlerini kopya etmeğe kalkışmak gibi hareketler ezilip, bir daha hortlamamak üzere yok edilecektir." Taklitin yabancı hayranlığını; yabancı hayranlığının da yabancı uşaklığını doğuracağını zamanında kavramış; gerekli ilke ve tedbirleri koymuştu. "Türk milleti için her çeşit yabancı ideoloji ve kültür saldırısına karşı dayanılacak kuvvet, Türklük ülküsü ve Türk milliyetçiliği şuuru ile Türk milliyetçiliği ideolojisidir." Tamamı yerli, bütünü milli ve ağzına kadar vatanseverlikle dolu görüşleri büyük bir cesaretle fikir piyasasına sürmüştü.
YÜZDE YÜZ FİKİRDİ
Zehirin panzehirle; fikrin de ancak daha ileri bir fikirle yenilebileceği görüşündeydi. Kendi milli bünyemize uygun, ötekilerden daha yüksek ve daha ileri bir fikirle galip gelinebileceğine savunuyordu. Silahı fikirdi. Fikirler, ülküler ve inançlar silah kuvveti ile, polis gücü ile veya kaba kuvvetle hiç bir zaman ezilemez, önlenemez ve yenilemez diyordu. Fikirsiz hiç bir hareketin başarı kazanamayacağına dikkat çekmişti.

"Milletler yabancı kuvvetlerin orduları ve diğer menfi güçleri tarafından yok edilmeden önce manevi ve fikri güçleri tarafından esaret altına alınırlar. Böyle bir duruma düşen toplumun esir ve yok olması kesin bir hale gelir." Bu inanç, onu yabancıya karşı yerli, dışa karşı iç, kaba güce karşı fikri ön plana alan çalışmalar yapmaya sevk etmiştir. Yabancı doktrinler ve yönetim sistemleri taklit edilerek Türkiye´nin kalkınamayacağını bu anlamda da kapitalizm, komünizm ve liberalizmin ülkemizin gerçekleriyle bağdaşamayacağını ifade etmişti. Türkiye´yi kalkındıracak sistem ve görüş ancak Türk milletinin özelliklerine uygun, müslüman Türk milleti gerçeğini göz önünde bulunduran ve modern ilim ve tekniği yol gösterici kabul eden milli bir görüş olduğunu savunmuştu.

Ortaya koyduğu görüşler ve gösterdiği hedefler milletinin hislerine tercüman olacak nitelikteydi. Milli unsurları, yerli ilkelerle ve milletinin özünde var olduğuna inandığı potansiyel kaynaklarla harekete geçirmeyi amaç edinmişti. İşaret ettiği büyük hedef oldukça anlamlıydı. O diyordu ki;

"Ben Türk milletini, sokaklarda ıspanak fiyatına satılan demokrasiye, Rüşvet, hile, çiğnenen, çiğnetilen hukuk düzenlerine, Ahlaktan mahrum bir hürriyete, Tefeciliğe, karaborsaya yer veren bir iktisadi yapıya çağırmıyorum.

Tüklük şuur ve gururuna, İslam ahlak ve faziletine, yoksullukla savaşa, adalette yarışa, birliğe, kardeşliğe, kısacası hak yolu, hakikat yolu, ALLAH yoluna çağırıyorum."

Türkiye ona göre "aç hürler, tok esirler ülkesi" olmamalıydı. Onu anlayanlar anlamıştı. O Türk Milletinin üstüne kabus gibi çöken sefalet, ideolojik savaş ve ihanetlere karşı çağdaş bir çığlık gibi gençliğin yüreğinde yerini almıştı.
YÜZDE YÜZ MİLLİYDİ
Ona göre Türk milletinin istiklal ve istikbalini korumak, yüceltmek ve ebedi olarak var etmek fikrinin üstünde hiç bir fikir olamazdı. "Biz her türlü emperyalizmi ve yabancı kültürleri reddediyoruz, merde de, namerde de muhtaç olmadan yaşayan bir Türkiye görmek istiyoruz." O tam bağımsız, anti emperyalist, demokratik ve insan haklarını esas alan bir milliyetçilik anlayışını milletinin önünü koymuştu: "Her şey Türk milleti için, Türk milleti ile beraber ve Türk milletine göre" biçiminde bir ilkeyi gönüllere nakşetmişti.

