Giriş

Orijinalini görmek için tıklayınız : Sükût-u Sonbahar...


Hasret
02-10-2009, 23:55
Sükût-u Sonbahar...

Yalan dünyadan kaçıyorum bu gece eteklerimde yıldızlar yağmurların yağıyor doruklarıma… Gizli bir ses yankılanıyor keskin yamaçlı dağlarda… Sen misin... Geçmiyor şu soğuk mevsim bir türlü üşüyor tekil yazgım. Benzim sarıya çalıyor nerdesin… Leyla’sız her günü güneş karartır diyor mecnun. Rutubetleniyor bakışlarım meyletme ayrılığa. Ağlıyorum sanma gözlerimdeki ıslaklığa bakıp. İçime yağmur yağıyor nazlı bir hüzün demleniyor çaydanlığımda gözlerime kaçıyor hüzünlerim… Hem ağlamaktan korkmaz ki gözüm sükut-u sonbaharım ben.

Kaçıyorum dağlara yokluğunun azabı damağımda. Nehirlerimde çağlıyor isyancı gözlerimde parlıyor kuş misali pencereme konuyor hayalin. Anlıyorum ki kaçış yok senden. Ay düşüyor işte geceme hüzzam gözlerime bak hadi hayalim. Sonbaharın deli tayları gözbebeklerimde avare renkleri unut konuk ol siyahıma ve söyle; hiç yorulmaz mı hayalin… Öyleyse tut elimden gençlik günlerimizden geçip çocukluğumuza dönelim. Güleç yüzümde tamamla eksik yanını. Ağlamak kadarken sonbahar eski kafiyelerini asma yıldızlarıma.

Bırak gitsin amansız mevsimler sana küsen imkansız yaza aldırma İstanbul kokulu vurgun ayrılıkları unut dalga köpüklerinde. Bunca çiçek varken açmasın avuçlarında hercailer… Sana hayat veren ufuklarda gözlerim sükut-u sonbaharım ben… Udumun tellerinde sızla hadi duyuyor musun şarkımızı söylüyorum. Unut ayrılık nakaratlarını eski aşk şiirlerini topraklara ver. Tutukla uzak vuslatın dizelerini cam kırıklarından çıkar yüreğini adımla başlasın her şiir… Olmaz mı…

Sesinin aksi yansırken denizlerime kaçı sana sevdalı bilmediğim yorumların güzü düşüyor hüzünlerime. Bir dal attığın şu billur derenin dalgalanışını izle hadi. Şu dağların karı bakışlarımla erirken boynumu bükmüyorum gerçeklere düşlere ne kaldı ki…

Gecem gündüzüme karıştı şu gök kubbede. Bu mühürlenmiş karanlık hiç mi kalkmayacak üzerimden. Gözlerim gece gözlerim matem gözlerim iç yakan bir acemaşiran. Sana nasıl bakarım yar. Hasretimle tutuşsan da sana nasıl kıyarım. Sararıp dökülüyorum yıllanıyorum iki gözüm. Bu yağmur bu yıldızlar bu gökkuşağı senin güleç yüzüm. Lakin içimde kaldı sevdalı şiirler ona yanıyor suskun goncalarım. Yine de unutma sen dilinde dualar yeşerten ömrünü yoluna kurban eden sükut-u sonbaharım ben.

Hızla koşan atların ayak sesleri ısıtıyor içimi. Yamaçtan aşağı bırakıyorlar kendilerini. Yeleleri dalgalanıyor rüzgarda. Tıpkı masallardaki gibi gelmişsin saatler on ikiyi vurduğunda… Sükut içinde mavi karanlığın düşmüş yıldızlı pencereme. Yüreğinin gülü olmuşum hercai menekşen koynunda…Affet haddini aşsa da satırlarım burada… Destanlar yazsan ne olur ki uğruma bir gün yalan olacağım nasılsa…

Olsun be yine de gel kahredici yalnızlıkların edasında tersine döndürelim hayatı gel. Çekelim bitsin sabrın tesbihi. Yollar yollar yollar günlerce gecelerce yanışlarla önümüzde uzanan… Yıldızların ötesine gidelim gel tadılmayan her gözyaşıma ömrünü verecek kadar seversen eğer; inatçı olmaz saçlarım yıldızlarına. Nefes nefes aralanır yokluğunun perdeleri. Korkum yok karanlıktan yanımda kal yeter ki…

Varlığım bir yudum su olur gün gelir
Bahtımdaki karayı unutarak
Bardağına dolarım
Hüzünlerini boğarım kim bilir...
Yanımda kal yeter ki…