PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Küfür Hastalığının Temelleri


kelebek35
08-18-2008, 09:45
Her fırsatta halkın değerlerine saldıran, mukaddes kavramları diline dolayan medyadaki zihniyetin kökeni Cumhuriyet’in ilk yıllarına uzanıyor. Dönemdeki zorba laiklikten cesaret alan gazeteci ve yazarlar o yıllarda inanılmaz küfürlere imza atmışlar. Kimi Allah’ın sıfatlarını, kimi Miracı inkâr etmiş, kimi de “İsâ’nın babası var” demiş.


Her fırsatta halkın değerlerine saldıran, mukaddes kavramları diline dolayan medyadaki zihniyetin kökeni Cumhuriyet’in ilk yıllarına uzanıyor. Dönemdeki zorba laiklikten cesaret alan gazeteci ve yazarlar o yıllarda inanılmaz küfürlere imza atmışlar. Kimi Allah’ın sıfatlarını, kimi Miracı inkâr etmiş, kimi de “İsâ’nın babası var” demiş.

üSTAD: HALKIN KABAHATİ (!)
Basının önemli bir bölümündeki İslâm dinine yönelik genelde mesafeli, sık sık da düşmanca tutumun temelleri 1920’li yıllara kadar uzanıyor. Dönemin gazete köşe yazarlarının, Müslüman bir toplumda asla kullanılamayacak bir üslupla manevî değerlere saldırmalarından örnekler, önümüzdeki günlerde Etkin Kitaplar’dan piyasaya çıkacak olan Taceddin Ural’ın “Kuşatma” isimli kitabında bir araya getirildi. Necip Fazıl Kısakürek’in, aydınların Türk halkını “kabahatli” gördüğü belirtilen kitapta, üstadın, “Bütün kabahati de, küfür dururken Allah’a inanması, madde dururken ruhu benimsemesi, Yahudilik dururken Müslüman Türklüğü sevmesidir” dediği aktarıldı. Kitapta, şöyle denildi:

GAZETE DEĞİL İLHADNAME
“Osmanlı’nın yıkılış, Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında fikirleriyle toplumun karşısına çıkan isimlerin, İslâm’ın en temel rükünlerine ilişkin dile getirebildikleri, günümüz medyasının ‘nereye yaslandığını’ göstermesi bakımından anlamlı olacaktır. Şu kesindi: Cumhuriyet aydınları, üstelik yönetime çok yakın, adeta akıl verici konumdakiler, Yaradan ve Yaradılış gerçeğine cüretkâr bir cehaletle saldırıyorlardı. Meselâ; Kılıçzade Hakkı, ‘dinleri çıkar için çıkartılmış şeyler’ sayarken, Necmeddin Sadak ise toplumların nihaî hedefte dinsizlikle buluşmasının kaçınılmaz olacağı herzesini savuruyordu. Abdullah Cevdet, Kur’an’ın diline takmış, ‘Allah bütün insanlığa indirmeyi isteseydi o zaman Esperanto diliyle indirmesi gerekirdi’ diye hezeyan savururken, Celal Nuri İleri, ‘Ebediyyu’ş-şân Darvin, evrimi bulmakla Amerika’yı keşif kadar önemli bir iş yapmıştır’ diyor, ayrıca ‘Kabarık akaid kitaplarındaki Allah’ın sıfatları tamamen yalandır. İnsanlar Allah’ı zihinlerinde yaratmışlardır’ küfrünü kağıda döküyordu. ‘Rejimin akıl hocası’ olarak nitelendirilen Ziya Gökalp ise Durkheim’den aşırdığı ‘millet tanrıdır’ sapkınlığına sapıyor, Hüseyin Cahit Yalçın da, Peygamber Efendimiz’in (sav) Mirac mucizesi için ‘Sahih-i Buharî’deki mirac hikayesi bir yalancılık ve ahmaklık şaheseridir’ şenaatini dillendirmekteydi.