Hataları bile ancak milletinin öz evlatlarının yapabileceğine dikkati çekiyor; her şeyde, yerde ve şartlarda milli bir politikanın ve bakış açısının geliştirilmesi gerektiğini ihtar ediyordu: "Bir ihtilal, hangi millet hesabına yapılırsa yapılsın; mutlaka onun öz evlatlarının eliyle yapılmalı ve onun elinde kalmalıdır" diyordu. Günümüz Türkiye´sine baktıkça onun o gün söylediklerinin anlamını bugün çok daha iyi anlaşılıyor. O şöyle yazmıştı "Devlet işlerinin başına, devletin kurucusu olan kavimden başkaları geçince, o devlet yıkılır. Yani millet istiklalini kaybeder."
YÜZDE YÜZ MÜCADELECİYDİ
"Ne yaptımsa, bilerek ve isteyerek yaptım. Türkiye ve Türk Milleti için yaptım. Milliyetçiliği suç kabul ediyorsanız, ölünceye kadar bu suçun faili olacağım" diyerek başladığı mücadelesine gerçekten ölünceye kadar sürdürdü. Hapishaneleri dahi vatan köşesi kabul etmiş ve dik başını hiç bir zaman eğmemiştir. Değme aydınların dahi bir pil kadar ışık saçamadığı zamanlarda o adeta bir güneş gibi Türk gençliğinin yolunu aydınlatmıştır.,

"Tehlikelerin gözünün içine bakmak, zafer için şarttır" diyerek ülkesinin yüce geleceği için kendisini her türden tehlikeye atmakta hiçbir sakınca görmemiştir. "Tehlikeler bizden korkup kaçacaklardır.... Millete ve memlekete hizmet yolunda bela arıyoruz.. Belaaa.." diyerek haykırırken Namık Kemal´in;

"Felek her türlü esbabı cefasın toplasın gelsin
Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azimetten."

Mısralarındaki anlamı eyleme geçiriyordu. İftiralar, karalamalar, sürgünler, hapishaneler onu yıldırmamış, yormamış, yıpratmamış ve her türden zulümden sonra "nerede kalmıştık" diyerek, bıraktığı yerden yoluna devam etmiştir. Onun şanssızlığı ciğerleri, yüreği, zekası ve vicdanı kendisi kadar güçlü az sayıda insana rastlamasıdır. Halbuki liderleri kahraman yapan "kendisinden akıllı ve dirayetli" insanları etrafına toplayabilmesinde saklıydı. Talih ve tarih bu yönden ona pek cömert davranmamıştı. Bir konuşmasında "zaman zaman bitmiş, tükenmiş bir vaziyette bazı insanların kendisine gelerek umutsuzluk ve bezginlik sergilediklerini" acı acı hikaye etmiş ve ardından da "tükenmiş piller gibi bunların sürekli şarz edilmeleri gerektiğini" itiraf edivermişti. Güneşin doğuşuyla doğabilmek ve hergün mücadeleye adeta sıfırdan başlar gibi başlayabilmek ona has bir meziyetti.
YÜZDE YÜZ ÜLKÜCÜYDÜ
Alçak gönüllülük ile alçaklığı bir birine karıştırılmaması gerektiğini hatırlatmıştı. Vaat ettiği şeyin kolay olmadığını, kısa yoldan iktidar umanların yanına yaklaşmamasını istemişti. İnsanları ideallerini anlamaya ve onun için mücadeleye davet etmişti. Makamların, koltukların, zevk ve sefanın iştahıyla kervana katılmak arzusu içinde olanların başka kapılara başvurmaları gerektiğini anlatmıştı. Yiğit olanlar, cesur olanlar ve gerçekten inananları kafileye katılmaya davet etmişti. İnanmış kişilerin yenilemez olduğunu belki de en etkili biçimde o ifade etmişti.

