PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Dündar cevap ver!


kelebek35
10-13-2008, 11:27
Terör ortamında bile yalan haber yapmaktan utanmayan Uğru Dündar'ın “dürüst haberci” unvanı kocaman bir balon. Dündar'ın mazisi, çıkarlar doğrultusunda kendisine sansür uygulanmasını nasıl sineye çektiğini gözle önüne seriyor.

İdeolojik takıntılarla hükümete vurabilmek için terör batağındaki çocukları bile kandırmaktan çekinmeyerek “Aktütün faciası”na yol açan “usta ve dürüst gazeteci” Uğur Dündar, yaşlılık günlerinde tam bir meslekî fiyaskoya imza attı. Dündar'ın yalan haberlerinin aksine Aktütün'de eğitim faaliyetlerinin kesintisiz devam ettiğinin ortaya çıkmasına rağmen Doğan Medya Karteli yalanı sürdürüyor.

PANDA REKLAM VERMEYİNCE

habervaktim, Uğur Dündar'ın kamuoyunca pek bilinmeyen eski defterlerini açarak yirmi yıl önce büyük iddialarla hazırladığı bir yazı dizisinden bir gün içinde nasıl geri adım atıp, yazının yayından kaldırılmasını sessizce izlemesini gündeme getiriyor. Uğur Dündar, 1980'li yılarlın sonlarında Hürriyet gazetesinde “araştırmacı gazetecilik” yapıyordu. Bu sırada Türkiye'nin ilk seri imalat dondurmasını üreten Panda firması faaliyete geçmişti. Firma, faaliyetlerine 1984 yılında başlamış ancak reklamasyonda yazılı basına beklenildiği kadar kaynak ayırmamıştı. Firma daha çok sinema salonlarındaki reklamlara yöneliyordu.

YİRMİ YIL ÖNCEKİ MESLEKÎ DEFORMASYON

Bu süreçte Hürriyet okurları 1987 yılına gelindiğinde gazetede bir yazı dizisinin anonsunu okudular. Anonsta, “araştırmacı gazeteci” Uğur Dündar'ın Panda dondurma fabrikasının nasıl sağlıksız şartlarda çalıştığını belgeleriyle ispat edeceği, yazı “dizisinin” bütün gerçekleri ortaya çıkartacağı duyuruluyordu. Beklenen gün geldi ve Dündar'ın Panda yazı “dizisi” birinci sayfada sürmanşetten duyurularla başladı. Dündar, yazısında fabrikaya ilişkin kimi iddialarda bulunuyordu. Yazının sonunda ise “yarın” ibaresiyle gazetenin ertesi günkü nüshasında dile getirilecek diğer bilgilerin başlığı konulmuştu. Ancak ertesi günü Hürriyet'i açanlar, Uğur Dündar'ın bir gün önce başlayan yazı “dizisi” yerine Panda firmasının tam sayfa ilanı ile karşılaşacaklardı. Uğur Dündar ise “dizi” diye başladığı “araştırmacı gazetecilik” daha ikinci gününde sansüre uğramasına rağmen hiçbir şey olmamış gibi “dürüst haberciliğine” devam edecekti o günden sonra ta bugünlere kadar, yıllar boyunca…

BABA TAHİR'İN ÇIRAKLARI

Türk basınında kimi “enteresan gelişmeler” sonucunda savunduğu fikirden, haberden geri adım atmak ne bugünün ne de yakın zamanın meselesi. Kökleri uzun yıllar öncesine uzanan bu hastalığın patenti ise hiç şüphesiz Meşrutiyet yıllarında Malumat isimli gazeteyi yayınlayan Baba Tahir'e aitti. Taceddin Ural'ın geçtiğimiz günlerde piyasaya çıkan “Medyatik Kuşatma” isimli kitabında anlattığına göre, Baba Tahir, o günlerde Terkos sularını işleten Fransız firmasından reklam istemiş ancak firma bu isteğe olumlu cevap vermemişti. Bunun üzerine Baba Tahir, Malumat'ın manşetine “Terkos gölünde domuz leşi” başlığıyla bir haber çekmişti. Haberin yayınlanmasının ardından halk infiale kapılmış, Fransız firma da hemen Baba Tahir'le temasa geçmişti. Görüşmelerde Baba Tahir “ikna edilince” İstanbullular ertesi günkü Malumat'ın manşetinde şu haberi okuyacaklardı: “Yanılmışız. Terkos gölüne düşen domuz leşi değil ağaç kütüğüymüş.” Ural, Türk basının duayenlerinden sayılan Cumhuriyet gazetesinin kurucusu Yunus Nadi'nin, bir kahvede askıcılık yaparken bu işi bırakıp Baba Tahir'in yanında çalışmaya başladığını ve “gazeteciliği” ondan öğrendiğini de aktarıyor.

habervaktim