NENEMİN KARTVİZİTİYLE CENNETE GİRDİM
Devrin kalemleri bundan başka, İslâm’ın temel rükünlerini kökten inkâr eden daha pek çok ifadeyi fütursuzca kamuoyuyla paylaşmışlardı: Hüseyin Cahit Yalçın: Kur’an; Tevrat ve İncil’i kabul eder, onların yerine geçtiğini de iddia etmez. / Kur’an’dan çıkartılacak bölümler var. / Şeytan, bir hurafedir. / Müslüman kadınların Müslüman olmayan erkeklerle evlenme hakları ellerinden alınamaz. / Hz. Muhammed ümmî değildi. / A’raf, hurafedir. - Celal Nuri İleri: Muhammed’in ilham kaynağı kendi aklıdır. / Kokuşan bir şey bir daha dirilemez, bu nedenle yeniden dirilme olmayacaktır. / Sorgu meleklerinin tokmağı kendisine acı vermeyecektir. / Hayalini kurduğum dünyada nikâha yer yok. / ‘Nenemin kartvizitiyle eksik evraklı olmama rağmen cennete girdim. İntizam yok. Diyorlar ki, Bulgar, İngiliz gibi kafir cennetlerinde intizam yerinde imiş. Cenette ölüm olmaması insana son derece azap veriyor. Kontrol azlığı dolayısıyla rüşvetle cehennemden cennete geçenler çok.’ / Denizin yarılması diye bir şey yoktur.

KUR’AN’I KAPATIP, KADINI AçMALIYIZ
Necmeddin Sadak: Tanrı kavramı, insanların üretimidir. / Melek, ilkel kavimlerden kalma bir anlayıştır. / Kurban, toplum kaynaklıdır. İlkel dinlerden büyük dinlere geçmiştir. / Ahlâk artık dine değil akıl ve ilime yaslanmalıdır. - Kılıçzâde Hakkı: ‘Allah’ın varlığına iman etmek o gerçekte var olduğu için değil, moralimizi yükseltmek için gereklidir.’ / Kıyamet olamaz, düzen sonsuza kadar sürecektir. / Tesettür, toplumsal yaralarımızın üzerindeki iğrenç bir sargı bezidir. / ‘Hz. İsa’nın mutlaka bir döllenme sonucunda oluştuğunu kabul etmek mecburiyetindeyiz.’ - Abdullah Cevdet: Tabiatı kendi keyfine göre yöneten bir varlık mevcut değildir. / Günde beş vaktini şekli bir meşguliyetle geçiren bir toplum XX. asırda yer alamaz. / ‘İslâm dünyası nasıl kurtulur?’ diyen bir Fransız âlim bu soruya, ‘Kur’an’ı kapa kadınları aç’ diyerek veciz bir cevap vermiştir. - Ziya Gökalp: Ruh, insan hatıralarının toplamıdır. / Tesettür, Hıristiyan Bizans ve Mecusî İran geleneğidir.

BU “ŞEY”İN ADI GAZETE OLAMAZ
O yıllarda işlenen cinayetin vahametini şuradan anlamalı ki, bütün bu küfürnameler, 1925’lerde, 1930’larda, ‘İslâmî hassasiyet’in bugünlerle asla kıyaslanamayacağı kadar yoğun olduğu günlerde, evlere, işyerlerine ‘gazete’ diye alınan ‘şey’ler vasıtasıyla giriyordu. Evet, ‘şey’, çünkü bu kadar halkının değerleriyle kavgalı, üstelik bu kavgasını ‘asgarî bir nezeket’le yapma ihtiyacını bile hissetmeden, kurulabilecek en adi cümleler üzerinden yapan kalemlerin yazılarını üzerinde taşıyan ‘şey’e, dünyadaki bildik tanımlamalarla ‘gazete’ diyebilmek çok güçtü.”

-habervaktim

NOYAN
08-19-2008, 19:33
‘Rejimin akıl hocası’ olarak nitelendirilen Ziya Gökalp ise Durkheim’den aşırdığı ‘millet tanrıdır’ sapkınlığına sapıyor,

Ziya Gökalp, ümet ülküsü yerine miili ülküyü savunmuştur, bu nedenle bu tür ağır eleştirilere maruz kalıyor... dünyaya bir bakın, ümmet ülküsünü hangi Müslüman ülke savunuyor?