Ülkücülük anlayışını bir cümle ile şöyle formüle edivermişti: "Türk milletini en ileri, en medeni, en kuvvetli bir varlık haline getirme ülküsüdür." İşte bu ülkü için asla almayı düşünmeden, daima vermeyi göze alan fazilet savaşçılarını göreve çağırmıştı. Şöhret, koltuk, ikbal ve şan duygusuna esir olmadan ve hiç bir şeyden korkmadan feragat ile mücadele edecek ahlak timsali kişileri göreve çağırmıştı. Ömrü boyunca fiyatı olmayan kişileri bir diyojen gibi elinde fenerle aramış durmuştu.

O öyle demişti öyle oldu. Rüyasının kısmen de olsa hakikat olduğunu görmüş ender insanlardan birisiydi. Gözlerini kapadığında içinde ukdesini taşıdığı bir çok hayalin, inanılmazın ve idealin "gerçek" (reel) olduğunu görmüştü. "Türk birliğinin bir gün hakikat olacağına imanım vardır. Ben görmesem bile, gözlerimi bu dünyaya, onun rüyaları içinde kapayacağım." Türk ülkeleri kurultaylarını yaparken ki mutluluğu görülmeye değerdi. O bu anı görmenin Türkiye´de iktidar olmaktan da, devlet başkanı olmaktan da çok daha önemli olduğunu defalarca söylemişti.
YÜZDE YÜZ AKILCIYDI
"Ülkücülük ve gerçekciliği birlikte yoğurarak yeni ufuklara doğru Türk milletinin kanatlanışını sağlamalıyız" diyordu. Hedefleri yüce olmasına karşın ayaklarını sıkı sıkıya bulunduğu zemine basıyordu. O "ütopya", "hayal", "macera" ve "romantizm" ile gerçeği çok iyi ayırmasını becerebilmişti.

"Biz ırkçı değiliz. Fakat biz dünyanın değil, kainatın neresinde bir Türk varsa onunla ilgilenmeği, ona sevgi beslemeği bir görev sayıyoruz. Milyonlarca esir Türkün bulunduğu dünyanın bu haliyle huzura kavuşacağına inanmıyoruz. Bunun için bütün Türklerle ilgileniyoruz. Fakat burada bir prensip koyuyoruz. Türkiye dışındaki Türklerle ilgilenirken, Türkiye´ye en ufak bir tehlike gelmemelidir. Herşey Birleşmiş Milletler Yasası´na göre yürütülmelidir diyoruz."

Vatan, millet ve din düşmanları söylenmedik söz, atılmadık iftira bırakmadılar ona. Ancak o hiç bir zaman aklın ve gerçeğin dışında bir yol ve yönteme tevessül etmedi. İçi insanlık daha çok da doğal olarak Türklük sevgisiyle doluydu. Bu sevginin duygularını değil aklın hizmetinde olarak nesillerden nesillere ulaştırılması gerektiğini savunuyordu. Siyasi sınırlarımız dışında fakat kültür sınırlarımızını göbeğinde bulunan kardeşlerimizle ilişkilerimiz sıklaştırmalı, yoğunlaştırmalı ve geliştirmeliyiz diyordu. Bizim koyacağımız, tuğlalar zamanla kutlu dava Turan´ın temellerini oluştururlar. O göreceksiniz çok kısa süre sonra Sovyet zulüm imparatorluğu çökecektir demişti. Onu takip eden bir çokları bile bu öngörüyü çok iddialı bulmuştu.
YÜZDE YÜZ HAKLIYDI
Paslanmış beyinleri, kirlenmiş damarları asli cevherine döndürme gayreti içindeydi. Bitmiş, tükenmiş, yürümeye ve düşünmeye mecali kalmamış bir çok insana aktivite kazandırmış ve onları yeniden harekete geçirtmiştir. Onun idealleri adeta, sefilleri kahraman yapacak bir aşı gibiydi. Onun kaybıyla daha önce deve dişi gibi görünen bir çok insanın sessizliğe, yokluğa ya da inzivaya çekilmesi bu yüzdendi. Işığını, su içtiği pınarı ve hergün kendisini motive eden unsurları bir anda kaybeden bir çok insan adeta vurgun yemiş gibi hala şoktan çıkamaması bundandı.

Tarih Türkeş´i hem haklı çıkardı hem de beraat ettirdi. Tarihi milletler mücadelesi, olarak ortaya koyup o günkü milletlerarası mücadelenin esasını da, milli kültür ve ideolojiler teşkil ettiğini söylediğinde sokaklar onun aleyhine bir çok afişle doldurulmuştu. Tarihin sınıf mücadelesinden ibaret olduğunu ifade eden "Marksist, Leninist ve Maoist" mihraklardı bu afişleri sokaklara asanlar. Onlara göre din, millet ve milliyetçilik gibi kavramlar burjuva dönemine aitti. O dönemde tarihin çöplüğünde kalmıştı. Tarihi materyalizme göre toplumlar "Avcı ve toplayıcı, tarım, feodal, kapitalist, sosyalist ve komünist" aşamalardan geçecektir. Bu tarihin amansız kanunudur. Onlar Türkeş´in, milliyetçiliği, milletler mücadelesini ve dini savunmakla tarihin akışını geri çevirmekle suçlamışlardı. Bu yüzden Türkeş´i dar ağacında idam edilen bir adam olarak resmettikleri afişin altına şunları yazmışlardı.

Adı: Alparslan Türkeş
Suçu: Tarihin akışını geri çevirmek
Cezası: İdam.

Bu afişi yazanlar, bu fikri savunanlar ve bu sloganları seslendirenler tarihin komünist ülkelerdeki amansız takibini bugün bile yapabilmiş değiller. Daniel Bel´in "İdeolojinin Sonu" ya da Francis Fukuyama´nın "Tarihin Sonu ve Son İnsan" isimli görüşlerinin tamamının onların maruf ideolojilerinin dramıyla ilgili olduğunu da anlamış değillerdir. Zira yabancıların menfaatlerinin azat kabul etmez kölesi niteliğinde olan yaratıkların tutuldukları hastalıktan kurtulmasına henüz tarih şahitlik etmemiştir. Bu bakımdan tarihin akışının bu ithal kafalı zevatın arzularının dışında olması onların ütopyalarına hiç bir etki yaptığını da sanmıyoruz. Ama bilinen bir şey varsa o da 1989 yılında Gorbacov dar ağacına sosyalizmin bilumum değerlerini asmıştı. Komünizmin kirli çamaşırlarını yıkama görevi de Türkiye´deki yerli uşaklarına kalmıştı.

O şimdi rızasını kazanmak için hayatını ortaya koyduğu Allah´ının huzurunda. Adam gibi yaşadı ve öyle de öldü. Şiddetli bir kış gününde iki milyondan fazla insanın omuzları üzerinde dualarla defnedildiği ebedi istirahatgahında uyuyor. Maddi yönüyle ayrıldığı milletinin kalbinde manevi bir ışık olarak her zaman yaşayacaktır. Napolyon ünlü Alman düşünürü Goethe´yle ilk karşılaştığında "Ecce Homo" demişti. Bu söz "adam gibi adam" anlamında tarihin ilk dönemlerinden beri kullanılmıştır. Belki de bu kavramı Türkçe´ye "yüzde yüz adam" olarak çevirmek ve Başbuğ için de "yüzde yüz adamdı" demek daha doğru olur.!

Özcan Yeniçeri, Yeniçağ Gazetesi

____________________________________________

Amerikan-İngiliz ve Fransız Belgelerinde Alparslan Türkeş

(Rasim Ekşi - Bilgeoğuz)

http://www.mekanim.de/userimages/turkes.jpg

Bilgeoğuz Yayınları 2007 yılına 5 yeni kitap daha yayınlayarak başladı.

Bilgeoğuz Yayınları’ndan çıkan kitaplar arasında usta gazeteci Rasim Ekşi’nin hazırladığı ‘Amerikan, İngiliz ve Fransız Belgeleri’nde Alparslan Türkeş’ adlı kitapta bulunuyor.

Usta gazeteci Rasim Ekşi tarafından hazırlanan “Amerikan, İngiliz ve Fransız Belgeleri’nde Alparslan Türkeş” adlı kitap Bilgeoğuz Yayınları arasından çıktı.Kitapta MHP eski Genel Başkanı Alpaslan Türkeş’in hayatının üç önemli evresi hakkında ilginç bilgiler veriliyor. Çok uzun ve zorlu araştırmalar sonucunda elde ettiği bilgileri 441 sayfalık kitapta toplayan yazar Rasim Ekşi; “3 Mayıs 1944 ve 27 Mayıs 1960 olayları ve Türkeş’in siyasi hayatıyla ilgili belgelerin yanı sıra okuyucuya bu üç devreye dair bilgi vermekte gerekirdi, biz de bunu yaptık. Böylece merhum Türkeş’in hayatının üç dönemi hakkında Amerika, İngiliz ve Fransızların neler düşündüğünü gözler önüne sermeye çalıştık. Ayrıca Rusların (Sovyetler Birliği döneminde), komünizmin en büyük düşmanlarından Alparslan Türkeş’le ilgili görüşlerinin de büyük ilgi çekeceğini sanıyorum” dedi.

Türkeş’te ideolojik saplantı yoktu.

Kitapta Alparslan Türkeş hakkında; “Merhum Alparslan Türkeş, ideolojik saplantı içinde değildi. Türk Milletinin manevi yapısına, ilmi gelişmelere, insanlık şeref ve haysiyetine uyan bütün doğruları kabule hazırdı. Komünizme elbette karsı idi. Ancak her konuşmasında, ideolojik olarak komünizme karsı olmakla birlikte, bu ideolojinin Rus emperyalizminin aracı olduğunu hatırlatırdı. Komünizmden çok, sömürgecilikle savaşıyordu. Fikir olarak komünizmin Türk Milliyetçiliği Ülküsü’nü yenemeyeceğini herkesten iyi O biliyordu. Bu çağdışı ideolojiden korkmadığı için, Türkiyeli komünistlerin tek silahı olarak kalan Nâzım Hikmet’ten şiir okumaktan bile çekinmemişti.

O, vatansever solcularla, ülkenin bütünlüğü için işbirliği yapmak istiyordu. Bugünleri görmüştü. Günümüzde milliyetçilerle kendilerine “ulusalcı” diyen eski solcular arasındaki yakınlaşmanın ilk işaretini MHP Büyük Kurultayı’nda Nazım’dan dizeler okuyarak vermişti. O’nun için vatan ve milletin birliği, bütünlüğü her şeyin üstünde idi. Önce Türkiye’ye yönelik tehlikeleri savuşturalım sonra herkes kendi bildiği yolda ilerlemeye devam etsin istiyordu. Mademki Türkiye demokratik bir ülkedir, mademki milletin iradesi esastır, o halde sözü hakeme, yani millete, bırakalım diyordu.” ifadelerini kullanan Ekşi; CIA’nın Alparslan Türkeş’i ABD’nin menfaatlerine uygun görmediği için 1960 ihtilalinde desteklemediği ve ihtilal içindeki diğer grubu destekleyerek safdışı bırakılmalarına yardım ettiğini belirtiyor.

Rasim Ekşi, Amerika, İngiltere ve Fransa’nın Alparslan Türkeş hakkındaki düşüncelerini ise özetle şöyle aktarıyor:
“Amerika’nın 27 Mayıs’ta kendi menfaati için uygun görmediği, siyasi hayatta iken, zararlı gördüğünü açıkça ilan ettiği, CIA’nın Türk İçişleri Bakanlığı’ndaki bürosunu kapatan Alparslan Türkeş mi ABD’ye yakındı? Fransız işgaline karsı direnen Cezayir milliyetçilerini destekleyen Alparslan Türkeş, Fransa’ya yakın olabilir miydi? İngilizler’in Kıbrıs’taki oyunlarını bozan; Atina ve Londra’nın adamlarının (Dr. Ihsan Ali Olayı ileride izah edilecektir) Türkiye’ye girmesini yasaklayıp Dr. Fazıl Küçük-Rauf Denktaş ikilisinin Kıbrıs Türklerinin lideri olarak kalmalarını sağlayan Türkeş’in İngilizlerle bir yakınlığı olabilir mi?”

Kaanhan
04-04-2008, 16:41
Saol Kürşad agbi Bulunduğun katılımlardan dolayı.